7 Eylül 2018 Cuma

MESKENİYET İDDİASI


İİK m. 82/1-12. Bendine göre borçlunun haline münasip evi haczedilemez. Ancak evin değerinin fazla olması halinde bedelinden haline münasip bir ev alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır. Borçlunun haline münasip meskeninin haczedilememesi, ailenin korunmasına hizmet etmektedir. Ailenin korunması görevi, sosyal devletin en temel görevlerinden biridir. Aile bireylerinin yaşamlarını kimseye muhtaç duymadan devam ettirmeleri ve içinde barınacakları konutun ellerinden alınmaması sosyal devlet olmanın gereğidir. Borçlunun haline münasip meskeninin, alacaklıları tarafından haczedilememesi toplumun en küçük birimini oluşturan ailenin korunmasını amaçlar.[1]
Borçlunun mal varlığı alacaklının teminatı olmasına rağmen, borçlunun kendisi ile birlikte aile yaşamını sürdürebilmesi için cebri icra yoluyla yapılacak haczin sınırlandırılması ihtiyacı doğmuştur. Bu nedenle Anayasa’nın 17. Maddesinde düzenlenen herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının da bir gereği olarak, borçlunun kendisi ile birlikte ailesinin yaşamını sürdürdüğü haline uygun evinin haczedilemeyeceği İİK’nda hüküm altına alınmıştır. Haczedilmezlik, sosyal devlet olmanın bir gereğidir ve toplumun temel taşı olan ailenin de korunmasını sağlar.[2]
İİK m. 82/1-12’de düzenlenen haline mütenasip ev kavramı ile borçlunun mali ve sosyal mevkii ile borçlunun ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek asgari şartları haiz mesken anlaşılmalıdır. Bu mesken fertlerin sayısına oranla oda sayısı içermeli, temel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik mutfak, banyo gibi alanları kapsamalıdır.
Bağımsız ev, apartman katı (dairesi), bir ev veya apartmandaki (yani bunların üzerinde bulunduğu taşınmazdaki) paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyeti payı, İİK m. 82/, I-12 anlamında mesken sayılır. Bu nedenlerle borçlunun taşınmaz üzerinde tek başına malik olmadığı paylı mülkiyet veya el birliği mülkiyetinde de meskeniyet iddiası ileri sürülebilmektedir.
Haciz aşamasında bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre icra müdürü tarafından belirlenmektedir. Yargıtay, mahcuz taşınmazın lüks sayılabilecek özellikleri taşıması halinde borçlunun mutlaka aynı semtte ya da o yere yakın semtte meskeninin bulunmasının zorunlu olmadığını ve daha mütevazı yerlerde konut edinmesinin mümkün olduğunu değerlendirmektedir.
AİLE KONUTU:
Aile konutu kavramı Türk hukukuna ilk kez 4721 sayılı TMK m. 194 ile girmiştir. Aile konutu ile ilgili bu hüküm ve diğer düzenlemelerde tanımlama yapılmamış ve bu konunun kapsamının belirlenmesi uygulamaya bırakılmıştır.
TDK sözlüğünde aile, aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin tümü, birlikte oturulan hısım ve yakınların tümü, aynı gaye üzerinde anlaşılan ve birlikte çalışan kimselerin tümü ve evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik olarak tanımlanmaktadır. Hukuken ise birbirine kan veya sıhriyet veya mukavele bağlarıyla bağlı bulunan ve aralarındaki hukuki münasebet daha çok medeni hukukla belirlenmiş toplumsal birlik veya karı, koca ve çocuklardan oluşan en küçük toplumsal birlik olarak tanımlanmaktadır.[3]
Aile, insanlık tarihi boyunca dini, toplumsal, siyasi ve sosyal açıdan önemini koruyan bir birliktir. İnsanlar içgüdüsel olarak da her zaman birlikte olma ve beraberce hayatlarını devam ettirme eğilimindedir. Güvenlik ve yardımlaşma ihtiyaçlarının doğal sonucu olarak insanlar birlikte yaşamak için toplumsal kurumlar oluşturmuşlardır.[4]
Ailenin korunması İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna veya haberleşmesine keyfi olarak karşılamayacağına ilişkin 12. Maddesinde, yetişkinlerin ırk, vatandaşlık ya da din bakımından herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın aile kurma hakkına sahip olduğuna ilişkin 16. maddesinde; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin herkesin özel hayatına, aile hayatına, konutuna, yazışmasına saygı gösterilmesine ilişkin 8. maddesinde, evlenme ve aile kurma hakkına ilişkin 12. maddesinde, Avrupa Sosyal Şartı 16. maddesinde, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakları İlişkin Uluslararası Sözleşme 10. maddesinde, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme 23. maddesinde benzer hükümlerle aile kurma ve ailenin korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ile Çocuk Hakları Bildirisi de dolaylı hükümlerle de olsa ailenin korunması amacına hizmet etmektedir.
1982 Anayasası 41. maddesinde Ailenin korunması ve çocuk hakları düzenlenmiştir. Buna göre aile Türk toplumunun temelidir. Eşler arasında eşitlik esastır. Ailenin huzur ve refahı ile ana ve çocukların korunması için gereken tedbirlerin alınması devletin görevleri arasındadır.
Esas olarak düzenlemelerin genel özelliği aile tanımının ve sınırlamasının tam olarak yapılmamış olmasıdır. Bu nedenle aile kavramı; toplum, bölge ve dönemsel yaklaşımlara göre belirlenecektir. TMK aile hukukunu düzenleyen hükümleri dikkate alındığında aile kavramının hem geniş hem de dar anlamda kullanıldığı söylenebilir. Ancak aile konutuna ilişkin TMK m. 194 açısından geçerli bir evlilikle meydana gelen eşlerin oluşturacağı birliktelikler ve varsa çocuklardan meydana gelen dar anlamda aile kavramı dikkate alınmalıdır. Bu nedenle nişanlılar arasında ve evlilik dışı birlikte yaşamalarda, tarafların kanunen eş sıfatı bulunamayacağından, aile konutuna ilişkin hükümler uygulanamaz.[5]
TMK m. 194’e göre, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. TMK m. 194’te de aile konutunun tanımı yapılmamıştır. Ancak hükmün gerekçesinde aile konutu, eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu mekan olarak nitelendirilmiştir.
Konut sözlük anlamı olarak, insanların yaşadığı ve barındığı yapı, ev veya mesken, yerleşim yeri olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda konut, insanların tehlikelerden korunduğu, dinlendiği, özel hayatını sürdürdüğü kapalı ve güvenlikli barınaklardır. Konut her zaman bir ev ya da bina yapı olmayabilir. Kişinin barınmasına elverişli ve sürekli olmasa da yerleşme amacıyla kullandığı çeşitli taşınır ya da taşınmaz bölümler konut olarak nitelendirilebilir. Örneğin kulübe, gemi kamarası, karavan gibi yerler de konut olarak kabul edilmektedir.[6]
Buna göre bir konutun aile konutu olarak kabul edilebilmesi için genel olarak şu şartların bulunması gerekir:
i-) Yasal olarak kurulmuş aile,
ii-) Eşlerin ortak iradesi ile seçilmiş konut,
iii-) Aile yaşantısının yoğunlaştığı konut,
iv-) Eşlerce hukuka uygun olarak kullanılan konut.[7]
İİK m. 82/1-12 hükmünün uygulanmasında, borçlunun "haline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. Buna göre meskeniyet iddiasının değerlendirilmesinde dikkate alınacak aile kavramı:
i-) Aynı çatı altında yaşama,
ii-) Bakmakla yükümlü olunan kişiler dikkate alınarak belirlenecektir.
BORÇLUNUN MESKENİYET İDDİASINDA BULUNMASI (HACZEDİLMEZLİK ŞİKAYETİ)
İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir. Bu nedenle bir mal veya hakkın haczinin talep edilmesi halinde bu konuda ilk karar verecek olan icra memurudur. İİK m. 82, I/12 gereğince de borçlunun haline münasip evinin haczedilmesi halinde borçlu meskeniyet iddiasıyla şikayet yoluna başvurabilir. Bu şikayet İİK m. 16 kapsamındadır. Bu şikayetin haczin öğrenildiği tarihten itibaren yedi günlük süre içinde yapılması gerekir. Aksi halde borçlu bu iddiasından vazgeçmiş sayılır. Bu vazgeçme işlemi başka takipler açısından aynı sonucu doğurmaz.
Meskeniyet şikayetinde bulunacak borçlunun mutlaka şikayet konusu evde oturması gerekmez. Aynı şekilde borçlunun meskeniyet iddiası birden fazla evi bulunması nedeniyle reddedilemez. Ayrıca icra takibinde ileri sürülmüş olan meskeniyet şikayeti başka icra takip dosyasında da ileri sürülebilir.
İSPAT KÜLFETİ
Meskeniyet iddiası halinde ispak külfeti iddiada bulunan borçluya aittir. Yargıtay değerlendirmeleri de bu yöndedir. 12. HD. 3/7/2018 gün, 2018/3000 Esas, 2018/7200 sayılı kararında, bu iddianın ispatının mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile mümkün olduğunu belirtmektedir.[8]   
BORÇLUNUN HALİNE MÜNASİP EVİNİN SATILMASI
İcra mahkemesi, borçlu tarafından ileri sürülen meskeniyet şikayetinin haklılığına bilirkişi ve keşif delillerine göre karar vermelidir. Bu halde öncelikle şikayete konu ev bilirkişi ve keşif marifetiyle incelenmeli ve şikayet konusu evin borçlunun haline münasip ev olup olmadığı tespit edilmelidir. Mahcuz taşınmazın, borçlunun haline münasip olduğu anlaşıldığı takdirde, yalnız kendisi için yeter mahiyette olduğundan haczedilemez. Ancak aslolan borcun ödenmesi olduğundan söz konusu ev, borçlunun haline münasip ev niteliğini haiz değilse uzman bilirkişi tarafından borçlunun sosyo-ekonomik durumu, bakmakla yükümlü olduğu kimselerle birlikte aile fertlerinin tamamı dikkate alınarak haline uygun bir evin satın alma bedeli belirlenir. Belirlenen rakam, borçluya haline münasip bir ev alması için bırakılırken kalan tutar ise alacaklıya verilir.[9]
Mahkemenin, meskeniyet iddiasında bulunulan evin satışı konusunda karar verirken, haline müsait evi satın alabileceği miktar paranın borçluya verilmesi, satış bedelinin borçtan arta kalan kısmının bu miktardan az olması halinde satışın yapılmamasına şeklinde karar vermesi mümkün değildir. Başka bir anlatımla, mahkemenin meskeniyet iddiasını kabulü halinde satış ve borçlunun haline müsait bedelin kendisine ödenmesi dışında, satış bedelinin bu miktara ulaşmaması halinde satışın yapılmamasına şeklinde karar vermesi mümkün değildir.[10]
BORÇLUNUN MESKENİYET İDDİASININ TAKİBE ETKİSİ
Şikayet niteliği itibarıyla bir dava olmayıp, icra iflas hukukuna özgü bir kanun yoludur. Borçlunun meskeniyet iddiası, şikayet yolu ile icra mahkemesinde dinlenir. İİK m. 22’de belirtildiği şekilde, şikayet icra mahkemesince karar verilmedikçe icra takibini durdurmaz. İcra mahkemesi şikayeti aldıktan sonra talep üzerine veya resen icranın geri bırakılmasına karar verebilir. Karar alınmadıkça, şikayet etmekle icranın kendiliğinden durması mümkün değildir.
Meskeniyet şikayeti ile icranın durdurulmaması halinde icra takibi devam edecektir. Uygulamada da Yargıtay satışın durdurulmasına yönelik tedbir kararı bulunmaması nedeniyle satış işlemleri için dava sonucunun beklenmesine karar verilmesini isabetsiz bulmuştur.
MESKENİYET İDDİASINDAN FERAGAT
Borçlu haczedilen meskeni üzerinde haciz işletilmesine muvafakat verirse, bu borçlu için bağlayıcı niteliktedir. Bu takdirde meskeniyet iddiasından feragat mümkündür. Meskeniyet iddiasından feragat açık bir muvafakat ile olabileceği gibi süresinde meskeniyet şikayetinde bulunulmaması yoluyla zımni de olabilir. Ancak borçlunun feragat etmesi, ailenin diğer fertlerinin de meskeniyet iddiasından feragat ettikleri anlamına gelmez.
TMK m. 194’te eşlerden birinin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemeyeceği, aile konutunu devredemeyeceği veya aile konutu üzerindeki haklarını sınırlayamayacağı belirtilmiştir. Bu nedenle de eşlerden herhangi birinin haczedilmezlik itirazında bulunması mümkündür.
Gerek TMK’da gerekse 2004 sayılı İİK’nda aile konutunun hak sahibi eşin borçları nedeniyle haczedilmesi karşısında diğer eş ve varsa çocukların barınma hakkını temin eden açık bir düzenleme bulunmamaktadır. İİK m. 82/1-12 hükmü eş ve çocukların da barınma hakkını korumaktadır. Aile konutu olarak kullanılan ev, borçlunun haline münasip ise hak sahibi eşin borcu nedeniyle haczedilemeyecektir. Bu nedenle bu gibi durumlarda diğer eş ve varsa çocukların da şikayet hakkına sahip olduğu kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay meskeniyet iddiasının ancak borçlu tarafından ileri sürülebileceği görüşündedir. Eşin haczedilmezlik itirazında bulunması için barınma hakkının daha etkin korunabilmesi için İİK’nda ödeme emrinin diğer eşe de tebliğinin gerektiği yönünde düzenleme yapılması gerektiği ileri sürülmektedir.[11]
Öte yandan borçlunun evini ipotek ettirmesi halinde, haczedilmezlik iddiasından önceden feragat ettiği ve bu feragat nedeniyle sonraki borçlardan dolayı da haczedilmezlik iddiasında bulunulamayacağı yönünde Yargıtay değerlendirmesi bulunmaktadır. Yargıtay kararına göre:
“Borçlunun taşınmazını ipotek ettirmekle haczedilmezlik şikayetinden peşinen vazgeçmiş sayılacağı, üzerinde ticari kredi nedeniyle ipotek bulunan taşınmaz hakkında meskeniyet iddiasında bulunulamayacağı kabul edilmektedir.
O halde, üçüncü kişinin aldığı ticari kredi nedeniyle taşınmazını ipotek ettiren ve bu ipoteği halen devam eden borçlunun meskeniyet itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde esasının incelenerek haczin kaldırılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.”[12]
İpotek, bir kişisel alacağın teminat altına alınmasını amaçlayan ve bir taşınmazın değerinden alacaklının alacağını elde etmesini sağlayan sınırlı bir ayni haktır. Diğer mutlak haklar gibi ipotek de herkese karşı ileri sürülebilir ve rehinli alacaklıya öncelikle alacağını alma hakkı verir.[13]
4721 sayılı TMK m. 881’e göre, halen mevcut olan ya da henüz doğmamış olmakla birlikte, doğması kesin ya da ihtimal dahilinde bulunan herhangi bir alacak ipotekle güvence altına alınabilir. İpotek, güvence altına alınmak istenilen alacağın belli miktarda olması halinde limit ipotek; kati borç ipoteği şeklinde kurulabilir. İpotekle güvence altına alınmış alacak ödenmediğinde, rehinli alacaklı alacağına kavuşmak için doğrudan borçlunun kişisel sorumluluğuna dayanarak haciz veya iflas yoluyla takip yapamaz. Öncelikle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmalıdır. Bu takip sonucu elde edilen meblağ alacağı karşılamaya yetmezse o takdirde alacağı karşılamayan bölüm için borçlunun diğer malvarlığı değerlerine başvurulabilir.[14]
İpotek edilen bir taşınmaz nedeniyle evde bulunan diğer kişilerin meskeniyet iddiasında bulunması mümkün müdür? Bu halde aile konutunun (TMK m. 194) maliki olan eşin, geçerli bir borcun teminatı olarak, diğer eşin rızasını almaksızın konut üzerinde ipotek hakkı kurması halinde ipotek geçersiz[15] ve ona ilişkin tescil de yolsuz ise de geçerli olan alacağın iyiniyetli üçüncü kişiye devri halinde devralan ipoteği TMK m. 1023 uyarınca kazanmalıdır.[16]
TMK m. 194/2 fıkrasına göre, aile konutu üzerindeki hakların sınırlanması halinde, rızası bulunmayan eş, hakimin müdahalesini isteyebilecektir. Bu hükme göre ancak rızası bulunmayan eşin rızası bulunmadığı gerekçesiyle hakime başvurması halinde rehnin geçersizliği ileri sürülebilecektir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde rızası bulunmayan ancak kanunda düzenlenen itiraz hakkını kullanmayan eşin, aile konutu üzerinde ipotek tesisi halinde meskeniyet itirazında bulunmamasının haklı olduğu kabul edilmelidir. Ancak TMK hakların sınırlanması yönünden eşe, hakim müdahalesini isteme hakkı tanımış olmakla birlikte aile yer alan diğer kişilere bu hakların sınırlanmasına ilişkin herhangi bir itiraz ya da dava hakkı tanımamış olduğu dikkate alındığında, taşınmaz üzerinde ipotek tesis edilmesi halinde aile konutunda yer alan diğer kişilerin de meskeniyet iddiasında bulunamayacakları kabul edilmelidir.



[1] Yalçın, Mehmet(2009) İcra ve İflas Hukukunda Mesken Haczi, İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 22.
[2] ÖZBAKIR Senem Önder(2010) Borçlunun Haline Münasip Evinin Haczedilememesi (Meskeniyet İddiası-İİK.m.82/12) Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s. 1.
[3] Yılmaz, Ejder (2002) Hukuk Sözlüğü, Ankara, s. 48.
[4] Uzunkaya, Mehmet Celal (2018) Aile Konutu Üzerinde Tesis Edilebilecek Hukuki İşlemler ve Aile Konutu Şerhi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk ABD, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 15.
[5] Şıpka, s. 75, Kılıçoğlu, s. 47. Gençcan, Mal Rejimi, s. 206.
[6] Şıpka, s. 73.
[7] Bkz. Uzunkaya, s. 31-34.
[8] İİK'nun 82/1-12. maddesine dayalı meskeniyet nedeniyle haczedilmezlik şikayetinde; ispat külfeti borçluya ait olup, ispat ise mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile mümkündür. 12. HD. 3/7/2018 gün, 2018/3000 Esas, 2018/7200 Karar-UYAP.
[9] Üçüncü, Burak(2017( Haline Münasip Evin Haczedilmezliğinin İcra Hukuku Çerçevesinde Değerlendirilmesi, S. 1-7, s. 5. http://eryigithukuk.com/uploads/17_523869.pdf erişim: 5/9/2017.
[10] “…Alacaklı tarafından borçlu hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan icra takibinde, borçlu, meskeniyet iddiasına dayalı haczedilmezlik şikayetinde bulunmuş, mahkemece, Davanın-şikayetin kısmen kabulüne, Davacı-borçluya ait İstanbul ili, Maltepe ilçesi, Başıbüyük (İdealtepe) Mh. 160 ada, 501 parsel sayılı, 643,75 m2 alanlı taşınmazda 280/3978 arsa paylı, 2.kat, 12 nolu bağımsız bölüm olan taşınmazın satılarak borç tenzil edildikten sonra kalan 300.000,00 (üçyüzbin) TL'sinin kendi haline münasip bir ev almak üzere borçluya verilmesine, satış parasının borçtan arta kalan kısmının bu miktardan az olması halinde satışın yapılmamasına  şeklinde karar verilmiştir.
İİK'nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendi gereğince, borçlunun "haline münasip" evi haczedilemez. İcra mahkemesince, borçlunun haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise İİK'nun 82/3. maddesine göre satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden haline münasip mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı hak sahiplerine ödenmelidir.
Somut olayda, mahkemece yaptırılan keşif sonucu alınan 10.05.2016 tarihli son bilirkişi raporunda, taşınmazın keşif tarihi itibariyle değerinin 425.000,00 TL, borçlunun bulunduğu yerden daha mütevazi koşullara sahip çeşitli yerlerde haline münasip alabileceği evin değerinin ise 300.000,00 TL olduğu belirlenmiştir.
Hükme esas alınan raporda; taşınmazın değeri 425.000,00 TL, borçlunun daha mütevazi niteliklere sahip yerlerde haline münasip meskeni edinebileceği miktar 300.000,00 TL olarak belirlendiğine göre, mahkemece, "meskeniyet şikayetinin kısmen kabulü ile taşınmazın 300.000,00 TL'den az olmamak üzere satılarak haline münasip ev alması için gerekli 300.000,00 TL'nin borçluya, kalanının ise hak sahiplerine  ödenmesine" şeklinde hüküm kurulması gerekirken, İİK'nun 82. maddesinin 3. fıkrasına aykırı olarak ve infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.”12.HD. 4/7/2018 gün, 2017/5575 Esas, 2018/7282 Karar-UYAP
[11] Uzunkaya, s. 77.
[12] 12.HD. 22/6/2016 gün, 2006/10254 Esas, 2006/13575 Karar-UYAP
[13] Aktepe, Sezin (2007) İpoteğin Alacağa Bağlı Hak Olması ve Diğer Özellikleri, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sa. 12, S. 177-193, s. 178.
[14] Aktepe, s. 184.
[15] TMK m. 194/1 fıkrasına göre, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
[16] Özçelik, Barış(2017) İpoteğin Alacağa Bağlılığı, S. 1-34, s. 23.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

aklımda-

 sın

TIBBİ ETİK