29 Kasım 2017 Çarşamba

İNTİHAL KONUSUNDA

Makalelerimiz hakemlere gidiyor. Ama bazen hakemler çok enteresan değerlendirmeler yapabiliyor. Özellikle hukuk akademisyenlerinin niteliğinden kaynaklanan çok ciddi bir sıkıntı var Türkiye'de. Bu nedenle hukuk alanında dünya çapında isimler çıkması mümkün de görünmüyor. Niteliksiz bazı kitaplara da atıf yapılmasını istiyor adını sanını bilmediğimiz niteliksiz hakemler. Özellikle hukuk dergilerinin hakem seçiminde bu nedenle dikkatli olması gerekiyor.

Kitap çalışmalarına başlamadan önce ilk çalışmalarımdan birisi intihaldi. Orada almış olduğum bazı notları BELKİ FAYDASI OLUR DÜŞÜNCESİYLE BURADAN PAYLAŞIYORUM. 
İspat ve sübut aynı anlamdadır zanneden hocanın da anlaması dileğiyle: 
Pek çok üniversite ya da lise düzeyinde eğitim kurumu intihal konusunda öğrencilerini ve akademik kadroyu internet siteleri üzerinden uyarmaktadır. Yale üniversitesi internet sitesi de “Avoiding Plagiarism” başlığı ile alıntı yapma kurallarını belirtmektedir. Alıntı yapmanın önemi;
a-) Metnin içerik ve kapsamı konusunda izlenim sahibi olma,
b-) Daha fazla araştırma yapmaya yönlendirme,
c-) Konunun temellerinin araştırılmasıdır.[1]
Ne zaman alıntıya/kaynakçaya yer verilmeli konusu ise şu başlıklarla belirtilmektedir:
1-) İki veya daha fazla sözcüğü bir bütün olarak sunmak gerektiğinde veya tek sözcük aktarıldığında dahi bu sözcüğün aktarımı kaynağa özgü olduğunda,
2-) Belli bir kaynakta bulunan gerçeklere ilişkin takdim zorunluluğu doğduğunda,
3-) Bir kaynak içerisinde yer alan düşüncenin paragraf olarak ya da özetlenerek, yorumlanarak veya kaynaktan bulunan sonuç olarak alıntılanması halinde,
4-) Genelden ayrılan bilgilerin sunumunda veya okuyucunun bilmediği ancak bilim dalında yaygın olarak bilinen bir genel bilginin aktarımında,
5-) Başka bir kaynakta yer alan bir anlatım plânının ya da geniş ölçekli tartışma kaynağına ilişkin yapının örnek alınması halinde,
6- Bir başka kişinin bulduğu yöntemin işleniş şeklinin bir başka kaynaktan alınması veya ortak çalışma halinde,
7- Bir başka kişinin programı üzerinde çalışılması ya da yaygın olarak bilinmeyen bir rakam sistemiyle yazılan bilgisayar şifreleme sistemi,
8- Bilginin üretimi sırasında başkalarıyla işbirliği yapılması halinde.[2]
Bir bilginin yaygın bilgi olduğunu belirleme farklılık gösterebilir. Oregon Üniversitesine ait internet sitesinde konuyu işleyen Payne yaygın/ortak bilginin:
1-) Aynı bilginin en az beş farklı kaynaktan ulaşılabilir olması,
2-) Yazarın, bilginin halihazırda okur tarafından bilindiği yönündeki düşüncesi,
3-) Yazarın, bilginin temel kaynaklardan kolaylıkla bulunabileceği yolundaki kanaati bulunması halinde paylaşılan bilginin genel/ortak/yaygın/bilinen bilgi olduğunu belirtir.[3]
Akademik camiada intihal olgusu genel olarak kasıtlı ya da kasıtsız görülebilmektedir. Kasıtlı olanlar: Bir başkasına ait çalışma, plan, sonuçlar, sınavlar gibi belgelerin doğrudan satın alınması, çalınması ya da ödünç alınması,
Başkasına ait çalışmanın kiralanması,
Bir dilde yazılan çalışmanın bir başka dilde çevrilerek kopyalanması ve kişisel çalışma gibi sunulması,
Bütün cümlelerin ya da esaslı bölümlerin alıntı yapılmaksızın alınması olarak işlenebilir.
Kasıt dışı kullanım ise; Bir başkasına ait düşüncenin kendi sözcükleri ile kaynak gösterilmeksizin alınması,
Diğer kişinin fikirlerini esas almak suretiyle ve kaynak gösterilmeksizin düşünce yapısı oluşturulması,
Paragrafın bütüne yakın olarak esas kaynaktan alınması,
Kaynaktan düzensiz olarak ya da tam olmaksızın alıntılama şeklinde gerçekleşebilir.[4]
İndiana Üniversitesi ise üç halde intihalin gerçekleşebileceğini belirtmiştir:
1-) Bir başka kişiye ait sözcüklerin alıntı olduğu belirtilmeksizin kullanılması,
            2-) Bir başka kişinin sözcüklerinin değiştirilse ve yeniden düzenlense de alınması kaynak gösterilse de intihaldir.
            3-) Bir başka kişiye ait çalışmanın özetlenerek ya da yorumlanarak kaynak gösterilmeksizin kullanılması.[5]

25 Kasım 2017 Cumartesi

CENGİZ HAN

Cengiz Han 1167 yılında Temuςin ismiyle dünyaya geldi. Temuçin, demirci manasına gelmektedir. Cengiz lakabını daha sonradan almıştır.
Egemenliğinin sınırları iki denize dayanınca, temuçin olan ismi, eski türkçe 'tengiz'in moğol dilinde çoğulu olan 'cengiz' (iki deniz) olarak değiştirilmiş. iki denizin hakanı, denizler hakanı olmuş.

Babası Yesügüy Bahadır, Moğolistan’da ün kazanmış Kıyat Tatar boyunun lideriydi.Rivayetlere göre Cengiz Han elinde bir kan pıhtısıyla doğmuştur. Bu olay kabilenin ileri gelenleri tarafından savaşçı ve muzaffer bir kişi olacağına dair yorumlanmıştır.
Asıl adı Temuçin olan cengiz'in, Yesukey adlı bir Moğol beyinin oğlu olduğu belirtilmekte. Ancak babasının Tatar boyunun lideri olması çocuklarının ve eşinin ismi aslında öz be öz Türk olduğunu göstermekte. Zaten bir kısım kaynaklarda kendisini Türk olarak tanıttığı, hem Türk dilini hem de Moğol dilini iyi konuştuğu belirtilmekte.  O dönem oluşturulan Moğol kimliğinin dahi Osmanlı kimliği gibi pek çok kavmi içine aldığı da ileri sürülmektedir.  Çin kaynaklarında da Cengiz Han'ın Türk olduğu belirtilmektedir. 
Cengiz'in aile adı olan Börçegin, Börü Tegin'in Moğolca söylenişinden ibaret olduğu gibi Cengiz kelimesi de Tengiz yani Deniz kelimesinin Moğolca söylenişidir. Türkçe'de “t” ile başlayan kelimelerin Moğolca'da ‘ç’ ile başladığını Altay dilleri uzmanları ifade etmektedir.
Profesör Zeki Velidi Togan, 1941'de yayınladığı ‘Moğollar, Cengiz ve Türklük’ adlı küçük eserinde ve 1946'da yayınladığı ‘Umumî Türk Tarihine Giriş’ adlı eserinde Cengiz Kağan'ı 1221'de ziyaret eden Çao-hong adlı bir Çin elçisinin verdiği bilgiyi nakletmektedir. Bu elçi, Cengiz'in eski Şato Türklerinden geldiğini gayet açık olarak belirtmiştir. 
İslam tarihçilerinden Cengiz Han'dan yaklaşık yüz sene sonra yaşamış Sübki'nin eserinde ise İslam kaynaklarının çoğunlukla Tatar sözcüğünü kullandıklarını belirtir. 
Dünya tarihinin en büyük devletlerinden birini (belki de birincisini) kurmuş olan bir devlet adamının kimliğine sahiplenilmesi doğal görünüyor. Ancak tarihi gerçekler bu şekilde iken, özellikle son çevrilen filmlerde Moğol olduğunun belirtilmesi ve Türk sözcüğünün hiç geçmemesi, Türklere karşı duyulan kompleksin farklı bir göstergesi . 
13 yaşındayken öz kardeşini, yiyecek konusunda yaşadıkları bir tartışma nedeniyle öldüren Temuçin, Moğolistan İmparatorluğu’nu kurarak dönemin büyük devletleri olan Çin ve Harzemşahlar'a diz çöktürmüştür. Cengiz Han, zorlu bir hayat yaşamıştır. Küçük yaşta babası zehirlenerek öldürülmüş ve kabilesi tarafından kovulmuştu. Daha sonraları da eski kabilesine esir düşmüştür. Burada daha sonradan ordusunun generallerinden olacak olan Çilayu’nun yardımı ile kurtulmuştur.
Cengiz Han bütün Moğol kabilelerini tek bayrak altında topladı. 1211 yılında Pekin'e sefer düzenleyerek burayı ele geçirdi. Çin hükümdarı barış için prenseslerinden birini Temuçin ile evlendirse de barış fazla uzun sürmedi. 1215 yılında Cengiz Han Çin'i himayesine altına aldı. Daha sonra Harzemşahlarla savaştı. 


AİLE
Farklı bir anlatıma göre, Muhammed Harzemşah'a yazdığı mektupta: ".....çok Türk beyini yendim, seni de yenerim....." demesinden anlaşılıyor ki kendisini Türk saymıyormuş. Annesinin Kırgız, karısı börte'nin ise  nesturi hristiyan olan karait Türklerinden olduğu bildirilmektedir. komutanlarının ve ordusunun da çoğunluğu Türktü.
Temuςin'in 3 eɾkek kaɾdeşi Hazaɾ Кasaɾ, Кaςiun ve Temüge'nin yanı sıɾa biɾ kız kaɾdeşi Temulin vaɾdı. Bunun yanında, Bekteɾ ve Belgütey isimli iki üvey kaɾdeşi vaɾdı.
Cengiz Han'ın impaɾatoɾiçesi ve ilk kaɾısı Böɾte'den 4 çocuğu oldu. Bunlar:
- Cuci (d. 1185 - 1227)
- Çağatay ( ' - 1242)
- Ögeday (' - 1241),
- Tuluy (d. 1190 - ö. 1232)
Öte yandan Cengiz'in başka kadınlardan da çocukları oldu ancak onlar yerini almaktan muaf tutuldular ve kızlaɾının kaç kişi olduğuna değin biɾ bilgi yoktuɾ. Cengiz Han'ın en büyük oğlu Cuci'nin babasının kim olduğuna değin hep soɾulaɾ olmuştur. Cengiz Han sonɾasında da bu taɾtışmalaɾ devam etmiştiɾ.
Temuςin'in eşi Börte Meɾkitleɾ taɾafından kaçıɾılmış ve biɾ adamın kaɾısı yaρılmıştıɾ. Kuɾtaɾıldıktan dokuz ay sonɾa da doğum yaρmıştır. Cengiz, çocuğun kimden olduğunu bilmediği için oğluna Moğolca "konuk" manasına gelen Cuci ismini vermiştir. Yine de Cuci'ye heɾ zaman öz oğlu gibi davɾanmıştıɾ
Moğolistan'ın gizli taɾihine göɾe; Çağatay, Haɾezmşahlaɾ'a sefeɾ öncesinde Cuci'nin Cengiz Han'ın yeɾine geçmesini asla kabul edemeyeceğini söylemiş bunun kaɾşılığında ikisi de hükümdar olamamıştır.
Cengiz'in ölümünden sonra da Ögeday kağan olmuştur. Zaten Cuci 1226 yılında babasından önce ölmüştüɾ.
BAĞDAT KÜTÜPHANELERİ
Cengiz Han'ın ordusu Bağdat kütüphanelerini yakıp, yıkmıştır. Bu olay insanlık tarihini etkileyen önemli hadiselerden birisidir. Öte yandan bilinenin aksine Cengiz Han İmparatorluğu'nun en geniş kara sınırları Cengiz döneminde olmamıştır. Daha sonraları çocukları tarafından oluşturulmuş ve 1279 yılında en büyük sınırlarına ulaşmıştır.
1227 yılının Ağustos ayında çıktığı son seferinde ölen Cengiz Han arkasında büyük bir imparatorluk bırakmıştır. Ölümünden önce geleneklere göre varisini seçmiş ve oğulları arasında paylaşım yapmıştır.
 YAYILDIĞI TOPRAKLAR
Moğol İmparatorluğu, günümüz ülkelerinden Çin, Moğolistan, Kore, Rusya, Ukrayna, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Irak, Türkiye, Кazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan, Macaristan, Polonya, Tacikistan, Afganistan, Türkmenistan, Moldova ve Kuveyt'in neredeyse tamamını ele geςirmiştir. Ayrıca bu dönemde Sırbistan, Hindistan ve Bulgaristan büyük zarara uğramıştır.
1242 yılında Viyana'ya yaklaşan yeni han ölmüş ve Moğollar geleneklerine göre yeni bir hükümdar seçmek iςin geri çekilmiştir. Bu sayede Avrupa Moğollar'dan kurtulmuştur.
Dönemin en büyük İslam devleti olan Harzemşahlar, ihtişam ve zenginlikte çok ileriydi. Ancak Abbasi halifesi ile gerginlik nedeniyle tam bir İslam birliği yoktu. Harzemşahlar ile Cengiz Han arasındaki savaşların asıl nedeni Harzemşah'ın, Cengiz Han'ın imparatorluğu ile ticareti yasaklamasıydı. 

POSTA SİSTEMİ
1227’de dönemin dünyadaki en geniş çaplı ulusal posta sistemini oluşturdu. Abaküs ve pusula onun sayesinde Asya’da yaygınlaştı. Okuryazar olmadığına dair yaygın bir kanı olsa da, son bulunan kaynaklar Cengiz Han’ın okuryazar olduğunu ortaya koydu.
TİCARET
İpek Yolu’nun yeniden inşası için çalışan Cengiz Han Çin-Ortadoğu-Avrupa arasında ticaretin gelişmesine büyük katkı sağladı. Büyük bir coğrafyada tek bir devletin hakim olması, ülkeler arasındaki sınırların kalkmasına ve ticaretin de ciddi anlamda canlanmasını vesile oldu. Cengiz Han, öğretmenleri ve doktorları vergiden muaf tuttu. Hâkimiyeti altındaki halklara dini konularda özgürlük tanıdı.
KATLİAMLAR
Cengiz Han’ın ordularının, o zamanki dünya nüfusunun %11’ini, yani 40 milyon insanı öldürdüğü kabul edimektedir.
Cengiz han , babası ölüp , yaşadığı kavminden kovulduktan sonra , borcu ismindeki kan kardeşi ile birlikte bir imparatorluk kurmuştur. 
Cengiz han ın , kanunları da dünyaca ünlüdür. Bunlara " yasa " der. 
Yaptıkları katliamlar inanılmaz boyuttadır. Örnegin , Harzemsah imparatorluğu ile savaşlar sırasinda , bu imparatorluğun bulunduğu bir yerde düşmanları öldürüp üst üste dizdiklerinde bu  kule kilometrelerce uzaktan görülebiliyormuş ve kokusu çevredeki çöllere , dağlara kadar yayılıyormus. 
Muhtemelen tarihteki en hırslı lider. o zamana kadar kimsenin kuşatarak alamadığı kum kalesini (cengiz geliyor diye kallavi bir hazırlık yapmalarına rağmen), bir kaç gün içinde almış, kendisine teslim olmayan şehrin yöneticisinin ağzına erimiş demir döktürerek öldürmüş, gene hırsını alamayıp kaledeki bütün canlıları öldürtmüş (bütün canlılar: kedi,köpek,insan kuş, vs.), gene sinirini alamayıp kaleyi yıktırmış, ancak bununla da yetinmeyip, kalenin yıkıntılarını sürdürüp tarla yaptırmış olan sinir küpü bir hükümdar. 


ÖLÜMÜ
18 Ağustos 1227 tarihinde 60 yaşındayken vefat eden Cengiz Han’ın neden öldüğü, günümüzde hala bilinmemektedir. Rivayetlere göre bacağına saplanan bir ok, attan düşmesi ya da o dönemlerde yayılan bir hastalık Cengiz'in ölümüne neden olmuştur.
Vasiyeti üzerine atlarla mezarının üstünden defalarca geçildi. Bunun yanında mezarının yerini bilen herkes öldürüldü. (Cenazesine katılan 2 bin misafir dahil) Rivayete göre mezarı Burhan Haldun Dağı’nın eteklerindedir.
Cengiz Han 1227’de öldüğünde, Moğol Devleti’nin sınırları Hazar Denizi’nden Japonya’ya kadar uzanıyordu. Günümüzde dünyanın en büyük devletleri arasında olan Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler, Moğollar karşısında boyun eğmişti. Tüm bunlara rağmen, Moğollar zamanla dağıldı ve Moğolistan sınırlarına kadar geriledi.
CENGİZ HAN'IN ETKİLERİ
Cengiz Han'ın Asya'yı biɾleştiɾmesiyle sınıɾlaɾ ve gümɾükleɾ kalkmış, Asya'daki iktisadi yaρı değişmiştiɾ. Bunun yanında halklaɾ aɾası ticaɾet aɾtmıştıɾ. Hem Asya hem de Avɾupa'daki sınıɾlaɾı sayesinde iki kıta aɾasında bilgi ve tecɾübe akışını, kısa biɾ süɾe de olsa, sağlamıştıɾ.Ayɾıca Hɾistiyan ve Müslümanlaɾ aɾasındaki düşmanlığın yine kısa süɾeliğine de olsa azalmasına neden olmuştuɾ.
Bağdat'ın yakılması İslam ve dünya taɾihini teknolojisini-bilimini ileɾi götüɾebilecek birçok önemli eseɾleɾin yok olmasına sebebiyet vermiştir.
o zamanlar bütün dünyada geçerli olan asalet sistemini yıkıp kendi devletini liyakat sistemi üzerine oturtan, bu yüzden çok mücadele vermek zorunda kalan, pek çok yandaşından olan komutandır.
ancak bu liyakat sistemi sayesinde komutan olan köleler (bkz: subutay) çobanlar (bkz: borçu) aracılığıyla dünyanın en büyük zaferlerini kazanıp en büyük imparatorluğunu kurmuştur.
kurduğu bu imparatorluğu kesin şekilde yenilgiye uğratan tek bir kişi vardır: baybars
nitekim Baybars da kölelikten sultanlığa yükselmiş, bulunduğu mevkiye liyakat ile çıkmış bir hükümdardır. 

Şu dizelerin Cengiz Han'a ait olduğuna ilişkin bilgi var: 

bir civi kayboldugu icin bir nal kayboldu
bir nal kayboldugu icin bir at kayboldu
bir at kayboldugu icin bir atli kayboldu
bir atli kayboldugu icin bir haber kayboldu
bir haber kayboldugu icin bir savas kaybedildi
ve bir savas kaybedildigi icin bir krallik yokoldu...



KAYNAKLAR: 

http://www.yeniakit.com.tr/kimdir/Cengiz_Han
https://eksisozluk.com/cengiz-han--37600
http://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/mogollar-ve-cengiz-han-turk-mu-2/
Mehmet Emin Şen, Bilim Tarihçisi Sübki'ye Göre Cengiz Han, Akademik Bakış Dergisi C. 6, Sa. 11, S. 237-265, 2012. 

13 Kasım 2017 Pazartesi

Otranto Videoları



Doğrudan konuyla ilgili olmayan kitabın audiosu, 



İtalyanlar Filmini de yapmış, 


12 Kasım 2017 Pazar

ESKİDEN

Geçmişten ne kaldı ki günümüze, bizden sonraya ne kalsın? Büyük bir hırsla istediğin gibi çalışsan da hayatta önüne set oluşturan bir şeyler illaki çıkıyor. 

Değersiz şeylere çok değer vermek, zarara uğradıktan sonra hatayı anlamak insana özgü bir şey. Bir sene öncesine ait bile çok şey kalmadı artık. Zaman geçiyor ve her şey değişiyor. Çocuklar büyüyor. Bizler yaşlanıyoruz. Artık daha çok onlar için varız. 

Herşeye rağmen çalışma isteğini içimde tuttum. Şimdi daha çok yazmaya ve daha çok üretmeye çalışacağım. 

İnfaz hukuku, 
Ağır ceza suçları, 
Türk Ceza Kanunu şerhi
CMK şerhi 

sırada...

Kitabevleri, yönetmelikler, adını sanını duymadığım enteresan hocaların enteresan yorumları umursamıyorum. Yok hükmündeler...







11 Kasım 2017 Cumartesi

OTRANTO SEFERİ

Bugüne özel seçtiğim ilginç konu Otranto seferi.
Önce bir İtalyan haritası:


Sonra Otranto fetih bölgesi: Çizmenin uç kısmı: 


Fatih Sultan Mehmet, Arnavutluk'u fethetmek için pek çok akıncı göndermişti. Akınlar yoğunlaştıkça İtalya'da korku arttı. Dalmaçya kıyılarında akıncıların sebep olduğu yangınlar Venedik'te büyük paniğe yol açıyor, San Marko kilisesi çanlarını çalıyordu. 
Akıncılar İtalya'nın kuzeydoğusunda Friuli'yi 1477 yılında yağmaladılar. 

Bu harita Friuli bölgesini göstermektedir: 
Burası da çizmenin başlangıç kısmıdır.
1477 yılında daha kalabalık gelen başıbozuklar daha büyük bir paniğe neden oldu ve Venedikliler barış istemek zorunda kaldılar(1479). 
Venedik Cumhuriyeti, İspanya ile de savaş halindeydi. Napoli krallığı ise İspanya'yı destekliyordu. Venedik, Napoli desteğini kırmak istiyordu. Bu nedenle Venedikliler İstanbul'a Sebastiano Giritti isimli elçiyi göndererek Fatih Sultan Mahmet'i, Puglia, Calabria büyük şehirlerinin Doğu Roma imparatorluğuna ait olarak Yunan göçmenler tarafından kurulduğu ve Mora ve Bizans fatihinin bu bölgeleri kendi malı olarak istemeye hakkı olduğuna ikna etti. 
Ayrıca Napoli krallığı Türk kuşatması altındaki Rodos Şövalyelerine de yardım ediyordu. 
Fatih Sultan Mehmet, Gedik Ahmet Paşa'ya Avlonya limanına ve Puglia kıyılarına çıkmasını emreder.  
Burasıda daha geniş bir alan. Bu da haritası: 


100 gemiden oluşan Osmanlı donanması 28 Temmuz 1480'de Otranto limanına demir attı. Önceleri Brindisi düşünülmüş ise de kıyı savunması olmayan Otranto sonradan tercih edildi. Sipahiler şehri kuşattı ve 11 Ağustos 1480 günü şehir fethedildi. Bu belirtilen tarihlere göre şehir sadece 14 gün dayanabilmişti. 
(Burada her ne kadar Otranto kuşatması ile ilgili herhangi bir bilgi yer almasa da Osmanlı donanmasını anlatan şu site çok güzel: "http://en.academic.ru/dic.nsf/enwiki/3958600. Belki Çanakkale Savaşını anlatan çalışmada kaynak olarak kullanabilirim) 

Aslında görünüşe göre şehrin, adına kitaplar da yazılan güzel bir kalesi de var. Bu kaleyle ilgili kitap Türkçe'ye de çevrilmiş. Kitapta tek bir sözcük bile Türk ve Osmanlı sözcüğü geçmiyor. 

Bu da kalenin Wikipedia'daki resmi: 


Bu da farklı bir görünüş: 

Osmanlı seferi ile ilgili en akılda kalıcı şey şüphesiz, müslüman olmayı kabul etmeyen 800 kişinin idam edilmesi. Daha sonra bu 800 kişi papa tarafından azizlik mertebesine çıkartılmış. Katolik dünyasında bu ölçekte benzer bir uygulama da olmamış. Ölenlerin kemikleri halen Napoli'deki Santa Caterina a Formiello kilisesinde sergilenmekte. 

Yabancı kaynaklarda, ölenlerin sayısının 813 olduğu, Santa Maria Annunziata katedralinde, Meryem ve oğlu heykelinin de bulunduğu mimber kısmında kemiklerinin bulunduğu belirtilmekte.
Kilisenin içi şöyle: 
Evet... Heykelin arkasında üç farklı bölümde cam bölümde saklanan şeylerin tamamı insan kemikleri. 
Yabancı kaynaklar,  Antonio Primaldi isimli bir terzinin, bu 800 kişiye önderlik yaptığını belirtmektedir.  İnançlarından dönmeyen bu insanlar Minerva tepesi denilen ve bugün şehitler tepesi olarak adlandırılan yere götürüldüler. Burada aileleri yardımcı olmaya zorlanırken kafaları uçuruldu. 
Bu taş da kafa uçurmalar sırasında kullanıldığı belirtilen ve kilisede sergilenen ilginç bir materyal: 
Tabi ki, bu alıntı yapmış olduğumuz site bunların bir efsane olduğunu da belirtmekte. Primaldi'nin vücudu son kelle uçuruluncaya kadar ayakta kalmış ve Osmanlı askerlerinden biri anlatılan hikayelere göre adı Bersabey'dir duruma o kadar şaşırmış ki o da din değiştirmişti. Bu anda o da arkadaşları tarafından kazığa oturtulmuştu. 
Anlatılanlar konusunda tam bir uzlaşma olmamasına rağmen, Papa Francis 2013 yılında ölenleri kutsamak için ayin düzenledi. 

Buraya kadar olan bilgi çoğunlukla Wikipedia'nın Türkçe bölümündendi. Şimdi İngilizce bölümünden ayrıntılar: 
Osmanlı kuvvetleri yaklaşık olarak 20.000 kişiydi. Donanma, aralarında 28 kalyon bulunan 128 parça gemiydi. Bunların çoğu Rodos kuşatmasından gelmişti. Gedik Ahmet Paşa son saldırı emrini verdikten sonra Türkler yöntem olarak evden eve geçerek yağmalama yapıp ateşe verdiler. 
Katedrale ulaştıklarında başpiskopos Stefano Agricolo'yu elini bağdaştırmış ve elinde haç olduğu halde buldular. Garnizon komutanı Francesco Largo ve Eucharistleri dağıtan Stefano Pendinelli ile beklediler. Kadınlar ve çocuklarla birlikte Dominikli keşişlerle dua ettiler. 
Toplam öldürülen kişinin 12.000 olduğu, 5000 kişinin esir edildiği ve bunların arasında Salentine yarımadası ve çevresinden de insanların bulunduğu, katedralin de camiye çevrildiği belirtilmekte. 

Wikipedia bir başka sayfasında Gedik Ahmet Paşa'nın önce şehrin teslim olmasını istediği, şehir teslim olmayınca bombardımanın devam ettiği ve 11 Ağustos günü şehrin ele geçirildiğini, sonrasında 15 yaş üstü bütün erkeklerin öldürüldüğü ve kadın ve çocukların ise köle haline getirildiğini yazmakta. 
Geleneksel anlatımlara göre sağ kalan 800 kişiyi Türkler zorla müslüman yapmaya çalışmıştı. İnsanlar birbirine zincirlenmişlerdi. Tekstil işçisi olan Antonio Primaldo Pezzula arkadaşlarına dönerek, "Kardeşlerim bizler kendi şehrimiz için savaştık, şimdi ruhlarımız için savaşmak zamanıdır" demiş ve bu kalanlar da hep birlikte Hristiyan kalma konusunda anlaşmışlardı. 
Geleneksel hıristiyan tarihçiler sonrakiler tarafından eleştirildiler. Çağdaş Osmanlı yorumcularından birisi dini amaçlarla yapılan katliamların haklı olduğunu belirtirken, Ilena Romana Casetta, bunun cezalandırma amacından çok göz korkutmayı amaçladığını belirtmektedir. 

1453 yılında İstanbul'u fethetmiş, Ortodoks kilisesine dokunmamış, bütün dinlerin barış ve huzur içinde yaşamasını sağlamış ve halen Fener Rum Ortodoks patrikhanesini barındıran hıristiyan ahalisine hiçbir zaman dokunmamış, emanet kabul ederek canlarını, mallarını koruma altına almış Fatih Sultan Mehmet'in kişiliğine, tarihsel gerçekliklere uymayan bu anlatımların gerçekliğine inanmak çok zor. 
İslami kurallara uymak konusunda titiz davranan bir ordunun da böyle bir katliama girişeceğine inanmak mümkün görünmüyor aslında. Osmanlı katliam yapsaydı bugün Avrupa'nın yarısı müslümandı ve en azından Budapeşte'ye kadar (Macaristan'a kadar) olan bölüm büyük ölçüde Türkçe konuşurdu. 
Burada yabancı kaynakların güvenilirliği sorgulanmalı ve ayrıca kişisel hatalar bütün bir millete ya da inanca mal edilmemeli. 
Ne olursa olsun, bu başarıya gölge düşmesi mümkün görünmüyor. Bu kısımları trajik halde anlatan kaynaklar Türklerin bölgeden çekilirken kendiliklerinden sessiz sedasız gittiklerini anlatıyor. 

Ağustos 1480'de 70 gemilik donanma Vieste'ye saldırdı. 12 Eylül'de Avrupa'nın en zengin kütüphanelerinden birine sahip olan Monastero di San Nicholas di Casole saldırıya uğradı ve yok edildi. Ekim ayında kıyı kentleri Lecce, Taranto ve Birindisi'ye karşı saldırılar düzenlendi. 
Destek kuvvetlerinin bulunmaması nedeniyle Gedik Ahmet Paşa kuvvetlerini birleştiremedi. Bunun yerine Otranto'yu savunmak için 800 piyade ve 500 süvari bırakarak, kış mevsiminden sonra geri dönmek üzere Arnavutluk kıyılarına döndü. 
İstanbul'un fethinden yalnız 27 yıl sonrasında aynı kaderi paylaşmasından korkulan Roma'nın boşaltılması için planlar yapılmaya başlandı. 
1471 yılında Papa Sixtus 4, haçlı seferi çağrısını tekrarladı. Bir kaç İtalyan şehir devleti ile Macaristan ve Fransa çağrıya olumlu karşılık verdi. Venedik Cumhuriyeti, oldukça zor koşullar altında imzaladığı 1479 barış anlaşmasına sadık olarak haçlı donanmasına katılmadı. 
Nisan 1481'de Papa Sixtus 4, İtalyan kutsal ittifak çağrısında bulundu. Hıristiyan güçler Otranto kentini Mayıs 1481'de kuşattı. Napoli kralı I. Ferdinandın oğlu Calabria dükü Alfonso tarafından bir ordu da şehre yöneldi. Ayrıca sınırlı da olsa Macar kralı Matthias Convinus tarafından da bir birlik gönderildi. 

Ağustos ve Eylül 1480'de Napoli kralı I. Ferdinand kuzeni Katolik Ferdinand ve Sicilya kralının yardımıyla Otranto'ya başarısız bir saldırı düzenledi. 
Hıristiyan güçleri 1 Mayıs 1481'de şehri yeniden kuşattı. Ağustos ayında Türkler teslim oldu ve Eylül ayında şehri terk ettiler. 13 aylık fetih de böylece sona erdi. 
Şehrin 20.000'e ulaşan nüfusu, başka bir saldırının daha gerçekleşeceği korkusuyla sonraki yıllarda 8.000'e kadar düştü. 

Fatih Sultan Mehmet'in 3 Mayıs 1481'deki ölümü ve II. Bayezid'in Cem Sultan olayı yüzünden Osmanlı pasif bir siyaset izlemiş ve İtalya seferine gereken önemi verememişti. 
Katledildiği iddia edilen 800 kişinin öldürülme şekline ilişkin pek çok ilginç anlatımlar var. Kafaları kesilmeden önce parçalara ayrıldıkları, kazığa oturtulup şehirde gezdirildikleri, kiliseye saldıran Türklerin, bir gün öncesinde halkı cesaretlendiren Eucharistlerin dini tören sırasında öldürüldüklerini, odun testeresiyle ikiye bölünerek öldürüldükleri gibi ilginç anlatımlar var. 

Bu anlatımlara göre Türk tarihinin başka hiçbir döneminde görülmeyen, duyulmayan, bilinmeyen öldürme yöntemleri İstanbul fatihi, Hazreti Peygamber'in (SAV) övdüğü Türk askeri tarafından gerçekleştirilmişti. 
Anlatımlara inanmak gerçekten mümkün görünmüyor. Sonuç olarak, farklı anlatımlar ve efsane haline getirilen hikayelerin bu anlatımları ortaya çıkardığını düşündürüyor. 









KAYNAKÇA: 


https://www.tide-forecast.com/locations/Otranto
http://ontheworldmap.com/italy/region/friuli-venezia-giulia/friuli-venezia-giulia-location-on-the-italy-map.html

https://ottawafood.wordpress.com/2010/10/02/dreaming-of-puglia/

http://www.bookofdaystales.com/martyrs-of-otranto/

https://en.wikipedia.org/wiki/Ottoman_invasion_of_Otranto#/media/File:Otranto_castello.jpg

https://en.wikipedia.org/wiki/Ottoman_invasion_of_Otranto#Martyrs_of_Otranto

http://cinabrio.over-blog.es/page/459

https://tr.wikipedia.org/wiki/Otranto_Seferi

http://www.cultofweird.com/death/otranto-cathedral-martyrs/

https://en.wikipedia.org/wiki/Stefano_Pendinelli

9 Kasım 2017 Perşembe

İSPAT VE SÜBUTU AYNI ANLAMDA ZANNEDENLER HUKUK FAKÜLTESİNDE DERS ANLATMASIN

Başlıkta mesaj verilmiştir. Ne söylenebilir ki... Böyle hocalar var, hukukun temel ilkelerinde dahi yetersiz kalan. Bu yetersizliği yazdıkları raporlara yansıtan.

6 Kasım 2017 Pazartesi

Trafik Hukuku


Trafik Hukuku çalışmasını hazırlarken yüzlerce kaynak dışında sayısı yüzbinlere varan yargıtay kararı taradım.
Yapmış olduğum sınıflandırmalara ve çalışmanın kalitesine güveniyorum.
Zamana vurduğumda sırf okumanın dahi aradan geçen zamanla doğru orantılı olmadığını söyleyebilirim. Bugün okumaya ya da tarama yapmaya başlansa belki üç yılda başka hiçbir şey yapılmadan hazırlanacak bir çalışma gibi görünüyor bana.

Şu an en baştan yapabilir miyim bilemiyorum. Eleştirmek kolay ama yapabilmek zor. 

İSPAT VE SÜBUT


Türk Dil Kurumu sözlüğünde sübut:
Gerçekleşme, şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmadır.
Türk dil kurumu sözlüğünde ispat: 
Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma, kanıtlama, tanıtlama, tanıt olarak tanımlanmakta.

Bu iki kavramın aynı olduğunu zanneden ve hukuk fakültesinde ders veren insanlar var... 

aklımda-

 sın

TIBBİ ETİK