Kanun Hükmünü
Yerine Getirme
TCK 24/1
maddesinde "kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza
verilmez" hükmüne yer verilmiştir.
Maddedeki kanun tabiriyle anlaşılması gereken kanun, kanun hükmünde kararname,
tüzük, yönetmelik, genelge gibi pozitif hukuka ilişkin mevzuatın tamamıdır.
Kanun hükmünü
yerine getirmenin bir hukuka uygunluk nedeni sayılması için şekli ve maddi
anlamda bir hukuk kuralının bulunması ve failin bu hükmün gereğini yerine
getirmesi; fiilin görevin kaynağını oluşturan hukuk kuralının belirlediği
koşullara uygun ve görevle ilgili olması gerekir.[1Bilgi toplama, rapor ve fezleke düzenleme, belgeleme, inceleme, tanık ve
bilirkişi sıfatıyla bilgi, görgü ve mütalaasını yetkili merciler önünde
açıklama, haciz tutanağı düzenleme, haciz mahallinde ya da duruşma sırasında
konusu suç teşkil eden eylemlerin tutanaklara geçirilmesi gibi durumlar kanun
hükmünün yerine getirilmesidir.
Tanığın
başkasının şerefini ihlâl eden sözler hakkında tanıklık yapması, bilirkişinin
kişilerin akıl sağlığı yönünde görüş bildirmesi, denetleme sırasında yolsuzluk
tespit eden müfettişin bunu rapor halinde sunması, memur hakkında disiplin
soruşturması yapılan kişiye "görevini kötüye kullandığı iddiası nedeniyle
savunmasını hazırlaması için süre verildiğine" ilişkin yazı yazması,
soruşturma sonunda fezleke hazırlanması gibi hallerde kanun emrinin yerine
getirilmesi söz konusudur.
Tanık veya
bilirkişinin ya da soruşturma yapan amirin konu dışına çıkarak tahkir edici
sözler kullanması suç teşkil edecektir.Örneğin, tanığın sanık ya da müşteki hakkında ya da tanık beyanları arasında
çelişkinin giderilmesi için bir diğeri hakkında sorulduğunda "zaten
şizofren olduğu, şerefsizlik yaptığı, daha öncesinde de hırsızlık yaptığı ancak
kimsenin şikâyetçi olmadığı" gibi beyanlar doğal olarak suç
oluşturabilecektir. Cumhuriyet savcısının iddianamede şüpheli sıfatı bulunmayan
kişiye isnatlarda bulunmasının ya da şüpheli hakkında isnat olunan suçla ilgisi
olmayan ya da takdir edilecek cezaya etkisi düşünülmeyen özel hayata ilişkin
açıklamalarda bulunmasının hukuka uygunluk sebebinden yararlanamayacağı da
belirtilmektedir. Sicil amirinin, memuru hakkında "serseri, ahlâksız, rüşvetçi, ayyaş"
gibi tabirler kullanması da bizatihi suç teşkil edecektir.
İddianame
düzenleyen Cumhuriyet Savcısı ya da hükmün gerekçesini yazan hakim de kanun
hükmünü yerine getirmiştir. Kararın gerekçesinde ya da savcı mütalaasında
sanığın itiyadi suçlu ve mükerrir olduğu hususlarına yer verilmiş olması
halinde de hukuka uygunluk nedeni bulunmaktadır.
Yılar, kanun
hükmünü yerine getirmenin bir hukuka uygunluk nedeni olduğunu bu nedenle sanık
hakkında CMK 223/2-d maddesi gereğince "Kusurluluğu ortadan kaldıran
hataya düşülmesi" nedeniyle beraat kararı verilmesi gerektiğini
belirtmektedir.Ancak kanun emrini yerine getirme kişisel bir sebep olduğuna göre, "şahsi
cezasızlık sebebinin varlığı" nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı
yönündeki bir karar kanaatimizce daha uygundur. Çünkü CMK 223/2-d maddesi
dikkate alındığında "hataya düşülmesi" gibi bir durum söz konusu
değildir. Ya da farklı bir bakış açısıyla "kim hataya düşmüştür?"
Amir mi? Cumhuriyet savcısı ya da hakim mi? Zaten böylesi bir soruşturmaya
yapacak makam kanun emrinin yerine getirildiğini tespit ettiğinde hazırlık
tahkikatı aşamasında takipsizlik kararıyla evrakı sonuçlandıracaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder