BULAŞICI HASTALIKLARA
İLİŞKİN TEDBİRLERE
AYKIRI DAVRANMA
MADDE 195. - [1] Bulaşıcı
hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin
bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan
tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. (Sulh Ceza)
MADDE 195.– Maddede, bulaşıcı
hastalıklara yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş bulunan kimselerin
bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan
tedbirlere uyulmaması, suç olarak tanımlanmıştır. Böylece kamu sağlığının
korunması amacı güdülmektedir.
I. GENEL OLARAK
Madde uygulamada pek rastlanan suç tiplerinden değildir. Kamu
makamlarınca alınan tedbirlere uymada gönüllülük anlayışının ön planda olması
nedeniyle bu tip tedbirlere uyulmaması hali de suç duyurusuna konu
yapılmamaktadır.
II. SUÇLA KORUNAN HUKUKİ DEĞER
Her
suçun bir hukuki konusu vardır. Hukuki konu, hukuk tarafından korunan
menfaattir. Buna hukuki konu ya da hukuki menfaat de denilebilir. Hukuki değeri
ihlal etmek isteyenleri hukuk normu, ceza ile tehdit ederek muhtemel
ihlallerden korumaktadır.[1]
Suçla korunan hukuki değer kamu sağlığıdır.
III. SUÇUN KONUSU
Suç
teşkil eden her hareketin mutlaka bir konusu vardır. Konusu bulunmayan bir
suçtan bahsetmek mümkün değildir. Suçun konusu, maddi ve hukuki olmak üzere
ikiye ayrılır. Suçun maddi konusu, tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi
veya şeydir.
Suçun
hukuki konusu ise kanunla korunan hak ve menfaattir. Hukuki değer ve hareketin
konusu birbirinden farklı kavramlardır. Hukuki değer, toplum hayatı bakımından
önemli olan ve ceza hukuku tarafından korunan yaşamsal değerlerdir.[2]
Suçun
işlenmesi konu açısından bir zarar doğurmuş olabileceği gibi bunun yalnızca
zarar tehlikesi yaratması da mümkündür.[3]Fiilin,
suç konusu üzerinde meydana getirdiği etkiye göre suçlar “zarar suçu” ve
tehlike suçu” şeklinde ayrılmaktadır. Zarar suçlarında fiilin işlenmesi ile
suçun konusu zarara uğramakta, tehlike suçlarında ise icra edilen fiilin suç
konusu üzerinde bir zarar tehlikesi oluşturması söz konusu olmaktadır.[4]
IV. SUÇUN MADDİ UNSURU
a. Fail
TCK m. 37 açısından, fiili gerçekleştiren kişi fail
olarak tanımlanmıştır. Herkes tarafından işlenmesi mümkün olmayan, ancak belli
sıfata sahip kişiler tarafından işlenebilen suçlara mahsus (özgü) suçlar
denilir. Gerçek kişilerin dışında hükmi şahısların da suç faili olabileceği
yönünde görüşler bulunmakla birlikte,[5] doktrinde
hakim olan görüş ancak gerçek kişilerin suçun faili olabileceği yönündedir.[6]
Kanun suçun faili yönünden herhangi bir şart aramamıştır. Bu
nedenle herhangi bir kişi tedbirlere uymadığı takdirde suçun faili olacaktır.
b.
Mağdur
Suçlar, bireyin, toplulukların ya da kamunun
menfaatlerini ihlâl eder. Bu menfaatleri korumak ve toplumsal barışı sağlamakla
görevli olan devlet, dolaylı olarak her suçun geniş anlamda mağdurudur.[7]
“Suçun mağduru” kavramından, suç fiilinden zarar gören herkes değil yalnız bu
fiil ile ihlâl olunan ve ceza korumasının konusunu oluşturan varlık ya da
menfaatlerin sahiplerini anlamak gerekir. En dar anlamda ise suçun mağduru
suçtan doğrudan zarar gören kişidir.[8]
Pek çok durumda, suçun mağduru ile suçtan zarar gören aynı kişidir. Ancak
sadece suçtan zarar gören sıfatından hareketle kişinin ayrıca suç mağduru
olduğunu söylemek yanıltıcıdır. Topluma karşı işlenen suçlarda, suçun mağduru
toplumdur. Bu suçlar nedeniyle somut olarak zarar görenler ise suçtan zarar
gören olarak kabul edilir.[9]
Suçun mağduru bütün bir toplumdur.
c.
Hareket
1.
Genel Olarak
Hareket insan davranışıdır. Ceza hukukunun ilgi alanına giren hareket ise,
ancak suç tanımına uyan veya suç tanımındaki neticeye gerçekleştirmeye yönelik
bulunan ve iradi olan davranıştır. Dış âlemde bir değişiklik meydana getirmeye
yönelik icrai veya ihmali bir hareket bulunmadıkça, suçun varlığından söz
edilemez. Bu anlamda esas olarak suçun maddi unsuru “hareket” unsurundan başka
bir şey değildir.[10]
Suçun yapısal, maddi unsurlarından olan hareket, ceza normu ile ortaya konulan
tanımda gösterilen ya da tanımda gösterilmemekle birlikte tanımda yer verilen
zarar veya tehlike şeklinde neticeyi meydana getirmeye elverişli iradi, insan
bedeninden yapmak şeklinde ortaya çıkan davranış şeklidir.[11]
Suçun, tipte birbirinden bağımsız olarak gösterilen birden fazla hareketten
sadece birinin gerçekleşmesiyle oluştuğu suçlara seçimlik hareketli suçlar
denir.[12]
Bulaşıcı hastalıklarla ilgili tedbirlere uyulmaması suçun hareket
unsurunu oluşturmaktadır. Bu tedbirlerin de yetkili makamlarca alınması
gereklidir. Bu anlamda yetkili makamları belirleyecek olan yine hukuki
mevzuattır.
V. SUÇUN MANEVİ UNSURU
Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı ceza sorumluluğunun bulunabilmesi için
hareketi ile kanun tarafından cezalandırılabilen netice arasında maddi
nedensellik bağı dışında ayrıca faille fiil arasında manevi bir bağın da
bulunması gerekir.[13]
Bu bağın kurulması ön şart olarak failin kusur yeteneği bulunması ve ayrıca
kusurlu bir hareketinin bulunmasına bağlıdır. İsnat kabiliyeti de failin
sorumlu tutulabilmesi için yeterli olmayıp ayrıca iradesinin de kusurlu olması
gerekir.[14]
Bu suç ancak kasten işlenebilen suçlardandır. Ancak hukuka
uygunluk nedenleri, kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerin söz konusu olması
halinde fail manevi unsur yokluğu nedeniyle CMK 223/2-c maddesi gereğince
beraat edeceği gibi, şartların varlığı konusundaki hata TCK 30 maddesi
anlamında hata kabul edilerek yine failin beraati yönüne gidilecektir.
V. SUÇA ETKİ EDEN
NEDENLER
Bu suçta cezanın arttırılmasına ya da indirilmesini öngören özel
bir nedene yer verilmemiştir.
VI. HUKUKA AYKIRILIK
Hukuka aykırılık unsuru, mağdur rızasının bulunmaması ve bu
rızanın maddenin ikinci fıkrasında gösterilen şartlara uygun olmaması halinde
suç oluşacaktır. Hukuka uygun şartların bulunması halinde fiil hukuka uygun
sayılacaktır.[15]
VII. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ
a.
Teşebbüs
Suç işleme kararı alıp, suç yolunda hazırlık
hareketlerini tamamladıktan sonra icra hareketlerine başlayıp, elinde olmayan
nedenlerle neticeye ulaşamama halinde teşebbüs söz konusudur.[16]
Ancak bazı suçlar yönünden, teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.
Neticesi harekete bitişik suçlar, tehlike suçları bu tip suçlardandır. Bu
nedenle her suç açısından teşebbüs hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ayrı
ayrı değerlendirilmelidir.[17]
Suç tehlike suçu niteliğinde olması ile teşebbüse mümkün
görünmemektedir. Tedbire uymama ihmali nitelikte bir davranış olduğundan
yapılan uyarıya rağmen uymama halinde suçun oluştuğunun kabulü gerekir. Suçun
temadi eder nitelikte olması nedeniyle kişi suç kastından dönerek tedbire
uyduğu takdirde suçun unsurlarının bulunmadığını kabul etmek gerekir. Bu
nedenle de ihmali davranışla işlenebilen ve tespiti oldukça güç olan suçun
sübutunun güç olduğunu söylemek mümkündür.
b. İştirak
Bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun birden fazla
kişi tarafından işbirliği içinde işlenmesi “iştirak” olarak adlandırılır.
İştirakin özünde yasadışı anlaşma vardır.[18]
Bu suça fail veya şerik olarak iştirak mümkündür.
c.
İçtima
İçtima, suçların içtimaı ve cezaların içtimaı olarak değerlendirilmelidir.
Cezaların içtimaı, birden fazla suç işleyen faile verilecek cezaların
toplanmasını ifade eder ve 5237 sayılı TCK, 765 sayılı TCK’dan farklı olarak bu
konuyu düzenlememiştir. Ceza hukuku açısından “kaç fiil varsa, o kadar suç, kaç
tane suç varsa o kadar ceza kuralı vardır” ilkesi geçerlidir. Buna göre,
suçların içtimaı istisnaidir.[19]
Özel bir içtima hükmü öngörülmemiştir. Bu nedenle sanık hakkında
suçların içtimaına ilişkin genel hükümler uygulanacaktır.
VII.
SORUŞTURMA-KOVUŞTURMA-GÖREVLİ MAHKEME-SUÇUN YAPTIRIMI-DAVA ZAMANAŞIMI
a-
Soruşturma-Kovuşturma:
Suçun soruşturma ve kovuşturması re’sen yapılır. Muhakeme
sırasında sanık hakkında ilk olay tutanağını düzenleyen kolluk görevlilerinin
tanık sıfatıyla dinlenmesi gerekebilir.
b- Görevli mahkeme
5235 sayılı Kanun gereğince suçla ilgili görevli mahkeme asliye ceza
mahkemesidir.
c- Yaptırım
İki aydan bir yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. TCK
50 maddesi gereğince seçenek yaptırımlara çevirme mümkündür.
Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK 50 maddesi gereğince
adli para cezasına ya da başka bir seçenek yaptırıma çevrilmesi mümkündür.
Sanık hakkında TCK 51 maddesi gereğince iki yıla kadar hapis
cezası verilmesi halinde bu cezanın ertelenebilmesi mümkündür. Üst sınır
onsekiz yaşını doldurmamış ya da altmışbeş yaşını tamamlamış kişiler yönünden
üç yıldır. Erteleme açısından somut ceza esas alınacaktır. Yani artırım ve
indirim nedenlerinin uygulanması sonucunda bulunan son ceza miktarı erteleme
yönünden dikkate alınacaktır.
Mahkemenin öncelikle suçtan maddi bir zararın ortaya çıkmayacağını
dikkate alarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarını
değerlendirmesi gerekir.
Temel cezanın belirlenmesinde ve sanık hakkında indirim, paraya
çevirme, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında, yasada yer almayan
hususların gösterilmesi bozma nedenidir.
ç. Zamanaşımı
Dava zamanaşımı, ilişkin bulunduğu suçta
dava açılmasına veya açılan davanın devamına engel olan haldir. Suçun işlenip
bittiği tarihten itibaren Kanun tarafından belirlenen sürelerin geçmesi halinde
davanın açılmamasını veya açıldıktan sonra da devam edilmemesini sağlayan
duruma, dava zamanaşımı denir.[20]
TCK 66/1-e maddesi gereğince sekiz yıldır.
Bu suçta CMK m. 100/4 fıkrası gereğince tutuklama mümkün görünmüyor.
Bu suçta CMK m. 100/4 fıkrası gereğince tutuklama mümkün görünmüyor.
[1] Soyaslan, Doğan,
(2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler,
6. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınevi, s. 250.
[2] Artuk, M. Emin/Gökcen,
Ahmet, (2017) Ceza Hukuku Genel Hükümler,
11. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, s. 306, 307; Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan,
(2016) Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara: Seçkin
Yayınevi, s. 112; Erem, Faruk, (1968)
“Suçun Konusu ve Hümanist Doktrin” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
Sa. 1, S. 11-33, s. 23.
[3] Centel, Nur/Zafer,
Hamide/Çakmut, Özlem, (2017)Türk Ceza Hukukuna Giriş, 10. Baskı, İstanbul: Beta
Yayınevi, s. 232.
[4] Göktürk,
Neslihan/Özgenç, İzzet/Üzülmez, İlhan, Ceza Hukukuna Giriş, (2012) Ceza Hukukuna Giriş, Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Yayını, s. 24
[5] Soyaslan, s. 247; Özbek
vd.’ne göre suç fiili ancak irade sahibi gerçek kişi olabilir. O halde, iradi
hareket edemeyeceklerinden tüzel kişiler suçun faili olamaz. Tüzel kişilerin
ceza sorumluluğu cezaların şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Özbek, Veli
Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray /Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, (2014) Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,
Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 233; Aynı görüşte Zafer, Hamide, (2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı,
Ankara: Beta Yayınevi, s. 148.
[6] Özbek
vd.’ne göre suç fiili ancak irade sahibi gerçek kişi olabilir. O halde, iradi
hareket edemeyeceklerinden tüzel kişiler suçun faili olamaz. Tüzel kişilerin
ceza sorumluluğu cezaların şahsiliği ilkesine de aykırıdır. Özbek, Veli
Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray /Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, (2014) Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,
Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 233; Aynı görüşte Zafer, Hamide, (2014) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı,
Ankara: Beta Yayınevi, s. 148; Artuk/Gökcen’e göre de, ceza hukukunda belli bir
gayeye yönelik irade ile hareket edebilme yeteneği insana özgü bir özellik
olduğundan, hayvan, eşya ve ölülerin ceza hukuku anlamında hareket yeteneği
yoktur. Bu nedenle ancak kusur yeteneğine sahip insan suç faili olabilir.
Artuk/Gökcen, s. 290; Aynı görüşte, Göktürk/Özgenç Üzülmez, s. 24; Aslan’a göre
tüzel kişilerin de suçun faili olduğunu kabul edecek bir hüküm, mevcut sistem
açısından ceza hukukunun temel bazı ilkelerine aykırı düşeceği gibi Anayasa’da
değişiklik yapılmaksızın yapılacak bu yönde bir düzenleme de cezaların
şahsiliği ilkesini ihlal edecektir. Aslan, Yasin, (2010) “Türk Hukukunda Tüzel
Kişilerin Ceza Sorumluluğu”, Ankara Barosu Dergisi, Sa. 2, S. 233-246, s. 244.
[7] Zafer, s. 150.
[8] Hakeri, Hakan, (2009) Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8.
Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 117, 118, 119; Soyaslan, s. 248; Zafer, s. 151; Artuk/Gökcen,
s. 305.
[9] Katoğlu, Tuğrul,
(2012) “Ceza Hukukunda Suçun Mağduru Kavramının Sınırları”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Sa. 61(2), S. 657-693, s. 663, 684.
[10] Soyaslan, s. 245; Hakeri, s. 123.
[11]
Centel/Zafer/Çakmut, s. 238; Zafer, s. 181.
[12] Özbek vd., s.
234.
[13] Zafer, s. 220;
Göktürk/Özgenç/Üzülmez, s. 26; Centel/Zafer/Çakmut, s. 356; Artuk/Gökcen, s.
315.
[14] Hakeri, s. 173.
[15] Şen, (Tebliğ), s. 613.
[16] İçel, Kayıhan(2016) Ceza Hukuku
Genel Hükümler, İstanbul: Beta Yayınevi, s. 493; Centel/Zafer/Çakmut, s.
453; Hakeri, s. 347; Zafer, s. 395.
[17] Göktürk/Özgenç/Üzülmez, s.
70; Artuk/Gökcen, s. 598.
[18] Hakeri, s. 386; Zafer, s. 411; İçel, s. 529; Centel/Zafer/Çakmut’a
göre, suça iştirak, kanundaki suç tanımında böyle bir zorunluluk ortaya
çıkmadığı halde, suçun birden çok kişinin katılmasıyla veya katkıda
bulunmasıyla işlenmesi durumudur. Centel/Zafer/Çakmut, s. 486; Artuk/Gökcen’e
göre ise, kanunen ve nitelikleri gereği tek kişi tarafından işlenebilen suçun,
birden fazla kimsenin aralarında yaptıkları anlaşma gereği fiilin oluşumuna
illi değeri haiz katkıda bulunarak birlikte işlenmesi halinde iştirakin varlığından
söz edilir ve bu suretle işlenen suçlara “iştirak halinde işlenen suçlar” adı
verilir. Artuk/Gökcen, s. 641.
[19] Hakeri, s. 435; Zafer, s. 441; Artuk/Gökcen, s. 703;
Centel/Zafer/Çakmut’a göre, işlenen suçta, tek fiille birden çok hukuki yararın
veya bazı koşullarla farklı fiillerle aynı hukuki yararın ihlal edilmiş olması,
suçların içtimaı (suçların birleşmesi, suçların bir araya toplanması) olarak
adlandırılır. Centel/Zafer/Çakmut, s. 517.
[20] Özbek vd., s. 752.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder