Bu
bağın kurulması ön şart olarak failin kusur yeteneği bulunması ve ayrıca
kusurlu bir hareketinin bulunmasına bağlıdır. İsnat kabiliyeti de failin
sorumlu tutulabilmesi için yeterli olmayıp ayrıca iradesinin de kusurlu olması
gerekir. (Suçun manevi unsuruna ilişkin yapılan açıklamalar
klasik suç teorisine göredir. Özellikle 5237 sayılı TCK kapsamındaki eserlere
müracaat edilmelidir.)
Hakem notu enteresan. 5237 sayılı TCK kapsamında yazılan kaynakların hemen hemen hepsini taradım. Hukuk fakültesinde ders anlatanlar genel olarak kast ve taksir konusunda üçe ayrılmış gibiler:
1-) Kast ve taksiri kusurluluğun çeşidi olarak görenler,
2-) Almancılar: Kendilerinin alman hukukuna uygun olduğunu zanneden görüşseverler kast ve taksirin haksızlığın gerçekleştirilme şekli olduğu iddiasındalar. Bu ekip, 5237 sayılı TCK'nın kurucu ekibi.
3-) Nevi şahsına münhasır grup/Ekstrem grup/ne ocuyuz ne bucuyuz/biz sadece nasıl anlarsan oyuz grubu....Doktrin olduğu tartışılır grup.
Hakeme göre, hakemli dergiye makale yazanların, hakemle aynı görüşü paylaşması gerekiyor. Bir de hakem, zannediyor ki, kast ve taksiri kusurluluğun çeşidi olarak gören yaklaşım sadece 765 sayılı TCK döneminde kaldı.
Yok öyle bir şey...
Yok öyle bir şey...
Lütfen en azından yazılmışları doğru anlayın!