24 Eylül 2019 Salı

HABABAM


SAHNE 1
“Bu sene edebiyatı sizin sınıfa ben okutacağım, adım Zühtü. Ben, “yeni” lafını kat'iyyen sevmem. Hele hele edebiyatta zinhar, hiç sevmem. Edebiyat demek; divan edebiyatı demektir, divan şiiri demektir. Divan şiiri ise, nazım ve kafiye demektir. Kafiyesiz şiir olmaz. Bir takım eşhas, “serbest nazım” diye saçmalıklar yapmışlar.
İnek Şaban: Evet efendim…
Zühtü Hoca: Ama biz onları kıraat etmeyeceğiz...
İnek Şaban: Etmeyeceğiz…
Zühtü Hoca: Tahrirlerimde de sormayacağım. Unutmayın!. En güzel, en büyük, en doğru şiir; bir hakikat-i mürşidenin tashiki altında hiçbir şey söylememektir… Yani divan şiiridir...
Talebe 1: Ne diyor bu Zühtü Hoca ya?
Talebe 2: Valla, hiçbir şey anlamadım…
Talebe 3: ÇİNCE GİBİ BİŞEY…
Talebe 4: Hocam…
Zühtü Hoca: (Sert bir şekilde, saygısız biri edasıyla) Ne var?
Talebe 4: Sizden önceki edebiyat öğretmenimiz Semra Hanım, çağdaş edebiyatı da öğretirdi bize.
Zühtü Hoca: Olmaz, yeni yok… Hepsini unutacaksınız!. Hımm, nerde kalmıştık? Divan şiiri; yani kalıp, yani kafiye… Şu akıcılığa bakın, iyi dinleyin: “Tiz-i reftar olanın payine nağmen dolaşır.” (Ses tonunu yükselterek, sertçe) Sen, sen sen sen. Kalk, tekrarla bakayım…
Tulum Hayri: “Teyzesi defterdar olan faytonla damda dolaşır.”
Zühtü Hoca: Sus, terbiyesiz adam!. Hiç mi teeddüp etmiyorsun? Otur yerine!. Bakın, bu da bir başka latif dizi: “Süzme ruyini payidarın, müjgan müjgan üstüne.” Evet, kim tekrar edecek?
Güdük Necmi: Ben hocam…
Zühtü Hoca: Oku bakalım…
Güdük Necmi: “Kış geliyor ört hocam, yorgan yorgan üstüne.” 
Zühtü Hoca: Otur!. Haddini bilmez, münafık, rezil!.
İnek Şaban: Hoca doğru söylüyo, sen rezilsin...
Zühtü Hoca: Sen, konuşan... Kalk!
İnek Şaban: Bana mı diyo?
Zühtü Hoca: Tekrarla bakalım söyleyeceğimi…
İnek Şaban: Tekrarlayayım hocam.
Zühtü Hoca: “Vech-i hurşidinize münevver demişler.”
İnek Şaban: Aman, kaçalım hocam!.
Zühtü Hoca: Niye?
İnek Şaban: Ee, Bekçi Hurşit'in eline lüverver vermişler, yakalarsa sizi de vurur bizi de vurur.

SAHNE 2
Kimya Hocası: Anlamadım?
Zühtü Hoca: Nasıl anlamazsın? İlm-i Kimya, tecrübelerle müsbet bir satha nüfuz eder.
Sonra Mahmut Hoca'ya dönerek: “Mahmut Bey, ben bu yeni neslin söylediklerini bir türlü anlayamıyorum” diyor.
Mahmut Hoca: Niye efendim?
Zühtü Hoca: Baksanıza, müspet ilim yapan bu zat-ı muhteremin konuşmasından hiçbir şey anlamıyorum.
Mahmut Hoca: Valla Zühtü Bey, bazen ben de sizin söylediklerinizden bir şey anlamıyorum.

SAHNE 3
Tulum Hayri: Tamam “Sayın” Hocam…
Zühtü Hoca: Sayın Hocam değil, otur!. “Muhterem” Hocam, Muhterem…
“Evet, geçen ders verdiğim vazifeyi ezberlediniz mi?” 
 “Ezberledik Hocam, sular seller gibi…” 
  Mahmut Hoca geliyor ve “Hayrola Zühtü bey?” diyor…
Zühtü Hoca: Mahmut Hoca!. Görün, bakın!. Atatürk bu vatanı kimlere emanet etmiş!.
Mahmut Hoca: Ne oldu efendim?
Zühtü Hoca: Daha ne olsun? Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini bu kartona satır satır yazıp kürsüme çakmışlar, bakıp bakıp okuyorlar… Şimdi sizin yanınızda ezbere okusunlar da görelim bakalım…
Mahmut Hoca: Evet, okuyun… Talebelerin hepsi ayağa kalkarak okumaya başlıyorlar. Zühtü Hoca, şaşırarak: “Nasıl olur? Biraz evvel buna bakıp okuyorlardı.”
Mahmut Hoca: “Bakın, kartonda ne yazıyor Zühtü Bey!. ‘Hocam, Hababam Sınıfı da olsak, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni ezbere biliriz' ”

SAHNE 4
“Samanlıktan kaldıramadım samanı da Zühtü, sana kandım Zühtü. Şimdi geldi sevişmenin zamanı da Zühtü, sana kandım Zühtü, hele hele yandım Zühtü, ben sana kandım Zühtü.”
Zühtü Hoca, Mahmud Hoca'ya dönerek “Sanırım, bu Hababam Sınıfı benimle alay ediyor.”
Mahmud Hoca: Niye efendim?
Zühtü Hoca: Duymuyor musunuz söyledikleri türküyü?
Mahmud hoca: Duyuyorum!.
Zühtü Hoca: E peki, bu alay değil mi?
Mahmud Hoca: Sanmam!. Bu son günlerin çok moda bir türküsü, herkesin dilinde bu türkü,  Zühtü bey!.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

aklımda-

 sın

TIBBİ ETİK