Ancak hukuk fakültesi dekanı akademisyene nasip olabilecek büyük düşünce...
Sayfalar
- HAKİMLİK SINAVI
- YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ SINAVI
- ÖZEL KANUNLARDA SUÇLAR
- KİTAP ÇALIŞMALARI
- GÜNCEL SORUNLAR
- AKADEMİK SORUNLAR
- YAYINEVLERİ SORUNLARI
- İCRA HUKUKU
- Kimdir?
- Fotoğraf albümü
- Güveni Kötüye Kullanma Suçu TCK m. 155
- Hakaret Suçunun Kamu Görevlisine Karşı İşlenmesi
- GÜNLÜK
- İCRA NOTLARI
- TIBBİ ETİK
- ANA SAYFA
- 6284 SAYILI YASA GEREĞİNCE SÜREKLİ TEDBİR İSTEYENL...
- ALMANYA BULAŞICI HASTALIKLAR İZLEM AĞI
- İCRA HUKUKU
- POSTA PULLARINDA İBN-İ SİNA
- HUKUK GENEL KURULUNA GÖRE MENFİ TESPİT DAVASI (İİK...
20 Nisan 2020 Pazartesi
Adana BAM 11. CD.
Maalesef dosyada tebligat bulunmadığı gerekçesiyle icra ceza dosyasını iade etmiş ve gereksiz yere masrafların artmasına neden olmuş olan daire.
Yazık...
Yazık...
17 Nisan 2020 Cuma
15 Nisan 2020 Çarşamba
ESKİ KİTAPLAR
Bugün 6 koli kadar kitap attım. Bir çoğu İngilizce ve Fransızcaydı. Fransızca'dan ikisi oldukça geniş kapsamlı dört sözlük attım. Artık ihtiyaç yok, gerek de yok. Bunların sadece onda biri bile sadece okunması sıradan bir akademisyene çok fazla şey katabilirdi.
Hepsini çöpe attım. Nasılsa bilenle bilmeyen bir... Okuyan da bir okumayan da...
10 Nisan 2020 Cuma
Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma
BULAŞICI HASTALIKLARA
İLİŞKİN TEDBİRLERE
AYKIRI DAVRANMA
MADDE 195. - [1] Bulaşıcı
hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin
bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan
tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. (Sulh Ceza)
MADDE 195.– Maddede, bulaşıcı
hastalıklara yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş bulunan kimselerin
bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan
tedbirlere uyulmaması, suç olarak tanımlanmıştır. Böylece kamu sağlığının
korunması amacı güdülmektedir.
I. GENEL OLARAK
Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve ilk olarak 31 Aralık 2019
tarihinde Dünya Sağlık Örgütü resmi bürosuna bildirilen koronavirüs salgını,
Dünya Sağlık Örgütü tarafından, Kamu Sağlığını Acil İlgilendiren konu olarak
ilan edildi. Uluslararası toplumdan, zayıf sağlık sistemlerinin korunması için
675 milyon dolarlık destek talep edildi. 11 Şubat 2020 tarihinde Dünya Sağlık
Örgütü yeni koronavirüs hastalığını, COVID-19 olarak tanımladı ve Dünya Sağlık
Örgütü, bu salgınla ilgili olarak günlük raporlar hazırlamaya ve basın
açıklamaları düzenlemeye başladı. Örgüt adına düzenli açıklamalarda bulunan Dr.
Tedros Adhanom Ghebreyesus, G20 zirvesinden:
i-) Hayati mesele olduğu gözetilerek savaşılması,
ii-) Ancak birlikte hareket edildiği takdirde bununla
başedilebileceği,
iii-) Böylesi bir durumun tekrar yaşanmaması için küresel
bir hareketin başlatılması çağrısında bulundu.[1]
Türkiye’de ilk koronavirüs vakası 11 Mart 2020 tarihinde
belirlendi. Vaka sayısı her geçen gün katlanarak artmakta, herkesin bulaşma
konusunda dikkatli olması çeşitli şekillerle duyurulmaktadır.
Bütün bu olağanüstü koşullar altında, pek çok araştırmacı
konuyla ilgili ayrılan devasa bütçelerle hastalığın tedavi ve önlenmesi
konularında çalışmalar yürütmektedir. Türkiye de bu çalışmalara katılmaktadır.
En önemli dünya gündemi niteliğindeki pandemi krizinin
çözümlenmesinde bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere uyma önem
kazanmaktadır. Bu nedenlerle TCK m. 195 hükümlerinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun (UHK), m. 3/1’inci
fıkrası 3’üncü bendi gereğince bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasını
engelleme görevi Sağlık Bakanlığı’na verilmiştir. Aynı zamanda yine UHK’nun m.
20/1’ fıkrası gereğince belediyeler de sağlığın korunması ve sağlık konusunda
alınacak tedbirler konusunda yetkilendirilmiştir. Bu maddede ayrıca atıkların
toplanması ve yok edilmesi, meskenlerin sıhhi durumları, umumi yerlerde halk sağlığına
zarar veren etkenleri ortadan kaldırma, bulaşıcı hastalıklarla mücadele
işlerine yardım konularında da belediyeler yetkilendirilmiştir. Kanunun 29’uncu
maddesinde Hudutlar ve Sahiller Genel Müdürlüğü, uluslararası seferler ve
ticaret nedenleriyle gerçekleşebilecek salgın hastalıklara karşı sınır ve
sahilleri korumakla görevlidir.
1593 sayılı UHK’nun İkinci Babı’nda m. 29-127 salgın hastalıklarla
mücadeleye ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
UHK’nun 284’üncü maddesi gereğince, UHK’nun 66 ve 67’nci
maddelerinde belirtildiği üzere, yetkili memurlara muhalefet halinde de TCK m.
195 hükmü uygulanacaktır. UHK m. 66, bulaşıcı hastalıkların doktor ve diğer
sağlık görevlilerince araştırılmasına ilişkindir. Bu yönde bir ihbarı alan
hükümet ya da belediye doktorları gereken araştırmayı yapacak ve bu tahkikatı
yapmak konusunda devletin kolluk gücünden yararlanabilecektir. UHK’nun 284’üncü
maddesinde yalnız UHK’nun 66 ve 67’nci maddelerinden bahsedilmiş olması TCK m.
2’de düzenlenen kanunilik ilkesi açısından sorunludur. Çünkü UHK m. 66, UHK m.
65’i tamamlayan bir hükümdür. UHK m. 65 gereken tahkikatın yapılacağı ve bu
tahkikat sırasında kolluk görevlilerinin gereken yardımı sağlaması gerektiğini
düzenlemiş iken, UHK m. 66, böyle bir hastalığın ihbarının bulunmadığı hallerde
gereken tahkikatın yapılabileceği, hususunu düzenlemektedir.
UHK m. 67 ise, UHK’nun 57’nci maddesinde belirtilen hastalıkların
tespiti için, doktorların hastanın yanına girmeye ve hastayı ve durumun
özelliklerine göre evde bulunan diğer kişileri muayeneye ve hastalığın seyri
hakkında bilgi almaya yetkili olduklarını, bu hükümlere aykırı davrananların
cezalandırılacağını düzenlemektedir.
Görüleceği üzere her iki maddede bulaşıcı hastalıkların tespitine
ilişkin olup, tedavisine ya da karantinaya ilişkin herhangi bir hüküm
içermemektedir. Ayrıca UHK m. 67; UHK m. 57’ye yaptığı atıfla ancak bu maddede
belirtilen hastalıklarla ilgili tespit ve bilgi almaya karşı davranışları
cezalandırabilir olması nedeniyle de oldukça sınırlı bir maddedir.
BULAŞICI HASTALIKLARLA
İLGİLİ TEDBİRLER:
Tedbirleri genel olarak etkenle karşılaşmadan önce alınan koruyu
önlemler ve etkenle karşılaşıp hastalık belirtileri öncesi ve hastalık sonrası
hastalığın vücuttan atılmasına yönelik önlemler olarak ayırmak mümkündür. Bu
önlemleri birincil ve ikincil önlemler olarak da sınıflandırmak mümkündür.
Birincil önlemler:
i-) Sağlık eğitimi,
ii-) Kişisel hijyen,
iii-) Sosyo-ekonomik gelişimin sağlanması,
iv-) Stresin önlenmesi,
v-) Düzenli tıbbi muayene,
vi-)Aile ve cinsel sağlık,
vii-) Sağlık mevzuatının gözden geçirilmesi,
viii-) Enfeksiyon kontrol programı,
ix-) Araştırma yürütülmesi,
x-) Ev ve hastane tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi;
xi-) Aktif-pasif bağışıklama,
xii-) Aşılama,
xiii-) İlaçla tedavi (Kemoproflaksi),
xiv-) Temizliğin sağlanması,
xv-) Atıkların kontrolü,
xvi-) Kemirgen ve böceklerin kontrolü,
xvii-) Ev ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi,
xviii-) Hastane enfeksiyonlarının kontrolü.
İkincil önlemler ise:
1-) Vaka kontrolü,
2-) Temaslı kontrolü,
3-) Çevre kontrolü,
4-) Sağlık eğitimi olarak sınıflandırılabilir.
Öte yandan bulaşıcı hastalıklar açısından, bulaşma riskinin ve
hastalıkların azaltılmasına yönelik tedbirler de alınmalıdır.
AZALTMA TEDBİRLERİ
Azaltma tedbirleri:
i-) Bağışıklama ve profilaksi ile temaslar arasında yatkınlığı
azaltmak,
ii-) İzolasyon ve karantina ile temasların sayısını azaltmak,
iii-) Erken teşhis ve tedavi ile enfeksiyon dönemini kısaltmak
şeklinde gerçekleşir.[2]
II. ACİL DURUMLARA
İLİŞKİN FARKLI ÜLKE UYGULAMALARI
1-) Genel Olarak
Bütün ülkeler, virüsler, teknolojik felaketler veya virüslerin
kötü niyetli olarak yayılması nedeniyle oluşan hastalıklar, kimyasal ve
biyolojik silahların terörizm amaçlarıyla kullanılması gibi olaylar nedeniyle
kamu sağlığını korumak zorundadır. Sağlık sisteminin alt yapısının korunması,
iletişimin sağlanması ve kamunun hazırlıklar ve hizmetler konusunda
bilgilendirilmesi bu mücadelenin önemli bir parçasıdır.
Ulusal hükümetlerle birlikte Dünya Sağlık Örgütü de sağlık
krizleriyle mücadelede oldukça etkin bir rol oynamaktadır. Benzer şekilde
Avrupa Birliği de üye devletler arasında işbirliği, bilgi değişimi sağlanması
konusunda politikalar oluşturmaktadır. Bu amaçla Avrupa Birliği üç farklı
merkez oluşturmuştur:
i-) Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (European
Center for Disease Prevention and Control, ABD’deki
benzer yapı örnek alınarak oluşturulmuştur),
ii-) Erken Uyarı ve Karşılık Verme Sistemi (Early Warning
and Response System),
iii-) Sağlık Güvenliği Kurulu (Health Security Committee).
Ayrıca
farklı ülkelerin bulaşıcı hastalıklara ilişkin alt yapı ve uygulamalarının da
kısaca değerlendirilmesi gerekmektedir.
2-)
İtalya
İtalyan Anayasası, temel bireysel hak olarak kabul ettiği sağlığın
korunmasında, kamu yararı ve insan kişiliğine saygı ilkelerinin de gözetilmesi
gerektiğini kabul etmektedir. Anayasal çerçeveye uygun olarak mevzuatında
sağlık krizleriyle mücadeleye ilişkin hükümlere yer vermiştir. Bölgesel ve
ulusal yetkililer, gereken önlemleri almak ve raporlama yapmakla
görevlendirilmiştir. Bu alanda esas yetkililer, Sağlık Bakanlığı ve Ulusal
Sağlık Hizmetleri Kurumu’dur.
Bilgi edinme özgürlüğü ve kamu hizmetlerine ulaşma anayasal
güvence altındadır. İtalya etkin bir şekilde DSÖ, AB ve diğer uluslararası
kurumlarla işbirliği içerisindedir.
Ebola virüsünün merkezinin Afrika olması nedeniyle mecliste göçmen
politikalarıyla ilgili sürekli tartışmalar yaşanmaktadır. Sağlık Bakanlığı bu
hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla önleyici çalışmalarda bulunmakta ve
güncel duyurularda bulunmaktadır.
İtalya, devlet başkanı bulunan demokratik bir Cumhuriyettir.
Yürütme gücü Başbakan başkanlığındaki Bakanlar Konseyi tarafından
yürütülmektedir. Yasama gücü ise meclis ve senato olmak üzere ikiye
ayrılmıştır. Yargı gücü bağımsızdır. İtalya Cumhuriyeti, 20 bölge ile iller ve
belediyelere ayrılmıştır.
İtalya Ulusal Sağlık Hizmetleri Kurumu, Sağlık Bakanlığı’nın
kontrolünde, temizliğin sağlanması ve salgınlara karşı bütün nüfusun korunması
ilkelerine göre kurulmuştur. Bireysel ve kolektif sağlığın sağlanmasıyla ilgili
bütün işlemlerin yürütülmesi, kurumların ilişkileri, hizmetlerin yürütülmesi bu
kurum tarafından sağlanır. Merkezi ve yerel yönetim kurumları, sağlık
hizmetlerinin yürütülmesinde birlikte sorumludur. Mevzuat, sağlık görevlilerinin,
zorunlu sağlık kontrolleri ve tedavileriyle ilgili gerekli çerçeveyi
sağlamaktadır.
Birleştirilmiş Sağlık Hukuku, bulaşıcı hastalıklarla ilgilidir.
Sağlık Bakanlığı, Üst Sağlık Konseyi’nin tavsiyesiyle özel yöntem ve önlemlere
tabi bulaşıcı hastalıkların listesini oluşturur ve yayınlar. Aynı zamanda
mevzuat, salgın hastalıkların, sorumlulara bildirilmesini de hüküm altına
almaktadır. Önleyici tedbirler, yardımcı hizmetler, bulaşıcı hastalığın
izalesine ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Mevzuat aynı zamanda Sağlık Bakanına, ulusu tehdit eden bir
bulaşıcı hastalık söz konusu olduğunda binaların dezenfeksiyonunun sağlanması,
tıbbi yardım ve önleyici tedbirler konusunda özel düzenlemeler yapabilme
yetkisi vermektedir. Bakanlık yönetmelikleri, resmi gazetede yayımlanır. Kanun
aynı zamanda Belediye Veterinerlik Bürosu ile Belediye Sağlık Bürosu arasında
hayvanlardan insanlara geçen hastalıkları konusunda işbirliğini de
öngörmektedir.
Salgınların da dahil olduğu kamu sağlığını ilgilendiren konular,
merkezi, bölgesel ve belediye yönetimlerince ayrı ayrı değerlendirilir. Sağlık
Bakanlığı, ulusal bir krizin varlığı konusunu değerlendirir ve özel acil durum
ilanına karar verebilir.
1998 tarihinde yürürlüğe giren mevzuat gereğince, Başbakanın
gözetimindeki Sivil Koruma Dairesi, İçişleri Bakanlığı yetkilisi ile birlikte,
acil durumlara ilişkin insan hareketleri, doğal felaketler, salgının şiddeti,
alanı ve öncelikler konusunda merkezi ve yerel yönetimler düzeyinde
değerlendirmelerde bulunur. Ayrıca Başbakanın, acil durum halinde özel bir
komiser atamaya da yetkilidir.
İtalyan Anayasasının 32’nci maddesi gereğince hiç kimse, insan
kişiliğini ihlal etmeyen kanun tarafından aksi öngörülmedikçe tıbbi tedavi
almaya zorlanamayacağını öngörmektedir. Hükümetler de bu hükme uygun olarak
kamu sağlığı görevlilerine, salgın hastalıkların yayılmasına karşı zorunlu
tıbbi tedavi vermektedir. Ancak bu hükümlerin uygulanmasında kişi onuru ile
mahremiyetin de korunmasına özen gösterilecektir.
Sağlık yetkilileri tehlikeli bölgelerden seyahat edenler için daha
sıkı kontrol önlemleri uygulayabilecektir. Bu kişilerle ilgili sağlık kontrolü
ve hastane tedavisi de uygulanabilecektir. Kamu temizliğinin yerine
getirilmesi, ihraç edilen malların kontrolü, seyahat edenler ve göçmenlerin
kontrol edilmesi sağlık görevlileri tarafından sınır bölgeleri, liman ve
havaalanlarında uygulanabilecektir.
İtalyan kamu sağlığı hukuku önlemlere uyulmaması halinde İtalyan
Ceza Kanunu m. 415 idari ve cezai yaptırımlar öngörmektedir. Bunların arasında
hapis cezası da bulunmaktadır. Cezalandırılabilir davranışlar arasında, özellikle
sağlık görevlileri için acil yardım sağlamama, hastalıkları bildirmeme ve
sağlık krizleri halinde yetkililerin getirmiş olduğu düzene uymamak da
bulunmaktadır. Ayrıca İtalyan Ceza Kanunu 438’inci maddesine göre salgın
hastalığı yaymak ömür boyu hapisle cezalandırılabilir suçtur.
İtalyan Anayasası’nın 21’inci maddesine göre, halkın resmi
bilgilendirmeye erişim hakkı bulunmaktadır. İtalyan Anayasa Mahkemesi, bilginin
edinilmesi, yayılması ve yorumlanması ile birlikte erişimini de güvence altına
almaktadır. Bilgi kaynaklarının çokluğu, bunlara erişim ve bunlara erişim
önünde hukuki geçici olarak da olsa engellerin bulunmaması mahkeme tarafından
sıklıkla vurgulanmaktadır.
Birleşik Sağlık Kuralları, merkezi hükümete sorumlulukların
yönetilmesi ve ulusal Sağlık Bilgi Sisteminin işlemesi konusunda sorumluluklar
yüklemektedir. Merkezi hükümet aynı zamanda bölgesel bilgi sistemlerinin, kamu
ve özel kurumlarla işbirliğini; istatistik bilgilerin yayınlanması,
parlamentonun bilgilendirilmesi ve diğer bilgilendirme işlemlerinin yapılmasını
üstlenir. Özellikle acil sağlık krizleri sırasında Sağlık Bakanlığı yönergeler
yayınlar ve uygun duyuları yapar. Yayın araçları arasında internet, kamu ve
özel radyo ve televizyon istasyonları da bulunmaktadır.
İtalyan hükümeti, DSÖ ile yakın ilişki içindedir. Sağlık
Bakanlığı, uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek, DSÖ ilkelerine
uyduğu konusunda halkı sürekli bilgilendirmektedir.
İtalya 1973 tarihinde yenide gözden geçirilen 1969 tarihli
Uluslararası Sağlık Düzenlemeleri’ni yürürlüğe koymuş olup, 2005 yılına ait
Uluslararası Sağlık Düzenlemeleri’nin de bir parçasıdır.[3]
II. SUÇLA KORUNAN HUKUKİ DEĞER
Her
suçun bir hukuki konusu vardır. Hukuki konu, hukuk tarafından korunan
menfaattir. Buna hukuki konu ya da hukuki menfaat de denilebilir. Hukuki değeri
ihlal etmek isteyenleri hukuk normu, ceza ile tehdit ederek muhtemel
ihlallerden korumaktadır.[4]
Suçla korunan hukuki değer kamu sağlığıdır.
III. SUÇUN KONUSU
Suç
teşkil eden her hareketin mutlaka bir konusu vardır. Konusu bulunmayan bir
suçtan bahsetmek mümkün değildir. Suçun konusu, maddi ve hukuki olmak üzere
ikiye ayrılır. Suçun maddi konusu, tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi
veya şeydir.
Suçun
hukuki konusu ise kanunla korunan hak ve menfaattir. Hukuki değer ve hareketin
konusu birbirinden farklı kavramlardır. Hukuki değer, toplum hayatı bakımından
önemli olan ve ceza hukuku tarafından korunan yaşamsal değerlerdir.[5]
Suçun
işlenmesi konu açısından bir zarar doğurmuş olabileceği gibi bunun yalnızca
zarar tehlikesi yaratması da mümkündür.[6]Fiilin,
suç konusu üzerinde meydana getirdiği etkiye göre suçlar “zarar suçu” ve
tehlike suçu” şeklinde ayrılmaktadır. Zarar suçlarında fiilin işlenmesi ile
suçun konusu zarara uğramakta, tehlike suçlarında ise icra edilen fiilin suç
konusu üzerinde bir zarar tehlikesi oluşturması söz konusu olmaktadır.[7]
IV. SUÇUN MADDİ UNSURU
a. Fail
TCK m. 37 açısından, fiili gerçekleştiren kişi fail
olarak tanımlanmıştır. Herkes tarafından işlenmesi mümkün olmayan, ancak belli
sıfata sahip kişiler tarafından işlenebilen suçlara mahsus (özgü) suçlar
denilir. Gerçek kişilerin dışında hükmi şahısların da suç faili olabileceği
yönünde görüşler bulunmakla birlikte,[8] doktrinde
hakim olan görüş ancak gerçek kişilerin suçun faili olabileceği yönündedir.[9]
Kanun suçun faili yönünden herhangi bir şart aramamıştır. Bu
nedenle herhangi bir kişi tedbirlere uymadığı takdirde suçun faili olacaktır.
b.
Mağdur
Suçlar, bireyin, toplulukların ya da kamunun
menfaatlerini ihlâl eder. Bu menfaatleri korumak ve toplumsal barışı sağlamakla
görevli olan devlet, dolaylı olarak her suçun geniş anlamda mağdurudur.[10]
“Suçun mağduru” kavramından, suç fiilinden zarar gören herkes değil yalnız bu
fiil ile ihlâl olunan ve ceza korumasının konusunu oluşturan varlık ya da
menfaatlerin sahiplerini anlamak gerekir. En dar anlamda ise suçun mağduru
suçtan doğrudan zarar gören kişidir.[11]
Pek çok durumda, suçun mağduru ile suçtan zarar gören aynı kişidir. Ancak
sadece suçtan zarar gören sıfatından hareketle kişinin ayrıca suç mağduru
olduğunu söylemek yanıltıcıdır. Topluma karşı işlenen suçlarda, suçun mağduru
toplumdur. Bu suçlar nedeniyle somut olarak zarar görenler ise suçtan zarar
gören olarak kabul edilir.[12]
Suçun mağduru bütün bir toplumdur.
c.
Hareket
1.
Genel Olarak
Hareket insan davranışıdır. Ceza hukukunun ilgi alanına giren hareket ise,
ancak suç tanımına uyan veya suç tanımındaki neticeye gerçekleştirmeye yönelik
bulunan ve iradi olan davranıştır. Dış âlemde bir değişiklik meydana getirmeye
yönelik icrai veya ihmali bir hareket bulunmadıkça, suçun varlığından söz
edilemez. Bu anlamda esas olarak suçun maddi unsuru “hareket” unsurundan başka
bir şey değildir.[13]
Suçun yapısal, maddi unsurlarından olan hareket, ceza normu ile ortaya konulan
tanımda gösterilen ya da tanımda gösterilmemekle birlikte tanımda yer verilen
zarar veya tehlike şeklinde neticeyi meydana getirmeye elverişli iradi, insan
bedeninden yapmak şeklinde ortaya çıkan davranış şeklidir.[14]
Suçun, tipte birbirinden bağımsız olarak gösterilen birden fazla hareketten
sadece birinin gerçekleşmesiyle oluştuğu suçlara seçimlik hareketli suçlar
denir.[15]
Bulaşıcı hastalıklarla ilgili tedbirlere uyulmaması suçun hareket
unsurunu oluşturmaktadır. Bu tedbirlerin de yetkili makamlarca alınması
gereklidir. Bu anlamda yetkili makamları belirleyecek olan yine hukuki
mevzuattır.
V. SUÇUN MANEVİ UNSURU
Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı ceza sorumluluğunun bulunabilmesi için
hareketi ile kanun tarafından cezalandırılabilen netice arasında maddi
nedensellik bağı dışında ayrıca faille fiil arasında manevi bir bağın da
bulunması gerekir.[16]
Bu bağın kurulması ön şart olarak failin kusur yeteneği bulunması ve ayrıca
kusurlu bir hareketinin bulunmasına bağlıdır. İsnat kabiliyeti de failin
sorumlu tutulabilmesi için yeterli olmayıp ayrıca iradesinin de kusurlu olması
gerekir.[17]
Bu suç ancak kasten işlenebilen suçlardandır. Ancak hukuka
uygunluk nedenleri, kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerin söz konusu olması
halinde fail manevi unsur yokluğu nedeniyle CMK 223/2-c maddesi gereğince
beraat edeceği gibi, şartların varlığı konusundaki hata TCK 30 maddesi
anlamında hata kabul edilerek yine failin beraati yönüne gidilecektir.
VI. SUÇA ETKİ EDEN
NEDENLER
Bu suçta cezanın arttırılmasına ya da indirilmesini öngören özel
bir nedene yer verilmemiştir.
VII. HUKUKA AYKIRILIK
Hukuka aykırılık unsuru, mağdur rızasının bulunmaması ve bu
rızanın maddenin ikinci fıkrasında gösterilen şartlara uygun olmaması halinde
suç oluşacaktır. Hukuka uygun şartların bulunması halinde fiil hukuka uygun
sayılacaktır.[18]
VIII. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ
a.
Teşebbüs
Suç işleme kararı alıp, suç yolunda hazırlık
hareketlerini tamamladıktan sonra icra hareketlerine başlayıp, elinde olmayan
nedenlerle neticeye ulaşamama halinde teşebbüs söz konusudur.[19]
Ancak bazı suçlar yönünden, teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.
Neticesi harekete bitişik suçlar, tehlike suçları bu tip suçlardandır. Bu
nedenle her suç açısından teşebbüs hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ayrı
ayrı değerlendirilmelidir.[20]
Suç tehlike suçu niteliğinde olması ile teşebbüse mümkün
görünmemektedir. Tedbire uymama ihmali nitelikte bir davranış olduğundan
yapılan uyarıya rağmen uymama halinde suçun oluştuğunun kabulü gerekir. Suçun
temadi eder nitelikte olması nedeniyle kişi suç kastından dönerek tedbire
uyduğu takdirde suçun unsurlarının bulunmadığını kabul etmek gerekir. Bu
nedenle de ihmali davranışla işlenebilen ve tespiti oldukça güç olan suçun
sübutunun güç olduğunu söylemek mümkündür.
b. İştirak
Bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun birden fazla
kişi tarafından işbirliği içinde işlenmesi “iştirak” olarak adlandırılır.
İştirakin özünde yasadışı anlaşma vardır.[21]
Bu suça fail veya şerik olarak iştirak mümkündür.
c.
İçtima
İçtima, suçların içtimaı ve cezaların içtimaı olarak değerlendirilmelidir.
Cezaların içtimaı, birden fazla suç işleyen faile verilecek cezaların
toplanmasını ifade eder ve 5237 sayılı TCK, 765 sayılı TCK’dan farklı olarak bu
konuyu düzenlememiştir. Ceza hukuku açısından “kaç fiil varsa, o kadar suç, kaç
tane suç varsa o kadar ceza kuralı vardır” ilkesi geçerlidir. Buna göre,
suçların içtimaı istisnaidir.[22]
Özel bir içtima hükmü öngörülmemiştir. Bu nedenle sanık hakkında
suçların içtimaına ilişkin genel hükümler uygulanacaktır.
IX.
SORUŞTURMA-KOVUŞTURMA-GÖREVLİ MAHKEME-SUÇUN YAPTIRIMI-DAVA ZAMANAŞIMI
a-
Soruşturma-Kovuşturma:
Suçun soruşturma ve kovuşturması re’sen yapılır. Muhakeme
sırasında sanık hakkında ilk olay tutanağını düzenleyen kolluk görevlilerinin
tanık sıfatıyla dinlenmesi gerekebilir.
CMK m. 100/4 fıkrası gereğince, sadece adlî para cezasını
gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak
üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama
kararı verilemez. Bu nedenle TCK m. 195’te düzenlenen bu suç açısından
tutuklama kararı verilebilmesi mümkün değildir. TCK m.
195’te cezanın üst sınırı bir yıl hapis cezası olarak düzenlendiğinden, bu
suçlardan dolayı yapılan soruşturma ya da kovuşturmalar sırasında tutuklama
kararı verilemez.
CMK m. 109/2 fıkrası gereğince kanunda tutuklama yasağı öngörülen
hallerde de adli kontrole ilişkin hükümlerin uygulanabilmesi mümkündür. CMK m.
112 fıkrası gereğince ise adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen
şüpheli veya sanık hakkında hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa
olsun yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verilebilecek ise de, kanunda
belirtilen ceza miktarı dikkate alındığında hapis cezasına seçenek
yaptırımların (TCK m. 50) uygulanması mümkün olduğu gibi, sanık hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması ya da hapis cezasının ertelenmesi kararı
verilmesi de mümkündür. Ceza hükümlerinin uygulanmasında genişletici yorumun
mümkün olmaması da dikkate alındığında CMK m. 112 hükmüne göre hükmedilebilecek
bir hapis cezasından bahsedilebilmesi mümkün değildir. İstisnai nitelikteki
hükümlerin geniş yorumlanması, özellikle hürriyetin sınırlanması söz konusu
olduğunda koruma tedbirleri nedeniyle tazminatı (CMK m. 112) gerektireceği
gibi, uygulayıcıların kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma (TCK m. 109)
gereğince de sorumluluğuna neden olabilir.
Bu
suçlar nedeniyle sürdürülen soruşturma ya da kovuşturmalarda şüpheli ya da
sanığın istinabe suretiyle sorguya çekilebilmesi mümkündür. Ayrıca görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin
kullanılması suretiyle de sorgu yapılabilir, ifade alınabilir.[23]
b- Görevli mahkeme
5235 sayılı Kanun gereğince suçla ilgili görevli mahkeme asliye ceza
mahkemesidir.
c- Yaptırım
İki aydan bir yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. TCK
50 maddesi gereğince seçenek yaptırımlara çevirme mümkündür.
Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK 50 maddesi gereğince
adli para cezasına ya da başka bir seçenek yaptırıma çevrilmesi mümkündür.
Sanık hakkında TCK 51 maddesi gereğince iki yıla kadar hapis
cezası verilmesi halinde bu cezanın ertelenebilmesi mümkündür. Üst sınır
onsekiz yaşını doldurmamış ya da altmışbeş yaşını tamamlamış kişiler yönünden
üç yıldır. Erteleme açısından somut ceza esas alınacaktır. Yani artırım ve
indirim nedenlerinin uygulanması sonucunda bulunan son ceza miktarı erteleme
yönünden dikkate alınacaktır.
Mahkemenin öncelikle suçtan maddi bir zararın ortaya çıkmayacağını
dikkate alarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarını
değerlendirmesi gerekir.
Temel cezanın belirlenmesinde ve sanık hakkında indirim, paraya
çevirme, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında, yasada yer
almayan hususların gösterilmesi bozma nedenidir.
ç. Zamanaşımı
Dava zamanaşımı, ilişkin bulunduğu suçta
dava açılmasına veya açılan davanın devamına engel olan haldir. Suçun işlenip
bittiği tarihten itibaren Kanun tarafından belirlenen sürelerin geçmesi halinde
davanın açılmamasını veya açıldıktan sonra da devam edilmemesini sağlayan
duruma, dava zamanaşımı denir.[24]
TCK 66/1-e maddesi gereğince sekiz yıldır.
[1] Dünya Sağlık
Örgütü/World Health Organization
[2]
Akın, Levent (2013) Bulaşıcı Hastalıkların Kontrolünde Genel Prensipler,
Hacettepe Üniversitesi, İş Sağlığı ve Güvenliği Meslek Hastalıkları Uygulama ve
Araştırma Merkezi, Çalışma Hayatında
Bulaşıcı Hastalıklar Sempozyumu, s. 32.
[3] Uluslararası
Sağlık Düzenlemeleri, DSÖ’nün 194 ülkeyi bağlayan düzenlemeleri olup, bütün
insanlığı hedef alan sağlık sorunlarına karşı önlemler almayı gerektiren bir
kuruluştur. 15 Haziran 2007 tarihinde gözden geçirilmiş olup ülkelerin salgın
hastalıklar ve kamu sağlığı olayları hakkında düzenli olarak DSÖ’ne bilgi
vermelerini gerektirir. https://www.who.int/cholera/health_regulations/en/
erişim: 10/04/2020
[4] Soyaslan, Doğan,
(2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler,
6. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınevi, s. 250.
[5] Artuk, M. Emin/Gökcen,
Ahmet, (2017) Ceza Hukuku Genel Hükümler,
11. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, s. 306, 307; Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan,
(2016) Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara: Seçkin
Yayınevi, s. 112; Erem, Faruk, (1968)
“Suçun Konusu ve Hümanist Doktrin” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
Sa. 1, S. 11-33, s. 23.
[6] Centel, Nur/Zafer,
Hamide/Çakmut, Özlem, (2017)Türk Ceza Hukukuna Giriş, 10. Baskı, İstanbul: Beta
Yayınevi, s. 232.
[7] Göktürk,
Neslihan/Özgenç, İzzet/Üzülmez, İlhan, Ceza Hukukuna Giriş, (2012) Ceza Hukukuna Giriş, Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Yayını, s. 24
[8] Soyaslan, s. 247; Özbek
vd.’ne göre suç fiili ancak irade sahibi gerçek kişi olabilir. O halde, iradi
hareket edemeyeceklerinden tüzel kişiler suçun faili olamaz. Tüzel kişilerin
ceza sorumluluğu cezaların şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Özbek, Veli
Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray /Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, (2014) Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,
Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 233; Aynı görüşte Zafer, Hamide, (2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı,
Ankara: Beta Yayınevi, s. 148.
[9] Özbek
vd.’ne göre suç fiili ancak irade sahibi gerçek kişi olabilir. O halde, iradi
hareket edemeyeceklerinden tüzel kişiler suçun faili olamaz. Tüzel kişilerin
ceza sorumluluğu cezaların şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Özbek, Veli
Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray /Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, (2014) Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,
Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 233; Aynı görüşte Zafer, Hamide, (2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı,
Ankara: Beta Yayınevi, s. 148; Artuk/Gökcen’e göre de, ceza hukukunda belli bir
gayeye yönelik irade ile hareket edebilme yeteneği insana özgü bir özellik
olduğundan, hayvan, eşya ve ölülerin ceza hukuku anlamında hareket yeteneği
yoktur. Bu nedenle ancak kusur yeteneğine sahip insan suç faili olabilir.
Artuk/Gökcen, s. 290; Aynı görüşte, Göktürk/Özgenç Üzülmez, s. 24; Aslan’a göre
tüzel kişilerin de suçun faili olduğunu kabul edecek bir hüküm, mevcut sistem
açısından ceza hukukunun temel bazı ilkelerine aykırı düşeceği gibi Anayasa’da
değişiklik yapılmaksızın yapılacak bu yönde bir düzenleme de cezaların
şahsiliği ilkesini ihlal edecektir. Aslan, Yasin, (2010) “Türk Hukukunda Tüzel
Kişilerin Ceza Sorumluluğu”, Ankara Barosu Dergisi, Sa. 2, S. 233-246, s. 244.
[10] Zafer, s. 150.
[11] Hakeri, Hakan, (2009) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8.
Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 117, 118, 119; Soyaslan, s. 248; Zafer, s. 151; Artuk/Gökcen,
s. 305.
[12] Katoğlu, Tuğrul,
(2012) “Ceza Hukukunda Suçun Mağduru Kavramının Sınırları”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Sa. 61(2), S. 657-693, s. 663, 684.
[13] Soyaslan, s. 245; Hakeri, s. 123.
[14]
Centel/Zafer/Çakmut, s. 238; Zafer, s. 181.
[15] Özbek vd., s.
234.
[16] Zafer, s. 220;
Göktürk/Özgenç/Üzülmez, s. 26; Centel/Zafer/Çakmut, s. 356; Artuk/Gökcen, s.
315.
[17] Hakeri, s. 173.
[18] Şen, (Tebliğ), s. 613.
[19] İçel, Kayıhan(2016) Ceza Hukuku
Genel Hükümler, İstanbul: Beta Yayınevi, s. 493; Centel/Zafer/Çakmut, s.
453; Hakeri, s. 347; Zafer, s. 395.
[20] Göktürk/Özgenç/Üzülmez, s.
70; Artuk/Gökcen, s. 598.
[21] Hakeri, s. 386; Zafer, s. 411; İçel, s. 529; Centel/Zafer/Çakmut’a
göre, suça iştirak, kanundaki suç tanımında böyle bir zorunluluk ortaya
çıkmadığı halde, suçun birden çok kişinin katılmasıyla veya katkıda
bulunmasıyla işlenmesi durumudur. Centel/Zafer/Çakmut, s. 486; Artuk/Gökcen’e
göre ise, kanunen ve nitelikleri gereği tek kişi tarafından işlenebilen suçun,
birden fazla kimsenin aralarında yaptıkları anlaşma gereği fiilin oluşumuna
illi değeri haiz katkıda bulunarak birlikte işlenmesi halinde iştirakin
varlığından söz edilir ve bu suretle işlenen suçlara “iştirak halinde işlenen
suçlar” adı verilir. Artuk/Gökcen, s. 641.
[22] Hakeri, s. 435; Zafer, s. 441; Artuk/Gökcen, s. 703;
Centel/Zafer/Çakmut’a göre, işlenen suçta, tek fiille birden çok hukuki yararın
veya bazı koşullarla farklı fiillerle aynı hukuki yararın ihlal edilmiş olması,
suçların içtimaı (suçların birleşmesi, suçların bir araya toplanması) olarak
adlandırılır. Centel/Zafer/Çakmut, s. 517.
[23]
Albayrak, Mustafa (2014) Notlu, Atıflı, Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Öz Kitap,
13. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, s. 1028.
[24] Özbek vd., s. 752.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
aklımda-
sın
TIBBİ ETİK
-
Yıldızlarla ilgili olanlar: 1-Geceleri fener, gündüzleri söner. 2-Biz biz idik, yüzbin tane kız idik. Gece oldu dizildik, gündüz ol...
-
SAHNE 1 “Bu sene edebiyatı sizin sınıfa ben okutacağım, adım Zühtü. Ben, “yeni” lafını kat'iyyen sevmem. Hele hele edebiyatta zinh...