6284 SAYILI YASA GEREĞİNCE SÜREKLİ TEDBİR İSTEYENLERE SUÇ DUYURUSU

ANKARA BATI ADLİYESİ CUMHURİYET SAVCILIĞINA
GÖNDERİLMEK ÜZERE
KÜÇÜKÇEKMECE CUMHURİYET SAVCILIĞINA


HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULAN KİŞİLER :
1-) 
2-) isimli kişinin vekili sıfatıyla 
                                                                       

6284 Sayılı Kanun gereğince Ankara Batı 2. Aile Mahkemesinin ... Esas sayılı dosyasında boşanma davası açan ... isimli kişi tedbir uygulanması talebinde bulunmuş olup,
Halen polis memuru olarak görev yapmaktayım. Eşimden boşanma aşamasındayım. Ancak eşim ... ve vekili tarafından üçüncü kez eşime yönelik hakaret, tehdit şiddette bulunduğum gerekçeleriyle 6284 sayılı kanun gereğince hakkımda Ankara Batı Adliyesi 2. Aile Mahkemesinden ...kararıyla tedbir kararı alınmıştır. Kendilerini daha önce iddia ve savunma sınırlarını aşmış ya da aşacak söz ve yazıları nedeniyle suç duyurusunda bulunduğum halde aynı hatayı üçüncü kez yaptıklarını görüyorum.
1-) Bilindiği üzere 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu m. 131/3 gereğince:
“160 sayılı Devlet Personel Dairesi Kurulması Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kuruluşlarda çalışan personel hakkında; görevden doğan veya görevi sırasında işledikleri suçlarla kişisel suçları sebebiyle Cumhuriyet savcıları veya sorgu hakimlikleri veya Memurun Muhakematı hakkında Kanun uyarınca yetkili kurullarca yapılan soruşturma sonunda düzenlenen takipsizlik, meni muhakeme, iddianame, talepname veya lüzumu muhakeme karar suretleri ile ilgili mahkemelerce verilen kesinleşmiş karar suretleri bu personelin bağlı olduğu bakanlık veya kurum veya kuruluşa gönderilir.”
Ayrıca 5237 sayılı TCK m. 279/1 gereğince:
         “Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
         Yine bilindiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu m. 1’e göre, “Polis, asayişi amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder. Yardım isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eder. Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve ilgili mevzuatın kendisine verdiği vazifeleri yapar”
         Tedbir kararı isteyen... ile vekilinin beyanları tamamen yalandır. Tedbir kararının kaldırılması için yapmış olduğum başvurular boşa çıkarılmıştır. Oysa boşanma nedeni dahi evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olmasına dayanmaktadır. Şüpheli ... de ve vekilleri böyle bir suçun işlenmediğini bilmektedir. Her ikisinin de bildiği üzere kamu görevlisiyim. Polis memuruyum. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ile görevliyim. Mesleğimin onurunu her şeyin üzerinde tuttum ve tutarım. Böyle bir iftirayı kabullenebilmem mümkün olmayıp ilgililerin TCK m. 267 gereğince, ayrıca 1136 sayılı Avukatlık Kanununun ilgili hükümleri gereğince yargılanmalarını istemekteyim.
         TCK m. 267:
         Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Şeklindedir.
         İlgililerin beyanları tamamen soyut olduğu gibi doğrudan ya da dolaylı hiçbir delil bulunmamaktadır. Ayrıca ilgililer hem uzaklaştırma kararı almakta, hem de ev eşyası almak bahanesiyle ... polis karakolu aracılığıyla evime gelmek için benden sürekli izin istemektedirler. Bu olay da beyanlarının yalan olduğunu göstermektedir.
         Bilindiği üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10’uncu maddesi düşünce ve ifade hürriyetini güvence altına almakta ise de insanların şeref ve haysiyetinin korunmasını bu özgürlüğün dışında tutmaktadır. M. 10/2 fıkrası şu şekildedir:
         Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
         Benzer bir hükme 1982 Anayasasının 27’nci maddesinin ikinci fıkrasında da yer verilmiştir.
         İddia ve savunma dokunulmazlığı TCK m. 128’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre:
         Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.”
         TCK m. 271 gereğince;
            “İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir.”
            Hiçbir iddiayı kabul etmemekle birlikte bir hukukçunun, boşanma davasında dahi bulunmayan bir nedeni şikayet dilekçesine konu yapması iddia ve savunma hakkı kapsamında düşünülemez. Kaldı ki
            1136 sayılı Avukatlık Kanunu m. 2 gereğince:
            Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.”
         Burada bir iyi niyetten adalet ve hakkaniyete uygun çözümden bahsedilebilmesi mümkün değildir.
         Kaldı ki eğer ilgili avukatlardan tedbir yönünde ve haksız isnatlarla böyle bir talepte bulunuluyorsa yine 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 38’inci maddesi gereğince,
         “a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa,…” işi reddetmek zorundadır.
         Masumiyet karinesi ceza hukukunun en önemli konularından biridir ve 1982 Anayasasının ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin de temel hükümlerindendir.
         1982 Anayasasının 15/son hükmü gereğince suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. Masumiyet karinesinin temel insan hakkı olduğu şüphesizdir. Kaldı ki hakkımda hiçbir soruşturma ya da tahkikat yoktur. Yukarıda her zaman belirttiğim gibi hiçbir isnadı kabul etmemekle birlikte BOŞANMA İÇİN VERİLEN DİLEKÇELERDE DAHİ TEHDİT İDDİASI YOKTUR. BELİRTİLEN NEDENLERLE TCK m. 267’ye ilişkin suça göre bu dilekçeyi verenler hakkında soruşturma/kovuşturma açılması zorunlu hale gelmiştir.

         2-) Tedbir kararının kabul edildiği ... tarihine kadar tehdit ya da hakaret suçundan hakkımda açılmış herhangi bir suç duyurusu, tahkikat ,soruşturma, disiplin işlemi ya da aleyhime başka bir işlem bulunmamaktadır.
Böyle olduğu halde yukarıda belirtilen kişiler sürekli olarak boşanma davasında delil oluşturmak amacıyla ... adlı kişiye tehdit ve hakarette bulunduğum iddiasıyla sürekli tedbir kararı almaktadırlar.
3-) Belirtilen talepler şikayet hakkının kötüye kullanılması niteliğindedir.
1982 Anayasasının 74’üncü maddesinde hakkın kullanılmasına ilişkin ayrıntıların özel kanununda düzenleneceği hükmüne yer verilmiş; 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunla konunun ayrıntıları düzenlenmiştir. Bu kanunun 6’ncı maddesinde belli bir konuyu ihtiva etmeyen dilekçelerin hangi hallerde kabul edilmeyeceği düzenlenmiş olup, dilekçenin soyut olması belli bir konuyu içermemesi halinde dilekçenin reddedileceği tabidir.
Öte yandan bir dilekçenin somutlaşması için özellikle genel hukuk bilgileri dahilinde 5N 1 K formülüyle ifade edilen ne, nerede, ne zaman, nasıl ve kim gibi soruların karşılanması somutlaşması açısından önemlidir.
İlgililer boşanma davasının açıldığı günden bugüne soyut bir şekilde suç isnadında bulunarak üstelik bu tarihe kadar ayrıca hiçbir suç duyurusunda bulunmaksızın/soruşturma açtırmaksızın tedbir kararı aldırmaktadırlar.
Bu husus 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun açısından da sorunludur. Bu kanunun 15’inci maddesinde:
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikayetlerin ihbar veya şikayet edileni mağdur etmek amacıyla ve uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı hazırlık soruşturması sonucunda anlaşılır veya yargılama sonucunda sabit olursa haksız isnatta bulunanlar hakkında yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığınca re'sen soruşturmaya geçilir” hükmüne yer verilmiştir.
TCK m. 128 hükümleri gereğince de ilgili avukatlar ya da müvekkillerinin iddia ve savunma dokunulmazlığından yararlanma imkan ve ihtimalleri yoktur.
4-) Suçun oluşup oluşmadığını değerlendirmek açısından TCK m. 267’de düzenlenen iftira suçuna ilişkin hukuka aykırılık unsurunun değerlendirilmesi de gerekir.
Bir eylemin suç olarak kabul edilebilmesi için hukuka aykırı olması, bir başka deyişle, fiilin hukuk düzeni tarafından kabul edilmemesi gerekmektedir. Hukuka aykırılıktan anlaşılması gereken ise, fiilin yalnız ceza hukuku değil bütün hukuk düzeni ile çatışma halinde olmamasıdır. Hukuka aykırılık aynı zamanda suçun unsurudur. Hukuka aykırı olmayan eylem suç değildir. Fail tarafından gerçekleştirilen fiil tipik ise hukuka aykırılık karine olarak kabul edilir. Hukuk düzeni içerisinde, failin fiilini hukuka uygun kabul eden bir normun bulunması halinde, failin fiili, ilk andan itibaren hukuka aykırı olarak doğmamıştır. Hukuka uygunluk nedenleri fiilin başından itibaren hukuka uygun olarak ortaya çıkmasını sağlar.[1]
5237 sayılı TCK “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran ve Azaltan Nedenler” başlığı altında kusurluluğu etkileyen nedenlerle birlikte hukuka uygunluk nedenlerini düzenlemiştir. TCK m. 24-27’de, kanun hükmünü ve amirin emrini yerine getirme, meşru savunma, zorunluluk hali, ilgilinin rızası ve hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedenlerini düzenlemiştir. Ancak, başka kanunlar ile de hukuka uygunluk nedenleri öngörülmüş olabileceği gibi örf ve adet ile de yeni hukuka uygunluk nedenleri oluşturulabilmesi mümkündür.
Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması, mevcut bir hukuka uygunluk nedeninde araç, oran ve zaman yönünden aşırılığa kaçılması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Araçta veya oranda sınırın aşılması, hukuka aykırı bir saldırıya karşı ortaya çıkan savunma fiilinin, saldırı fiiline oranla aşırı olmasıdır.
a-) Basının haber verme hakkı,
b-) İhbar ve şikayet,
c-) Savunma dokunulmazlığı,
d-) İspat hakkı.
Konuyla ilgisi olması açısından ihbar ve şikayete ilişkin değerlendirmeleri aynen aktarıyorum: 
İhbar, şikâyete bağlı olmayan suçları herhangi bir şekilde öğrenen kimsenin yetkili makamlara yaptığı bildirimdir. Anayasa m. 74’te düzenlenen dilekçe hakkının da bir gereğidir.[2] İhbar bir yükümlülük değildir. Ancak TCK m. 278, 279’da ihbar yükümlülüğüne yer verilmek suretiyle istisnaları düzenlenmiştir.
İhbar herhangi bir şekle tabi değildir. Sözlü ihbar, CMK m. 158 gereğince tutanağa geçirilir. İmzalı veya imzasız dilekçe ile yapılabilmesi mümkündür. Ancak bazı özel yasalarda ihbarın ciddiye alınması için yeter derecede açıklık şarttır. Örneğin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun m. 4 bu şekildedir.[3]4483 sayılı kanun m. 15 gereğince yetkili merci veya savcılık, işleme konulmayacak ihbar ve şikâyetler hakkında, ihbarcı veya yakınıcıya bildirimde bulunur. Benzer bir hükme 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu m. 97’de de yer verilmiştir. Hâkimler ve savcılar hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetler, soruşturmayı gerektiren belli bir konuyu içermeme ve gerçek kimlik ve doğru adres gösterilmeme halinde işleme konulmayacaktır. Bu halde belirtilen şartları taşımayan ihbarlar, diğer koşulları bulunsa bile iftira suçunu oluşturmaz.[4]
Şikâyet hakkı bulunan kişinin, yetkili makamlara başvurusu şikâyettir. Şikâyet bazı suçlarda hem dava hem de cezalandırma şartıdır. Şikâyet hakkı, TCK m. 73 ve CMK m. 158’de düzenlenmiştir. Şikâyet herhangi bir şekle bağlı değildir. Ancak sözlü şikâyetlerin tutanağa geçirilmesi gerekir. İmzanın gerekliliği tartışmalıdır. İhbar ve şikâyetlerin idari makamlara yöneltilmesi de iftira suçunu oluşturabilecektir.[5]
Gerçekleşmiş bir olayla ilgili olarak, bu olayın oluşumuna neden olan kişiler gösterilmek suretiyle ihbar veya şikâyette bulunulması halinde hakaret ya da iftira suçu oluşmaz. Çünkü bu durumda, gerçekleşmiş somut olayla ilgili ihbar veya şikâyette bulunma hakkının kullanılması söz konusudur.[6] Örneğin boşandığı eşi ile aralarında gerçekleşen tartışma sırasında kendisine hakaret edildiğini iddia eden kişi, maddi vakıalara dayanmakta suç işlemediğini bildiği kişiye hukuka aykırı bir fiil isnadında bulunmamaktadır. Bu durumda, soruşturma sırasında iddiaların ispat edilememesi nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi iftira suçunu oluşturmayacaktır.[7]
Yargıtay uygulamalarında mağdurun istikrarlı beyanları dışında başkaca delil bulunmamasına rağmen, mağdurun iftira atması için bir sebep bulunmaması suçun sübutuna esas alınabilmektedir. Cinsel suçlar[8] ve dolandırıcılık[9] gibi somut olayın özelliklerine göre mağdur beyanı dışında delil bulunmayan suçlar örnek verilebilir.
Somut olayın özelliklerine göre, fail anlatımlarının bir kısım olaylara dayanması halinde eyleminin suç işlemediğini bildiği kimselere suç atmak biçiminde olmadığı kabul edilmelidir.[10]
İftira suçu açısından, hukuka aykırılık unsurunun aşağıda belirtilen hallerde gerçekleşmediği ancak bu hakların yasal sınırlarında kullanılmaması halinde hukuka aykırılık unsurunun da somut olayda gerçekleşeceği kabul edilmelidir.
Sonuç olarak iftira suçunun oluşması açısından gerek doktrin gerekse uygulama değerlendirmelerine göre fail isnadını şu şekillerde ileri sürebilir:
1-) Hiç gerçekleşmemiş bir olayı gerçekleşmiş gibi iddia etmek,
2-) Gerçekleşmiş bir olaya ilişkin esaslı unsurlar hakkında gerçek dışı isnatlarda bulunmak,
3- Gerçekte işlenen olaydan daha hafif bir suç tipinin ihbar edilmesi halinde iftira suçu oluşmaz.
4- Gerçek bir olayın suç tipi veya nitelikli halleri bakımından önemli olmayacak şekilde gerçeğe aykırı bazı eklemelerle anlatılması halinde de iftira suçu oluşmaz.[11] Öte yandan Yargıtay haklı olarak failin cezasını ağırlaştıracak eklemelerin iftira suçunu oluşturacağı görüşündedir.[12]
SONUÇ OLARAK: Belirtilen nedenlerin tamamı gözetilerek yukarıda adı geçenler hakkında 4483 sayılı kanunun 15, TCK m. 267, 271, 125 hükümleri gereğince gereğinin takdir ve ifasını anayasal ve temel insan haklarına ilişkin haklarımın korunmasını saygılarımla arz ederim.

Adres:                                                                                ...





[1]Birtek, Fatih, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 161, 162.
[2] “…İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, sanığın aşamalardaki savunmalarına ve dosya kapsamına göre, katılan ve sanık arasındaki ilişki süreci ve yaralanmaların bölgesi ve çeşitleri dikkate alındığında eyleminin kesin olarak, suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olduğu sabit olmadığından Anayasanın 74. maddesi ile garanti altına alınan "anayasal dilekçe-şikayet hakkını kullanma" niteliğinde bulunduğunun kabulü gerekmesi nedeniyle unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,…”, 8.CD. 04/12/2018 gün, 2018/8913 Esas, 2018/13822 Karar-UYAP
[3]Ancak bu yasada belirtilen sınırlamalar sadece idari soruşturmalar için uygulanacak bir hükümdür. Çünkü bu hüküm idarenin iç işleyişine ilişkindir. İhbar ya da şikâyetin imzasız, isimsiz olması ya da soyut sözlerle yapılması halinde de Cumhuriyet Savcısı ihbarı değerlendirmek zorundadır. Bu durumda idari eylemlere ilişkin şikâyet ve ihbarların 4483 sayılı yasa 4. maddesinde belirtilen nitelikte olması hususu Cumhuriyet Savcılığının ihbarı değerlendirmek zorunda olduğu konusu suç teşkil eden eylemler yönünden geçerli değildir. Bu hallerde de isnatlar iftira suçunun konusu olabilecektir. Özbek vd., (Özel…), s. 1136.
[4] Parlar, s. 2860.
[5]“…Sanık savunmaları, mağdur anlatımları ve adli tıp raporları ile tüm dosya içeriğine göre anayasal şikayet hakkını kullanan sanığın, üzerine atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,…” 9. CD. 25.6.2013 gün, 2013/5112 Esas 2013/9854 Karar- UYAP
[6]Özgenç, İzzet/Şahin Cumhur, “İddia ve Savunma Hakkı” Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. V, Sa. 1-2, Ankara 2001,  s. 85.
[7]9. CD. 08.07.2013 gün, 2013/5144 Esas 2013/10521 Karar-UYAP
[8]“Sanığa iftira atması için neden bulunmayan mağdurenin aşamalardaki istikrarlı anlatımları, mağdure ile sanığın adli muayene raporları, olayın intikal şekli ve tüm dosya içeriğine göre; olay tarihinde mağdurenin Merzifon Adliyesindeki işlerini takip etmek için Ankara'dan otobüsle bu ilçeye gitmesinin ardından daha önce tanışıklığı bulunan sanığın kendisini karşıladığı, mağdure Adliyedeki işlerini bitirdikten sonra sanıkla tekrar buluşup gün içerisinde araçla ilçe ve çevresinde dolaştıkları, çeşitli yerlerde oturup yemek yedikleri, sanığın alkol aldığı, gece saatlerinde Merzifon'dan tekrar Ankara'ya dönmek üzere mağdureyi otogara bırakmak amacıyla mağdure ile sanığın yine aynı araca bindikleri ve bir süre sonra sanığın yol üzerinde aracı tenha bir yere çekip rızası hilafına organ sokmak suretiyle ilişkiye girdiği tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, işlenen suçtan dolayı mağdurenin ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair raporun Adli Tıp Kurumunun bilinen uygulamalarına göre yetişkinlerde  suç tarihinden itibaren en az on iki ay geçtikten sonra ve Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Kurulundan ya da Adli Tıp Kurumu Kanununun 7, 23 ve 31. maddelerine göre Yükseköğretim kurumlarına bağlı hastanelerde usulüne uygun şekilde teşekkül ettirilmiş bir heyetten alınması gerektiği nazara alınmak suretiyle gerekli heyet raporu aldırıldıktan sonra sanık hakkında 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda yapılan değişiklik de gözetilerek nitelikli cinsel saldırı suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle beraat kararı verilmesi,…”, 14.CD. 23/03/2017 gün, 2014/6374 Esas, 2017/1556 Karar-UYAP; “  Sanık Kasım'ın dolaylı ikrarına, öncesinde tanımadığı sanığa iftira atması için bir sebep bulunmayan mağdur Halide'nin özde değişmeyen samimi beyanlarına, mağdurun iddialarını doğrulayan tanıkların anlatımlarına, mağdurun taciz edilmesi eyleminde kullanılan GSM hattının sanık Kasım'a ait olmasına ve mesaj tespit tutanağına göre; cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadını taşıyan sanığın, mağduru telefonla arayarak, onun edep ve iffetini rencide edecek şekilde cinsel içerikli sözler sarf edip, cinsel amaçlı olarak mağdura arkadaşlık teklif ettiği ve sanığa yüklenen cinsel taciz suçunun sübut bulduğu gözetilmeksizin, delillerin takdirinde yanılgıya düşülüp, dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle sanık hakkında CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince beraat kararı verilmesi,…”, 12.CD. 06/03/2017 gün, 2015/12571 Esas, 2017/1718 Karar-UYAP; “Sanığa iftira atması için neden bulunmayan mağdurenin aşamalardaki istikrarlı anlatımları, tanık Halime'nin soruşturma evresindeki beyanı, olayın intikal şekli ve tüm dosya içeriğine göre; olay tarihinde hastanede yatmakta olan ablası Halime'nin yanında refakatçi kalan mağdurenin, gece geç saatte ablası ile daha önce tanışıklığı bulunan ve aynı hastanede çalışan sanığın odasına gitmesinin ardından sanığın mağdurenin boynundan tutup kendisine doğru çekerek öpmek suretiyle üzerine atılı suçu işlediği anlaşıldığından, müsnet suçtan mahkûmiyeti yerine, yazılı gerekçeyle beraatine karar verilmesi,…”, 14.CD. 15/03/2016 gün, 2014/3727 Esas, 2016/2527 Karar-UYAP
[9]“…Müşteki aşamalarda değişmeyen ifadesinde, sanığın hileli hareketlerle kendisini işe yerleştireceğinden bahisle parasını ve telefonunu alarak gittiğini beyan ettiği, sanık, olayın hemen sonrasında kollukta verdiği ifadede suçlamaları kabul ettiği, yargılama sırasında alınan ifadesinde ise, parayı aldığını, fakat başka nedenlerden dolayı müştekinin işe giremediğini söylediği, müştekinin beyanı, sanıkla müşteki arasında iftira atılmasını gerektirecek bir husumet bulunmaması, sanığın kolluktaki ikrarı ve yargılama aşamasındaki tevil yollu ikrarı dikkate alındığında, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 157/1. maddesi gereğince mahkumiyeti için kesin ve yeterli deliller bulunduğu gözetilmeden, sanığın suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesi,…”, 15.CD. 17/04/2017 gün, 2014/24147 Esas, 2017/9351 Karar-UYAP
[10]“İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, sanığın aşamalardaki özde değişmeyen savunmaları ve dosya kapsamına göre, sanığın iddialarının bir kısım vakalara dayandığı ve eyleminin suç işlemediğini bildiği kimselere suç atmak biçiminde olmayıp Anayasanın 74. maddesi ile garanti altına alınan "anayasal dilekçe-şikayet hakkı"nı kullanma niteliğinde bulunması karşısında, sanığın unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,…”16.CD. 17/01/2017 gün, 2016/1913 Esas, 2017/77 Karar-UYAP; Aynı yönde 16.CD. 17/01/2017 gün, 2016/1912 Esas, 2017/117 Karar-UYAP; 16.CD. 17/01/2017 gün, 2016/1881 Esas, 2017/116 Karar-UYAP; 16.CD. 28/12/2016 gün, 2016/2140 Esas, 2016/7519 Karar-UYAP    
[11] Artuç, s. 1110.
[12] “…İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir…”, CGK 08/05/2018 gün, 2015/9-6 Esas, 2018/207 Karar-UYAP

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

aklımda-

 sın

TIBBİ ETİK