6 Nisan 2020 Pazartesi

BULAŞICI HASTALIKLARA İLİŞKİN TEDBİRLERE AYKIRI DAVRANMA


BULAŞICI HASTALIKLARA İLİŞKİN TEDBİRLERE
AYKIRI DAVRANMA
MADDE 195. - [1] Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Sulh Ceza)
MADDE 195.– Maddede, bulaşıcı hastalıklara yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş bulunan kimselerin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uyulmaması, suç olarak tanımlanmıştır. Böylece kamu sağlığının korunması amacı güdülmektedir.
I. GENEL OLARAK
Madde uygulamada pek rastlanan suç tiplerinden değildir. Kamu makamlarınca alınan tedbirlere uymada gönüllülük anlayışının ön planda olması nedeniyle bu tip tedbirlere uyulmaması hali de suç duyurusuna konu yapılmamaktadır.
II. SUÇLA KORUNAN HUKUKİ DEĞER
Her suçun bir hukuki konusu vardır. Hukuki konu, hukuk tarafından korunan menfaattir. Buna hukuki konu ya da hukuki menfaat de denilebilir. Hukuki değeri ihlal etmek isteyenleri hukuk normu, ceza ile tehdit ederek muhtemel ihlallerden korumaktadır.[1]
Suçla korunan hukuki değer kamu sağlığıdır.
III. SUÇUN KONUSU
Suç teşkil eden her hareketin mutlaka bir konusu vardır. Konusu bulunmayan bir suçtan bahsetmek mümkün değildir. Suçun konusu, maddi ve hukuki olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi konusu, tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi veya şeydir.
Suçun hukuki konusu ise kanunla korunan hak ve menfaattir. Hukuki değer ve hareketin konusu birbirinden farklı kavramlardır. Hukuki değer, toplum hayatı bakımından önemli olan ve ceza hukuku tarafından korunan yaşamsal değerlerdir.[2]
Suçun işlenmesi konu açısından bir zarar doğurmuş olabileceği gibi bunun yalnızca zarar tehlikesi yaratması da mümkündür.[3]Fiilin, suç konusu üzerinde meydana getirdiği etkiye göre suçlar “zarar suçu” ve tehlike suçu” şeklinde ayrılmaktadır. Zarar suçlarında fiilin işlenmesi ile suçun konusu zarara uğramakta, tehlike suçlarında ise icra edilen fiilin suç konusu üzerinde bir zarar tehlikesi oluşturması söz konusu olmaktadır.[4]

IV. SUÇUN MADDİ UNSURU
a. Fail
TCK m. 37 açısından, fiili gerçekleştiren kişi fail olarak tanımlanmıştır. Herkes tarafından işlenmesi mümkün olmayan, ancak belli sıfata sahip kişiler tarafından işlenebilen suçlara mahsus (özgü) suçlar denilir. Gerçek kişilerin dışında hükmi şahısların da suç faili olabileceği yönünde görüşler bulunmakla birlikte,[5] doktrinde hakim olan görüş ancak gerçek kişilerin suçun faili olabileceği yönündedir.[6]
Kanun suçun faili yönünden herhangi bir şart aramamıştır. Bu nedenle herhangi bir kişi tedbirlere uymadığı takdirde suçun faili olacaktır.
b. Mağdur
Suçlar, bireyin, toplulukların ya da kamunun menfaatlerini ihlâl eder. Bu menfaatleri korumak ve toplumsal barışı sağlamakla görevli olan devlet, dolaylı olarak her suçun geniş anlamda mağdurudur.[7] “Suçun mağduru” kavramından, suç fiilinden zarar gören herkes değil yalnız bu fiil ile ihlâl olunan ve ceza korumasının konusunu oluşturan varlık ya da menfaatlerin sahiplerini anlamak gerekir. En dar anlamda ise suçun mağduru suçtan doğrudan zarar gören kişidir.[8] Pek çok durumda, suçun mağduru ile suçtan zarar gören aynı kişidir. Ancak sadece suçtan zarar gören sıfatından hareketle kişinin ayrıca suç mağduru olduğunu söylemek yanıltıcıdır. Topluma karşı işlenen suçlarda, suçun mağduru toplumdur. Bu suçlar nedeniyle somut olarak zarar görenler ise suçtan zarar gören olarak kabul edilir.[9]
Suçun mağduru bütün bir toplumdur.
c. Hareket
1. Genel Olarak
Hareket insan davranışıdır. Ceza hukukunun ilgi alanına giren hareket ise, ancak suç tanımına uyan veya suç tanımındaki neticeye gerçekleştirmeye yönelik bulunan ve iradi olan davranıştır. Dış âlemde bir değişiklik meydana getirmeye yönelik icrai veya ihmali bir hareket bulunmadıkça, suçun varlığından söz edilemez. Bu anlamda esas olarak suçun maddi unsuru “hareket” unsurundan başka bir şey değildir.[10] Suçun yapısal, maddi unsurlarından olan hareket, ceza normu ile ortaya konulan tanımda gösterilen ya da tanımda gösterilmemekle birlikte tanımda yer verilen zarar veya tehlike şeklinde neticeyi meydana getirmeye elverişli iradi, insan bedeninden yapmak şeklinde ortaya çıkan davranış şeklidir.[11]
Suçun, tipte birbirinden bağımsız olarak gösterilen birden fazla hareketten sadece birinin gerçekleşmesiyle oluştuğu suçlara seçimlik hareketli suçlar denir.[12]
Bulaşıcı hastalıklarla ilgili tedbirlere uyulmaması suçun hareket unsurunu oluşturmaktadır. Bu tedbirlerin de yetkili makamlarca alınması gereklidir. Bu anlamda yetkili makamları belirleyecek olan yine hukuki mevzuattır.
V. SUÇUN MANEVİ UNSURU
Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı ceza sorumluluğunun bulunabilmesi için hareketi ile kanun tarafından cezalandırılabilen netice arasında maddi nedensellik bağı dışında ayrıca faille fiil arasında manevi bir bağın da bulunması gerekir.[13] Bu bağın kurulması ön şart olarak failin kusur yeteneği bulunması ve ayrıca kusurlu bir hareketinin bulunmasına bağlıdır. İsnat kabiliyeti de failin sorumlu tutulabilmesi için yeterli olmayıp ayrıca iradesinin de kusurlu olması gerekir.[14]
Bu suç ancak kasten işlenebilen suçlardandır. Ancak hukuka uygunluk nedenleri, kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerin söz konusu olması halinde fail manevi unsur yokluğu nedeniyle CMK 223/2-c maddesi gereğince beraat edeceği gibi, şartların varlığı konusundaki hata TCK 30 maddesi anlamında hata kabul edilerek yine failin beraati yönüne gidilecektir.
V. SUÇA ETKİ EDEN NEDENLER
Bu suçta cezanın arttırılmasına ya da indirilmesini öngören özel bir nedene yer verilmemiştir.
VI. HUKUKA AYKIRILIK
Hukuka aykırılık unsuru, mağdur rızasının bulunmaması ve bu rızanın maddenin ikinci fıkrasında gösterilen şartlara uygun olmaması halinde suç oluşacaktır. Hukuka uygun şartların bulunması halinde fiil hukuka uygun sayılacaktır.[15]

VII. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ
a. Teşebbüs
Suç işleme kararı alıp, suç yolunda hazırlık hareketlerini tamamladıktan sonra icra hareketlerine başlayıp, elinde olmayan nedenlerle neticeye ulaşamama halinde teşebbüs söz konusudur.[16] Ancak bazı suçlar yönünden, teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Neticesi harekete bitişik suçlar, tehlike suçları bu tip suçlardandır. Bu nedenle her suç açısından teşebbüs hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ayrı ayrı değerlendirilmelidir.[17]
Suç tehlike suçu niteliğinde olması ile teşebbüse mümkün görünmemektedir. Tedbire uymama ihmali nitelikte bir davranış olduğundan yapılan uyarıya rağmen uymama halinde suçun oluştuğunun kabulü gerekir. Suçun temadi eder nitelikte olması nedeniyle kişi suç kastından dönerek tedbire uyduğu takdirde suçun unsurlarının bulunmadığını kabul etmek gerekir. Bu nedenle de ihmali davranışla işlenebilen ve tespiti oldukça güç olan suçun sübutunun güç olduğunu söylemek mümkündür.
b. İştirak
Bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun birden fazla kişi tarafından işbirliği içinde işlenmesi “iştirak” olarak adlandırılır. İştirakin özünde yasadışı anlaşma vardır.[18]
Bu suça fail veya şerik olarak iştirak mümkündür.
c. İçtima
İçtima, suçların içtimaı ve cezaların içtimaı olarak değerlendirilmelidir. Cezaların içtimaı, birden fazla suç işleyen faile verilecek cezaların toplanmasını ifade eder ve 5237 sayılı TCK, 765 sayılı TCK’dan farklı olarak bu konuyu düzenlememiştir. Ceza hukuku açısından “kaç fiil varsa, o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza kuralı vardır” ilkesi geçerlidir. Buna göre, suçların içtimaı istisnaidir.[19]
Özel bir içtima hükmü öngörülmemiştir. Bu nedenle sanık hakkında suçların içtimaına ilişkin genel hükümler uygulanacaktır.
VII. SORUŞTURMA-KOVUŞTURMA-GÖREVLİ MAHKEME-SUÇUN YAPTIRIMI-DAVA ZAMANAŞIMI
a- Soruşturma-Kovuşturma:
Suçun soruşturma ve kovuşturması re’sen yapılır. Muhakeme sırasında sanık hakkında ilk olay tutanağını düzenleyen kolluk görevlilerinin tanık sıfatıyla dinlenmesi gerekebilir.
b- Görevli mahkeme
5235 sayılı Kanun gereğince suçla ilgili görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.
c- Yaptırım
İki aydan bir yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. TCK 50 maddesi gereğince seçenek yaptırımlara çevirme mümkündür.
Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK 50 maddesi gereğince adli para cezasına ya da başka bir seçenek yaptırıma çevrilmesi mümkündür.
Sanık hakkında TCK 51 maddesi gereğince iki yıla kadar hapis cezası verilmesi halinde bu cezanın ertelenebilmesi mümkündür. Üst sınır onsekiz yaşını doldurmamış ya da altmışbeş yaşını tamamlamış kişiler yönünden üç yıldır. Erteleme açısından somut ceza esas alınacaktır. Yani artırım ve indirim nedenlerinin uygulanması sonucunda bulunan son ceza miktarı erteleme yönünden dikkate alınacaktır.
Mahkemenin öncelikle suçtan maddi bir zararın ortaya çıkmayacağını dikkate alarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarını değerlendirmesi gerekir.
Temel cezanın belirlenmesinde ve sanık hakkında indirim, paraya çevirme, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında, yasada yer almayan hususların gösterilmesi bozma nedenidir.
ç. Zamanaşımı
Dava zamanaşımı, ilişkin bulunduğu suçta dava açılmasına veya açılan davanın devamına engel olan haldir. Suçun işlenip bittiği tarihten itibaren Kanun tarafından belirlenen sürelerin geçmesi halinde davanın açılmamasını veya açıldıktan sonra da devam edilmemesini sağlayan duruma, dava zamanaşımı denir.[20]
TCK 66/1-e maddesi gereğince sekiz yıldır.

Bu suçta CMK m. 100/4 fıkrası gereğince tutuklama mümkün görünmüyor. 




[1] Soyaslan, Doğan, (2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınevi, s. 250.
[2] Artuk, M. Emin/Gökcen, Ahmet, (2017) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, s. 306, 307; Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan, (2016) Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi,   s. 112; Erem, Faruk, (1968) “Suçun Konusu ve Hümanist Doktrin” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sa. 1, S. 11-33, s. 23.
[3] Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem, (2017)Türk Ceza Hukukuna Giriş, 10. Baskı, İstanbul: Beta Yayınevi, s. 232.
[4] Göktürk, Neslihan/Özgenç, İzzet/Üzülmez, İlhan, Ceza Hukukuna Giriş, (2012) Ceza Hukukuna Giriş, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, s. 24
[5] Soyaslan, s. 247; Özbek vd.’ne göre suç fiili ancak irade sahibi gerçek kişi olabilir. O halde, iradi hareket edemeyeceklerinden tüzel kişiler suçun faili olamaz. Tüzel kişilerin ceza sorumluluğu cezaların şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Özbek, Veli Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray /Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, (2014) Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 233; Aynı görüşte Zafer, Hamide, (2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, Ankara: Beta Yayınevi, s. 148.
[6] Özbek vd.’ne göre suç fiili ancak irade sahibi gerçek kişi olabilir. O halde, iradi hareket edemeyeceklerinden tüzel kişiler suçun faili olamaz. Tüzel kişilerin ceza sorumluluğu cezaların şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Özbek, Veli Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray /Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, (2014) Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 233; Aynı görüşte Zafer, Hamide, (2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, Ankara: Beta Yayınevi, s. 148; Artuk/Gökcen’e göre de, ceza hukukunda belli bir gayeye yönelik irade ile hareket edebilme yeteneği insana özgü bir özellik olduğundan, hayvan, eşya ve ölülerin ceza hukuku anlamında hareket yeteneği yoktur. Bu nedenle ancak kusur yeteneğine sahip insan suç faili olabilir. Artuk/Gökcen, s. 290; Aynı görüşte, Göktürk/Özgenç Üzülmez, s. 24; Aslan’a göre tüzel kişilerin de suçun faili olduğunu kabul edecek bir hüküm, mevcut sistem açısından ceza hukukunun temel bazı ilkelerine aykırı düşeceği gibi Anayasa’da değişiklik yapılmaksızın yapılacak bu yönde bir düzenleme de cezaların şahsiliği ilkesini ihlal edecektir. Aslan, Yasin, (2010) “Türk Hukukunda Tüzel Kişilerin Ceza Sorumluluğu”, Ankara Barosu Dergisi, Sa. 2, S. 233-246, s. 244.
[7] Zafer, s. 150.
[8] Hakeri, Hakan, (2009) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 117, 118, 119; Soyaslan, s. 248; Zafer, s. 151; Artuk/Gökcen, s. 305.
[9] Katoğlu, Tuğrul, (2012) “Ceza Hukukunda Suçun Mağduru Kavramının Sınırları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sa. 61(2), S. 657-693, s.  663, 684.
[10] Soyaslan, s. 245; Hakeri, s. 123.
[11] Centel/Zafer/Çakmut, s. 238; Zafer, s. 181.
[12] Özbek vd., s. 234.
[13] Zafer, s. 220; Göktürk/Özgenç/Üzülmez, s. 26; Centel/Zafer/Çakmut, s. 356; Artuk/Gökcen, s. 315.
[14] Hakeri, s. 173.
[15]    Şen, (Tebliğ), s. 613.
[16] İçel, Kayıhan(2016) Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul: Beta Yayınevi, s. 493; Centel/Zafer/Çakmut, s. 453; Hakeri, s. 347; Zafer, s. 395.
[17] Göktürk/Özgenç/Üzülmez, s. 70; Artuk/Gökcen, s. 598.
[18] Hakeri, s. 386; Zafer, s. 411; İçel, s. 529; Centel/Zafer/Çakmut’a göre, suça iştirak, kanundaki suç tanımında böyle bir zorunluluk ortaya çıkmadığı halde, suçun birden çok kişinin katılmasıyla veya katkıda bulunmasıyla işlenmesi durumudur. Centel/Zafer/Çakmut, s. 486; Artuk/Gökcen’e göre ise, kanunen ve nitelikleri gereği tek kişi tarafından işlenebilen suçun, birden fazla kimsenin aralarında yaptıkları anlaşma gereği fiilin oluşumuna illi değeri haiz katkıda bulunarak birlikte işlenmesi halinde iştirakin varlığından söz edilir ve bu suretle işlenen suçlara “iştirak halinde işlenen suçlar” adı verilir. Artuk/Gökcen, s. 641.
[19] Hakeri, s. 435; Zafer, s. 441; Artuk/Gökcen, s. 703; Centel/Zafer/Çakmut’a göre, işlenen suçta, tek fiille birden çok hukuki yararın veya bazı koşullarla farklı fiillerle aynı hukuki yararın ihlal edilmiş olması, suçların içtimaı (suçların birleşmesi, suçların bir araya toplanması) olarak adlandırılır. Centel/Zafer/Çakmut, s. 517.
[20] Özbek vd., s. 752.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arif Nazım - Şehidin Destanı

TIBBİ ETİK