Yasa koyucu
hakaret suçlarında mağdurun onur, şeref ve saygınlığını incitebilecek nitelikte
olmayı suçun oluşumu için yeterli görmüş ayrıca incitmiş olmayı aramamıştır.[1]
Hakaret ve sövme
suçları harekete bitişik suçlar olması nedeniyle teşebbüse mümkün değildir.[2]
Mağdurun yokluğunda hakaret ancak ihtilat unsurunun gerçekleşmesi ile mümkün
olup suç, mağdurun hakaret teşkil eden sözleri öğrenmesiyle, huzurda hakarette
ise mağdurun bizzat küçük düşürücü hareket ya da sözü öğrendiği anda
tamamlanır. Bu nedenlerle, hakaretin söz ile gerçekleştirildiği hallerde
teşebbüs mümkün değildir.[3]
Ancak herhangi bir vasıtanın aracı kılınması halinde eksik teşebbüs
uygulanabilir.[4]
Gıyapta
hakarette fail, küçük düşürücü mağdur dışında birine söyler ve onu sözü
başkalarına iletmek konusunda görevlendirir, ancak bu kişi sözü iletmezse
ihtilat gerçekleşmez. Suçun teşebbüs aşamasında kaldığı bu durumda da
söylenemez.[5]
Yazı ile
gerçekleştirilen hakaret suçlarının teşebbüs aşamasında kalması mümkündür.[6]
Örneğin failin mağdura gönderdiği mektubun, mağdura ulaşmadan kaybolması veya
üçüncü kişinin eline geçmesi ve ardından imha edilmesi durumunda icra
hareketleri kısımlara bölündüğünden teşebbüs söz konusu olabilir. Zaten
şikâyete tabi olan suç açığa çıkmayacağından hakaret suçunun teşebbüs imkânı
yoktur sonucuna varılabilir.[7] Bu durumda Arısoy, icra hareketlerinin
bitirilmemiş olmasının ancak 765 sayılı TCK'da belirtilen eksik teşebbüs ile
değerlendirilebileceği 5237 sayılı yasanın da eksik teşebbüse yer vermediği
ancak TCK 35. maddesi ikinci fıkrada öngörülen "zarar ve tehlikenin
ağırlığı"na göre kıstasına göre uygulama yapılabileceğini belirtmektedir.[8]
Doktrinde genel
olarak bu koşulların bulunmasına bağlı olarak teşebbüsün varlığı kabul edilmiş
ise de hayatın olağan akışına uygun şekilde, suçun teşebbüs aşamasında kalması
hiçbir şekilde mümkün görünmemektedir. Suç harekete bitişiktir.[9]
Teşebbüs mümkün değildir. Ne mahkeme uygulamalarında ne de yargıtay
kararlarında uygulamasının bulunmaması hayatın olağan akışına uygun
olmamasındandır. Mağdurun hakaret içeren söz karşısında rencide olması yani
zarara uğraması suçun tamamlanması açısından gerekli olmadığından mağdur
rencide olmamış olsa üzüntü duymasa bile suç tamamlanmış sayılmaktadır.[10]
Fail hakaret ya da sövme içeren mektubu postaya vermiş ancak bir şekilde posta
mağdura ulaşmamış olsun. Yalnız failin bildiği bir hakaret suçunun teşebbüs
aşamasında kaldığı söylenebilir mi? Ya da mektup muhatabına ulaşmış olsun. Fail
de belli bir mesafeden mağdurun mektubu aldığını görmüş olsun. Fail mağdurun
elinden bir şekilde mektubu geri aldığında yine suçun teşebbüs aşamasında kalmış
olduğu söylenebilir mi? Olay sırasında küfür etmeye başlayacak olan failin
ağzının zorla arkadaşlarınca kapatıldığını değerlendirelim. Sövmeye teşebbüs
suçu oluşmuş mudur? Söyleyecekleri sözler hangi suçu oluşturacaktır. Belki
tehdit edecek, belki beddua ile yetinecektir. Hukukumuzda sözle işlenebilecek
pek çok suç bulunmaktadır ve bu sırada hangi suçu işleyeceği henüz
bilinmemektedir. Bu durumda, hiçbir şekilde sövme suçu teşebbüse uygun
değildir.
Basın yoluyla
hakaret suçları açısından da, basılmış eserin yayınlanması her basın suçu için
zorunlu icra hareketi olduğundan, suç niteliğindeki eser, basılmış fakat
yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzereyken engellenmiş olduğundan yayınlama icra
hareketi yapılmadıkça suç oluşmayacaktır ve bu suç da teşebbüse mümkün
değildir.[11]
5187 sayılı Basın Kanunu 11. maddesine göre de basılmış eserlerle işlenecek
suçun ancak yayım anında oluşacağını belirtmek suretiyle bu hususu açıkça
belirtmiştir.
Gönüllü vazgeçme
hükümlerinin örneğin failin üçüncü kişi ile mağdura elden göndermekte olduğu
mektubu mağdura ulaşmadan geri alması halinde failin cezalandırılamayacağı
durumda uygulanabileceği belirtilmektedir.[12]
TCK 36 maddesine
göre;
"Fail,
suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun
tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı
cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde,
sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır."
Hakaret
sözlerinin fail tarafından geri alınması ya da özür dilenmesi halinde de suç
tamamlanmıştır. Fail, basın yoluyla mağdura hakaret ettikten sonra söz konusu
basın aracının sonraki sayılarında düzeltme yazısı yazsa, mağdurdan özür dilese
bile suç tamamlanmış olacağından failin ceza almaması mümkün değildir. Bu
durumda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Etkin
pişmanlık ancak belli suç tipleri açısından öngörülmüş olup hakaret bunlardan
değildir.[13]
Failin ağzından
çıkan sözcüklerin tamamlanmamış olması halinde dahi örneğin "senin
sülaleni..." gibi eğer ne söylenmek istediği anlaşılabiliyor ise hakaret
eylemi tamamlanmıştır. Bu şekildeki bir eylem TCK 126. maddesi anlamında
"isnadın üstü kapalı geçiştirilmesi..." kapsamında tartışılıp
değerlendirilmesi gerekmektedir.[14]
[1] Yenidünya ve Alşahin, s. 68.
[2] Arısoy, s. 198., Bayındır ve Apiş, s. 85.,
Yılar, s. 79.
[3] Yenidünya ve Alşahin, s. 68.
[4] Uğurlu, Necla. Şentuna, M. Tarık, s. 103.
[5] Bayındır ve Apiş, s. 85., Yılar, s. 79.
[6] Bayındır ve Apiş, s. 86., Yılar, s. 79.
[7] Yenidünya ve Alşahin, s. 69.
[8] Arısoy, s. 199.
[9] Yılar, s. 22.
[10] Yılar, s. 79.
[11] Bayındır ve Apiş, s. 86.
[12] Yenidünya ve Alşahin, s. 69., Yılar, s. 80.
[13] Bayındır ve Apiş, s. 86., Yılar, 80.
[14] Yılar, s. 80. Doğal olarak
"senin..." diye başlayan sözlerin devamı gelmemişse sanık
cezalandırılamayacaktır. Çünkü sanığın ne söyleyeceği belli değildir. Tehdit mi
edecektir, beddua mı, iltifat mı yoksa hakaret mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder