WOLFGANG AMADEUS MOZART (27 Ocak 1756-1791)
Avusturya’nın
Salzburg şehrinde doğdu. Babası Leopold Salzburg Başpiskoposluğunda Saray
Orkestrası’nda keman çalmaktaydı. Babası da çok sayıda besteler yapmıştı.
Wolfgang
3 yaşına geldiğinde kendisinden beş yaş büyük ablası Maria Anna’nın parçalarını
kendi kendine çalmaya başlayınca müzik yeteneği olduğu anlaşıldı.
İyi
bir müzisyen için olağanüstü yetenekleri vardı. Kemanda, notanın sekizde biri
akort düşüklüğünü fark edebiliyordu.
Babası
çocuk yaşta yeteneğini fark edince kızı ile birlikte Wolfgang’ı Avrupa
turnesine çıkardı. Özellikle doğaçlama çalması herkesi kendisine hayran
bırakıyordu. Ayrıca küçük yaşta beste yapmaya da başlamıştı. Beş yaşında menuet
(saray dansı), yedi yaşında konçerto (İtalyanca karşıtlık anlamına gelen, tek
bir çalgının çalgı topluluğuna karşı kendi sesini duyurması şeklindeki beste),
sekiz yaşında ise senfoni (Yunanca art arda gelen seslerin uyumu anlamına
gelmekte olup, sonat formunda hızlı, ağır, canlı ve parlak son ile biten dört
bölümden oluşan beste) hazırlamıştı.
On
dört yaşında iken ilk opera eseri “Lucia Silla” İtalya’da çalındı. Papa
tarafından kabul edilerek kendisine “Altın Mahmuz” nişanı ve şövalyelik beratı
verildi.
Matematik
ve resim konularında da başarılıydı. Ancak turne hayatları nedeniyle okula
gitme şansı bulamadı. Ayrıca çok sayıda turneye çıkmış olması nedeniyle gittiği
ülkelerin yabancı dillerini de öğrenmeye çalışmış, turnelerde, zamanının pek
çok ünlü sanatçısıyla tanışmış ve birlikte çalışmalar yapmıştır.
Viyana
tanıştığı Constanze ile evlenmiştir. Hayatı boyunca maddi sıkıntıları devam
etmiş, o da babası gibi sarayda müzik yaparak hayatını kazanmaya çalışmıştır.
35
yaşında yakalandığı Verem hastalığından kurtulamayarak 5 Aralık1791 yılında
vefat etmiştir. Havanın yağmurlu olması nedeniyle mezarlığa kadar tabuta eşlik
edilmemesi nedeniyle, kimsesizler mezarlığına gömülmüştür.[1]
Klasik
dönemde Türk adını en çok duyuran besteci Mozart’tır. Sonat, konçerto ve
balelerinde Türk çalgılarını kullanmıştır. Türk müziğine duyduğu ilginin nedeni
Angelo Soliman, Glucka ve Handel etkisinde kalmış olmasıdır. Bu etkiler altında
Türk marşı olarak bilinen “Rondo a la Turca”yı besteledi.
“Bütün
kadınlar böyle yapar” operasında, sevgilisinin sadakatini sınamak için kılık
değiştiren iki gencin hikayesi anlatılmıştır.
En
ünlü eserlerinden olan 40.sol minör ise kızının ölümünden izler taşır ve 1790’da
sahnelenmiştir.
Figaro’nun
Düğünü isimli operası, tarih boyunca yazılmış en gülünç opera olduğu iddia
edilmektedir.
Saraydan
Kız Kaçırma ve Sihirli Flüt, Alman operasıdır. Müziksiz konuşmalar
kullanılmıştır. Alman seyirciye yöneliktir.
600’den
fazla eser bestelemiş olan müzisyen, başarısını çok çalışma dışında doğuştan
gelen yeteneklerine de borçludur.
27
yaşındayken bestelediği, 11 numaralı La Majör Piyano Sonatı üç bölümden
oluşmakta olup, Türk Marşı (Rondo Alla Turca) bu sonatın son kısmıdır. Mozart’ın
etkisi, ilham verdiği Ludwig Van Beethoven’da da görülmüş ve Beethoven da “Türk
Marşı” adlı bir eser oluşturmuştur.[2]
Mozart’ı
çağlar ötesine taşıyan, yapmış olduğu besteleri olduğu kadar, kısacık ömrüne
sığdırmış olduğu beste sayısıdır ve her türlü saygıyı hakeder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder