26 Şubat 2020 Çarşamba

İHALENİN FESHİ ŞABLONLARI


Uyuşmazlık İİK m. 134 gereğince ihalenin feshine ilişkindir.
İhalenin bozulma nedenleri gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay uygulamasında,
1- İhaleye fesat karıştırılması,
2- Arttırmaya hazırlık aşamasındaki hatalı işlemler,
3- İhalenin yapılması sırasındaki hatalı işlemler,
4- Alıcının taşınmazın önemli nitelikleri hakkında hataya düşürülmüş olması olarak belirtilmektedir.
İİK'nun 134/8. maddesinde; "İhalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur" düzenlemesi yer almaktadır.
12.HD'nin, 16/01/2019 gün, 2018/12139 Esas, 2019/311 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, davacının diğer ilgililere yapılan tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürmesi mümkün değildir.

İhale tutanağının usulüne uygun olarak tanzim edildiği, icra müdürlüğünce alınan kararlara uygun olarak ilanlarının yapıldığı, tellalın hazır bulunduğu, ilanda belirtilen yer ve zamanda ihaleye başlandığı ve bitirildiği, kıymet takdiri raporunun iki yıllık geçerlilik süresi içinde satışın yapıldığı, taşınmazın ihale bedelinin, muhammen bedelin % 50'si ile satış, paylaştırma masraflarını aştığı, ayrıcı re'sen ihalenin feshini gerektiren sebeplerin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Mükellefiyetler listesinin düzenlenmemesi  borçlu lehine bir durum oluşturduğundan (Benzer mahiyette Y.12.HD.nin 2010/29600 E. 2011/11129  K. sayılı emsal içtihadı.) bu yöne ilişkin istinaf sebebine itibar edilmemiştir.

 12.HD'nin, 22/12/2017 gün, 2017/8478 Esas, 2017/16001 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere; İİK'nun 127. maddesi gereğince; taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneği  satışı yapılan taşınmazın hissedarlarına tebliğ edilmelidir. Taşınmazın hissedarı olan şikayetçiye satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebidir.
12.HD’nin, 2/10/2014 gün, 2014/22347 Esas, 2014/23206 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, artırmaya çıkarılan bir taşınmazın son imar durumunun satış ilanında gösterilmesi ve böylece artırmaya giren kişilerin, taşınmazın imar durumunu bilerek artırmaya girmeleri sağlanmalıdır. Satışa konu taşınmazın imar planının, satış ilanında eksik gösterilmesi ya da son durumu yansıtmaması, ihaleye katılımı olumsuz yönde etkileyecek nitelikte ise, bu durum ihalenin feshi sonucunu doğuracaktır. 
12.HD'nin, 02/04/2013 gün, 2013/4742 Esas, 2013/12633 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, İİK'nun 8/son maddesi gereğince icra tutanakları kapsadıkları husus hakkında aksi ispat edilebilene kadar karine teşkil ederler. Başka bir anlatımla, icra tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. Tutanak hakkındaki iddia maddi bir olaya dayanıyorsa aksini ispat etmek kural olarak özel bir şekle bağlı değildir. Ancak sonucu etkilemeyen hususlar nedeniyle ihalenin feshine karar verilmesi mümkün değildir. Somut olayda, açık artırma tutanaklarında açıkça üç kez bağırıldığı hususu belirtilmektedir ve tutanak altı ihaleye katılanlarca ve görevlilerce imzalanmıştır. Bu nedenle davacı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf başvurusu yerinde değildir.
Öte yandan dosya kapsamına göre, satış ilanı tebliğinin usulüne uygun yapıldığı, bu durumda, yasal süresi içinde kıymet takdirine itirazda bulunulmadığının kabulünün gerekeceği, para cezalarının kamu düzenine ilişkin ve re'sen gözetilmesi gereken, kanundan kaynaklanan bir uygulama olduğu anlaşılmakla istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı; dava dilekçesinde yer alan hususların HMK m. 297/2 fıkrası gereğince ayrı ayrı karşılandığı, dava dilekçesinde belirtilmeyen hususların istinaf aşamasında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, HMK.nın 355.maddesine göre istinaf incelemesinin dilekçede belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılabileceği,  ancak kamu düzenine aykırılık görülmesi halinde bu hususun  resen nazara alınabileceği, somut olayda  dosya kapsamı, mevcut delil durumu dikkate alındığında, mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, hükümde kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediği anlaşıldığından davacı- borçlu vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

İhalenin bozulma nedenleri gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay uygulamasında,
1- İhaleye fesat karıştırılması,
2- Arttırmaya hazırlık aşamasındaki hatalı işlemler,
3- İhalenin yapılması sırasındaki hatalı işlemler,
4- Alıcının taşınmazın önemli nitelikleri hakkında hataya düşürülmüş olması olarak belirtilmektedir.
İİK'nun 134/8. maddesinde; "İhalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur" düzenlemesi yer almaktadır.
12.HD'nin, 27/02/2012 gün, 2011/20234 Esas, 2012/5814 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, İİK.nun 8. maddesi uyarınca icra ihale tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerli olup, tanık beyanına itibarla ihalenin feshine karar verilemez. Somut olayda, feshi istenilen ihaleye ilişkin 06/02/2018 günlü tutanakta üç defa bağırıldıktan sonra ihale olunduğu hususuna yer verildiği açıkça yer almaktadır. Tutanakta belirtilen hususlar dışındaki hususların İİK'nun 129'uncu maddesi gereğince tellal tarafından bağırılmasına ilişkin bir zorunluluk bulunmamaktadır.
İİK.nun 127. maddesi gereğince taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneği borçluya (varsa vekiline) tebliğ edilmelidir. Borçluya (varsa vekiline) satış ilanının tebliğ  edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi, 12.HD'nin süreklilik arzeden içtihatlarına göre başlı başına ihalenin feshi sebebi olup, borçlu vekiline satış ilanının tebliğ edilmemesi veya usulsüz tebliğ edilmesi de aynı hukuki sonuçları doğurur (12.HD. 22/02/2018 gün, 2017/3673 Esas, 2018/1791 Karar). Yasal süresi içinde kıymet takdirine itiraz etmeyen davacının, ihalenin feshi aşamasında kıymet takdirine ilişkin itirazları dikkate alınmayacaktır. Somut olayda 12/01/2018 tarihinde satış ilanı tebliğinin usulüne uygun olarak davacıya yapılmış olduğu ve bu aşamadan sonra herhangi bir itirazda bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacının, ihalenin feshi aşamasında kıymet takdirine ilişkin itirazları ileri sürebilmesi mümkün değildir.
Satış ilanının tebliğine ilişkin hüküm İİK'nun 127'nci maddesinde düzenlenmiş olup, bu tebliğin satış tarihinden en az 1 ay önce yapılmasına ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle bu konunun ihalenin feshi nedeni olarak değerlendirilebilmesi mümkün değildir.
Takibin ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip niteliğinde olduğu dikkate alındığında, İİK'nun 125 inci maddesi gereğince satışın ipotekli yapıldığının gösterilmesi gerektiği hususunun da ihalenin feshini gerektirdiğine ilişkin itiraz yerinde değildir.
 

12.HD’nin, 2/10/2014 gün, 2014/22347 Esas, 2014/23206 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, artırmaya çıkarılan bir taşınmazın son imar durumunun satış ilanında gösterilmesi ve böylece artırmaya giren kişilerin, taşınmazın imar durumunu bilerek artırmaya girmeleri sağlanmalıdır. Satışa konu taşınmazın imar planının, satış ilanında eksik gösterilmesi ya da son durumu yansıtmaması, ihaleye katılımı olumsuz yönde etkileyecek nitelikte ise, bu durum ihalenin feshi sonucunu doğuracaktır.

12.HD'nin 09/04/2007 gün 2007/4059 Esas, 2007/6881 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, belediye tarafından görevlendirilen tellalın hazır bulunmaması üzerine bu açıklamanın tutanağa geçirilerek adliye görevlisinin tellal olarak görevlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır.
 12.HD'nin 10/11/2014 gün, 2014/27879 Esas, 2014/26685 sayılı emsal kararında da vurgulandığı üzere, İİK'nun 126/3. maddesinde, imar durumunun satış ilânında belirtileceğine ilişkin yasal zorunluluk bulunmamaktadır. Bu nedenle satış ilanında imar durumuna ilişkin davacı vekilinin itirazlarının ihalenin feshini gerektirmediği anlaşılmaktadır.

12.HD'nin, 10/10/2016 gün, 2016/4185 Esas, 2016/21043 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, KDV muafiyetinin satış şartnamesinde gösterilmemesi hususu satış ilanı tebliğ edildiği halde süresinde şikayet konusu edilmediğinden, ihalenin feshini gerektirmemektedir.
İİK'nun 134/8. maddesinde; "İhalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur" düzenlemesi yer almaktadır.
12.HD'nin, 23/01/2019 gün, 2018/12005 Esas, 2019/842 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, yerleşik Yargıtay uygulamasına göre satış bedelinin muhammen bedelin üzerinde olması halinde, ihalede zarar unsurunun gerçekleşmediğinin kabulü gerekir. Somut olayda dosya kapsamına göre, taşınmazların muhammen bedelinin üzerinde satıldığı anlaşılmakta olup, davacının, taşınmazlara ilişkin ihalenin feshini talep etmesinde hukuki yararı bulunmamaktadır.
12.HD'nin, 16/01/2019 gün, 2018/12139 Esas, 2019/311 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, davacının diğer ilgililere yapılan tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürmesi mümkün değildir.
Öte yandan dosya kapsamına göre, satış ilanı tebliğinin usulüne uygun yapıldığı, bu durumda, yasal süresi içinde kıymet takdirine itirazda bulunulmadığının kabulünün gerekeceği, para cezalarının kamu düzenine ilişkin ve re'sen gözetilmesi gereken, kanundan kaynaklanan bir uygulama olduğu anlaşılmakla istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı; dava dilekçesinde yer alan hususların HMK m. 297/2 fıkrası gereğince ayrı ayrı karşılandığı, dava dilekçesinde belirtilmeyen hususların istinaf aşamasında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, HMK.nın 355.maddesine göre istinaf incelemesinin dilekçede belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılabileceği,  ancak kamu düzenine aykırılık görülmesi halinde bu hususun  resen nazara alınabileceği, somut olayda  dosya kapsamı, mevcut delil durumu dikkate alındığında, mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, hükümde kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediği anlaşıldığından davacı- borçlu vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

12.HD'nin, 09/07/2013 gün, 2013/18403 Esas, 2013/25744 emsal kararında da belirtildiği üzere, ihalenin alacağa mahsuben yapılıp yapılmadığı ve satış bedelinin yatırılıp yatırılmadığı ya da yatırılması gerekip gerekmediği hususları  İİK'nun 133.maddesi ile ilgili olup bu madde kapsamında değerlendirileceğinden, aynı yasanın 134.maddesine göre ihalenin feshi sebebi olamaz. Bu nedenle davacı vekilinin alacaklının, alacağa mahsuben taşınmaz hisselerini satın alamayacağı yönündeki istinaf nedenleri de yerinde değildir.
İİK'nin 134/2. maddesi göndermesi ile uygulanması gereken Türk Borçlar Kanunu'nun 281. maddesi uyarınca; kanuna veya ahlâka (adaba) aykırı şekilde ihaleye fesat karıştırılmış olması, ihalenin feshi sebebidir. İhalenin amacına ulaşmasını ve malın gerçek değerine satılmasını, ihalenin sağlıklı ve normal şartlarda yapılmasını engelleyici, dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan davranışlarda bulunulması ve ihaleye katılıma engel olunması ihaleye fesat niteliğindedir. Taraflar, fesat nedeni olarak ileri sürdükleri maddi vakıaları tanık dahil her türlü kanıtla ispat edebilir. İlk derece mahkemesince, borçlunun göstereceği tüm deliller toplandıktan sonra fesat iddiası konusunda bir değerlendirme yapılıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.(12.HD. 12/03/2018 gün, 2017/7247 Esas, 2018/2330 Karar).


Tanık dinlenmesi ve kesin süre
Kesin sürenin sonuç doğurabilmesi  için usulünce ve eksiksiz olması gerekir (Hukuk Genel Kurulu'nun 12/12/2012 tarih ve  2012/9-1202-1218 Esas- Karar sayılı ilamı). İlk derece mahkemesince, 03/01/2019 günlü celsede davacı vekiline; bildirmiş olduğu tanıkların yeni adres bilgilerini bildirmesi için 2 haftalık süre verildiği, bu süre içerisinde bildirmediği takdirde bu delilinden vazgeçmiş sayılacağı ve dosyadaki mevcut delil durumuna göre karar verileceği konusunda karar alındığı; bu kararın 18/12/2018 tarihinde davacı vekiline tebliğ olunduğu, 03/01/2019 tarihine kadar davacı vekilince tanıkların yeni adresinin bildirilmediği ve bu tarihli celsede tanık dinletme isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Tanıkların dinlenebilmesi ancak verilen kesin süre içerisinde adreslerinin bildirilmesi halinde mümkündür.(12.HD. 09/03/2017 gün, 2016/21848 Esas, 2017/3538 Karar). İlk derece mahkemesince yapılan ihtarat ve tebligatın usulüne uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacı vekilinin fesat iddiasına ilişkin tanıklarının dinlenmediği gerekçesine dayanan ihalenin feshi talebi yerinde değildir.

12.HD'nin, 16/01/2019 gün, 2018/12139 Esas, 2019/311 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere, davacının diğer ilgililere yapılan tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürmesi mümkün değildir. Bu nedenle davacı vekilinin diğer ilgililere yapılan tebligatın usulsüzlüğünü ya da yapılmamış olmasını ileri sürmesi mümkün değildir.
İİK m. 150/e-1 ve 2 fıkraları gereğince, "Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren altı ay içinde, taşınmaz rehnin satışını da aynı tarihten itibaren bir yıl içinde isteyebilir.
Satış yukarıdaki fıkrada gösterilen müddetler içinde istenmez veya talep geri alınıp da bu müddetler içinde yenilenmezse takip düşer."
İİK m. 153/a-1 fıkrası gereğince, "Taşınır rehninin paraya çevrilmesine ilişkin hükümler, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bir gemi üzerindeki hapis hakkı ile gemi alacağının verdiği rehin hakkının paraya çevrilmesinde de uygulanır."
İİK m. 153/a-3-3 bendi gereğince, "150/e maddesinin birinci fıkrasında öngörülen süre, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için üç aydır."
İİK'nun 59. maddesi uyarınca, bir işlemin yapılmasını isteyen alacaklı o işlemin yapılması için gerekli masrafı avans olarak peşin yatırmalıdır. Az da olsa satış avansının yatırılmış olması halinde, usule uygun satış talebi yapılmış sayılır (12.HD. 27/09/2016 gün, 2016/19938 Esas, 2018/19928 Karar). Bu durumda, satışın süresinde talep edilmediği ve satış avansının süresinde yatırılmadığına ilişkin istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.
   12.HD. 2016/14452 Esas, 2016/15924 Karar
Borçlunun icra mahkemesine başvurusunda satış ilanı tebliğ işleminin usulsüz olduğunu, kıymet takdir raporunun kendisine ve diğer ilgililere tebliğ edilmediğini ve satış ilanın tirajı yüksek bir gazetede yapılmadığını belirterek ihalenin feshini istediği, mahkemece satış ilanında taşınmaz satışının Kdv'den muaf olduğu bildirilmesine rağmen, satış şartnamesinde alıcının KDV'den sorumlu olduğunun yazıldığı, satış kararında ilanın yapılacağı gazetenin ulusal veya yerel gazete olduğu belirlenmeden yerel gazetede ilan yapıldığı ve satış ilanının ilgililere tebliğine karar verilmesine rağmen diğer takyidat alacaklılarına satış ilanı tebliğ edilmediği gerekçeleri ile ihalenin feshine karar verildiği görülmüştür.
a) Mahkemenin KDV muafiyetinin şatış şartnamesinde gösterilmediğine ilişkin gerekçesine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Satışa hazırlık işlemlerinden kaynaklanan nedenlerle ihalenin feshi isteminde bulunulabilmesi için usulsüz olduğu ileri sürülen hususun ihaleden önce şikayetçi tarafından öğrenilmemiş olması, öğrenilmiş ise İİK'nun 16/1.maddesinde öngörülen yasal yedi günlük sürede icra mahkemesi nezdinde şikayet konusu yapılmış olması gerekir. Şikayetçi, fesih nedeni olarak ileri sürdüğü ihaleye hazırlık dönemine ilişkin bir durumu yasal sürede icra mahkemesine şikayet yoluyla ileri sürmez ise daha sonra aynı nedene dayalı olarak ihalenin feshini isteyemez. Satışa hazırlık işlemlerine yönelik şikayet üzerine mahkemece verilecek kararlar kesin olmakla beraber, süresinde şikayet hakkının kullanıldığı hallerde icra mahkemesi kararının, ihalenin feshi aşamasında incelenmesi mümkündür. Ancak, yasanın öngördüğü bu olanağı kullanmayanlar, aynı şikayet nedenleri ile ihalenin feshini talep edemezler.
Önemle vurgulamakta yarar var ki, öğrenme açısından aslolan şikayetçiye bir tebligat yapılması olup, tebligat bulunmaması halinde öğrenme tarihi ancak yazılı belge ile ispatlanabilir.
Şikayetçiye satışa hazırlık işlemi ile ilgili olarak herhangi bir tebligat yapılmadığı gibi bu konuda yazılı bir belge de bulunmuyor ise İİK'nun 134/2. maddesi uyarınca ihale yapıldığı ana kadar gerçekleşen işlemlerdeki yolsuzlukları en geç ihale günü öğrendiğinin kabulü gerekeceğinden, ihale tarihinden itibaren yedi günlük sürede ihalenin feshini isteyebilir.
Somut olayda satış ilanının şikayetçi borçluya bizzat 27.11.2015 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir.
KDV muafiyetinin satış şartnamesinde gösterilmemesi, satış öncesi döneme ilişkin bir şikayet olup, satış ilanı tebliğ edildiği halde süresinde şikayet edilmeyen satış öncesi işlemler kesinleştiğinden, artık bu hususa dayalı olarak ihalenin feshi istenemez.
Ayrıca; KDV muafiyetinin satış şartnamesinde gösterilmemesi hususu borçlu tarafından açıkça ileri sürülmediği ve ihalenin feshi yargılamasında mahkemece re'sen bakılacak hususlardan olmadığı halde mahkemece bu hususun fesih nedeni olarak kabul edilmesi de doğru görülmemiştir.
b) Mahkemenin satış ilanının diğer takyidat alacaklılarına tebliğ edilmediğine ilişkin  gerekçesine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İİK'nun 127. maddesi gereğince, taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneği taşınmaz hissedarlarına tebliğ edilmelidir. Bu işlemin yapılmamış veya usulsüz yapılmış olması başlı başına ihalenin feshini gerektirir.
İhalenin feshini isteyen şikayetçiye satış ilanı 27.11.2015 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Şikayetçi, satış ilanının tebliğ işleminin usulüne uygun olmadığından bahisle ihalenin feshini talep etmiş mahkemece diğer takyidat alacaklılarına satış ilanının tebliğ edilmediği gerekçesi ile ihalenin feshine karar vermiştir. Oysa satış ilanı tebligatının usulsüzlüğü nedeniyle ihalenin feshini istemek hakkı sadece kendisine tebligat yapılmayan ilgilisine şikayet hakkı verir. ihalenin feshini isteyen şikayetçi, kendisi dışındaki diğer hissedarlara satış ilanının tebliğ edilmediği hususunu ileri süremez.
Bu durumda, diğer takyidat alacaklılarına satış ilanı tebliğ edilmediği gerekçesi ile ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.
c) Mahkemenin, satış kararında ulusal veya yerel gazete olduğu belirlenmeden yerel gazetede ilan yapıldığına  ilişkin  gerekçesine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İİK'nun 126. maddesi taşınmaz ihalelerinde artırma ilanının ne şekilde  yapılacağını düzenlemiştir. Anılan maddede, ilanın satıştan en az bir ay önce yapılacağı açıklanmıştır. Dairemizce de bu kural sapma göstermeksizin uygulanmaktadır. Açıklanan maddenin son fıkrası göndermesi ile taşınmaz ihalelerinde de uygulanması zorunlu olan İİK'nun 114. maddesinde; "Satış açık artırma ile yapılır. Birinci ve ikinci artırmanın yapılacağı yer, gün ve saat daha önceden ilan edilir. İlanın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra memurunca alakadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur" hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, her ihalenin gazetede ilan zorunluluğu bulunmayıp, satış memurluğuna, her iki tarafın menfaati gözetilmek koşulu ile bu konuda takdir yetkisi tanınmıştır. Satış memurluğunun  28.10.2015 tarihli satış kararında da,  satışa çıkarılacak taşınmazın ilanının  bir gazetede yayınlattırılmak suretiyle yapılmasına  karar  verilmiş, bu doğrultuda yerel gazetede ilan yapılmıştır.
Satışı yapılan taşınmazın özellikleri dikkate alındığında, her yöreden alıcısı çıkabilecek otel, fabrika veya benzeri nitelikte bir mal olmadığı, değeri itibariyle de ulusal bir gazetede ilanın zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece, Dairemizin içtihatlarına uygun olarak verilmiş satış memurluğu kararının aksine, satış kararında ulusal veya yerel gazete olduğu belirlenmeden yerel gazetede ilan yapıldığı gerekçesi ile ihalenin feshine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece, borçlunun diğer ihalenin fesih sebepleri yerinde görülmediğine göre, ihalenin feshi istemine dair şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçe ile kabulü isabetsizdir.
SONUÇ  : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.            YARGITAY
         12.HD. 2015/17680 Esas, 2015/21136 Karar
İcra müdürlüğünce satışa esas olmak üzere düzenlenen 30.10.2013 tarihli gayrimenkul açık artırma ilanında, tapuda Muğla ili, F...mevkiinde, 14 parselde tarla nitelikli ve 24.700 m2 yüzölçümlü 1/8 hissenin  satışa çıkarıldığı ve muhammen bedelinin 46.312,50 TL olduğunun belirtildiği görülmektedir.
      Şikayetçi ihale alıcısı icra mahkemesine  süresinde yaptığı  başvurusunda,  Muğla ili, Fethiye ilçesi, Ovacık köyü Kuduzkuyusu mevkiinde bulunan 1 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olduğunu, hissedarı olduğu taşınmaz ile ilgili ortaklığın giderilmesi davası bulunduğunu, hissedarı olduğu taşınmazın ihale yolu ile satılacağını düşünerek ihaleye katılıp taşınmazı satın aldığını, başkasına ait yeri satın aldığını sonradan farkettiğini ileri sürerek, 14.01.2014 tarihli ihalenin feshini istemiştir.
Yukarıda da belirtildiği üzere icra müdürlüğünce satışa esas gayrimenkul açık artırma ilanında, ihale konusu olan taşınmazın bulunduğu mevkii, parsel numarası, yüzölçümü, satılan hisse ile taşınmazın özellikleri açıkça belirtilmiştir. Şikayetçinin ihaleye çıkarılan  taşınmazın özelliklerini satış dosyasındaki kıymet takdir raporu, şartname ve satış ilanından öğrenmesi mümkündür. Dolayısıyla satış ilanına göre ihaleye katılmış ve taşınmazdaki borçlu hissesini satın almıştır. Bu hali ile alıcı, ihaleye girmeden önce taşınmazın özelliklerini, hangi taşınmazın satılacağını bilmekte olup, ihale tarihinden sonra icra mahkemesine gelerek,  hataya düştüğünü ileri sürerek ihalenin feshini talep edemez.
O halde mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde ihalenin feshi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ  : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
SATIŞ İLANI ŞEKLİ VE GAZETESİ
İİK.nun 126.maddesi taşınmaz ihalelerinde artırma ilanının ne şekilde  yapılacağını düzenlemiştir. Anılan maddede, artırmanın satıştan en az bir ay önce yapılacağı açıklanmıştır. Dairemizce de bu kural sapma gösterilmeksizin uygulanmaktadır. Açıklanan maddenin son fıkrası göndermesi ile taşınmaz ihalelerinde de uygulanması zorunlu olan İİK.nun 114. maddesinde; "Satış açık artırma ile yapılır. Birinci ve ikinci artırmanın yapılacağı yer, gün ve saat daha önceden ilan edilir. İlanın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra memurunca alakadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur" hükmü yer almaktadır. Görüldüğü üzere, her ihalenin gazetede ilan zorunluluğu bulunmayıp, satış memurluğuna, her iki tarafın menfaati gözetilmek koşulu ile bu konuda takdir yetkisi tanınmıştır. Satış memurluğunun 11.03.2013 tarihli satış kararında da,  satışa çıkarılacak mala ilişkin ilanın bir gazete yayımlattırılmak suretiyle yapılmasına  karar  verilmiş, bu doğrultuda yerel gazetede ilan yapılmıştır.
Satışı yapılan taşınmazların özellikleri dikkate alındığında, her yöreden alıcısı çıkabilecek otel, fabrika veya benzeri nitelikte bir mal olmadıkları anlaşılmaktadır. (12.HD’nin 28/05/2014 gün, 2014/13291 Esas, 2014/15328 sayılı emsal kararı)

LEHİNE YAPILAN HATAYI İHALENİN FESHİ NEDENİ OLARAK İLERİ SÜREMEZ.
       12.HD. 2014/13291 Esas, 2014/15328 Karar
   Şikayetçi, Sulh Hukuk Mahkemesine başvurusunda; 34  parsel numaralı taşınmazın yüzölçümümün 8000 m2 olmasına rağmen satış ilanında 11.875 m2 olarak gösterildiğini, satış ilanının tirajı 50.000'in üzerinde olan bir gazeteyle ilan edilmediğini ileri sürerek taşınmazların ihalelerinin feshini istemiş, mahkemece istem kabul edilerek ihalelerin feshine karar verilmiştir.
    Ortaklığın giderilmesi ilamına dayalı olarak yapılan satışlara ilişkin ihalenin feshi davalarında alıcı ile birlikte hissedarların tamamının hasım olarak gösterilmeleri gerekir. Somut olayda şikayet dilekçesinde tüm hissedarlar taraf gösterildiği halde mahkemece hissedarlar davaya dahil edilmeden ihalenin feshine karar verildiği  görülmüştür.
     Ayrıca, İİK.nun 126.maddesi taşınmaz ihalelerinde artırma ilanının ne şekilde  yapılacağını düzenlemiştir. Anılan maddede, artırmanın satıştan en az bir ay önce yapılacağı açıklanmıştır. Dairemizce de bu kural sapma gösterilmeksizin uygulanmaktadır. Açıklanan maddenin son fıkrası göndermesi ile taşınmaz ihalelerinde de uygulanması zorunlu olan İİK.nun 114. maddesinde; "Satış açık artırma ile yapılır. Birinci ve ikinci artırmanın yapılacağı yer, gün ve saat daha önceden ilan edilir. İlanın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra memurunca alakadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur" hükmü yer almaktadır. Görüldüğü üzere, her ihalenin gazetede ilan zorunluluğu bulunmayıp, satış memurluğuna, her iki tarafın menfaati gözetilmek koşulu ile bu konuda takdir yetkisi tanınmıştır. Satış memurluğunun 11.03.2013 tarihli satış kararında da,  satışa çıkarılacak mala ilişkin ilanın bir gazete yayımlattırılmak suretiyle yapılmasına  karar  verilmiş, bu doğrultuda yerel gazetede ilan yapılmıştır.
Satışı yapılan taşınmazların özellikleri dikkate alındığında, her yöreden alıcısı çıkabilecek otel, fabrika veya benzeri nitelikte bir mal olmadıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece, Dairemizin içtihatlarına uygun olarak verilmiş satış memurluğu kararının aksine, ilanın Türkiye genelinde yayım yapan tirajı yüksek gazetelerden birinde yapılması gerektiği gerekçesi ile ihalenin feshine karar verilmesi doğru değildir.
    Öte yandan İİK.nun 134/8. maddesine göre, ihalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur. Bu nedenle ihalenin bozulması isteminde bulunan kimsenin, ihalenin bozulma nedeni olarak ileri sürdüğü yolsuzluk sonucunda kendi yararının çiğnenmiş olduğunu, bir başka deyişle yapılan ihaleden zarar görmüş bulunduğunu kanıtlaması gerekir. Oysa; 34 parsel numaralı taşınmazın yüzölçümünün satış ilanında fazla gösterilmesi, şikayetçinin lehine olup, ihaleye katılımı olumlu yönden etkileyeceğinden, şikayetçi bu hususu ihalenin feshi nedeni olarak ileri süremez.
O halde mahkemece, öncelikle şikayet dilekçesinde yer alan hissesarların davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlandıktan ve varsa delilleri tesbit edildikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan HMK’nun 297. maddesinin (1). fıkrasının (e) bendi gereği hükümde “gerekçeli kararın yazıldığı tarihin” yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı  davranılması da doğru bulunmamıştır.
SONUÇ  : Hissedarlar ... ve ...'nun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.       
İİK'nun 114/2. maddesi uyarınca; “İlanın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra memurluğunca alakadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur.”  İlânın yurt düzeyinde yayımlanan bir gazete ile yapılmasına karar verilmesi hâlinde bu ilân satış talebi tarihinde tirajı ellibinin (50.000) üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden biriyle yapılır.
                                                                                             
12.HD. 2013/12229 Esas, 2013/17841 Karar
Davacıların ihalenin feshi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece davacılardan ...'nın isteminin kabulü ile ihalenin feshine karar verildiği, fesih sebebi olarak ihaleye konu taşınmazın tapu kaydındaki arsa pay ve paydasının ve yüz ölçümü olarak net kullanım alanının satış ilanında gösterilmediği gerekçe gösterilmiştir.
Somut olayda, ihaleye konu taşınmaz ile ilgili olarak 27.02.2012 günü yapılan kıymet takdiri ile bilirkişiler tarafından hazırlanan raporda, taşınmazın tapu bilgilerine ve fiili durumuna yer verildiği, satış ilanının da tapu siciline ve bilirkişi raporuna uygun olarak hazırlandığı görülmektedir. Buna göre satış ilanında, taşınmazın ... 4 nolu bağımsız bölümde tapuya kayıtlı, tam hisseli mesken niteliğinde olduğu, fiziki özellikleri ve diğer vasıfları belirtildikten sonra yaklaşık kullanım alanının 110 m2 olduğu belirtilmiştir.
Buna göre satış ilanında taşınmazın arsa pay ve paydası ile yüz ölçümünün net gösterilmediği hususları ihalenin feshini gerektiren sebeplerden olmadığından mahkemece yazılı gerekçe ile ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ  : Davalının  temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.



5411 SAYILI BANKACILIK KANUNU İÇİTİHATLARI


İÇTİMA
* “…Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu  yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği,  mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
1-) Sanıkların, 2002 yılından 2008 yılına kadar katılanlardan uzun bir süreç içerisinde "kar payı" karşılığında paralar topladıkları, bilirkişi raporunda da ortaya konulduğu üzere hesap hareketlerinin izlenebildiği, bir çok kez mağdurlara kar payı adı altında geri ödemelerin de yapıldığı, bir kısım mağdurların sonuç itibariyle kazançlarının da tespit edilmesi karşısında; sanıkların "....izin almaksızın banka gibi faaliyet gösteren ya da mevduat kabul eden yahut katılım fonu toplayan gerçek kişiler..." olarak fiillerinin Bankacılık Kanununun 150.maddesinde tanımlanan "İzinsiz Faaliyette Bulunmak" suçunu oluşturup oluşturmayacağı da karar yerinde tartışılarak varılacak sonuca göre hukuki  durumlarının tayin ve takdiri gerekirken yazılı şekilde hükümler kurulması,
2- Kabule göre de; sanık M. ve vekilinin şikayetçi-mağdur A.Ö. G.'nin zararının giderildiğine ilişkin beyanda bulunmaları ve A. Ö.'ın 18/12/2012 tarihli dilekçesinde de bu durumu doğrulaması karşısında; katılandan hükümden önce zararlarının kısmen veya tamamen giderilip giderilmediği ve kısmen geri verme veya tazmin var ise etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması açısından rızası bulunup bulunmadığı sorulup sonucuna göre TCK'nın 168.madde hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi, Kanuna aykırı…” 15.CD. 10/3/2016 gün, 2014/14001 Esas 2016/2493 Karar,
          GÖREVLİ MAHKEME
*HSK kararı ile ağır ceza mahkemesi görevlendirmesi yapılabilir.
“…01.11.2005 gün ve 25983 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 164. maddesi, "Bu Kanunda tanımlanan düzeltici, iyileştirici ve kısıtlayıcı önlemleri almamak, işlemlerin kayıt dışı bırakılması ve gerçeğe aykırı muhasebeleştirme ve zimmet suçları ile sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, bankacılık ve müşteri sırlarının açıklanması, bankacılık faaliyeti çerçevesinde işlenen nitelikli dolandırıcılık, bu suçların işlenmesi amacına yönelik olarak örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak veya bu suçlarla bağlantılı olup da ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlara ait davalar, fiilin işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan (1) numaralı ağır ceza mahkemelerinde görülür. Gerekli görülen yerlerde Adalet Bakanlığı'nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu tür suçlara bakmak üzere o yerlerdeki diğer ağır ceza mahkemeleri de görevlendirilebilir veya yeni ağır ceza mahkemesi de kurulabilir." amir hükmü, aynı kanunun 159. maddesinde düzenlenen sırların açıklanması suçuna ilişkin özel yetki kuralı getirdiğinden görevsizlik karan verilerek dosyanın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi, Bozmayı gerektirmiş,…” 7.CD. 20/5/2015 gün, 2014/14017 Esas 2015/15571 Karar,
*HSK yetkilendirmesi ile görevli Ağır Ceza Mahkemesi,
“…01.11.2005 gün ve 25983 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 164. Maddesinde de 5020 sayılı Yasa ile değişik 4389 sayılı Kanun'un 24/2. maddesindeki düzenlemenin korunduğu, HSYK'nun 08.12.2005 gün ve 861 sayılı kararında da önceki kararlar ile 4389 sayılı Kanun yürürlükte iken belirlenen mahkemelerin, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun geçici 1. maddesi gereğince bu kanundan doğan davalara bakmaya devam etmelerine karar verilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde gerek 5020 sayılı Yasa ile değişik 4389 sayılı Kanun'un 24/2. maddesi hükmü ve buna dayalı olarak alınan HSYK'nun 29.12.2003 tarih ve 610 sayılı kararı, gerekse 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 164. maddesi ile HSYK'nun 08.12.2005 tarih ve 861 sayılı kararlarına göre atılı zimmet suçunda görevli mahkemenin Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi olduğu dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde esastan hüküm kurulması,…” 7.CD. 21/5/2015 gün, 2014/14393 Esas 2015/15553 Karar,

 

              Madde 151 — Bu Kanunun 61 inci maddesi hükmüne aykırı davrananlar altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
             Mevduatın ve katılım fonunun çekilmesi
             Madde 61 — 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun rehinlere ve hapis hakkına, 818 sayılı Borçlar Kanununun alacağın devir ve temlikine, takasa dair hükümleri ile diğer kanunların verdiği yetkiler ve koyduğu yükümlülükler saklı kalmak şartıyla mevduat ve katılım fonu sahiplerine ödenmesi gereken tutarları geri alma hakları hiçbir suretle sınırlandırılamaz. Mevduat veya katılma hesabı sahipleri ile kredi kuruluşları arasında vade ve ihbar süresi hakkında kararlaştırılan şartlar saklıdır.
             Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurulca belirlenir.


           III. DÜZELTİCİ, İYİLEŞTİRİCİ VE KISITLAYICI ÖNLEMLERİ ALMAMAK
            
            Düzeltici, iyileştirici ve kısıtlayıcı önlemleri almamak
             Madde 152 — Bu Kanunun 68, 69 ve 70 inci maddelerine ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesine göre, Kurul veya Kurumca alınması istenen önlemleri almayan bankaların bu önlemleri almakla yükümlü olan mensupları, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin günden beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılırlar.
             Birinci fıkrada belirtilen önlemleri almamak, bankanın nitelikli paya sahip ortaklarına veya bunların iştirak ve kuruluşlarına yarar sağlamak amacıyla yapıldığı takdirde dört yıldan altı yıla kadar hapis cezasına ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmedilir.
              Düzeltici önlemler
             Madde 68 — Kurum, 67 nci maddede düzenlenen;
             a) (a), (b), (c) ve (d) bentlerindeki hâllerden birinin veya birkaçının tespiti hâlinde, bankanın özkaynağının artırılması veya kâr dağıtımının geçici bir süreyle durdurularak ihtiyatlara aktarılması veya ayrılan karşılıkların artırılması, hissedarlara kredi verilmesinin durdurulması veya aktiflerin elden çıkarılması suretiyle likidite temin edilmesi veya yeni yatırımların sınırlandırılması veya durdurulması, ücret ve diğer ödemelerin sınırlandırılması, uzun vadeli yatırımların durdurulması,
             b) (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerden birinin veya birkaçının varlığı hâlinde bu aykırılıkların giderilmesi, kredi politikasının gözden geçirilerek riskli işlemlerin durdurulması, maruz kalınan vade, kur veya faiz riskinin azaltılması için gerekli önlemlerin alınması,
Tedbirlerinden bir veya birkaçının ya da tamamının ve Kurumca uygun görülecek diğer tedbirlerin, Kurumun uygun göreceği bir süre ve onaylayacağı bir plân dahilinde alınmasını ve uygulanmasını bankanın yönetim kurulundan ister.
             İyileştirici önlemler
             Madde 69 — Banka tarafından 68 inci maddede yer alan önlemlerin alınmaması veya alınan önlemlere rağmen sorunların giderilememesi ya da bu tedbirlerin alınması durumunda dahi sonuç alınamayacağının Kurumca belirlenmesi hâlinde Kurul;
            a) 67 nci maddenin (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde sayılan hallerden herhangi birinin veya birkaçının gerçekleşmesi durumunda, malî bünyenin düzeltilmesi, sermaye yeterliliği veya likidite düzeylerinden birinin ya da her ikisinin yükseltilmesi, uygun bir süre vererek uzun vadeli veya duran varlıkların elden çıkarılması, işletme ve yönetim giderlerinde kısıntıya gidilmesini veya mensuplarına her ne ad altında olursa olsun düzenli olarak ödenenler dışındaki ödemelerin durdurulması, belirli kişi, kurum, risk grubu veya sektörlere nakdî ve gayrinakdî kredi kullandırımının sınırlandırılması veya yasaklanması,
             b) 67 nci maddenin (e), (f) ve (g) bentleri ile ilgili olarak aykırılıkların giderilmesi, karar, işlem ve uygulamalarda yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bulunması hâlinde genel kurulun en kısa sürede olağanüstü toplantıya çağrılarak yönetim kurulu üyelerinden bir veya birkaçının veya tamamının değiştirilmesi veya üye sayısını artırarak üye atanması veya karar ve işlemlerde sorumluluğu bulunan mensuplarının görevden alınması, (g) bendi ile ilgili olarak maruz kalınan risklerin azaltılması için kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere Kurulca uygun görülecek bir plân oluşturulması ve yönetim kurulu üyeleri ile nitelikli paya sahip ortaklarından, bu plânın yazılı olarak taahhüt edilmesi ve belirlediği dönemler itibarıyla uygulama sonuçlarının gönderilmesi,
             De dâhil olmak üzere, uygun göreceği her türlü tedbirin alınmasını ve ivedilikle uygulanmasını banka yönetim kurulundan ister.
             Kısıtlayıcı önlemler
             Madde 70 — Banka tarafından 68 inci ve/veya 69 uncu maddelerde yer alan önlemlerin alınmaması veya alınan önlemlere rağmen sorunların giderilememesi ya da bu tedbirlerin alınması durumunda dahi sonuç alınamayacağının belirlenmesi hâlinde Kurul bankadan;
             a) Faaliyetlerini, faaliyet türleri itibarıyla tüm teşkilatını veya gerekli görülecek yurt içi veya yurt dışı şubelerini veya muhabirlerle ilişkilerini kapsayacak şekilde kısıtlaması veya geçici olarak durdurulması,
             b) Kaynakların toplanması ve kullandırılmasına ilişkin olarak faiz oranı ve vade kısıtlamaları da dâhil olmak üzere, her türlü sınırlama ve kısıtlama getirmesi,
             c) Yönetim kurulu da dâhil olmak üzere genel müdür, genel müdür yardımcıları, ilgili birim ve şube yöneticilerinin bir kısmını veya tamamını görevden alması, görevden alınan kişilerin yerine atanacak veya seçilecek kişiler için Kurumdan onay alınması,
             d) Sigortaya tâbi mevduat veya katılım fonu tutarını aşmamak ve yeterli teminatı hâkim ortakların hisse senetlerinden veya diğer malvarlıklarından karşılanmak üzere uzun vadeli kredi sağlaması,
             e) Zarar doğurduğu tespit edilen faaliyetlerinin sınırlandırılması veya durdurulması, verimi düşük veya verimsiz varlıklarının elden çıkarılması,
             f) İstekli olan bir veya birkaç banka ile birleşmesi,
             g) Özkaynakların artırılmasını sağlamak amacıyla uygun görülecek yeni hissedarlar bulunması,
             h) Doğan zararın özkaynaktan indirilmesi,
             Tedbirlerinden bir ya da birkaçının veya uygun göreceği diğer tedbirlerin alınmasını ve uygulanmasını ister.
          4389 sayılı Bankalar Kanunu m. 14: “Denetlemeler sonucunda alınacak tedbirler 
          Madde 14- 1. Denetlemeler sonucunda bu Kanuna ve bu Kanuna dayanılarak alınan kararlara ve yapılan düzenlemelere, bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı  ve bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek nitelikte işlemlerin tespit olunması halinde Kurum, sorumluları hakkında yapılacak cezai işlem saklı olmak üzere, vereceği süreler içinde söz konusu işlemlerin düzeltilmesi ve tekrarına meydan verilmemesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda ilgili bankayı uyarır. Banka, verilen süreler içinde Kurumca istenen tedbirleri almak ve aldığı tedbirleri Kuruma bildirmek zorundadır. İstenen tedbirlerin alınmaması veya bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek nitelikteki işlemlerin tekerrürü halinde Kurul, işlemlerin mahiyet ve önemine göre; 
14– 1. a) Yönetim kurulu üyelerinin tamamını veya bir kısmını görevden  alarak veya üye sayısını artırarak bu kurula üye atamak,  
14- 1. b) Bankanın faaliyetlerini, faaliyet türleri itibarıyla tüm teşkilatını veya gerekli görülecek şubelerini veya muhabirlerle ilişkilerini kapsayacak şekilde kısıtlamak, 
14- 1. c) Bankanın mevduat sigortası primlerini yükseltmek veya kabul ettiği mevduatı yüzde yüz oranına kadar karşılığa tabi tutmak da dahil olmak üzere bankanın emin bir şekilde çalışmasına ve mevduat sahiplerinin korunmasına yönelik her türlü tedbiri almaya ve uygulamaya yetkilidir. Bu maddeye göre Bankalara atanacak yönetim kurulu üyelerinin ücretleri Kurulca tespit olunur ve Fon'dan karşılanır. 
14- 2*. a) Kurum, bir bankanın varlıklarının vade itibarıyla taahhütlerini karşılayamadığını veya bu durumun gerçekleşmek üzere olduğunu veya likiditeye ilişkin düzenlemelere uymadığını tespit ettiği takdirde; bankadan, onaylayacağı bir plan dahilinde bu durumun düzeltilmesini isteyebileceği gibi uygun bir süre vererek;   
             aa) Uzun vadeli veya duran değerlere yatırım yapılmaması, 
ab) İştirakler ve gayrimenkuller gibi duran değerlerin elden çıkarılması
             Bu bend hükümlerine göre istenen mal beyannamesinin en geç yedi gün içinde Fona verilmesi zorunludur. Bu mal beyanının hüküm ve sonuçları hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ilgili hükümleri geçerlidir. Bu bend hükümleri çerçevesinde alınan tedbir ve haciz kararları, karar tarihinden itibaren altı ay içinde dava veya icra veya iflas takibine konu olmazsa kendiliğinden ortadan kalkar. Fonun ilgililer hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun Onbirinci Bap hükümlerine göre açacağı iptal davasında aciz vesikası şartı aranmaz.
            Bu maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zarar verilen süre içinde iade veya tazmin edilmediği takdirde bu zarar veya kullanılan kaynakların miktarına bakılmaksızın bu ortaklara ait hisseler Fona intikal eder. Bu kaynaklar veya uğranılan zarar, verilen süre içinde iade veya tazmin edilse dahi uğranılan zararın özkaynakları aştığının tespiti halinde ise bankanın hisselerinin tamamı başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Fona intikal eder.
14- 5. c) Bu Kanun hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri Fona intikal eden bankaların, alacaklarını dava veya takip yoluyla tahsil etme cihetine gitmeleri halinde 492 sayılı Harçlar Kanununun 2 nci,  23 ncü, 29 ncu maddeleri ve 2548 sayılı Cezaevleri İle Mahkeme Binaları İnşaası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1 nci maddesi hükümleri uygulanmayacağı gibi, her türlü ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinde teminat şartı aranmaz. Fonun ve Fona intikal eden bankaların alacaklarına ilişkin davalarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seri muhakeme usulü hükümleri uygulanır.
14- 6*. Fon, (5) numaralı fıkra hükümlerine göre hisseleri kendisine intikal eden bankanın;
                14- 6. a) Gerektiğinde mali ve teknik yardım da sağlamak suretiyle, varlık ve yükümlülüklerini kısmen veya tamamen, mevcut bankalardan istekli olanlara ya da kurulacak bir bankaya devretmeye veya bankayı isteklisi bulunan başka bir bankayla birleştirmeye,
                14- 6. b) Mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini teminen, Kurulca gerekli görülen hallerle sınırlı olmak üzere; mali bünyesinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması için gerektiğinde sermayesini artırmaya, Merkez Bankasının görüşü alınmak suretiyle kanuni karşılık yükümlülüklerini cezai faizlerini  de kaldırmak suretiyle ertelemeye veya düşürmeye, iştirak, gayrimenkul ve diğer aktiflerini satın almaya veya bunları teminat olarak alıp karşılığında avans vermeye ya da mevduat yapmaya, alacaklarını, zararlarını devralmaya, bu şekilde sahip olduğu aktifleri ve hisse senetlerini iskonto veya sair suretlerle üçüncü  kişilere satmaya, vadeleri uzatılmak kaydıyla borçlarını garanti etmeye, her türlü alacak ve varlıkların nakde tahvilini kendisi sağlayabileceği gibi, yapacağı anlaşmalar çerçevesinde kamusal sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar aracılığıyla Fon nam ve hesabına bunları nakde tahvil ettirmeye ve gerekli göreceği her türlü tedbiri almaya ya da banka hakkında (5) numaralı fıkranın (aa) alt bendi hükümlerini uygulamaya yetkilidir. Bu fıkra ve (5) numaralı fıkra hükümlerine göre yapılan devir işlemlerinde alacaklı ve borçluların rızası aranmaz.
Fon bu fıkra ile kendisine verilmiş olan görevleri doğrudan veya Fonun sahip olduğu tüm hak, menfaat ve muafiyetlerden aynı şekilde yararlanan, kuruluşu ve sermeye artırımı 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 29 uncu maddesi hükmünden muaf ve sermayesinin tamamına sahip olduğu kamu tüzel kişiliğini haiz bir şirket aracılığı ile de gerçekleştirebilir.
14- 7*.  Fon, bu madde hükümlerine göre  temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri kendisine intikal eden bankada, bankanın tüm varlıkları ile kayıt ve belgelerinin  güvenliğini sağlamak üzere gerekli her türlü tedbiri almaya ve bu amaçla sınırlı olmak üzere kamu kurumlarının yardım ve desteğinden yararlanmaya yetkilidir. Fon, yapacağı anlaşmalar çerçevesinde bu desteği özel kuruluşlardan da sağlayabilir.
Fon tarafından bu maddede yazılı tedbirlerin alınması amacıyla kurulacak bankanın kuruluşunda ve Fonca yapılan devir ve birleşme işlemlerinde bu Kanunun 7 nci maddesi, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile devir ve birleşmeye tabi tutulacak bankaların toplam aktiflerinin sektör içindeki paylarının % 20’yi geçmemesi kaydıyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 7, 10 ve 11 nci maddeleri uygulanmaz, kuruluşa ilişkin Karar Resmi Gazete’de yayımlanır ve banka Kurumun talebi üzerine Ticaret Siciline tescil edilir. Bu işlemler her türlü vergi, resim ve harçtan  istisna tutulur. Bu madde hükümleri uyarınca  kurulan bankaya geçici bir süreyle bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni verilir ve bankaya verilen izin süresi içinde bu Kanunun 7 ve 8 inci madde hükümleri uygulanmak suretiyle Fon tarafından Kurulca belirlenecek esas ve usüller dahilinde üçüncü kişilere devredilir. Verilen izin süresi içerisinde devir işleminin gerçekleştirilememesi halinde izin süresi Kurul tarafından uzatılabilir. Bankaya geçici bir süreyle verilen bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni devir halinde sürekli hale getirilir. (5) numaralı fıkra hükümlerine göre Fona intikal eden hisseler bu Kanunun 7 ve 8 inci maddesindeki hükümleri uygulanmak suretiyle Fon tarafından Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde üçüncü kişilere devredilir.
Bu madde hükümleri uyarınca, bankaların hisselerinin veya temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimlerinin Fona devrine veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izinlerinin kaldırılmasına ilişkin Kurul kararları Resmi Gazetede yayımlanır.
           IV. YETKİLİ MERCİLER İLE DENETİM GÖREVLİLERİNCE İSTENEN BİLGİ VE BELGELERİ VERMEMEK VE GÖREVLERİNİ YAPMALARINI ENGELLEMEK
           
            Yetkili merciler ile denetim görevlilerince istenen bilgi ve belgeleri vermemek ve görevlerini yapmalarını engellemek
             Madde 153 — Bu Kanunla yetkilendirilen mercilerin ve denetim görevlilerinin istedikleri bilgi ve belgeler ile bu Kanun kapsamındaki kuruluşların, konsolide finansal tabloların hazırlanmasını teminen 38 inci madde kapsamında istedikleri bilgi ve belgeleri vermeyen kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşyüz günden binbeşyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
             Bu Kanunla yetkilendirilen denetim görevlilerinin görevlerini yapmalarına engel olan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
            Konsolide finansal raporlar
                Madde 38 — Ana ortaklık, finansal durum ve faaliyet sonuçları hakkında bir bütün olarak bilgi vermek amacıyla 37 nci maddeye istinaden Kurulca düzenlenen usûl ve esaslar çerçevesinde konsolide finansal raporlar düzenlemek zorundadır. Konsolide finansal rapor kapsamında bulunan kuruluşlar, kendilerinden konsolide finansal raporların düzenlenmesine ilişkin olarak istenecek her türlü bilgi ve belgeyi ilgili ana ortaklığa vermekle yükümlüdür.

 

         V. BELGELERİN SAKLANMASI YÜKÜMLÜLÜĞÜNE AYKIRI DAVRANMAK
             Belgelerin saklanması yükümlülüğüne aykırı davranmak
             Madde 154 — Bu Kanunun 42 nci maddesinde belirtilen belgelerin saklanması yükümlülüğüne uymayanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşyüz günden binbeşyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.
             Belgelerin saklanması
             Madde 42 — Alınan yazılar ve faaliyetler ile ilgili belgelerin asılları veya bunun mümkün olmadığı hâllerde sıhhatlerinden şüpheye mahal vermeyecek kopyaları ve yazılan yazıların makine ile alınmış, tarih ve numara sırası verilerek düzenlenecek suretleri, usûlleri çerçevesinde ilgili banka nezdinde on yıl süreyle saklanır. Bu belgelerin mikrofilm, mikrofiş şeklinde veya elektronik, manyetik veya benzeri ortamlarda saklanmaları mümkündür. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurulca belirlenir.

       VI. GERÇEĞE AYKIRI BEYANDA BULUNMAK
             Gerçeğe aykırı beyanda bulunmak
             Madde 155 — Bu Kanun kapsamındaki kuruluşların, bu Kanunda gösterilen merciler ile denetim görevlilerine ve mahkemelere verdikleri veya yayımladıkları belgelerdeki gerçeğe aykırı beyanlardan dolayı, bunları ve bunların düzenlenmesine esas teşkil eden her türlü belgeleri imza edenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve binbeşyüz günden az olmamak üzere adlî para cezası ile cezalandırılır.

         VII. İŞLEMLERİN KAYIT DIŞI BIRAKILMASI VE GERÇEĞE AYKIRI MUHASEBELEŞİRME
               
             İşlemlerin kayıt dışı bırakılması ve gerçeğe aykırı muhasebeleştirme
             Madde 156 — Bu Kanun kapsamındaki kuruluşların işlemlerinin kayıt dışı bırakılmasından, gerçek mahiyetlerine uygun düşmeyen bir şekilde muhasebeleştirilmesinden, kanunî ve yardımcı defter ve kayıtları, şubeleri, yurt içi ve yurt dışındaki muhabirleri ile hesap mutabakatı sağlanmadan yıl sonu bilançolarını kapatmalarından dolayı, bunları ve bunların düzenlenmesine esas olan her türlü belgeleri imza edenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve binbeşyüz günden az olmamak üzere adlî para cezası ile cezalandırılır. Gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğini bildiği halde bu belgeleri onaylayan bağımsız denetim kuruluşu görevlileri de aynı şekilde cezalandırılır.

             

          VIII. SİSTEMİ ENGELLEME, BOZMA, VERİLERİ YOK ETME VEYA DEĞİŞTİRME

             Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme
             Madde 157 — Bu Kanuna tâbi kuruluşlar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 244 üncü maddesinde tanımlanan sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu açısından banka veya kredi kurumu olarak kabul edilir.
Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme
                5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Madde 244- (1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
                (2) Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
                (3) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
                (4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

             

       IX. İTİBARIN ZEDELENMESİ

           İtibarın zedelenmesi
           Madde 158 — Bu Kanunun 74 üncü maddesine aykırı davrananlar bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bin günden ikibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
             Yukarıdaki fıkrada yazılı fiil neticesinde özel veya kamusal bir zarar doğarsa verilecek ceza altıda bir oranında artırılarak hükmolunur.
                İtibarın korunması
                Madde 74 — 5187 sayılı Basın Kanununda belirtilen araçlarla ya da radyo, televizyon, video, internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzeri yayın araçlarından biri vasıtasıyla; bir bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamaz ya da bu yolla asılsız haber yayılamaz.

         X. SIRLARIN AÇIKLANMASI
             Sırların açıklanması
             Madde 159 — Bu Kanunun 73 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen yükümlülüğe uymayanlar için bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bin günden ikibin güne kadar adlî para cezası hükmolunur. Banka ve müşterilere ait sırları açıklayan üçüncü kişiler hakkında da aynı cezalar uygulanır.
             Yukarıdaki fıkrada belirtilen kimseler sırları kendileri ya da başkaları için yarar sağlamak amacıyla açıklamış olursa verilecek cezalar altıda bir oranında artırılır. Ayrıca, fiilin önemine göre sorumluların bu Kanun kapsamına giren kuruluşlarda görev yapmaları, iki yıldan aşağı olmamak üzere geçici veya sürekli olarak yasaklanır.
         Sırların saklanması
                Madde 73 — Kurul başkan ve üyeleri ile Kurum personeli, Fon Kurulu başkan ve üyeleri ile Fon personeli görevleri sırasında öğrendikleri bankalara ve bunların bağlı ortaklık, iştirak, birlikte kontrol edilen ortaklıkları ve müşterilerine ait sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan başkasına açıklayamaz ve kendilerinin veya başkalarının yararlarına kullanamazlar. Kurumun dışarıdan destek hizmeti aldığı kişi ve kuruluşlar ile bunların çalışanları da bu hükme tâbidir. Bu yükümlülük görevden ayrıldıktan sonra da devam eder.
Bu Kanun hükümleri uyarınca Kurumun, yurt dışındaki muadili denetim mercileri ile düzenleyeceği mutabakat zabıtları çerçevesinde vereceği bilgi ve belgeler birinci fıkradaki sır kapsamında değildir. Kurul düzenleyeceği mutabakat zabıtları veya zabıtlar dışında elde edeceği sırların korunmasını sağlamakla görevlidir. Kurumun elde edeceği sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, kuruluş ve faaliyet izni verilmesinde, faaliyetlerin denetiminde, düzenlemelere uyulup uyulmadığının izlenmesinde ve Kurul kararlarına karşı açılacak idarî davaların görülmesinde kullanılabilir. (Değişik dördüncü cümle: 13/2/2011-6111/146 md.) Kurumun bu fıkra kapsamında elde edeceği sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, ceza soruşturması ve kovuşturması kapsamında savcılıklar ile ceza mahkemeleri, görevden ayrılmış olsalar dahi, görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı başlatılan soruşturma ve kovuşturmalar ile bağlantılı olarak talepte bulunacak Kurul Başkanı ve üyeleri ile Kurum personeli dışında hiçbir kişi, kurum ve kuruluşa verilemez. Mahkeme kararına bağlanmış sır kapsamına giren bilgilerin verilmesinden Kurum sorumlu tutulamaz.
(Değişik üçüncü fıkra: 13/2/2011-6111/146 md.) Sıfat ve görevleri dolayısıyla bankalara veya müşterilerine ait sırları öğrenenler, söz konusu sırları bu konuda kanunen açıkça yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklayamazlar. Bu yükümlülük görevden ayrıldıktan sonra da devam eder. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu, 13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun, 20/4/1967 tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu ile 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında çalıştırılan işçi, gemi adamı ve gazetecinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikte her çeşit istihkak ödemelerinin özel olarak açılan banka hesabına yapılması halinde, bu hesaplara ilişkin bilgi ve belgelerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı ile bunlara bağlı ve ilgili kurum ve kuruluşlara verilmesi ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 8 inci ve 100 üncü maddelerinin uygulanması ile genel sağlık sigortalılığında gelir testinin yapılmasına ilişkin bilgi ve belgelerin Sosyal Güvenlik Kurumuna ve il veya ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca yapılan sosyal yardım hak sahiplerinin tespiti ile gelir testi işlemlerinin yürütülmesi amacıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne verilmesi sırrın ifşası sayılmaz. Bu bilgi ve belgelerin verilmesine ilişkin usûl ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlık ile Kurulca belirlenir.
(Değişik dördüncü fıkra: 13/2/2011-6111/146 md.) Kurumun gözetim ve denetimine tabi kuruluşların, bunların ortaklarına, bağlı ortaklık, iştirak, birlikte kontrol edilen ortaklıklarının faaliyetlerine veya müşterilerine ilişkin yabancı ülke kanunlarına göre denetime yetkili ve Kurum muadili mercilerin taleplerinin Kurumca karşılanması, gizlilik sözleşmesi yapılması ve sadece belirtilen amaçlar ile sınırlı kılınması koşuluyla bankaların ve finansal kuruluşların, kendi aralarında doğrudan doğruya ya da risk merkezi veya en az beş banka ya da finansal kuruluş tarafından kurulacak şirketler vasıtasıyla yapacakları her türlü bilgi ve belge alışverişinin yanı sıra doğrudan veya dolaylı pay sahipliği yoluyla sermayelerinin yüzde onunu ve daha fazlasını temsil eden paylarının satışı amacıyla muhtemel alıcıların yapacakları değerleme çalışmalarında ya da sermayelerinin yüzde on veya daha fazlasına sahip olan yurt içinde veya yurt dışında yerleşik kredi kuruluşu ile finansal kuruluşlar da dâhil ana ortaklıkların konsolide finansal tablo hazırlama çalışmalarında, risk yönetimi ve iç denetim uygulamalarında veya kredileri de dâhil varlıklarının ya da bunlara dayalı menkul kıymetlerin satışı amacıyla yapılacak değerleme çalışmalarında ya da değerleme, derecelendirme veya destek hizmeti alınması ile bağımsız denetim faaliyetlerinde ve gerekli tedbirlerin alınması kaydıyla hizmet alımlarına yönelik işlemlerde kullanılmak üzere bilgi ve belge taleplerinin karşılanması sırasında banka ya da müşteri sırrı niteliğindeki bilgilerin öğrenilmesi sır saklama yükümlülüğü dışındadır.
              XI. ZİMMET
   Zimmet
            Madde 160 — Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.
            Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur.
            Faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bir bankanın; hukuken veya fiilen yönetim ve denetimini elinde bulundurmuş olan gerçek kişi ortaklarının, kredi kuruluşunun kaynaklarını, kredi kuruluşunun emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak kendilerinin veya başkalarının menfaatlerine kullandırmak suretiyle, kredi kuruluşunu her ne suretle olursa olsun zarara uğratmaları zimmet olarak kabul edilir. Bu fiilleri işleyenler hakkında on yıldan yirmi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur; ancak, adlî para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca, meydana gelen zararın müteselsilen ödettirilmesine karar verilir.
(Ek fıkra: 2/1/2017-KHK-687/4 md.) Bankacılık mevzuatı ile bankacılık usul ve prensiplerine uygun kredi kullandırma, bu kredileri temdit etme veya ek kredi kullandırma, taksitlendirme, teminata bağlama yahut sair yöntemlerle yeniden yapılandırma işlemleri zimmet suçunu oluşturmaz.
            Soruşturma başlamadan önce, zimmete geçirilen para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir.
            Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Bu durumun hükümden önce gerçekleşmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir.
            Zimmet suçunun konusunu oluşturan para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.

*“…5411 sayılı Bankacılık Kanuna göre zimmet suçunun özgü suçlardan olduğu, banka görevlisi olmayan sanıklar V. O., İ. Ş. ve N. U.'ın,  5237 sayılı TCK.nun 40.maddesi uyarınca ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilecekleri hususu değerlendirilmeksizin hüküm kurulması,…” 7.CD. 2/3/2016 gün, 2015/27994 Esas 2016/2749 Karar,
* “…5411 sayılı Yasa'nın 162. Maddesi uyarınca, davaya katılma ve hükmü temyize hakkı bulunan Türkiye … Bankası A.Ş.nin ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme kurumu'nun davadan ve karardan haberdar edilmediği, gıyabi kararın anılan bankanın genel müdürlüğü yerine Gebze/Kocaeli Şubesi'ne tebliğ edildiği anlaşılmakla, ilgili banka genel müdürlüğüne ve kuruma gerekçeli kararın usulüne uygun olarak tebliğ ile temyiz edilmesi halinde temyiz dilekçesi eklendikten ve bu temyize ilişkin ek tebliğname de düzenlendikten sonra iadesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE…”7.CD. 7/3/2016 gün, 2015/15158 Esas 2016/3074 Karar,
***Katılan bankanın gıyabında hüküm verilmiş olması halinde bu hükmün ayrıca banka vekiline tebliği gerekir.
* “…5411 sayılı Yasa'nın 160/2.maddesinde öngörüldüğü şekilde hürriyeti bağlayıcı ceza ile gün para cezası tayin edilerek, takdir edilecek gün para cezasının, artırım ve indirime tabi tutulduktan sonra 5237 sayılı TCK.nın 52.maddesindeki esaslara göre tayin edilecek sonuç adli para cezasının nitelikli zimmet suçu nedeni ile oluşan banka zararının üç katına çıkarılması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz bulunmadığından ve sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır….”7.CD. 18/2/2016 gün, 2015/28455 Esas 2016/1979 Karar,
*Kanunda katılma hakkının açıkça gösterilmiş olması halinde, ilgili kurumların suçtan zarar görmesi gerekmez. Ancak bu halde ilgili özel kanundan kaynaklanan bir dava olması gerekir. Örneğin ilgili banka çalışanlarının tehdit edilmesi nedeniyle banka suçtan doğrudan zarar gören olmayıp, bankanın davaya katılma hakkı yoktur.
“Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nun davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155-80, 22.10.2002 gün ve 234-366 ile 21.02.2012 gün ve 279–55 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
… Bankası Beşyüz Evler Şubesinde çalışan mağdurların tehdit edilmesi suçundan doğrudan zarar görmeyen ve kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün de bulunmaması nedeniyle bu suçu takip etme görevi bulunmayan … Bankasının kamu davasına katılma yetkisinin olmadığı gibi yerel mahkemece verilen müdahale kararı hukuki değerden yoksun olup hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden, Özel Daire tarafından 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317/1. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesi usul ve kanuna uygundur…” Ceza Genel Kurulu 15/4/2014 gün, 2013/4-599 Esas 2014/190 Karar,
                *Tediye fişlerinin yazdırılmamış olması halinde sanık hakkında basit zimmet suçundan uygulama yapılmalıdır.
“…Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet;
Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem nitelikli zimmet suçunu oluşturacaktır.
Somut olayda tediye fişlerinin yazdırılmamış olması nedeniyle sanığa atılı  eylemin 5411 sayılı Yasanın 160/1.maddesine uygun basit zimmet suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 2/3/2016 gün, 2015/16263 Esas 2016/3348 Karar,
                *Tediye fişindeki imzanın ilk bakışta sahteliğinin anlaşılamaması halinde nitelikli zimmet suçu oluşur.
                Bilirkişi raporunun, suça konu imza karşılaştırmalarının yapılması ile ilk bakışta anlaşılır nitelikte olup olmadığı hususunu kapsaması gerekir.
                “…Dairemizin istikrar kazanan uygulamalarına göre, tediye fişine (ya da mudi adına düzenlenen diğer belgelere) mudi yerine sahte imza atılmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylemin basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylemin nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı gözetilerek;
Banka görevlisi sanıklar F. Ç., M. C., M. A. ve İ.Ö.'in 05/05/2000 tarihinde açıktan yaptıkları havale/eft işlemleri bedelinin diğer sanıklarca aynı gün alıcı banka şubelerinden çekilmesi, daha sonraki saatlerde kasa hesabının tutması amacıyla Ö. A.'un teminat mektubuna karşılık hesabının herhangi bir talimatı olmaksızın ve vadesi gelmeksizin bozulup kapatılarak paranın faizi ile birlikte vadesiz hesabına aktarılması ve bu paranın üç kısım halinde tediye fişleri ile çekilmesi şeklinde gerçekleşen olayda; 
… A.Ş. Teftiş Kurulu Başkanlığının 15/06/2009 tarihli soruşturma raporunda tediye fişlerindeki imzaların hesap sahibi Ö. A..'un imza kartonundaki örnekle bağdaşmadığı gibi birbirleriyle çeliştiğinin bildirilmesi, 19/06/2003 tarihli bilirkişi raporunda ödeme belgelerindeki müşteri bölümündeki imzanın belirsiz olduğunun beyan edilmesi ve 24/02/2004 tarihli bilirkişi raporunda ibranamedeki imza ile tediye fişlerindeki imzaların birbirine uymadığının ve tamamen tediye fişlerindeki imzaların sahte atıldığının belirtilmesi, bilirkişi raporlarında imzaların sahte olduğunun kabaca inceleme ile anlaşılıp anlaşılmayacağı ve eylemin basit veya nitelikli zimmet olup olmadığına ilişkin değerlendirme içermediğinin anlaşılması karşısında; mahkemece bu yönde bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın tediye fişlerindeki imzaların hesap sahibinin imza kartonundaki örnekle bağdaşmadığı, imzaların müştekiye ait olmadığının anlaşıldığı, havale ve EFT işlemlerinin herhangi bir talimat veya kimlik fotokopisi olmaksızın gerçekleştirildiği ve bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak şekilde işlediklerinin kabulüyle nitelikli zimmet suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi,
V) Banka teftiş raporu ile eklerinin onaysız fotokopi olduğu, ayrıca mahkemece yazılan talimat üzerine Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce alınan ve fotokopisini sanık Murat müdafiinin temyiz dilekçesi ekinde sunduğu bilirkişi raporu aslının dosyada mevcut olmadığı cihetle; sanıklar hakkında düzenlenen kanuni soruşturma raporu ve ekleri ile bahsedilen bilirkişi raporunun asılları ya da onaylı örnekleri dosyaya eklenmeden, sözü edilen belgelerin hükme esas alınması,…” 7.CD. 2/3/2016 gün, 2015/27994 Esas 2016/2749 Karar,
*Suçun sübuta ermemesi,
Transfer aracına ait yedek anahtar çıkartılmış olması,
Sanığın araçta bulunmadığı sırada güvenlik görevlisinin yanından ayrılmamış olması ve herhangi bir telefon konuşması yapmaması,
Araçtaki paranın çalınmış olması,
“…Sanık M.Ş.'nün katılan banka şubesinde şoför olarak çalıştığı, aralarındaki sözleşme gereğince ihtiyaç duyulması halinde veznedar olarak da görevlendirildiği, güvenlikli araçların bir anahtarının şoförde, diğerinin ise banka şubesinde bulunduğu, sanığın kullandığı zırhlı arabanın anahtarını kaybettiğini söyleyerek banka yetkililerinin bilgisi dâhilinde yedek anahtar yaptırdığı, ertesi gün anahtarın ceketinin cebinden astar kısmına düştüğünü fark edip bulunduğu yerden aldığı ve banka yetkililerine verdiği, bu olaydan üç ay sonra geçici görevle başka bir şubeye gönderildiği, bu sırada aracın diğer şoförlerce kullanılmaya devam edildiği, geri döndüğünde bir anahtarın aracın içerisinde bulunduğunu gördüğü, bankada çalıştığı uzun yıllar zarfında tahsildar olarak yüklü miktarda para transferleri gerçekleştirdiği, olay tarihinde Merkez Bankası'ndan aldıkları parayı, aynı bankada güvenlik görevlisi olarak görev yapan ve hakkında banka zimmeti suçundan kurulan beraat hükmü onanmak suretiyle kesinleşen sanık S.E. ile birlikte bankaya getirdikleri, bir kısmını bankada bıraktıktan sonra otomatik para yatırma ve çekme makinelerine koymak maksadıyla sanığın sevk ve idaresindeki araçla bankadan ayrılıp, bir alışveriş merkezindeki bankamatik makinesine para yatırdıkları, sanığın alışveriş merkezinde aracı terk etmeden önce kalan parayı çanta içinde şoför mahallinde koltuğun arkasına koyduğu, ardından aynı amaçla başka bir alışveriş merkezine gidip kapıyı açtıklarında para çantasının araçta bulunmadığının görüldüğü olayda; sanığın sürekli güvenlik görevlisi ile birlikte bulunduğu, bu süre içerisinde banka şubesindeki yetkili dışında bir kişiyle telefon görüşmesi yapmadığı, söz konusu aracın kapısının dışarıdan sinyal bozucu bir aletle açılmasının mümkün olduğu, sanığın daha önceden de yüklü miktarda para transferleri yapmış olmasına rağmen hakkında herhangi bir suçlamanın ileri sürülmediği, sırf arabanın anahtarını kaybettiğini söyleyip yedek anahtar yaptırması ve para çantasını şoför mahallinde koltuğun arkasına koymasının atılı suçu işlediği yönünde değerlendirilemeyeceği hususları nazara alındığında, suça konu paranın bizzat sanık tarafından zimmete geçirildiği ya da sanığın arabanın yedek anahtarını verdiği veya kapıları açık bıraktığını bildirdiği kişi veya kişilerce alındığı ve dolayısıyla üzerine atılı suçu işlediği hususunda, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir…”
İkinci fıkradaki suçun unsuru, zimmet suçunun açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla zimmet suçunun işlenmesidir.
Üçüncü fıkrada hüküm altına alınan suç ise; faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bir bankanın, hukuken veya fiilen yönetim ve denetimini elinde bulundurmuş olan gerçek kişi ortaklarının, kredi kuruluşunun kaynaklarını, kredi kuruluşunun emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak kendilerinin veya başkalarının menfaatlerine kullandırmak suretiyle, kredi kuruluşunu her ne suretle olursa olsun zarara uğratmalarıdır. Üçüncü fıkra açısından zarar suçun unsurudur. Bu nedenle kredinin kullanılmış olmasına rağmen zararın gerçekleşmemiş olması halinde üçüncü fıkradaki suç oluşmayacaktır. Ceza Genel Kurulu 10/3/2015 gün, 2013/7-410 Esas 2015/33 Karar,
***Geri dönüşü mümkün olmayan krediler de zimmet suçunu oluşturabilir. Geri dönmeyeceği bilinerek kaynak aktarımı kastı ile hareket edilip edilmediğinin bankacılık zimmeti suçunun sübutu açısından önemlidir.
* “…4389 sayılı Bankalar Kanununun 22/3. maddesinde yazılı zimmet suçunun maddi konusunu; banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensuplarının görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında bulunan bankaya ait para veya sair varlıklar oluşturmakta iken, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160. maddesinde yazılı suçun maddi konusunu ise; görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak, senetler ve diğer mallar oluşturmaktadır.
Malın, para veya evrak ya da senedin failin görevi gereği zilyetliğine devredilmiş olması veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olması gerekir. Failin zilyetliğinde olan ya da koruma ya da gözetiminde bırakılan bir malı kendisi ya da başkasının zimmetine geçirmesi ile suç işlenmektedir.
Bu bağlamda, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 11, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun ise 48 ve takip eden maddelerinde şartları, kapsamı ve tanımı yapılan kredilerin de; suçun maddi konusunu meydana getirdiği ve tabela firmalarına veya kredibilitesi olmayan firmalara kredi kullandırılması ya da kredilerin hiç veya yeterli teminat alınmadan kullandırılması halinde de bankacılık zimmeti suçunun oluşacağı konusunda şüphe bulunmamaktadır.
Öte yandan, kredi verme işlemlerinde suç tarihinin saptanması önem taşımaktadır.  Sözcük anlamı, 'uzatma' olan temdit, hukuki anlamda, tarafların aralarında yaptıkları bir sözleşme ile asıl sözleşmede kararlaştırılan borcun ödeme zamanını uzatmaları biçiminde, bankacılık hukuku açısından da kullandırılan kredilerin, ödeme zamanını uzatan yeni bir irade birliği şeklinde tanımlanabilir. Geri ödenmeyeceği bilinerek kredi kullandırma şeklinde işlenen zimmet suçunda, suçun kredinin açıldığı tarihte, buna karşın açıldığı tarihte hukuka uygun olarak verilen bir kredinin sonradan hukuka aykırı bir temdit ile ödenmeyecek hale getirilmesi durumunda ise, şartlarının oluşması halinde zimmet suçu temdit tarihinde oluşacaktır.
Kredi açma eylemi ilk şekliyle zimmet suçunun unsurlarını taşıyorsa, vadenin dolması ile teminatlara yönelinmeyip kredilerin tahsili cihetine gidilmemiş ve aynı kredinin geri dönmeyeceği bilinerek kaynak aktarımı kasdı ile vadesi uzatılmışsa şüphesiz bu durumda da başlangıçta suç teşkil eden eylemin devamı ve bir anlamda yenilenmesi niteliğindeki son eylem yani temdit tarihi suç tarihi sayılacaktır.
Temdit işlemi ile kredinin hukuka aykırı hale getirilmesinde göz önüne alınacak ölçü, kredinin niçin temdit edildiği hususudur. Kredi alan firmaların mali yapısının bozulduğu, banka çıkarlarını düşünen ve düşünmesi gereken yetkililer tarafından tespit edildiğinde yapılması gereken iş kanuni yollardan kredilerin tahsili cihetine gidilmesidir. Kanun hükümleri ve bankacılık teamülleri gereğince, kredilerin tahsil edilmesi için uğraşılmamış ve teminatlara da başvurulmayarak temdit yöntemi izlenmişse zimmet kastıyla hareket edilmiş demektir. Buna göre, mali yapısı bozulan firma kredileri ödeyemeyecek durumda olmasına karşın temdit işlemi yapılmışsa zimmet suçu oluşacaktır.
O halde bankacılık mevzuatı ve teamüllerine göre kredinin ilk açıldığı andaki şartlar göz önüne alınarak değerlendirme yapmak ve buna göre de nakit çıkış tarihini esas alarak eylemi nitelendirmek ve kredilerde vade uzatımının suç oluşturmayacağını söylemek her zaman doğru olmayacaktır. Eğer kredilerin vadesi uzatılmışsa, bu işlemin de zimmet suçunun unsurlarını oluşturup oluşturmayacağı ayrıca incelenmelidir. Kredinin temdit edilmesi başlangıçta hukuka uygun olarak açılan bir krediyi hukuka aykırı hale getirebilir ya da başlangıçta da hukuka aykırı olan kredi kullandırma eyleminin devamı ve yenilenmesi niteliğinde olabilir. Bunun belirlenmesi için kredinin niçin temdit edildiğinin, kredi kullanan firmanın kredinin açılma tarihiyle temdit tarihi arasındaki mali yapısının ve kredibilitesinin, kredi kullandıran bankanın kredinin açıldığı ve temdit edildiği tarihlerde içinde bulunduğu mali durum gibi hususlar ve bunlara göre faillerin hangi kasıtla hareket ettiklerinin saptanması gerekmektedir. Bankanın, ekonomik durumunun kötüye gitmesine ve bu konuda yetkili makamlar tarafından yapılan tespitler sonucunda uyarılmasına rağmen, verilen kredilerin tahsil edilmesi yerine temdit etme yöntemi tercih edilmişse ya da kredi kullanan firmaların mali yapısının bozuk olması nedeniyle kredinin ödenmeyeceğinin anlaşılmasına karşın verilen kredilere ait teminatlar kullanılarak kredinin tasfiyesi yerine vadesi uzatılmışsa zimmet kastı ile hareket edildiği ortadadır.
Diğer taraftan ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Birleştirilen ve uyuşmazlık kapsamı dışında bulunan diğer kamu davalarına ve bir kısım sanıklar hakkındaki mahkûmiyet hükmüne konu … Ltd. Şti., … Ltd. Şti., … Ltd Şti., … Ürünleri San. A.Ş, … Liman Hiz. Ve Nakliyecilik A.Ş., …, …Hizmetleri A.Ş., … İthalat ve İhracat Tic. A.Ş., …San. ve Tic. A.Ş., … San. Tic. A.Ş, …Reklamcılık ve Filmcilik A.Ş., … Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş., … Endüstri A.Ş., … İnşaat ve Taahhüt A.Ş., … Film ve Yapımcılık San. Tic. A.Ş ve …Holding A.Ş firmalarına kredi kullandırma öncesinde kredibiliteye yönelik araştırma yapılmadığı dosya kapsamından ve bilirkişi raporlarından anlaşılmasına karşın, talimatlara aykırılık suçundan açılan kamu davasına konu … Holding A.Ş firmasına 24.05.2000 ve 06.08.2001 tarihlerinde avans verilmesi, …Holding A.Ş., A-Tel Pazarlama ve Servis Hizmetleri A.Ş. firmalarına kredi kullandırılması ve … Finansal Kiralama A.Ş. ile … Factoring A.Ş. firmalarına gayri nakdi kredi sağlanması fiilleri ile ilgili, bu firmaların kredibiliteliliklerinin bulunup bulunmadığının tespitine yönelik olarak ön istihbarat çalışması yapılıp yapılmadığı ve mali durum analiz raporları düzenlenip düzenlenmediğinin belirlenemediği olayda;
 …Yönetim kurulu üyesi olup aynı zamanda banka kredi tahsis komitesinde de görevli olan sanıkların, sözü edilen kredilerle ilgili olarak, Hazine Müsteşarlığının … Grubuna doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir şekilde kredi kullandırılmaması yönündeki birden fazla uyarısından haberdar olmaları nedeniyle, firmaların kredibiliteleri bulunup bulunmadığının tespitine yönelik olarak araştırma yapılmasına gerek olmadığı ileri sürülebilir ise de;
Geri dönmeyeceği bilinerek kaynak aktarımı kastı ile hareket edip etmediklerinin, dolayısıyla banka zimmeti suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenebilmesi açısından sözkonusu araştırmanın yapılmasında zorunluk bulunmaktadır.
Sözü edilen firmalara kullandırılan kredi tutarları, sanıklar hakkında temel cezanın belirlenmesi ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına da etki edeceğinden, bu kredilerin zimmet suçunun konusu olup olmadığının tespitine yönelik olarak araştırmanın tamamlanması ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması kanuna aykırıdır.” Ceza Genel Kurulu, 26/5/2015 gün, 2015/7-379 Esas 2015/177 Karar,
                *“…Sanık hakkında mükerrer  dava bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; redde dayanak yapılan aynı mahkemenin 2007/32 Esas ve 2010/150 Karar sayılı ilamına konu sanığa yüklenen zimmet fiillerinin  2003 ve 2005  yıllarına ait işlemlerden kaynaklandığı, dava konusu  zimmet suçuna ilişkin işlemlerin ise 16/02/2000 ve 19/11/2001 tarihlerini kapsadığı, davaya konu eylemlerin nitelikli zimmet suçuna mı basit zimmet suçuna mı sebebiyet vereceği tartışılmadan, yine her iki yargılamaya ilişkin suç tarihleri gözönüne alındığında TCK'nin 43. maddesinin de değerlendirilmesi gerekirken bu yapılmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi, Yasaya aykırı…”7.CD. 1/2/2016 gün, 2015/23605 Esas 2016/1156 Karar,
*İçtima açısından 5411 sayılı Bankacılık Kanunu m. 161’de belirtilen özel içtima hükmü değerlendirilmelidir. Buna göre, bu kanunda belirtilen suçların hareket unsurları ile daha ağır cezayı gerektiren başka suçların işlenmiş olması halinde bu hüküm dikkate alınarak yalnız en ağır hüküm uygulanacak; bu hükümle birlikte Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin ihlal edilmiş olması halinde gerçek içtima hükümleri uygulanarak her iki suçtan da hüküm kurmak gerekecektir.[1]
*5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m. 4/5 fıkrası ile, bu kanunda düzenlenen suçlarla birlikte sahtecilik eyleminin de gerçekleşmiş olması halinde ayrıca bu suçtan da cezaya hükmolunacağı düzenlenmiştir. Ancak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile böyle bir düzenleme yapılmamıştır. Bu yönde bir düzenleme TCK m. 212’de yer almaktadır. Bu açık hüküm gereğince sanığın bankacılık zimmeti suçunu işlemesi halinde ayrıca evrakta sahtecilik suçunu da işlemesi halinde, genişletici yorumla ayrıca sahtecilik suçundan da hüküm kurulması gerekir.[2]
* “…Dairemize temyiz incelemesi için gelen Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/10  sayılı kararının konusunun; … Bankası Beypazarı Şubesinde kredi bölümünden sorumlu servis yetkilisi olarak görev yapan sanık N. Y.'ın isimleri karar başlığında yazılı 28 mağdur ve şikayetçilerin hesaplarında, bilgi ve istekleri dışında usulsüz iş ve işlemler yaparak zimmetine para geçirmesi eylemleri olduğu,
Dosya içerisinde bulunan, Beypazarı C.Başsavcılığının 05.04.2010 gün ve 2009/1978 soruşturma numaralı iddianamesi içeriğinin incelenmesinden; sanık N. Y.’ın, zimmet eylemlerini gerçekleştirirken düzenlediği sahte evraklarla ilgili evrakta sahtecilik suçundan Beypazarı Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Dairemizce yapılan araştırma neticesinde yargılama sonunda, 31.10.2013 tarihinde  sanığın zincirleme evrakta sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar verildiği ve dosyanın halen temyiz incelemesi için Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin 2015/8509 esas numarasına kayıtlı olduğu anlaşılmakla; düzenlenen sahte belgelerin zimmet suçunun unsuru ya da zimmeti gizlemek amacıyla sonradan yapılmış ayrı  belgede sahtecilik suçunu oluşturup oluşturmadığı, zimmet suçunun unsuru olduğu anlaşıldığı taktirde, sanığa atılı eylemin nitelikli olup olmadığının tespiti bakımından davaların birleştirilmesi gerektiği düşünülmeden, eksik inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş,…” 7.CD. 3/2/2016 gün, 2015/20899 Esas 2016/1029 Karar,
                *Tediye fişinde imza bulunmaması halinde suçun nitelikli hali uygulanmaz.
                “…Dosya kapsamına göre, sanığın gerçekleştirdiği zimmet eylemlerinden mudiler H. Ç., Ü. İ. ve Ö. K.'ndan kandırılarak aldığı imzalı tediye fişleriyle gerçekleştirdiği 39.000 TL'lik kısmın nitelikli, mudilerin imzası bulunmayan  boş fişlerle ya da  sahteciliği ilk bakışta anlaşılabilecek sahte mudi imzalarının bulunduğu tediye fişleriyle gerçekleştirdiği diğer tüm eylemlerin ise basit kabul edilmesi gerekirken eylemlerin tamamının nitelikli kabul edilmesi,
Toplam zarar miktarının 470.209 TL olduğu, bunun 327.530  TL'sinin zimmetin ortaya çıkmasından önce hesaplara iade edildiği, kalan  142.679 TL zimmet miktarının 31.000 TL'sinin  ise teftiş sırasında sanık tarafından iade edildiği bu itibarla ödenmeyen zimmet miktarının 111.679 TL  olduğu, bu suretle sanık lehine yorumla nitelikli zimmet miktarının ödendiği kabul edilmek suretiyle sanık hakkında sadece adli gün para cezasına hükmedilmesi gerekirken  yazılı şekilde 3 kat uygulaması yapılması,
Sanık hakkında ceza tertibi yapılırken, asgari hadden hapis cezası tayin edildiği halde, TCK'nun 43 maddesi gereğince arttırım yapılırken gerekçe göstermeksizin 1/4 yerine  1/2  arttırım  yapılması, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 3/2/2016 gün, 2015/24890 Esas 2016/1155 Karar,
*“…Zimmetin, banka içi kayıtların olağan bir denetimi, araştırma ve karşılaştırılması suretiyle kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması halinde basit olarak nitelendirilmesi mümkün olup;
                 Bu doğrultu da, somut olayda, sanığın banka müşterisi S. Y. adına talep ettiği banka kartını kullanarak katılan banka ve diğer bankalara ait ATM cihazlarında anılan mudi hesabından para çekerek zimmet eylemini gerçekleştirdiği, banka kartı talep formunda ve kartın teslim alındığına ilişkin belgelerde mudi imzasının bulunmadığı bu nedenle gerçekleştirilen eylemlerin Bankacılık Kanunu hükümleri doğrultusunda basit zimmet suçu kapsamında kaldığı anlaşıldığından, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 164. maddesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 08.12.2005 tarih ve 861 sayılı kararlarına göre, Bankacılık Kanunu'ndan doğan zimmet suçunda görevli mahkemenin 2. Ağır Ceza Mahkemesi olduğu da dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 17/2/2016 gün, 2015/12766 Esas 2016/2873 Karar,
*HSYK kararı ile ağır ceza mahkemesi görevlendirmesi yapılabilir.
“…01.11.2005 gün ve 25983 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 164. maddesi, "Bu Kanunda tanımlanan düzeltici, iyileştirici ve kısıtlayıcı önlemleri almamak, işlemlerin kayıt dışı bırakılması ve gerçeğe aykırı muhasebeleştirme ve zimmet suçları ile sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, bankacılık ve müşteri sırlarının açıklanması, bankacılık faaliyeti çerçevesinde işlenen nitelikli dolandırıcılık, bu suçların işlenmesi amacına yönelik olarak örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak veya bu suçlarla bağlantılı olup da ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlara ait davalar, fiilin işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan (1) numaralı ağır ceza mahkemelerinde görülür. Gerekli görülen yerlerde Adalet Bakanlığı'nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu tür suçlara bakmak üzere o yerlerdeki diğer ağır ceza mahkemeleri de görevlendirilebilir veya yeni ağır ceza mahkemesi de kurulabilir." amir hükmü, aynı kanunun 159. maddesinde düzenlenen sırların açıklanması suçuna ilişkin özel yetki kuralı getirdiğinden görevsizlik karan verilerek dosyanın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi, Bozmayı gerektirmiş,…” 7.CD. 20/5/2015 gün, 2014/14017 Esas 2015/15571 Karar,
*HSYK yetkilendirmesi ile görevli Ağır Ceza Mahkemesi,
“…01.11.2005 gün ve 25983 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 164. Maddesinde de 5020 sayılı Yasa ile değişik 4389 sayılı Kanun'un 24/2. maddesindeki düzenlemenin korunduğu, HSYK'nun 08.12.2005 gün ve 861 sayılı kararında da önceki kararlar ile 4389 sayılı Kanun yürürlükte iken belirlenen mahkemelerin, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun geçici 1. maddesi gereğince bu kanundan doğan davalara bakmaya devam etmelerine karar verilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde gerek 5020 sayılı Yasa ile değişik 4389 sayılı Kanun'un 24/2. maddesi hükmü ve buna dayalı olarak alınan HSYK'nun 29.12.2003 tarih ve 610 sayılı kararı, gerekse 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 164. maddesi ile HSYK'nun 08.12.2005 tarih ve 861 sayılı kararlarına göre atılı zimmet suçunda görevli mahkemenin Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi olduğu dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde esastan hüküm kurulması,…” 7.CD. 21/5/2015 gün, 2014/14393 Esas 2015/15553 Karar,
* “…4389 sayılı Yasa'nın 22/3 maddesinde yer alan ''Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur'' şeklindeki düzenleme karşısında, banka zararı ödenmediği halde zarar tazminine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,…” 7.CD. 2/3/2016 gün, 2015/27994 Esas 2016/2749 Karar,
*İkinci fıkrada düzenlenen; zimmet suçunun açığa çıkmaması için hileli davranışlar kullanılması halinde 12 yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve ayrıca 20.000 güne kadar adli para cezasına hükmedilir. Ancak adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Bu düzenleme, 5237 sayılı TCK sistemi ile benimsenen istisnai para cezası hükümlerinden biridir.
*Adli para cezasının belirlenmesinde artırım ve eksiltimlerin adli para cezası üzerinden yapılması,
“…5411 sayılı Yasa'nın 160/2.maddesinde öngörüldüğü şekilde hürriyeti bağlayıcı ceza ile gün para cezası tayin edilerek, takdir edilecek gün para cezasının, artırım ve indirime tabi tutulduktan sonra 5237 sayılı TCK.nın 52.maddesindeki esaslara göre tayin edilecek sonuç adli para cezasının nitelikli zimmet suçu nedeni ile oluşan banka zararının üç katına çıkarılması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz bulunmadığından ve sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır…”7.CD. 25/2/2016 gün, 2015/25771 Esas 2016/2639 Karar,
* “…Sanığın, katılan bankanın zararını iddianamenin düzenlendiği 26.06.2000 tarihinden sonra, kovuşturma aşaması başladıktan, ancak henüz hüküm verilmeden önce 13.03.2006 tarihinde ödemiş olması karşısında, zararın henüz soruşturma başlamadan giderilmesi halinde verilecek cezadan yapılacak indirimi öngören 5411 sayılı Yasanın 160. maddesinin 4. fıkrasının sanık hakkında uygulanma olasılığı bulunmamaktadır…” Ceza Genel Kurulu 9/10/2012 gün, 2012/7-118 Esas 2012/1803 Karar,
* “…5411 sayılı Yasanın 160. maddesinin 4. fıkrasında, soruşturmaya başlanmadan önce zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi bakımından gönüllü olma koşulunun da aranmadığı gözetildiğinde, katılan banka zararını ödeme konusunda iradesini ortaya koyan ve uğranılan 1.219,43 YTL’lik zararın  1.200 YTL’nı soruşturma başlamadan önce 29.11.2002 tarihinde bankaya ödeyen (üçüncü kişiye ödeten) sanığın uğranılan zararın yerel mahkeme tarafından doğru hesaplanmış olması halinde kalan 19 lira 43 kuruşu ödeyemeyeceği düşünülemeyecektir.
Bu nedenle, sanığın kalan bu miktarı da ödemesi halinde, ödeme iradesini ortaya koyduğu evre de dikkate alınarak, 4389 sayılı Bankalar Yasasının 22. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde yer alan daha az cezayı gerektiren hal ile 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 160. maddesinin 4 ve 6. fıkralarında yer alan etkin pişmanlık ve zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı sebebiyle cezayı hafifletici hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle, her iki Yasanın karşılaştırılması yapılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekmektedir…” Ceza Genel Kurulu 8/5/2012 gün, 2011/7-429 Esas 2012/181 Karar,
*“…Suç tarihinde T.C. …Bankası … ve … Şubelerinde servis yetkilisi olarak görev yapan sanığın, TCK'nun 53/1. maddesinde belirtilen hak ve yetkilerden birini kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işlemesi söz konusu olmadığından, hapis cezasına mahkumiyetinin kanuni sonucu olarak, sanık hakkında aynı maddenin 5. fıkrasının uygulanamayacağının gözetilmemesi,…” 7.CD. 3/2/2016 gün, 2015/21567 Esas 2016/1090 Karar,
*Zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması,
Katılan banka lehine vekalet ücreti,
Banka zararı nedeniyle nisbi vekalet ücreti,
“…1-Sanık hakkında TCK'nun 43.maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle eksik ceza tayini,
2-Suçtan doğrudan zarar gören ve kamu davasına katılan … Bankası lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücretine hükmolunmaması,
3-Banka zararına hükmedilmesine rağmen katılan banka lehine nispi vekalet ücretine ve nispi harca  hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Yasaya aykırı,..” 7.CD. 29/2/2016 gün, 2014/32592 Esas 2016/2608 Karar,
* “Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK'nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu'nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır. 
Sanığın, kardeşi olan Z. A. adına muhtarlığa başvurup, nüfus cüzdanı kayıp belgesi alarak nüfus müdürlüğünden bilgileri kardeşine, üzerindeki fotoğrafı kendisine ait olan nüfus cüzdanı çıkarttığı, içeriği gerçeğe aykırı nüfus cüzdanını kullanarak katılan … İvedik Şubesi'ne başvurarak 19.000,00 TL bedelinde kredi kullandığı somut olayda; sanığın, böyle bir olay yaptığını hatırlamadığını suçlamayı kabul etmediğini söylemesi karşısında,
Resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin olarak; suça konu sahte kimlik belgesinin nerede olduğunun araştırılması, bilirkişi raporuna konu nüfus cüzdanı talep belgesindeki imzaların şikayetçi Z. A.'e ait olmadığının tespitine karşın, sanığa ait olup olmadıklarının da incelenmemesi, sahteliği iddia ve kabul olunan belgelerin duruşmada incelenip, özellikleri zapta geçirilerek iğfal kabiliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirtilmemesi ile Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi 15.06.2010 tarih, 2010/37 esas ve 2010/206 karar sayılı dosyasının getirtilip bir suretinin dosya içerisine alınmaması,
Nitelikli dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak; dosya içerisinde sadece kredi sözleşmesi ile ödeme planlarının bulunduğu, buna karşın kredi bedelinin suçlamaları reddeden sanığa ödenip ödenmediğinin araştırılmadığı, kredi bedelinin elden mi yoksa banka hesabına mı yatırıldığı hususlarının incelenmesi, sanığın  fotoğrafının banka görevlilerine gösterilerek teşhis yaptırılması, paranın hesaba yatırıldığının tespiti halinde hesap sahibinin kimlik bilgilerinin temininden sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş,…” 15.CD. 12/3/2015 gün, 2013/9685 Esas 2015/22516 Karar,
* “…5237 sayılı TCK'nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez. Şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka veya diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu'nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fail, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu deyiminden, banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde ;
Olay tarihinde A. G.'in …'tan kredi almak üzere müracaatta bulunduğu, teminat olarak sonradan sahte olduğu anlaşılan senetleri verdiği,  … Truva Şubesi'nde  müşteri temsilcisi olarak çalışan sanık O. S.'nın A.'ın getirdiği evrakları sisteme girerek kabul onayı verildikten sonra müdüre gönderdiği, sanığın A. G.’le birlikte dolandırıcılık suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında; sanığın atılı suçu işlediğine dair  mahkumiyetine yetecek delil elde edilemediğinden  sanığın  beraatine dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir….”23. CD. 26/3/2015 gün, 2015/211 Esas 2015/67 Karar,
* “…Sanığın suça konu senetleri kredi çekildikten sonra verdiğini savunması, katılan bankanın 28/09/2010 tarihli cevabi yazısında; sanığın ortağı ve yetkilisi olduğu şirket adına kredi kullandığı, 17/10/2006 tarihinde 100000 TL ve 10/08/2007 tarihinde 90000 TL aylık eşit taksitli kredi kullandırıldığı, kullandırılan kredilere karşılık sanığın eşine ait 03/12/2008 tarihinde yapılan ekspertiz raporuna göre 80000 TL değer biçilen mesken üzerine 120000 TL banka lehine ipotek konulduğu geriye kalan teminat açığı için suça konu senetlerin konularak kredilerin kullandırıldığının belirtilmesi, katılan banka tarafından mahkemeye ibraz edilen 10/08/2007 tarihli kredi sözleşmesi içeriğinde teminatlara ilişkin bir kaydın bulunmadığının anlaşılması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti için kullandırılan kredilere karşılık ipoteğin hangi tarihte konulduğu ve senetlerin kredinin verildiği 10/08/2007 tarihinde önce mi yoksa sonra mı alındığı tespit edilerek, Yargıtay C.G.K'nın 03.03.1998 tarih ve 6/8-69 sayılı kararında açıklandığı üzere önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı da gözetilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/ 11-250 Esas ve 2009/13 Karar sayılı kararında da kabul edildiği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde mahkemece kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, olayda mağdurun tazminat talebi olmadığı gibi, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde sanıklara yüklenen sahtecilik suçundan doğan herhangi bir maddi zararının bulunmadığı da gözetilerek kayden suç tarihinden önce sabıkasız olan sanıklar hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendinde belirtilen “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususunun karar yerinde değerlendirilerek, sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, resmi belgede sahtecilik suçunda zararın giderilmediği şeklindeki yasal olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş,…” 15.CD. 30/3/2015 gün, 2013/9919 Esas 2015/22645 Karar,
* “…Sanığın suça konu üç adet sahte çeki düzenleyerek, kredi kullanmak amacı ile şikayetçi bankaya vermek suretiyle, banka tarafından tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağladığı  iddia olunan somut olayda, suça konu çeklerin keşidecisi görünen …Dış Ticaret Limited Şirketi yetkilisi tanık M. A.  Ş. ve tanık S. H.'un beyanları ve aldırılan bilirkişi raporuna göre sahte oldukları iddia olunan çeklerdeki keşideci imzaların … Dış Ticaret Limited Şirketi yetkilisinin bilgisi dahilinde şirket muhasebecisi olan S. H. tarafından keşide edilerek alınan mal karşılığı sanığa ait şirkete gönderildiği anlaşılmakla, sanığın sahte imza atıp kendi şirketlerinin kaşesini de vurup cirolayarak  bankaya ibraz ettiği ve bu şekilde nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin sabit olmaması gerekçeleriyle verilen beraat kararına ilişkin kabulde bir isabetsizlik  görülmemiştir…”15.CD. 1/4/2015 gün, 2013/9895 Esas 2015/22782 Karar,
* “…Teselsüle ilişkin 765 sayılı TCK'nın 80.maddesinde öngörülen artırım oranlarının 5237 sayılı TCK'nın 43.maddesinde öngörülen artırım oranlarından daha lehe olduğu gözetilip, 5237 sayılı TCK'nın  7/2.maddesi dikkate alınarak, eyleme 5411 sayılı yasa ile birlikte 765 sayılı TCK hükümlerinin uygulanması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi, Yasaya aykırı…”7.CD. 1/4/2015 gün, 2014/13805 Esas 2015/13138 Karar,
* “…Bankası … şubesinde Asistan Servis Görevlisi, Bireysel Krediler Servisinde kredi komitesi üyesi olarak görev yapan sanık Ö.T.'in banko veznede tahsilat ve ödeme, bireysel kredi açma ve ödeme yetkileri bulunduğu, akrabası olan müşteki M. T. adına onun haberi olmaksızın oluşturduğu tüketici kredi dosyası ile 8000 TL. Krediyi şubeden çektiği ve zimmetine geçirdiği, kredi dosyasında hayat sigortasının yapılmadığı bununla beraber dosyada ve fişlerde müştekinin imzasının bulunmadığı hatta imza eksikliğinin müfettiş tarafından tespit edildiği, kredi sözleşmesindeki evrakların eksikliği ve mudi imzasının bulunmaması nedeniyle yapılan işlemin aldatıcı nitelikte olmadığı ve banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında ortaya çıkarılabilecek durumda olması nedeniyle sanığın eyleminin  basit zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,…
Asistan servis görevlisi olan sanık Ö.'in nema karşılığı tüketici kredisi kullanan müşteki İ. A.'a tasarruf (kredi dönüşüm) hesabı açtığı, daha sonra müştekinin haberi olmaksızın, hiçbir belge ve sözleşme olmadan kamu mevduat hesabına dönüştürmek suretiyle bankaya ait 2100 TL'yi çekerek zimmetine geçirdiği, tediye fişinin bulunamaması nedeniyle sanığın eyleminin BASİT BANKA ZİMMETİ suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırı…
Suç tarihinde banka şubesinde asistan servis görevlisi olan sanık Ö. T.'in daha önce bankadan kredi kullanan veya kredi kefili olan müştekiler M. Y., Y. N. ve N. A.'ya ait kimlik bilgilerini kullanarak ve imzalarını taklit etmek suretiyle onların bilgileri dışında kredi sözleşmesi düzenlediği, müştekiler N. A. ve Y. N.'ı da bu kredilere kefil yaptığı, kredi başvuru formundaki imzaların sanık tarafından atıldığı, tatbik imzaları ile karşılaştırıldığında  her üç müştekinin imzalarının benzemediği, kendi denetim ve sorumluluğu altında bulunan bankaya ait paradan  5.000 Tl'yi tüketici kredisi olarak müşteki M. Y. adına çekip zimmetine geçirdiği, daha sonra aynı kredi sözleşmesinde tarih değişikliği yaparak aynı kişi adına 10.000 Tl'yi zimmetine geçirdiği ve önceki 5000TL. olan kredi borcunu kapattığı, bununla beraber kredi komitesi üyelerinden A. Y. Ö.'ın "belge eksikliğinden sehven imzalıyorum" şerhini koyarak kredi başvuru formunu onayladığı, şerhli onay nedeniyle banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında ortaya çıkarılabilecek durumda olduğu bu şekilde gerçekleşen eyleminin BASİT ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi…
Müşteki Y. N.'ın kendi adına kredi kullanmak amacıyla yanında diğer müştekiler M. Y. ve N. A. ile birlikte banka şubesinde asistan servis görevlisi olan sanık Ö. T.'in yanına gittikleri, ipotek konulacak evin Y.'ın eşi adına kayıtlı olması nedeniyle kredi işlemlerinin yapılamadığı ancak sanık Ö.'in banka elemanı olması nedeniyle kredi kullanamadığını 500 TL. Kredi kullanmak istediğini belirtmesi üzerine N.'in kredi borçlusu, diğer müştekilerin de kefil olarak sanığın verdiği belgeleri imzaladıkları ancak müştekilerin 500 TL yerine 10.000 TL için kredi borçlu ve kefili yapıldığı ve bu suretle sanığın banka parası olan 10000 TL'yi zimmetine geçirdiği, kredi başvuru formu incelendiğinde kredi komitesi üyelerinden banka müdürü L. S. ve sanık Ö. T.'in imzasının bulunduğu diğer komite üyesi A. Y. Ö.'ın imzasının bulunmadığı, kredi başvuru formunun tarihinin 01.04.2003 olarak yazıldığı, borçlu ve kefillerin kredi sözleşmesinde bulunması gereken maaş durum ve ikamet belgelerinin bulunmadığı, kredi komitesi üyesinin imza eksikliği nedeniyle  banka içi kayıtların olağan bir denetim ve araştırmasında ortaya çıkarılabilecek durumda olduğu bu şekilde gerçekleşen eyleminin BASİT ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi,…
a-Mahkemenin Birleştirilen 2007/8 Esas sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 11.01.2007 tarih ve 2007/4 nolu  iddianamesi ile 4389 sayılı yasanın 22/3, TCK 248/1, 53.maddeleri uyarınca zimmet suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eyleminin Nitelikli Zimmet suçunu oluşturduğundan bahisle 5411 sayılı yasanın 160/2.maddesi gereğince MAHKUMİYETİNE  karar verilmiş ise de;
Kredi dosyası oluşturmadan bilgisayar üzerinden müşteki M. Y. adına 5000 TL kredi bedelini masraflar düşüldükten sonra kendi hesabına aktarmak suretiyle zimmetine geçirdiği, fişlerin bir kısmının imzalı bir kısmının imzasız olduğu,
b-Mahkemenin Birleştirilen 2007/10 Esas sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 11.01.2007 tarih ve 2007/3 nolu  iddianamesi ile 4389 sayılı yasanın 22/3.maddesi uyarınca zimmet suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eyleminin Nitelikli Zimmet suçunu oluşturduğundan bahisle 5411 sayılı yasanın 160/2.maddesi gereğince MAHKUMİYETİNE  karar verilmiş ise de ;
Kredi dosyası oluşturmadan bilgisayar üzerinden müşteki B. Ö. adına banka parası olan 8000 TL kredi bedelini zimmetine geçirdiği,yine sanık Ö.'in kendisi tarafından kullandırılan tüm bireysel kredilerde kredi masrafı düşüldükten sonra ve büyük miktarlı net rakamlı ödemeler yapıp kredi müşterisinin bankadan ayrılmasından sonra müşterilerin tasarruf hesaplarında kalan küçük bakiyeleri kendi bilgisayarından yaptığı işlemlerle tediye fişi kesmeden mal edindiği bu şekilde zimmetine geçirdiği miktarın 6.654,80TL olduğu,
c-Mahkemenin Birleştirilen 2007/16 Esas sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17.01.2007 tarih ve 2007/8 nolu  iddianamesi ile 4389 sayılı yasanın 22/3.maddesi uyarınca zimmet suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eyleminin Nitelikli Zimmet suçunu oluşturduğundan bahisle 5411 sayılı yasanın 160/2.maddesi gereğince MAHKUMİYETİNE karar verilmiş ise de;
Sanığın suç tarihi olan 12.07.2004 tarihinde müşteki N. K. ile kredi kefilleri N. B. ve M. T.'nın kimlik bilgilerini kullanarak imzalarını taklit etmek suretiyle bilgileri olmaksızın oluşturduğu kredi sözleşmesi ile bankaya ait 10.000 TL'yi zimmetine geçirdiği, kredi sözleşmesinde kredi komitesi üyeleri L. S. ve sanığın imzasının bulunduğu diğer komite üyesi A. Y. Ö.'ın "belge eksik" şerhi koyduğu ancak imzasının bulunmadığı,
d-Mahkemenin Birleştirilen 2007/23 Esas sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 25.01.2007 tarih ve 2007/15 nolu  iddianamesi ile 4389 sayılı yasanın 22/3, TCK'nun 31, 33; 5411 sayılı kanunun 160/1., TCK'nun 53.maddesi uyarınca zimmet Suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eyleminin Nitelikli Zimmet suçunu oluşturduğundan bahisle 5411 sayılı yasanın 160/2 .maddesi gereğince MAHKUMİYETİNE  karar verilmiş ise de;
Sanık Ö.'in suç tarihi olan 12.08.2004 tarihinde müşteki B. G.'in bilgilerini kullanıp, imzasını taklit ederek bilgisi dışında düzenlediği tüketici kredi sözleşmesiyle 7000 TL. Banka parasını zimmetine geçirdiği, kredi dosyası incelendiğinde komite üyelerinden L. S. ve sanığın imzasının olduğu, diğer üyenin imzasının bulunmadığı ve kefil olmaksızın kredi sözleşmesinin düzenlendiği,
e-Mahkemenin Birleştirilen 2007/24 Esas sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 25.01.2007 tarih ve 2007/14 nolu  iddianamesi ile 4389 sayılı yasanın 22/3, TCK'nun 31, 33; 5411 sayılı kanunun 160/1., TCK'nun 53.maddesi uyarınca zimmet suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eyleminin Nitelikli Zimmet suçunu oluşturduğundan bahisle 5411 sayılı yasanın 160/2 .maddesi gereğince MAHKUMİYETİNE karar verilmiş ise de;
Asistan Servis Görevlisi olan sanık Ö.'in suç tarihi olan 15.06.2004 tarihinde kredi dosyası oluşturmadan müşteki A. K.'ın kimlik bilgilerini kullanarak onun bilgisi dışında oluşturduğu hesaba bankaya ait 10000 TL'yi aktardığı daha sonra da kendi hesabına aktararak zimmetine geçirdiği,
Kredi dosyası oluşturulmadan, gerekli evrak düzenlenmeden kredi komitesi üyesinin evrak eksikliğini belirtir şerhli onayın olduğu halde kredi verilmesi hallerinde zimmet suçunun  banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında  ortaya çıkarılabilecek durumda olduğu bu şekilde gerçekleşen eylemlerinin BASİT ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
Yasaya aykırı olup, sanık Ö. T. müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün belirtilen sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321.maddesi gereğince BOZULMASINA oybirliğiyle,
II-Sanıklar Ö. T. ve L. S. yönünden yapılan incelemede,
6-Mahkemenin Ana Dosyası olan 2006/202  (bozmadan sonraki 2009/20 Esas sayılı dosya) Esas  sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 12.10.2006 tarih ve 2006/104 nolu  iddianamesi ile sanıklar Ö. T.r ve L. S. hakkında müştekiler  Y. N., M. İ.'e karşı Bankayı Vasıta Kılarak Dolandırıcılık suçunu işledikleri gerekçesi ile TCK'nun 64/1.maddesi delaletiyle 765 sayılı yasanın 504/3, 522, 31, 33; 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f, 53, 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, sanıkların eyleminin Nitelikli Dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan bahisle 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f maddesi uyarınca MAHKUMİYETLERİNE  karar verilmiş ise de;
Sanık Ö. T.'in müşteki M. İ.'e kredi kartı talebi için kredi kartı belgeleri yerine tüketici kredisi başvuru formlarını imzalattığı, banka müdürü olan sanık L. S.'in de daha önceden konut kredisi alıp borcunu kapatan, yeniden konut kredisi almak için başvuruda bulunan banka müşterisi Y. N.'a konut kredisi belgeleri diyerek müşteki M. İ.'e ait tüketici başvuru formlarının kefil bölümlerini imzalattığı, müşteki M.'nın fişleri de imzaladığı, böylece her iki müştekinin de kandırılarak iradeleri dışında tüketici kredisine borçlu ve kefil yapıldığı, sanıkların bu suretle bankaya ait 11.000 TL'yi zimmetlerine geçirdikleri ve anılan kredi dosyasında herhangi bir eksiklik bulunmadığı müfettiş tarafından eylemin tesbit edilemediği, banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında ortaya çıkarılabilecek durumda olmaması nedeniyle sanıkların gerçekleşen eyleminin NİTELİKLİ ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
Yasaya aykırı olup, sanık Ö. T. ve L. S. müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün belirtilen sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasa'nın 8/1.maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321.maddesi gereğince BOZULMASINA oyçokluğuyla,
III-Sanıklar L. S. ve Y. T. yönünden yapılan incelemede;
7-Mahkemenin Birleştirilen 2007/45 Esas sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 28.02.2007 tarih ve 2007/32 nolu  iddianamesi ile sanıklar L. S., Y. T. ve M. A. hakkında müşteki A. P.'ya karşı Bankayı Vasıta Kılarak Dolandırıcılık suçunu işledikleri gerekçesi ile 765 sayılı yasanın 64/1 delaletiyle 504/3, 522, 523 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eyleminin Nitelikli Dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan bahisle sanıklar L. ve Y. hakkında 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f, Sanık M. A. hakkında TCK'nun 39/1.maddesi delaletiyle 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f maddesi uyarınca MAHKUMİYETLERİNE  karar verilmiş ise de;
Sanık Y. T.'in müşteki A. P.'dan bankadan kullanacağı 8000 TL kredi için kefil olmasını istediği, müştekinin, yakın arkadaşı olması ve uzaktan akrabası da bulunması nedeniyle sanığın teklifini kabul ettiği, suç tarihi olan 30.09.2004 tarihinde sanıklar Y. T. ile M. A.'un müştekiyi evinden aldıkları, Y. ve A.'ın banka yakınındaki çay ocağında bir süre bekledikleri bu sırada sanık M.'un bankaya giderek banka müdürü olan sanık L. S. ile görüştüğü, bir süre sonra sanık M.'un her ikisini de bankaya çağırdığı ve sohbet sırasında sanık L.'in odasında kredi başvuru formu ve eklerini kıvırıp imza atacağı yerleri bizzat göstermek suretiyle müşteki A.'a imzalattığı ve müştekinin de sanık Yener'e kefil olduğu inancıyla imzaladığı ve bankadan ayrıldığı, iki ay sonra bankadan aranarak kullandığı 10.000 TL kredi borcunu ödemediğinin bildirildiği, olayın bu şekilde ortaya çıktığı, çekilen kredinin masraf düşüldükten sonra 1.395 TL'sını komisyon adı altında sanık L. S.'e ödendiği, geri kalan 8.500TL'yı da sanık Y. T.'in aldığı, M.'un yardım ettiği, 30.09.2004 tarihli  kredi sözleşmesinde kredi komitesi üyelerinin imzalarının olduğu ancak üye A. Y. Ö.'ın "Eksik belge var, sehven imzalıyorum ikmalen" şerhi koymak suretiyle sözleşmeyi imzaladığı, şerhli onay nedeniyle banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında ortaya çıkarılabilecek durumda olduğu bu şekilde gerçekleşen eyleminin BASİT ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
Yasaya aykırı olup, sanık L. S. ve Y. T. müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün belirtilen sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321.maddesi gereğince BOZULMASINA oyçokluğuyla,
IV-Sanıklar L. S., Y. T. ve M. D. yönünden yapılan incelemede;
8-a)Mahkemenin Birleştirilen 2007/25 Esas sayılı  dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 31.01.2007 tarih ve 2007/10 nolu  iddianamesi ile sanıklar L. S., Y. T. ve M. D.  hakkında müşteki T. B.'a karşı Bankayı Vasıta Kılarak Dolandırıcılık suçunu işlediği gerekçesi ile TCK'nun 158/1-f, son, 53 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eylemlerinin  Nitelikli Dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan bahisle TCK'nun 37/1.maddesi delaletiyle 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f maddesi uyarınca MAHKUMİYETLERİNE  karar verilmiş ise de;
Sanık L. S.'in … Bankası … şubesi müdürü olduğu, Sanık Y. T.'in ekonomik olarak zor durumda bulunduğu, diğer sanık M. D.'ın … Bankası … şubesinden kolaylıkla kredi çekebileceğini ancak bunun için banka müdürüne belli oranda para vermesi gerektiğini sanık Y.'e söylediği, bunun üzerine sanık Y.'in akrabası olan müşteki T. B.'a bankadan çekeceği 3000 TL. Kredi için kefil olmasını istediği, müştekinin de kabul ettiği, sanık Y.'in müşteki T. ile birlikte sanık M. D.'ı da alarak banka şubesine geldikleri, sanık L.'in odasında sanık Y.’in elinde bulunan belgeleri, sanık M.'in müşteki T.'a imzalaması gereken yerleri göstermek suretiyle sanıklar M., Y. ve L.'in birlikte imzalattırdıkları, daha sonra banka memurlarından birisi gelerek T.'ın Ziraat Bankası Kırıkkale şubesinden kredi kullandığını, kredi borcu olduğunu ve bu nedenle kredi kullanamayacağını söylemesi üzerine sanık L.'in, müşteki T.'a bu durumda kefil olamayacağını söylediği ve T.'ın da imzaladığı belgeleri sanık müdürün odasında bırakarak birlikte bankadan ayrıldıkları, daha sonra imzalanan bu belgeler kullanılarak müşteki T.'ın borçlu sanık Y. T. ve A. A.'un kefil  yapılarak  9000 TL. tüketici kredisi alındığı, 8000 TL'nin sanık M. hesabına aktarıldığı, bunun 6500 TL'sini sanık M.'in Y.'e verdiği, M. de 1500 TL. kaldığı, kredi masrafı düşüldükten sonra bakiye 885 TL.nin komisyon adıyla sanık Levent'e verildiği, tüketici kredi sözleşmesinin kredi komitesi üyesi sanık L. tarafından da imzalandığı ancak diğer kredi komitesi üyesi A. Y. Ö.'ın eksiklik olduğunu belirterek sözleşmeyi imzaladığı, bu şerhli onay nedeniyle banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında zimmet suçunun ortaya çıkabilecek durumda olduğu, bu şekilde gerçekleşen sanıkların eyleminin BASİT ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
Yasaya aykırı olup, sanık  L. S., Y. T. ve M. D. müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün belirtilen sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321.maddesi gereğince BOZULMASINA oyçokluğuyla,
8-b)Mahkemenin Birleştirilen 2006/230 Esas sayılı dosyasında Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 11.12.2006 tarih ve 2006/125 nolu  iddianamesi ile sanıklar  L. S., Y. T. ve M. D.  hakkında müştekiler N. T. ve E. T.'e karşı Bankayı Vasıta Kılarak Dolandırıcılık suçunu işledikleri gerekçesi ile 765 sayılı yasanın 504/1-3-7-son, 522, 40; 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f, j, 63, 53 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eylemlerinin Nitelikli Dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan bahisle 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f maddesi uyarınca MAHKUMİYETLERİNE  karar verilmiş ise de;
Müştekiler E T. ve N. T.'in sanık Y. T.'in bankadan almak istediği 5000 TL. kredi için kefil olmayı kabul ettikleri, bunun üzerine birlikte banka şubesine gittikleri, işlemler yapılırken sanık Y. ile diğer sanık M.'in telefonla konuştukları, daha sonra banka müdürü olan sanık L. S.'in odasına gittikleri ve L.'in sözleşme kağıtlarını kıvırarak imzalanacak yerleri gösterdiği, müştekilerin de imzaladığı ancak hastalarının olması nedeniyle kredi ödemesine ilişkin fişleri imzalamadan bankadan ayrıldıkları, daha sonra bu imzalanan belgelerle N. T. 5000 TL E. ise 11000 TL. kredi için asıl borçlu ve birbirlerine kefil yapıldıkları, alınan toplam 16.000 TL'nin 2000 TL'sinin sanık M. hesabına müşteki E.'ın talimatı olmaksızın aktarıldığı, 1210 TL'sinin L.'e  komisyon olarak verildiği, kalan miktarı da sanık Y.'in aldığı, tediye fişlerinin sanık L. tarafından düzenlendiği ve kredi komisyonu başkanı olarak imzalamasından sonra  kredi sözleşmesini  kredi komisyonu üyeleri A. Y. Ö. ile Ö. T.'in "Evrak eksik sehven imzalıyorum" şerhini koyarak imzaladıkları, bu şerhli onay nedeniyle banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında zimmet suçunun ortaya çıkabilecek durumda olduğu, bu şekilde gerçekleşen sanıkların eyleminin BASİT ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
Yasaya aykırı olup, sanık  L. S., Y. T. ve M. D. müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün belirtilen sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321.maddesi gereğince BOZULMASINA oyçokluğuyla,
V-Sanıklar L. S. ve M. S. yönünden yapılan incelemede;
10-Mahkemenin Birleştirilen 2009/12 Esas sayılı dosyasında  Kırıkkale  Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 09.01.2009 tarih ve 2009/12 nolu iddianamesi ile sanıklar L. S., M. S. hakkında  müştekiler K. D., F. A. ve A. A.'a karşı Bankayı Vasıta Kılarak Dolandırıcılık, Resmi Evrakta Sahtecilik suçunu işledikleri gerekçesi ile 765 sayılı yasanın 504/1, 340/del. 339, 342/1, 31 ve 33; 5237 sayılı TCK'nun 158/1-c, j, 204/1-2, 53 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, eylemlerinin bir bütün halinde Nitelikli Dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan bahisle 5237 sayılı TCK'nun 158/1-f maddesi uyarınca MAHKUMİYETLERİNE  karar verilmiş ise de;
a-Sanık L.'in bankanın şube müdürü olduğu, diğer sanıklardan M. S. ile müşteki K. D.'in arkadaş oldukları, sanık M.'nın bankadan çekeceği 1000-2000 TL.kredi için K.'den kefil olmasını istediği, müştekinin de kabul ederek nüfus cüzdanı ile bordrosunu sanık M.'ya verdiği ancak sanık M. S.'nın 16.09.2004 tarihinde bankadan müşteki K.'i borçlu gösterip onun yerine imza atarak 11.000 TL tüketici kredisi çektiği, bu krediye kendisi ile müşteki F. A.'ı kefil olarak gösterdiği, ayrıca sanık M.'nın arkadaşı K. adına kredi çektikten sonra bankadan çıkarken yanına yaklaşan birisinin "Şube Müdürü L. S.'in 1500 TL istediğini,  ne parası diye sorduğunda M. B. söylemedi mi demesi üzerine telefonla M. B.'i aradığı, onunda  bu parayı vermek zorundasın yoksa krediyi keyfinden mi veriyor hepimizden aynı parayı kesti demesi üzerine 1500 TL'yi gelen kişiye verdiği, bununla beraber borçlu görünen müşteki K.'in hesabından 1500 TL.nin M. D. hesabına aktarıldığı fişi düzenleyenin sanık L.S. olduğu, tüm bu olayların banka müdürü sanık L.'in bilgisi dahilinde yapıldığı, kredi komitesi üyelerinin tamamının şerh düşmeksizin kredi sözleşmesini imzaladıkları, banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında ortaya çıkarılabilecek durumda olmaması nedeniyle sanıkların eyleminin NİTELİKLİ ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
 b-Müşteki K. D.'in kefil yerine kredi borçlusu yapıldığını öğrenmesi üzerine sanık M. S.'dan kredi borcunu kapatmasını istediği, bunun üzerine M. S.'nın sanık L. S.'e giderek bu işin çözümlenmesini istediği, L.'in de M.'ya kredi borçlusu getir demesi üzerine sanık M. S.'nın kayınpederi olan sanık M. U. ile birlikte müşteki Feyyaz Arslan'ın yanına gittikleri ve ondan  kredi için kefil olmasını istediği, F.'ın da kabul etmesi üzerine birlikte … Bankası … Şubesine gittikleri, ancak konuşulanların aksine F.'ın kredi borçlusu, sanık M. U.'ın da kredi sözleşmesinde kefil olarak gösterilerek 10.500 TL üzerinden sözleşme düzenlendiği, yine ödeme fişlerinin sanık L. S. tarafından  düzenlendiği, müşteki F.'ın okuryazar olmadığı ve 80 yaş üzeri olmasından istifade edilerek borçlu yapıldığı ve bu sözleşmenin kredi komitesi başkanı olarak sanık L. tarafından imzalandığı ancak kredi komitesi üyesi A. Y. Ö.'ın "kredi limiti yüksek ikmalen imzalıyorum" şerhi düşerek krediyi onayladığı, bu şerhli onay nedeniyle banka içi kayıtların olağan bir denetimi ve araştırmasında zimmet suçunun   ortaya çıkabilecek durumda olduğu, sanıklar L. S. ve M. S.'nın fikir ve eylem birliği içinde gerçekleşen eyleminin BASİT ZİMMET suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırı…”7.CD. 8/4/2015 gün, 2011/11997 Esas 2015/15740 Karar,
* “…5237 sayılı TCK'nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, Kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir. Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu'nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır. Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Sanığın A. K. adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanı ile PTT şubesine ibraz ederek …Bank'a ait bireysel kredi formunu ve bireysel bankacılık hizmetleri, ihtiyaç kredi sözleşmesini 20.000,00 TL kredi başvuru talebinde imzaladığı, PTT görevlisinin şüphelenmesi üzerine nüfus cüzdanı ile emniyet görevlilerince yakalandığı, böylece sanığın nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüs ve resmi evrakta sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği, sanığın savunmasında suçlamaları kabul ettiği, ekonomik durumunun kötü olması sebebiyle gerçekleştirdiğini belirtiği, dosya içerisinde bulunan bireysel kredi başvurusu üzerinde yazılı imzalar ile sanığın imzaları karşılaştırılmış imzaların sanığın el mahsulü olduğu, yine sahte nüfus cüzdanının aldatma kabiliyetine haiz olduğu yönünde rapor düzenlenmesi karşısında tüm dosya kapsamına göre sanığın üzerine atılı suçları işlediğine yönelik mahkemenin kabulünde isabetsizlik görülmemiştir…”15.CD. 22/4/2015 gün, 2015/4659 Esas 2015/24195 Karar,
* “…Sanık G. E.'in 08.09.2006 tarihli kanuni soruşturma raporunda belirtilen, müdahil bankanın Suluova Şubesinde görev yaptığı 27.07.2005 - 26.10.2005 tarihleri arasında gerçekleştirdiği ancak iddianameye konu edilmeyen eylemleri ile ilgili dava açılıp açılmadığının araştırılarak, açıldığının tespiti halinde gerektiğinde davaların birleştirilip, tüm deliller birlikte değerlendirilerek hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,…” 7.CD. 4/5/2015 gün, 2014/14283 Esas 2015/15217 Karar,
*“…Sanıkların … A.Ş.'nin  … Tüketim Malları San.Tic. Firmasına 29.11.1999 tarihinde 216.343.-TL parayı kredi adı altında kullandırarak, sanık H. G.'nun Banka Yönetim Kurulu Başkanı ve hakim ortağı   ve sanık C. B.'in  Banka Yönetim Kurulu Üyesi ve genel müdürü  olduğu  … A.Ş.'nin paralarını, doğrudan kendisine veya grup şirketlere kredi veriliyormuş gibi gösterip  yönetim ve denetiminde bulunan banka parasını zimmete geçirmek suçunu işledikleri,   basit zimmet suçunu oluşturan eylemin  suç tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu  22/3-1. cümlesinde ve suç tarihinden sonra 01/11/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160/1. maddesinde düzenlendiği, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 165/1. maddesine göre "Dosyanın bilirkişiye tevdi tarihinde dava zamanaşımı süresi durur. Bilirkişinin raporunu mahkemeye verdiği tarihten itibaren bu süre kaldığı yerden işlemeye devam eder." hükmü 4389 sayılı yasanın 24. maddesinin 7. bendindeki ek fıkrada da yer aldığı,  ancak bilirkişilerde geçecek sürenin dava zamanaşımını durdurduğuna ilişkin bu düzenlemenin 4672 sayılı yasayla madde metnine eklenerek 29.05.2001 tarihli 24416 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak  yürürlüğe girdiği ve  T.C Anayasa'sının 38. maddesinde suç ve cezalara ilişkin esaslar düzenlenmiş olup " Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır." hükmü gereğince suç tarihinde yürürlükte bulunmayan bir yasanın sanıklar aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamayacağı gözetilerek;
5237 sayılı TCK.nun 7. maddesi uyarınca, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nın 102/3.ve 104/2.maddelerinde öngörülen zamanaşımı sanıklar  lehine olup, 29.11.1999 olan suç tarihinden itibaren  kararın verildiği 24.12.2014 tarihinde zamanaşımı tahakkuk etmiş bulunduğundan sanıklar hakkındaki kamu davasının düşürülmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,…” 7.CD. 6/5/2015 gün, 2015/7546 Esas 2015/14661 Karar,
* “…Sanığın kıdemli servis yetkilisi olarak çalıştığı bankada, banka müşterilerinin hesaplarından onların bilgisi dışında sahte imza atmak suretiyle hesaplarından virman yoluyla aktarmalar yapıp, yine sahte imzalar atmak suretiyle fişler düzenlediği ve mevduat hesaplarındaki paraların bir kısmını kendisi ve yakınlarının hesaplarına ya da gerçekte var olmayan sahte hesaplara kıymet virmanı işlemi gerçekleştirdiği iddia edilmesi karşısında mudilere ait bankada mevcut orjinal imzalarla, bilirkişi ve müfettiş raporunda belirtilen sahte mudi imzası taşıyan fişlerdeki imzalar karşılaştırılıp, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının mahkemece saptanması, işlemlerin çokluğu ve duraksama halinde mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından bankacılık işlemleri konusunda uzman bir bilirkişinin görüşüne başvurulup, her bir işlem bakımından duraksamaya yer bırakmayacak şekilde, eylemlerin ayrı ayrı basit veya nitelikli zimmet olup olmadıkları tespit edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak, tüm eylemler basit zimmet kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi,
2-Mahkemece sanığın banka zararını kovuşturma başladıktan sonra tamamen ödediği kabul edildiği halde 5411 sayılı Kanunun 160/5.maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılması gerekirken 1/2 oranında indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini; Yasaya aykırı,…” 7.CD. 11/5/2015 gün, 2014/9949 Esas 2015/15407 Karar,
* “…1-5411 sayılı Yasa'nın 160/2.maddesinde yer alan "hükmolunacak adli para cezası miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağına" ilişkin düzenleme uyarınca, nitelikli zimmet kapsamında değerlendirilen eylemler nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen toplam zarar miktarının dikkate alınacağı ve zararın bulunmaması halinde ise sadece gün adli para cezası tayin edilerek anılan maddedeki üç kat uygulamasının yapılamayacağı cihetle, sanığın soruşturmadan önce banka zararının tamamını ödendiği nazara alınarak gün adli para cezası verilmesi ile yetinilmesi gerekirken hapis cezası bakımından alt sınırdan uygulama yapılmasına karşın, zimmet miktarı gözetilerek adli para cezası, banka zararının üç katı üzerinden belirlenip, sanık hakkında fazla cezaya hükmedilmesi,
2-Suç tarihinde … Bankası A.Ş. Elazığ Fırat Şubesi'nde Satış Temsilcisi ünvanı ile çalışan sanığın, 5237 sayılı TCK'nın 53/1. maddesindeki hak ve yetkilerden birini kötüye kullanarak suç işlemediği gözetilmeden hakkında anılan Yasanın 53/5.madde fıkrasının uygulanması,…” 7.CD. 14/5/2015 gün, 2014/10994 Esas 2015/15697 Karar,
* “Sanığın birden fazla işlem ile zimmet suçunu işlediği, her bir işlem bakımından ayrı ayrı inceleme yapılarak nitelikli ve basit zimmet  değerlendirmesi yapılması gerekmekte ise de, bu husus aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” 7.CD. 1/6/2015 gün, 2014/17297 Esas 2015/15907 Karar,
* “a-) Suç tarihinde banka şubesinin müdürü olan sanık B. A.’ın , banka müşterisi A. C.’a ait bankomat hesabı üzerinde mudinin bilgisi dışında 27.12.2004 tarihinde 3.000 TL kredi tahsis ettiği,  30.12.2004 tarihinde ise  kredi limitinin  2000 TL arttırılarak 5.000 TL ye çıkartıldığı, daha sonra da 500 TL arttırılarak kredi limitinin 5.500 TL’ ye çıkartıldığı,  dosyada mevcut 27.12.2004 tarihli faks talimatı içeriğine göre mudi A. C. tarafından … şubesine gönderilen faks talimat yazısında müşteri hesabından sanık B. A.’a 5.000 TL ödenmesinin bildirildiği, bu faks talimatındaki  mudi A.C. adına atılı imzanın sahte olduğunun tespit edildiği,  sahte faks talimatının altının diğer sanık M. F. tarafından “talebi uygundur” şeklinde imzalandığı, sanık B.’ın bilgisi ve onayı çerçevesinde, sahte faks talimat yazısına dayanılarak mudinin hesabından önce 27.12.2004 tarihinde 3.000 TL   çekilerek sanık M.’ın hesabına virman yoluyla aktarıldığı, bilahare aynı miktar paranın sanık M.’ın hesabından çekilerek sanık B.’ın hesabına gönderildiği, aynı faks talimatına dayanılarak  30.12.2004 tarihinde ise 2.000 TL ve 500 TL’nin   mudi hesabından çekilerek bu kez sanık M.’ın suç tarihinde genel başkanı olduğu sendika hesabına aktarıldığı, mudi hesabından virman yoluyla çekilen paralara ilişkin düzenlenen fişlerde mudi imzasının bulunmadığı, 
 Sanık B. A.’ın aşamalarda alınan savunmasında , sanık M. F.’nın  sendika  hesabından  ödenmesini istediği miktarın yeterli olmaması üzerine,  kendi eşinin hesabından aldığı 3.000 TL’yi de ekleyerek sanık M.’ın gönderdiği şahsa 8.000 TL yi elden ödediğini, sahte faks talimatındaki imzayı şubenin tadilatta olması nedeniyle karşılaştıramadığını ve şikayetçi A. C.’un hesabından işlem yetkisi veren bu talimat yazısına göre dava konusu 3.000 TL yi kendi alacağına mahsuben aldığını, ancak talimat verdiği personelinin yanlışlıkla 3000 TL'yi M. hesabına virman yaptıklarını, yanlışlığın anlaşılması üzerine M.'ın hesabından kendi hesabına aktarıldığı, geri kalan para olan 2000 TL ve 500 TL'nin ise kalanı da sanık M.’ın başkanı olduğu sendika hesabına yatırdığını ifade etmesi,  BDDK Murakıplar Kurulunun ve … teftiş kurulunun dosyada mevcut raporları içeriğine göre de … Bankası Aydınlıkevler Şubesinin olay tarihlerinde tadilatta olması nedeniyle şubede çalışma düzeninde karışıklık oluştuğunun belirtilmesi karşısında sanık B.’ın eşinin belirtilen tarihlerde şubede hesabı olup olmadığı araştırılarak, böyle bir hesabın bulunması halinde sanığın eşinin hesabından  suç döneminde belirtilen miktarda para çekme işlemi yapılıp yapılmadığı da belirlendikten sonra, belirtilen hususlar da dikkate alınmak suretiyle  sanıklar B. A. ve M. F.’nın zimmet kastıyla hareket edip etmediklerinin  mahkemece değerlendirilmesinin gerekmesi, Kabul ve uygulamaya göre de;
b- ) Suç tarihi itibariyle hükme esas alınan zimmet miktarının değerinin az olduğu cihetle  5411 sayılı Yasanın 160/6. maddesi gereğince cezada indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
c-) Banka zararını gideren sanıkların engel adli sicil kayıtlarının bulunmadığı ve  dosyaya yansıyan olumsuz davranışlarının tespit edilemediği de gözetilerek lehe yasa hükümlerinin ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep eden sanıklar hakkında  yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hapis cezasının ertelenmemesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,  Yasaya aykırı,…” 7.CD. 1/6/2015 gün, 2014/8745 Esas 2015/16999 Karar,
* “…1-Sanık N. Ş. tarafından İ. Ş. adına 10.500 TL lik 145149 nolu ticari kredi tahsis edilerek kulanıldığı ve bu hesaptan  bankanın halen 7.253 tl anapara alacağı bulunduğu iddia olunmasına rağmen, karara esas alınan bilirkişi raporunda bu hususa değinilmediği gibi kararda da bu miktarın banka zararı olarak kabul edilip edilmediğinin tartışılıp değerlendirilmemesi,
2-Sanığa 5411 sayılı Yasa'nın 160/2 maddesinde öngörüldüğü şekilde hürriyeti bağlayıcı ceza ile gün para cezası tayin edilerek, takdir edilecek gün para cezasının, artırım ve indirime tabi tutulduktan sonra 5237 sayılı TCK'nun 52.maddesindeki esaslara göre belirlenen sonuç adli para cezasının nitelikli zimmet suçu nedeni ile oluşan banka zararının 3 katına çıkartılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi,
3-Açılan davanın niteliğine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kamu davasına katılma hakkı bulunmayan müşteki gerçek kişilerin davaya katılmasına karar verilmesi, Yasaya aykırı olup…”7.CD. 9/6/2015 gün, 2014/22311 Esas 2015/16612 Karar,
* “…İddianamedeki anlatım ve tavsife göre eylemin 5411 sayılı Yasa'nın 160. maddesinde düzenlenen banka zimmet suçu kapsamında kaldığı ve anılan yasanın 162. maddesi gereğince başvuru şartına tabi olduğu, durma kararı verilip  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun davadan haberdar edilmesi, başvuru şartının gerçekleşmesi halinde yargılamaya devam edilerek hüküm tesisi aksi halde muhakeme şartının gerçekleşmemesi nedeniyle düşme kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden davaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi Yasaya aykırı…”7.CD. 10/6/2015 gün, 2015/7031 Esas 2015/18455 Karar ,
* “…Bankası Tunceli Şubesi'nde asistan servis yetkilisi ve görevlisi olarak çalışan sanık H. G.'ün,  21.04.2003 tarihinde 01.04.2005 tarihine kadar 84 adet imza taşımayan usulsüz işlemleri ile Tunceli Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğü'ne ait "Kurumlar maaş aktarım hesabı'nı kullanarak A. Ö.'in yetkilisi olduğu .. Otomotiv Ltd şirketine ait hesaba doğrudan aktarım ve ödemeler yapmak suretiyle ve mudiler A. K., B. Y., G. A., B. G. ve K. Y.'a ait hesaplardan 30.06.2005 tarihinde 14.12.2005 tarihine kadar iki adeti imzasız  13 adeti ise mudi yerine kendisinin imza atarak oluşturduğu tediye fişleri ile hesaplarından para çekmek suretiyle banka zimmeti suçunu işlediği iddia olunarak açılan kamu davasının yargılaması sonucunda sanık hakkında nitelikli zimmet suçundan mahkumiyetine karar verilmiş ise de                     
Zimmetin, banka içi kayıtların olağan bir denetimi, araştırma ve karşılaştırılması suretiyle kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması halinde basit olarak nitelendirilmesi mümkün olup ayrıca;
Tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesinde fiilin, basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından;
Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet;
Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile
 ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem nitelikli zimmet suçunu oluşturacaktır.
 Sanığın zimmetine konu bir kısım tediye fişlerinde mudi imzasının bulunmaması, bir kısım tediye fişlerinde ise mudiler yerine sanık tarafından atılan imzaların, mudi imzalarına hiç benzemediğinin ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması karşısında, eylemin 5411 sayılı Yasanın 160/1.maddesine uygun basit zimmet suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırı…”7.CD. 11/6/2015 gün, 2013/22666 Esas 2015/18541 Karar,
* “1-Sanığın, mudi İ. K.'ndan elden teslim aldığı 2.000,00 TL ile mudi R. K.'dan elden teslim aldığı 15.500,00 TL'sını banka kayıtlarına intikal ettirmemek şeklinde kabul edilen eylemlerinin ne surette 5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesi uyarınca zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmiş olduğu da denetime imkan verir şekilde karar yerinde tartışılmaksızın ve bu eylemlerin basit zimmet kapsamında kaldığı gözetilmeden, hatalı nitelendirme sonucu yazılı şeklide hüküm kurulması,
2-Mahkemece, sanığın, nitelikli kabul edilen iki eylemi dışında kalan tüm diğer eylemlerinin basit zimmet kapsamında kaldığı kabul edilmiş ise de, bu eylemler arasında sahte imzalı belgelerin de bulunması, bu tür belgelerdeki imzaların aldatıcılık özelliklerinin olup olmadığının tayininde ve hükme esas alınan 30.06.2013 tarihli raporu düzenleyen bilirkişiler arasında grafoloji uzmanın yer almaması, Heyetimizce yapılan incelemede ise bir kısım sahte belgeler üzerindeki imzaların mudilerin banka nezdindeki mukayeseye esas imzaları ile benzerlik arz ettiğinin gözlemlenmiş olması karşısında;
Dairemizin istikrar kazanan uygulamalarına göre, tediye fişine (ya da mudi adına düzenlenen diğer belgelere) mudi yerine sahte imza atılmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylemin basit zimmet, sahteciliğin  aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylemin  nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı gözetilerek;
Sahte imzalı belgeler kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesinde, eylemin, basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından, mudilere ait hesap kartonerlerinde bulunan imzalarla, mudiler adına sahte olarak atılan belgelerdeki imzalar karşılaştırılıp, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının mahkemece saptanması, işlemlerin çokluğu ve duraksama halinde ise mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından, grafoloji uzman bir bilirkişinin görüşüne başvurulup, sahte imzalı fişlere ilişkin olarak, her bir işlem bakımından duraksamaya yer bırakmayacak şekilde, eylemlerin ayrı ayrı basit ya da nitelikli zimmet olup olmadıkları tespit edilerek, buna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, meslekleri itibariyle bu konuda uzman olmayan bilirkişiler tarafından düzenlenen rapora itibar edilmek suretiyle ve eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre de;
3-5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesinde "Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde faile oniki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re`sen ödettirilmesine hükmolunur." şeklinde düzenlemenin yer alması karşısında, 5237 sayılı TCK'nun 61/1. maddesi uyarınca temel hapis ve gün adli para cezası belirlenip, yine uygulanma koşulları oluşmuş ise anılan yasanın 61/4. maddesi uyarınca bu cezalardan artırım ve indirim yapıldıktan sonra, hürriyeti bağlayıcı ceza ile birlikte hükmedilen sonuç adli para cezasının, ödenmemiş zararın üç katından az olması halinde bu miktara yükseltilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hatalı uygulama yapılması, Yasaya aykırı…”7.CD. 24/6/2015 gün, 2015/13441 Esas 2015/18395 Karar,
* “…Off Shore hesapları üzerinden banka kurumunu aracı kılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunda hesabın açıldığı 03.12.1999 tarihinde suçun oluştuğu ve 5237 sayılı TCK'nın 7.maddesi gözetilerek sanıklar lehine bulunan 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2.maddelerinde öngörülen zamanaşımı süresinin hüküm tarihinde dolduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi, Yasaya aykırı,..” 7.CD. 25/6/2015 gün, 2013/19933 Esas 2015/17441 Karar,
* “…1- Sanığın imzasız fişlerle ya da fişsiz olarak gerçekleştirdiği zimmet eylemlerinin basit zimmet suçunu oluşturduğu, ancak dosyada mevcut 17.03.2009 tarihli grafoloji uzmanı bilirkişi raporu ve 12.07.2010 tarihli bilirkişi raporuna göre ise mudiler yerine takliden atılan imzaların ise iğfal kabiliyetinin bulunduğunun ve bu işlemlerin nitelikli zimmet suçunu oluşturduğunun tespit edilmesi karşısında taklit imzalı ve iğfal kabiliyeti olan fişler ile taklit imzalı ve iğfal kabiliyeti olmayan tediye fişleri ayrılarak , iğfal kabiliyeti olan taklit imzalı fişlerle gerçekleştirilen zimmet fiillerinin nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde tüm eylemlerin basit zimmet kabulü ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- Sanığın zimmet miktarının bir kısmının soruşturmadan önce, kalan kısmını ise soruşturma başladıktan sonra ödediği gözetilerek cezasından 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160/4. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılması gerekirken tamamının soruşturmadan önce ödendiğinin kabulü ile sanığın cezasından 2/3 oranında indirim yapılarak eksik ceza tayini, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 6/7/2015 gün, 2014/20866 Esas 2015/18411 Karar,
* “1-İddianamede müşterilere ait hesaplardan internet bankacılığı vasıtasıyla kendi hesabına para aktarma şeklinde tarif edilen sanığın bir kısım eylemlerinin niteliği tartışılmaksızın, tüm eylemlerinin basit zimmet suçu kapsamında kaldığı kabul edilmek suretiyle hüküm oluşturulması,
2-Sanığın, banka zararına mahsuben 16.000,00 TL ödeme yaptığı yönünde savunmada bulunması, 08.06.2010 tarihli müfettiş soruşturma raporunda da benzer yönde tespitlerin olması karşısında, bu konu araştırılıp, zimmet nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen zarar miktarı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlendikten sonra karar verilmesi gerektiği hususunun düşünülmemesi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 9/7/2015 gün, 2014/16673 Esas 2015/18494 Karar,
* “…1-Bilirkişi raporunda bildirilen 35.208.99 TL zimmet miktarını sanık müdafiinin ısrarla ödemek istediği cihetle, mahkemece gerektiğinde bir tevdi mahallide tayin edilmek suretiyle zimmet miktarının sanık tarafından giderilmesi için imkan verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
Kabule göre de;
2-Sanığa, 5411 sayılı Yasa'nın 160/2 maddesinde öngörüldüğü şekilde hürriyeti bağlayıcı ceza ile gün para cezası tayin edilerek, takdir edilecek gün para cezasının arttırım ve indirime tabi tutulduktan sonra 5237 sayılı TCK'nun 52. maddesindeki esaslara göre tayin edilecek sonuç adli para cezasının nitelikli zimmet suçu nedeniyle oluşan banka zararının 3 katına çıkartılması gerekirken, adli para cezasının banka zararının 3 katına çıkarılmasından sonra, TCK'nun 62/1 maddesi uyarınca indirim yapılmak suretiyle eksik para cezasına hükmedilmesi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 8/9/2015 gün, 2015/13680 Esas 2015/18747 Karar,
* “1- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 160/2.madde fıkrasında belirtilen "... yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz." amir hükmüne yanlış anlam verilerek; takdir edilecek gün para cezasının, artırım ve indirime tabi tutulduktan sonra en son 5237 sayılı TCK'nun 52.maddesi gereğince tayin edilecek sonuç adli para cezasının banka zararının üç katı olan miktara çıkartılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapılarak eksik ceza tayini,
2-Karar tarihi itibariyle alınması gereken nispi harç miktarının 5.046,00TL olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde eksik harca hükmedilmesi,
3-Katılan …Bankası lehine hükmedilen nispi vekalet ücretinin 8.846,00TL olması gerektiği gözetilmeden, eksik ücreti vekalete hükmolunması,
4-Suçtan doğrudan zarar görmeyen ve davaya katılma hakkı bulunmayan mudi F. Ç. lehine vekalet ücretine hükmolunması,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin, katılan … Bankası T.A.O vekilinin ve suçtan doğrudan zarar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322.maddesi uyarınca, hükümden "ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkranın" çıkarılması, yerlerine "
2-Sanığın                dosyaya   yansıyan olumsuz kişiliği görülmediğinden bu husus lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek TCK.nun 62/1, maddesi gereğince cezalarından takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak sanığın 10 YIL HAPİS VE 500 GÜN KARŞILIĞI ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
3-Sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının beher günü günün ekonomik koşulları ve sanığın sosyo ekonomik durumuna göre TCK'nun 52/2. Maddesi gereğince 20.00 TL hesabı ile paraya çevrilerek sanığın 10 YIL HAPİS VE 10.000.00 TL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, 
4- 5411 sayılı Yasa'nın 160/2. madde fıkrası gereğince sanığa verilecek adli para cezası bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağından, Sanığın "10 YIL HAPİS VE 254.865,00 TL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA" fıkralarının eklenmesi, yine hükmün "10.fıkrasındaki 5.046,32TL ve 11. fıkrasındaki 1.261,58TL" ibarelerinin çıkarılması, yerlerine, " 10.fıkraya 8.846,00TL ve 11. fıkraya 5.046,00 TL" ibarelerinden" eklenmesi, yine katılan Fatma Çelebi lehine verilen ücreti vekaletin çıkarılması ve sair kısımların aynen bırakılması suretiyle! hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA…”7.CD. 10/09/2015 gün, 2014/10108 Esas 2015/18944 Karar,
* “Sanığın zimmet miktarının tamamını 15/12/2006 tarihinde kovuşturma başlamadan önce ödediği gözetilerek cezasından 5411 sayılı Yasa'nın 160/5. maddesi uyarınca 1/2 oranında indirim yapılması gerekirken tamamının soruşturma başlamadan önce ödendiğinin kabulü ile sanığın cezasından 2/3 oranında indirim yapılarak eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
1- 5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesinde yer alan "hükmolunacak adli para cezası miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağına" ilişkin düzenleme uyarınca, üç katı uygulamasında, nitelikli zimmet kapsamında değerlendirilen eylem nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen toplam zarar miktarının dikkate alınacağı ve zararın bulunmaması halinde ise sadece gün adli para cezası tayin edilerek anılan maddedeki üç kat uygulamasının yapılamayacağı, sanığın banka zararının tamamını kovuşturma başlamadan önce ödediği hususları gözetilerek, gün adli para cezası verilmesi ile yetinilmesi gerekirken adli para cezasının banka zararının 3 katı üzerinden belirlenerek sanık hakkında fazla adli, para cezasına hükmedilmesi,
2- Sanığa mahkemece 5271 sayılı CMK'nın 150/3. maddesi uyarınca baroca görevlendirilen zorunlu müdafiye ödenen avukatlık ücretinin sanıktan tahsiline karar verilmiş ise de; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesinde şüpheli veya sanığın "Müdafii tutmak için mali olanaklardan yosun bulunması ve adaletin selametinin de gerektirmesi halinde, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın yardımından ücret ödemeksizin yararlanabilme hakkı"nın bulunduğunun açıklandığı, iç hukukumuzda ve tarafı bulunduğumuz sözleşmede mevcut bu ilkeler karşısında, AİHS'nin temel hakka ilişkin hüküm içeren 6. maddesinin, iç hukukumuzda aynı konuda kanun ve yönetmeliklerle getirilen ve yukarıda işaret edilen düzenlemelere nazaran öncelikle uygulanması gerektiği, zorunlu müdafiin 5271 sayılı CMK'nın 150/3 maddesi gereğince sanığn istemi aranmaksızın görevlendirilmesi karşısında, zorunlu müdafii ücretinin sanığa yükletilmeyeceğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden ve bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesi uyarınca,
1- Hükümde yer alan “Sanığa hükmedilecek para cezası 5411 Sayılı Bankacılık Kanunun 160/2 maddesi gereğince, bankanın uğradığı zararın 3 katından az olamayacağından ve bankanın uğradığı zararın da 22.433 TL olduğu anlaşıldığından SANIĞIN ZİMMET SUÇUNDAN NETİCETEN 4 YIL, 2 AY HAPİS VE 67.299 TL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,” şeklindeki bendin hükümden çıkartılması ve yerine “Sanığın netice olarak 4 yıl 2 ay hapis cezası ve 2.760 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına,” cümlesinin yazılması,
2- Hükmün yargılama giderlerine ilişkin fıkrasında yer alan “ve 533 TL zorunlu müdafii ücretinden” ibaresinin hükümden çıkartılması ve aynı fıkrada bulunan “2842,15 TL” ibaresi yerine de “2.309,15 TL” ibaresinin yazılması, suretiyle diğer kısımları usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA…”7.CD. 10/09/2015 gün, 2014/14714 Esas 2015/18863 Karar,
* “…Sanık hakkında soruşturmaya başlanılmasına esas alınan 18.09.2007 tarihli dilekçeyi … Ziraat Bankası vekili olarak ibraz eden Av….'e, şikayet tarihi itibariyle … Bankası veya ilgili Şube Müdürlüğü tarafından verilmiş bir vekaletnamenin bulunup bulunmadığının tespiti, varsa eklenerek iadesi istenilmiş olduğu halde; … Bankası Akkuş Şube Müdürlüğüne sorulması  ile  yetinilip ilam uyarınca  … Bankası Genel Müdürlüğü ile … Noterliğinden araştırma yapılmadığının anlaşılması karşısında; adı geçen yerlerden de araştırılmak suretiyle söz konusu vekaletnamenin bulunup bulunmadığının tespiti varsa eklenerek iadesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,…” 7.CD. 6/10/2015 gün, 2014/24746 Esas 2015/23407 Karar,
* “Sanık hakkında resmi evrakta sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCK'nun 204/1. maddesi uyarınca açılan davada;  5411 sayılı Bankacılık Yasasında zimmet suçu yanında sahtecilik suçundan ayrıca cezaya hükmolunacağına ilişkin bir düzenleme bulunmaması karşısında sanığın zimmet eylemlerini gerçekleştirirken sahte belge tanzim etmesi fiilinin zimmet suçunun unsuru olarak değerlendirilmesi gerekmekte ise de, bu konuda verilen hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararının temyize tabi olmaması nedeniyle bu husus inceleme konusu yapılmamıştır….”7.CD. 6/10/2015 gün, 2014/13852 Esas 2015/19597 Karar,
* “…Suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5411 sayılı yasanın 162.maddesi gereği, bu kanunda belirtilen suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma yapılması Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından yazılı başvuruda bulunulması şartına bağlanmış olup, bu şart muhakeme şartı niteliğindedir.
Dosya kapsamına göre bu şart gerçekleşmediği gibi, ilgili bankanın da herhangi bir şikayetinin bulunmadığı gözetilerek, davaya katılma ve hükmü temyize hakkı bulunan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun, davadan ve karardan haberdar edilmediği cihetle, anılan kuruma gerekçeli kararın usulüne uygun olarak tebliği ile temyiz edilmesi halinde temyiz dilekçesi eklendikten ve bu temyize ilişkin ek tebliğname de düzenlendikten sonra iadesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE,…” 7.CD. 13/10/2015 gün, 2014/20879 Esas 2015/20061 Karar,
* “…Sanık Ç.’in savunmasında,  … firmasının hesabından para çekmediğini, işleme ait dekont üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını beyan etmesi, … firmasının hesabından 1.250 TL çekilmesi işlemine ait 02.07.2009 tarihli ve Y112390 seri nolu  dekont  üzerinde yapılan kriminal inceleme neticesinde,  firma yetkilisi Ş. Y.'in imzasıyla dekont üzerindeki imzanın benzerlikler gösterdiğine, bahse konu imzanın Ş.'nin el ürünü olmasının mümkün ve muhtemel olduğuna dair görüş bildirilmesi karşısında; bahse konu  dekont üzerindeki imzanın firma yetkilisi Ş.Y.'e ait olup olmadığına dair Adli Tıp kurumundan rapor alındıktan sonra, dosyanın bankacılık konusunda uzman bilirkişiler heyetine  gönderilerek  zarar miktarı ve sanığın eylemlerinin niteliğinin tespiti gerekirken eksik inceleme neticesi yazılı şekilde karar verilmesi,
Kabule görede;
1-Sanığın, G. T.'nin hesabından  20.000 TL, N. Z.'nin hesabından 6.450 TL, …firmasının hesabından 1.265 TL zimmetine geçirdiği,  3 yılda 6.501 TL kasa açığı verdiği, bu itibarla toplam zimmet miktarının 34.216 TL olduğu, sanığın henüz müfettiş incelemesi başlamadan önce  6.450 TL'yi  N. Z.'nin hesabına iade ettiği, 14.273 TL'yide müfettiş incelemesi devam ederken ödediği, böylece net  banka zararının 13.493 TL olduğu belirlenmekle,  bu miktarın ödettirilmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden 14.576,99 TL banka zararının ödettirilmesinin kabul edilmesi,
2- Faizin hukuk mahkemelerinde dava konusu olabileceği gözetilmeden, banka zararının  suç tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödettirilmesine karar verilmesi,…” 7.CD. 13/5/2015 gün, 2014/21286 Esas 2015/20290 Karar,
* “…Sanık hakkında mükerrer dava bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; redde dayanak yapılan aynı mahkemenin 2007/32 Esas ve 2010/150 Karar sayılı ilamına konu sanığa yüklenen zimmet fiillerinin  2003 ve 2005  yıllarına ait işlemlerden kaynaklandığı, dava konusu  zimmet suçuna ilişkin işlemlerin ise 16/02/2000 ve 19/11/2001 tarihlerini kapsadığı, davaya konu eylemlerin nitelikli zimmet suçuna mı basit zimmet suçuna mı sebebiyet vereceği tartışılmadan, yine her iki yargılamaya ilişkin suç tarihleri gözönüne alındığında TCK'nin 43. maddesinin de değerlendirilmesi gerekirken bu yapılmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 1/2/2016 gün, 2015/23605 Esas 2016/1156 Karar,
* “…Sanık hakkında mükerrer  dava bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; redde dayanak yapılan aynı mahkemenin 2007/32 Esas ve 2010/150 Karar sayılı ilamına konu sanığa yüklenen zimmet fiillerinin  2003 ve 2005  yıllarına ait işlemlerden kaynaklandığı, dava konusu  zimmet suçuna ilişkin işlemlerin ise 16/02/2000 ve 19/11/2001 tarihlerini kapsadığı, davaya konu eylemlerin nitelikli zimmet suçuna mı basit zimmet suçuna mı sebebiyet vereceği tartışılmadan, yine her iki yargılamaya ilişkin suç tarihleri gözönüne alındığında TCK'nin 43. maddesinin de değerlendirilmesi gerekirken bu yapılmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi,…” 7.CD. 1/2/2016 gün, 2015/23605 Esas 2016/1156 Karar,
*“…Sanık hakkında basit zimmet suçundan hüküm verildiğinin anlaşılması karşısında uygulama maddesinin 5411 sayılı Yasa'nın 160/1 maddesi yerine 160/2 olarak yazılması,…” 7.CD. 28/1/2016 gün, 2015/14382 Esas 2016/781 Karar,
* “…1) Suç tarihi, iddianamede anlatılan eylemlere göre 27.04.2006 - 31.01.2008 arası olduğu halde gerekçeli karar başlığında 29.06.2007 olarak yazılması,
2)  Sanık hakkında 5411 sayılı Yasa'nın 160/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile dava açıldığı halde, 5271 sayılı CMK'nun 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınmadan 5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi,
3) 5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesinde yer alan "hükmolunacak adli para cezası miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağına" ilişkin düzenleme uyarınca, üç katı uygulamasında, nitelikli zimmet kapsamında değerlendirilen eylem nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen toplam zarar miktarının dikkate alınacağı ve zararın bulunmaması halinde ise sadece gün adli para cezası tayin edilerek anılan maddedeki üç kat uygulamasının yapılamayacağı, sanığın banka     zararının tamamını soruşturmadan önce ödediği hususları gözetilerek gün adli para cezası verilmesi ile yetinilmesi gerekirken adli para cezasının banka zararının 3 katı üzerinden belirlenerek sanık hakkında fazla adli para cezasına hükmedilmesi,
4) 24.11.2015 günlü 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile 5237 sayılı TCK.nın 53.maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, anılan maddenin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Suç tarihinde …Bankası … Şubesinde servis yetkilisi olarak görev yapan sanığın, 5237 sayılı TCK.nun 53/1. maddesinde belirtilen hak ve yetkilerden birini kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işlemesi söz konusu olmadığından, sanık hakkında aynı maddenin 5.fıkrasının uygulanması,
5) Hükümden önce 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5739 sayılı Yasa'nın 5. maddesi ile yapılan değişiklikle 5237 sayılı TCK.nun 50/6 madde ve fıkrasında yer alan "yaptırım" ibaresinin "tedbir" olarak değiştirilip, 5275 sayılı Yasa'nın 106. maddesinin 4. ve 9. fıkralarının yeniden düzenlenip, 10. fıkrasının da yürürlükten kaldırılması karşısında, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde adli para cezasının ödenmemesi halinde, ödenmeyen adli  para cezasının hapse çevrilmesine karar verilmesi,        Yasa'ya aykırı,…” 7.CD. 29/12/2015 gün, 2015/12994 Esas 2015/23810 Karar,
* “…Bankası A.Ş. … şubesinde kıdemli memur (operasyon yetkilisi) sıfatı ile çalışan sanığın banka mudisi H. Ü.'a ait hesaptan 2003-2007 yılları arasında değişik usullerle gerçekleştirdiği fiilleriyle zimmetine para geçirdiği iddiasıyla 23/03/2008 tarihli iddianameyle hakkında kamu davası açılmış olup, banka zimmet suçunun nitelik tespiti ölçütlerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Buna göre;
Zimmetin, banka içi kayıtların olağan bir denetimi, araştırma ve karşılaştırılması suretiyle kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması halinde basit olarak nitelendirilmesi mümkün olup ayrıca;
Tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesinde fiilin, basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından;
Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet;
Mudinin yanıltılarak veya kandırılarak imzalatılan boş bir tediye fişini kullanıp, mudinin bilgi ve talimatı olmaksızın hesabından para çekerek mal edinilmiş ise, eylem nitelikli zimmet;
Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem nitelikli zimmet suçunu oluşturacaktır. Bu kapsamda;
Banka mudisi H. Ü.'ın hesabından onun bilgisi dışında, bir kısım tediye fişleri üzerine mudi ile bir kısım aracı olarak kullanılan hesap sahiplerinin yerine sahte imza atarak zimmetine para geçirdiğinin iddia edilmesi karşısında, mudi ve aracı olarak kullanılan hesap sahiplerine ait bankada mevcut orjinal imzalarla, sahte imza taşıyan fiş ve belgelerdeki imzalar karşılaştırılıp, imzaların aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının mahkemece saptanması, işlemlerin çokluğu ve duraksama halinde mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından bankacılık işlemleri konusunda uzman bir bilirkişinin görüşüne başvurulup, her bir işlem bakımından duraksamaya yer bırakmayacak şekilde eylemlerin ayrı ayrı basit veya nitelikli zimmet olup olmadıkları tespit edilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma sonucu tüm eylemler nitelikli zimmet kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 30/12/2015 gün, 2014/25812 Esas 2015/23919 Karar,
* “…Sanık hakkında soruşturmanın Cumhuriyet savcısının havale tarihi olan 03.05.2005 tarihinde başladığı, Dairemizin bozma kararı gereğince mahkemenin istemi üzerine gönderilen …Bankası A.Ş. yazısında; “zimmet borcuna ilişkin ödeme tarihi tespit edilememiş olmakla birlikte, yapılan araştırmada, soruşturma raporunun yazım tarihi olan 29.01.2005 tarihi itibariyle banka alacağının tahsil edilmiş olduğu” belirtildiği cihetle, sanığın soruşturma başlamadan önce zimmete geçirdiği parayı tamamen tazmin etmesi nedeniyle sanık hakkında lehe olan 5411 sayılı Yasa gereğince uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm tesisi,  Yasaya aykırı,…” 7.CD. 30/12/2015 gün, 2015/7425 Esas 2015/23832 Karar,
* “…5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesinde yer alan "hükmolunacak adli para cezası miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağına" ilişkin düzenleme uyarınca, üç katı uygulamasında, nitelikli zimmet kapsamında değerlendirilen eylem nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen toplam zarar miktarının dikkate alınacağı ve zararın bulunmaması halinde ise sadece gün adli para cezası tayin edilerek anılan maddedeki üç kat uygulamasının yapılamayacağı, sanığın banka zararının tamamını soruşturma başlamadan önce ödediği hususları gözetilerek, gün adli para cezası verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, hapis cezası bakımından alt sınırdan uygulama yapılmasına karşın adli para cezasının 20.000 gün olarak belirlenmesi ve belirlenen bu miktarın banka zararının 3 katından az olamayacağı gerekçesiyle arttırılarak sanık hakkında fazla adli para cezasına hükmedilmesi,
Nitelikli zimmet suçundan verilen ve banka zararının üç katı artırılan adli para cezasının, ayrıca 5237 sayılı TCK.nun 43. maddesi uyarınca artırılamayacağının gözetilmemesi, Yasaya aykırı…”7.CD. 18/1/2016 gün, 2015/17717 Esas 2016/35 Karar,
* “…Zimmet suçunun banka mensupları tarafından banka varlıklarına karşı işlenmesi durumunda 4389 ve 5411 sayılı Yasa'larda özel düzenlemeler getirilmiş olup, kredi tahsis edilirken uyulması gereken yöntemler anılan yasalarda belli kurallara bağlanmıştır. Bu bağlamda bankacılık mevzuatına uygun olarak verilen bir kredinin geri dönmemesi suç oluşturmamakta ise de, bu yasal engellerin aşılması amacıyla zaman zaman çeşitli yöntemlere başvurulabilmektedir. Bu nedenle kredinin açılma tarihinde firmaların mali yapısı, kredibilitesi ile kredi kullandıran bankanın da içinde bulunduğu mali durum değerlendirilerek faillerin hangi kasıtla hareket ettiklerinin saptanması gerekmekte olup, bu işlemlerde banka zararının ne şekilde oluştuğu, zarar miktarı gibi hususların hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olmadığından;
Her bir kredi kullandırma eyleminden önce firmaların kredi kullanmak için mali yeterlilikleri bulunup bulunmadığının tespitine yönelik ön istihbarat çalışmasına ilişkin raporlar, mali durum analiz raporları, geri dönen, kapatılan krediler olup olmadığı ile kredilerin vadelerinde ödenip ödenmediği, ödenmemişse teminatlara başvurulup başvurulmadığı, yasal takibata geçilip geçilmediği araştırılıp, buna ilişkin tüm belgeler dosyaya konulduktan sonra dosyanın üniversitelerden bankacılık konusunda uzmanlaşmış bir öğretim görevlisi, bir ceza hukukçusu ile bankacılık konusunda fiilen görev yaparak uzmanlaşmış bir kişiden oluşturulacak bilirkişi heyetine tevdi edilerek, kredi tahsis işlemlerinde bankacılık teamülleri de gözetilerek usulsüzlük bulunup bulunmadığı tesbit edildikten sonra suç vasfı ve her sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş…”7.CD. 14/12/2015 gün, 2014/26779 Esas 2015/23336 Karar,
* “…1- Tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesinde fiilin, basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından;
Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet,
Mudiyi yanıltarak veya kandırılarak imzalatılan boş bir tediye fişini kullanılıp, mudinin bilgi ve talimatı olmaksızın hesabından para çekilerek mal edinilmiş ise, eylem nitelikli zimmet,
Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atılmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem nitelikli zimmet suçunu oluşturacaktır.
Bu bilgiler doğrultusunda, somut olayda, üzerlerinde mudi imzası bulunmayan fişlerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilen eylemlerin basit zimmet kapsamında kaldıklarının kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, dosya kapsamında, bir kısım eylemlerin mudiler tarafından bankaya para çekmek üzere geldiklerinde sanığın tediye fişini mudilere imzalattığı ancak talep edilen miktarı mudilere ödediği halde hesaptan fazla çektiği bakiye miktarı zimmetine geçirdiği yönünde bilgilerin de bulunması karşısında;
23.06.1999 tarihinden sonraki eylemleri bakımından;  nitelikli zimmet konusu olabilecek eylemler yönünden mudiler çağırılıp, tatbik imzaları alındıktan sonra para çekme makbuzlarındaki imzalar ile karşılaştırılıp, mudilerin el ürünü olup olmadığı, fişlerdeki imzaların mudilerin el ürünü olmadığının belirlenmesi halinde bu imzalatın aldatıcılık niteliği olup olmadığının ve bu suretle sahte imzalar ile gerçekleştirilen her bir eylemin basit/nitelikli zimmet kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken hükme esas alman 12.8.2013 tarihli bilirkişi raporunda "işlemlerin büyük kısmının sanığın yetkisini aşan tutarlarda olması nedeni ile zimmetin ilk bakışta ve kendiliğinden ortaya çıkarılmasının ve dairesindeki normal kayıtların denetimi suretiyle ortaya çıkarılmasının mümkün olduğu" gerekçesiyle eylemlerin tamamının basit zimet suçunu oluşturduğunun kabulü ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
Uygulamaya göre;
2- Sanık hakkında 12.07.2000, 25.05.2000, 30.11.2000 tarihli iddianameler ile de dava açıldığı gözetilmeden gerekçeli kararda 15.12.1999 tarihli iddianame belirtilmek suretiyle hüküm tesisi,
3-Mudilerden          Ü. Ö. ifadelerinde hesabından 15.09.1999 tarihinde 397408 nolu fişle 1.800.000.000TL(1800TL) çekmediğini beyan ettiği halde 12.08.2013 tarihli bilirkişi raporunda anılan meblağı mudinin çektiğini kabul etmesi nedeniyle zarara eklenmeyerek banka zararının eksik hesaplanması,
4- Banka zararının sanık tarafından ödenmediği anlaşılmakla ödettirilmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
5- Sanık hakkında 5411 sayılı Yasa ile hüküm kurulurken lehine olan 765 sayılı TCK uygulandığı halde 5237 sayılı TCK'nun 52 ve 53. maddelerinin de uygulanmak suretiyle karma uygulamaya neden olunması,
6- Sanık hakkında tayin olunan sonuç hürriyeti bağlayıcı  cezanın "iki yıl onbir hapis" olarak gösterilmesi, Yasaya aykırı…”7.CD. 16/12/2015 gün, 2015/19800 Esas 2015/23923 Karar,
* “…1-Sanığın … şubesi müdürü olarak çalıştığı bankada, banka müşterilerinin hesaplarından onların bilgisi dışında sahte imza atmak suretiyle kredili mevduat hesabı taahhütnamesi tanzim ettiği ve bir kısım tediye fişleri üzerine sahte imza atarak zimmetine para geçirdiğinin iddia edilmesi karşısında, mudilere ait bankada mevcut orjinal imzalarla, sahte mudi imzası taşıyan fiş ve belgelerdeki imzalar karşılaştırılıp, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının mahkemece saptanması, işlemlerin çokluğu ve duraksama halinde mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından bankacılık işlemleri konusunda uzman bir bilirkişinin görüşüne başvurulup, her bir işlem bakımından duraksamaya yer bırakmayacak şekilde eylemlerin ayrı ayrı basit  veya  nitelikli zimmet olup olmadıkları tespit edilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve  takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma sonucu tüm eylemler basit zimmet kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kabule göre de;
2-5411 sayılı Yasa hükümlerinin basit zimmet suçu yönünden adli para cezasını da içermesi nedeniyle daha aleyhe olduğu gözetilmeden, sanık lehine olan 4389 sayılı Kanun hükümleri yerine, aleyhe olan 5411 sayılı Yasa hükümleri ile uygulama yapılması,
3-Sanık hakkında 5411 sayılı Kanun hükümleri ile uygulama yapıldığı halde adli para cezasına hükmedilmemesi,
4-Sanık hakkında 765 sayılı TCK genel hükümleri uygulandığı halde anılan yasanın 31 ve 33. maddelerinin tatbik edilmemesi,
5-Banka zararının sanığa ödettirilmesine karar verildiği cihetle, kendisini vekille temsil ettiren katılan banka lehine nispi vekalet ücretine de hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,…” 7.CD. 17/12/2015 gün, 2015/19937 Esas 2015/23457 Karar,
* “…1) Türkiye …bankası Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen 13.04.2000 tarihli kanuni soruşturma raporunda bahsi geçen suça esas belgelerin dosyaya celbedilmemiş olduğu cihetle, sanığın zimmet suçunu işlediği iddia edilen tarihlere ilişkin olmak üzere banka tarafından posta yoluyla gönderilen evrakın kaydedildiği "Giden Kayıt Defteri", gönderilen mektupların liste halinde yazıldığı "Küçük Kasa Harcama Belgeleri", mektupların gönderildiğini gösterir postaneye teslim edilen nüshalar ile şubeye teslim edilen nüshalar ve ilgili posta giderlerinin yer aldığı belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri denetime elverişli şekilde dosya içerisine alınıp incelendikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi,
Kabule göre de;
2) Hakkında soruşturma başlamadan önce banka zararının tazmin edilmesi halinde öngörülen 2/3 oranında ceza indirimi nedeniyle 5411 sayılı Yasa'nın sanık lehine hükümler içerdiği, bununla birlikte zincirleme suç nedeniyle uygulanması gereken ve suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nun 80. maddesinde düzenlenen artırım miktarının, 5237 sayılı TCK'nun 43. maddesi hükmüne nazaran sanık lehine olduğu 5237 sayılı TCK'nun 7/2. maddesi uyarınca 5411 sayılı yasa ile birlikte 765 sayılı TCK hükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde fazla ceza tayini,
3) TCK'nun 61. maddesi dikkate alınarak, temel ceza tayin edildikten sonra, sırasıyla 765 sayılı TCK'nun 80, 5411 sayılı Yasa'nın 160/4, 160/son ve 765 sayılı TCK'nun 59. maddeleri uygulanarak cezanın belirlenmesi yerine, yasa maddelerinin uygulanma sıraları karıştırılmak suretiyle hüküm tesis edilmesi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 17/12/2015 gün, 2014/23687 Esas 2015/23955 Karar,
* “…1- Dairemizin 12.12.2012 tarihli ve 2010/8695 E. - 2012/31023 K. sayılı bozma kararına uyulduğu halde, bozma nedeni olarak gösterilen banka teftiş raporu ile eklerinin onaysız fotokopi olduğu cihetle anılan belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri dosya arasına getirtildikten sonra anılan belgelerin hükme esas alınması gerekirken bozma ilamının gereği yerine getirilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- Sanığın zimmet miktarının bir kısmının soruşturmadan önce, kalan kısmını ise soruşturma başladıktan sonra ödediği gözetilerek cezasından 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160/4. maddesi uyarınca 1/2 oranında indirim yapılması gerekirken tamamının soruşturmadan önce ödendiğinin kabulü ile sanığın cezasından 2/3 oranında indirim yapılarak eksik ceza tayini,
3- Yine dairemizin 12.12.2012 tarihli bozma ilamında da bozma nedeni olarak gösterilen 5237 sayılı TCK'nın 61/4 maddesi gereğince zincirleme suç nedeni ile yapılacak artırımın temel ceza hükmü kurulduktan sonra yapılması yerine, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 160/5-6 maddeleri gereği indirim yapıldıktan sonra uygulanması; Yasaya aykırı,…” 7.CD. 28/12/2015 gün, 2015/4760 Esas 2015/23655 Karar,
* “…Katılan … Bankası Teftiş Kurulu'nun soruşturma raporu ve eklerinin aslı veya onaylı örnekleri getirilmeden onaysız fotokopileri ile yetinilmesi,
Bankası soruşturma raporunda bahsi geçen, B.'s firması tarafından bankaya gönderilecek paranın hazırlanmasına ilişkin güvenlik kamerası görüntülerinin temin edilip bilirkişi incelemesi yaptırılmadan eksik araştırma ile yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmesi, Yasaya aykırı olup,…” 7.CD. 28/12/2015 gün, 2015/12272 Esas 2015/23914 Karar,
* “…Sanığın zimmet miktarını ödeyerek zararı giderdiği ve sanık müdafii tarafından 05/06/2013 tarihli celsede lehe hükümlerin uygulanması talep edildiği gözetilerek  hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel başkada bir halinin bulunmadığı anlaşılan sanık hakkında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususunda  olumlu veya olumsuz  bir karar verilmemiş olması….”7.CD. 1/12/2015 gün, 2014/30615 Esas 2015/22596 Karar,
* “…Suç tarihinde Türkiye … Bankası A.Ş. … Şubesinde  gişe yetkilisi olan sanığın, 5237 sayılı TCK'nun 53/1. maddesindeki hak ve yetkilerden birini kötüye kullanarak suç işlemediği gözetilmeden hakkında aynı yasanın 53/5. madde fıkrasının uygulanması,…” 7.CD. 2/12/2015 gün, 2014/33269 Esas 2015/22661 Karar,
* “…5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 164. maddesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 08.12.2005 tarih ve 861 sayılı kararlarına göre, Bankacılık Kanunu'ndan doğan "sırların açıklanması" suçunda görevli mahkemenin İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi olduğu dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde esastan hüküm kurulması, Yasaya aykırı…”7.CD. 2/12/2015 gün, 2015/530 Esas 2015/22629 Karar,
 “…-TCK'nun 61. maddesi dikkate alınarak, temel ceza tayin edildikten sonra, sırasıyla TCK'nun 43/2, 5411 sayılı Yasa'nın 160/5-son cümle, 160/son ve TCK'nun 62/1. maddeleri uygulanarak cezanın belirlenmesi yerine, yasa maddelerinin uygulanma sıraları karıştırılmak suretiyle eksik miktarda cezaya hükmolunması,…” 7.CD. 2/12/2015 gün, 2015/672 Esas 2015/22630 Karar,
* “…I- Katılan vekilinin özel belgede sahtecilik suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde ise;
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06/04/2010 tarih ve 2010/7-38 Esas, 2010/79 sayılı kararında belirtildiği üzere; 5411 sayılı Bankacılık Yasasında zimmet suçu yanında sahtecilik suçundan da ayrıca cezaya hükmolunacağına ilişkin bir düzenleme bulunmaması karşısında, sanığın nitelikli zimmet eylemini gerçekleştirirken, sahte belge tanzim etmesi fiilinin de zimmet suçunun unsuru olduğu gözetilerek sanık hakkında atılı suçtan ceza verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi;
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca, sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan kurulan beraat hükmü çıkartılarak yerine karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmesi, diğer kısımların aynen bırakılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II- Sanık müdafiinin 5411 sayılı kanuna muhalefet suçundan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde ise;
5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesinde yer alan "hükmolunacak adli para cezası miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağına" ilişkin düzenleme uyarınca, üç katı uygulamasında, nitelikli zimmet kapsamında değerlendirilen eylem nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen toplam zarar miktarının dikkate alınacağı ve zararın bulunmaması halinde ise sadece gün adli para cezası tayin edilerek anılan maddedeki üç kat uygulamasının yapılamayacağı, sanığın banka zararının tamamını soruşturmadan önce ödediği hususları gözetilerek gün adli para cezası verilmesi ile yetinilmesi gerekirken adli para cezasının banka zararının 3 katı üzerinden belirlenerek sanık hakkında fazla adli para cezasına hükmedilmesi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 7/12/2015 gün, 2014/24979 Esas 2015/23355 Karar,
* “…Zimmetin, banka içi kayıtların olağan bir denetimi, araştırma ve karşılaştırılması suretiyle kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması halinde basit olarak  nitelendirilmesi mümkün olup; Ayrıca,
 Tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesinde fiilin, basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından;
Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet, 
Mudiyi yanıltarak  veya kandırılarak imzalatılan boş bir tediye fişini kullanılıp, mudinin bilgi ve talimatı olmaksızın hesabından para çekilerek mal edinilmiş ise, eylem nitelikli  zimmet,
Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atılmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin  aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem  nitelikli zimmet suçunu oluşturacaktır.
Bu bilgiler doğrultusunda, somut olayda, üzerlerinde mudi imzası bulunmayan fişlerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilen eylemlerin basit zimmet kapsamında kaldıklarının kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, dosya kapsamında, bir kısım eylemlerin mudiler tarafından daha önce imzalanan boş tediye fişlerinin kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği yönünde bilgilerin bulunması karşısında; Mudiler M. K., Ş. A., M. Ö., Ş. K., E. K. ve S. Ç. tarafından daha önce imzalanan boş tediye fişlerinin kullanılması suretiyle gerçekleştirilen eylemler yönünden, bu imzaların mudiler yanıltmak veya kandırılmak suretiyle daha önce alınan boş fişler kullanılarak, mudilerin bilgi ve talimatları olmaksızın hesaptan para çekilerek mal edinmek şeklinde olup olmadığı hususları tartışıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine, dosyadaki somut bilgi ve belgelerle bağdaşmayacak şekilde, tüm eylemlerin imzasız tediye fişlerinin kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği kabul edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması, 
Kabul ve uygulamaya göre de;
3- Somut olaya uygun şeklide ve denetime imkan verecek biçimde gerekçesi gösterilmeksizin, yasa maddesinde yazılı olan ifadelerin tekrarı ile yetinilmek suretiyle sanık hakkında  TCK'nun 43. maddesinin teşdiden uygulanması,…” 7.CD. 9/12/2015 gün, 2015/15159 Esas 2015/23087 Karar,
* “…5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesinde yer alan "hükmolunacak adli para cezası miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağına" ilişkin düzenleme uyarınca, üç katı uygulamasında, nitelikli zimmet kapsamında değerlendirilen eylem nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen toplam zarar miktarının dikkate alınacağı ve zararın bulunmaması halinde ise sadece gün adli para cezası tayin edilerek anılan maddedeki üç kat uygulamasının yapılamayacağı, sanığın banka zararının tamamını soruşturmadan önce ödediği hususları gözetilerek gün adli para cezası verilmesi ile yetinilmesi gerekirken adli para cezasının banka zararının 3 katı üzerinden belirlenerek sanık hakkında fazla adli para cezasına hükmedilmesi,…” 7.CD. 10/12/2015 gün, 2015/16860 Esas 2015/23015 Karar,
* “…1)a-Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet;
    b-Mudinin yanıltılarak veya kandırılarak imzalatılan boş bir tediye fişini kullanıp, mudinin bilgi ve talimatı olmaksızın hesabından para çekerek mal edinilmiş ise, eylem nitelikli zimmet;
    c-Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem nitelikli zimmet suçunu oluşturacaktır.
Yukarıda anılan hususlar nazara alınmak suretiyle, somut olayda;
    Sanığın TCDD tarafından istimlak ödemelerine ilişkin bankaya gönderdiği listede ismi yer almayan bir kısım şahıslar adına ödeme göstermek ,, yine listede ki hak sahipleri adına ise sahte imzalı fişler ile   hesaptan para çekmek ,bankanın gerçek müşterilerine ait kimlik bilgileri kullanılarak sahte hesaplar açıp bu hesaplara para aktarmak şeklinde gerçekleştirdiği eylemleri ile yine … A.ş. adına kamulaştırma bedeli için sahte talimat düzenleyip bu talimat ile şirkete ait imza sirkülerinde yeralan H. C. A. imzasını taklit etmek suretiyle gerçekleştirdiği eylemlerinin , basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından, mudilere ait hesap kartonerlerinde bulunan imzalarla, mudiler adına sahte atılan tediye fişlerindeki  imzalar karşılaştırılıp, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının mahkemece saptanması, işlemlerin çokluğu ve duraksama halinde mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından, bankacılık işlemleri konusunda uzman bir bilirkişinin görüşüne başvurulması ve bu suretle yukarıda belirtilen kriterlere göre, zimmet miktarlarının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde her bir işlem bakımından nitelikli ve basit zimmet şeklinde ayrı ayrı belirlenmesiyle, sonucuna göre hapis cezasının yanında nitelikli zimmet yoluyla maledilen miktarın üç katından aşağı olmayacak şekilde adli para cezası verilmesi şeklinde hüküm kurulması gerekirken , eksik araştırmaya dayalı olarak, yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması;  Yasaya aykırı,…” 7.CD. 9/11/2015 gün, 2014/30612 Esas 2015/21320 Karar,
* “…Suç tarihinde … Gaziantep şubesinde operasyon yönetmeni olarak görev yapan sanık hakkında, mudiler E.Ö. ve N. K. ortak hesabına aktarılmak üzere adı geçen mudilerce kendisine bankada elden verilmiş olan 18.727 TL paranın, 11.155 TL ni hesaba yatırdığı, 7590 TLni ise hesaba yatırmayarak zimmet yaptığı iddiasıyla bankacılık kanununda zimmet suçundan dava açılmış olup, iddianamedeki anlatım ve tüm dosya içeriğine göre sanığın anılan mudilere yönelik eyleminin de basit zimmet suçunu oluşturması nedeniyle, TCK 43/1 maddesi uyarınca zincirleme suç hükümleri kapsamında kaldığı gözetilmeksizin eylem bölünerek ayrıca emniyeti suistimal suçundan dolayı suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi,…” 7.CD. 11/11/2015 gün, 2014/24724 Esas 2015/21802 Karar,
* “Tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesinde fiilin, basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından;
Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet, 
Mudiyi yanıltarak  veya kandırılarak imzalatılan boş bir tediye fişini kullanılıp, mudinin bilgi ve talimatı olmaksızın hesabından para çekilerek mal edinilmiş ise, eylem nitelikli  zimmet, 
Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atılmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem nitelikli zimmet suçunu oluşturacaktır.
Yine, nitelikli zimmet suçundan hüküm kurulması halinde, adli para cezasının  tayini yönünden 5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesinde yer alan "hükmolunacak adli para cezası miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağına" ilişkin düzenleme uyarınca, üç kat uygulamasında nitelikli zimmet kapsamında değerlendirilen eylemler nedeniyle oluşan ve tazmin edilmeyen  toplam zarar miktarının dikkate alınacağı ve bu nitelikte bir zararın bulunmaması halinde ise sadece gün adli para cezası tayin edilerek anılan maddedeki üç kat uygulamasının yapılamayacağı hususları gözetilerek hüküm oluşturulması gerekir. Somut olayda, sanığın mudi K. C.'nun hesaplarından 02.08.2010 tarihli iki ayrı fişle gerçekleştirdiği 10.000,00 TL ve 2.400,00 USD miktarındaki; mudi N.E.in hesabından 06.05.2010 tarihli fişle gerçekleştirdiği 10.057,64 TL miktarındaki; mudi İ.G.'ın hesabından 02.07.2010 tarihli fişle gerçekleştirdiği 4.000,00 TL miktarındaki zimmet eylemleri dışında kalan eylemlerinin nitelikli zimmet olarak kabul edilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş ise de;
Sanığın yargılama aşamasında alınan savunmasında mudi K. C.'na yönelik anılan eylemlere konu fişler üzerindeki mudiye atfen atılan imzaları kendisinin attığı yönünde savunmada bulunması; mudi N. E.'e yönelik anılan eyleme konu fiş üzerindeki mudiye atfen atılan imzanın aidiyeti hususunun ise yeterince aydınlığa kavuşturulmamış olması karşısında, bu fişler üzerindeki imzaların aidiyeti ile mudilerin eli ürünü olup olmadığı ve aldatıcılık kabiliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti yönünden, mudilere ait bankada bulunan imza kartonları ile diğer bankalar, noter, tapu dairesi gibi kurumlarda bulunan imza örneklerinin dosya ile birlikte  aralarında grafoloji uzmanın da bulunduğu bilirkişiler heyetine tevdi edilerek rapor da alınmak suretiyle bu fişler yönünden sanığın eylemlerinin ayrı ayrı basit / nitelikli zimmet kapsamında kalıp kalmadığı tespit edildikten sonra; yine, sanığın mudi İ. G.'a yönelik anılan eylemine konu fişin bulunamamış olması karşısında, bu eylemin basit zimmet kapsamında kaldığı kabul edilerek hapis cezası yanında tayin olunacak adli para cezasının miktarının belirlenmesi gerektiği hususu gözetilmeksizin, eksik araştırma sonucu yazılı miktarda adli para cezasına hükmolunması,
2-Şikayetçi banka, kendisini vekille temsil ettirmiş ise de, yargılama sırasında katılma talebinde bulunulmadığı ve katılan sıfatının olmadığı gözetilmeksizin, şikayetçi lehine maktu ve nispi vekalet ücreti hükmedilmesi, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 11/11/2015 gün, 2014/29374 Esas 2015/22238 Karar,
* “…1- Soruşturma raporunda ticari pazarlama yönetmeni olduğu belirtilen sanığın banka parasına vazuliyet olması halinde eylemin zimmet suçunu oluşturacağı cihetle, sanığın görevi gereği hesaplardan para çekmeye, yatırmaya, zilyetliği kendisine devredilmiş olan banka parası üzerinde koruma ve denetim görevi olup olmadığına ilişkin görev tanım belgesi getirtilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre;
2- Zimmetin, banka içi kayıtların olağan bir denetimi, araştırma ve karşılaştırılması suretiyle kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması halinde basit olarak nitelendirilmesi mümkün olup ayrıca;
Tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesinde fiilin, basit ya da nitelikli zimmet suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi bakımından;
Tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise, eylem basit zimmet,
Mudinin yanıltılarak veya kandırılarak imzalatılan boş bir tediye fişini kullanıp, mudinin bilgi ve talimatı olmaksızın hesabından para çekerek mal edinilmiş ise eylem nitelikli zimmet,
Tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylem basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylem nitelikli zimmet,
Mudinin tediye fişlerini önceden imzalamak suretiyle kullanması için sanığa/bankaya vermesi durumunda ise eylem emniyeti suistimal suçunu oluşturacaktır.
Sanık E. Ş. hakkında mudi A. B.'ın vadeli hesabından farklı zamanlarda birden fazla para çekerek mal edinmek şeklinde gerçekleştirdiği işlemler nedeniyle açılan davada, Yukarıda anılan hususlar da dikkate alınarak sanığın gerçekleştirdiği her bir işlemin basit ya da nitelikli zimmet kapsamında kalıp kalmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde tespit edilerek sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak, tüm eylemler basit zimmet kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
3- Hüküm altına alınan banka zararı üzerinden nispi harca ve nispi vekalet ücretine hükmolunmaması, Yasaya aykırı …”7.CD. 12/11/2015 gün, 2014/30853 Esas 2015/22489 Karar,
* “Dairemizin istikrar kazanan uygulamalarına göre, tediye fişine (ya da mudi adına düzenlenen diğer belgelere) mudi yerine sahte imza atılmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde eylemin basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylemin nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı gözetilerek;
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davaya konu hesaplardan B.A.’a ait hesapta imzasız tediye fişi ile işlem yapıldığı, B.B.e ait hesapta ise imzalı tediye fişi ile işlem yapıldığı ancak banka müfettişinin raporuna ek yapılmadığı belirtilmiş ise de, her iki hesaptaki işlemlere ilişkin imzalı tediye fişlerine ait fotokopilerin dosya içerisinde bulunduğu anlaşılmakla, mudilerin beyanları alınarak söz konusu fişlerdeki imzaların kendilerine ait olup olmadığının sorulması, gerektiğinde imzalı tediye fişlerinin asıllarının getirtilerek imza incelemesi yaptırılması, imzaların mudilere ait olmadığının belirlenmesi halinde, mudilere ait bankada mevcut orjinal imzalarla, sahte mudi imzası taşıyan fişlerdeki imzalar karşılaştırılıp, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının mahkemece saptanması, saptanamaması halinde gerektiğinde bu konuda grafoloji uzmanının görüşüne başvurulması suretiyle her bir işlem bakımından duraksamaya yer bırakmayacak şekilde, eylemlerin ayrı ayrı basit veya nitelikli zimmet olup olmadıkları tespit edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak, tüm eylemler basit zimmet kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Sanık M. K. yönünden temel cezanın belirlenmesi sırasında; sanığın eylemlerinin süresi ve zimmet miktarı nazara alınarak alt sınırdan uzaklaşılması gerekse de, benzer davalarda daha ağır sonuçlar doğurabilecek eylemler olabileceği gözetilmeden sanık hakkında temel cezanın en üst sınırdan belirlenmesi,          
3- Yargılama sırasında aldırılan ve mahkemece de benimsenen bilirkişi raporunda; 5 numaralı başlıkta belirtilen işlemler nedeniyle hesaplanan miktarın zimmete dahil edildiğinin belirtilmesine karışın, sonuç  kısmındaki zimmet toplamı içinde bu bölümün dahil edilmediği, 7 numaralı kısmında hesaplanan zimmet miktarının 161.412,37 TL olarak belirlendiği halde sonuç kısmındaki genel toplamda bu kalemin 131.412,37 TL olarak gösterildiği, 4 numaralı bölümde gösterilen işlemler toplamının gerçekte 6.191.486 TL olduğu halde, 6.186.086 TL olarak gösterildiği, toplam zimmet miktarının hesaplandığı sonuç kısmında gösterilen kalemler toplamının ise 7.668.088,37 TL olmasına rağmen 7.718.088,37 TL olarak hesaplandığı, bu şekilde banka zararının miktarı konusunda tereddüt bulunduğu halde bu husus düzeltilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, Yasaya aykırı,…” 7.CD. 20/10/2015 gün, 2015/18079 Esas 2015/22187 Karar,
* “…Banka zararının giderilme tarihi olan 25.06.2012 tarihinin kovuşturma aşamasına denk gelmesi nedeniyle 5411 sayılı Yasa'nın 160/5-son cümle maddesi uyarınca sanığın cezasından 1/3 oranında indirim yapılması yerine, yazılı şekilde yarı oranında indirim yapılmak suretiyle eksik miktarda ceza tayini temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır…”7.CD. 4/11/2015 gün, 2014/22176 Esas 2015/21136 Karar,




[1] Diğer kanunlara aykırılıklar
    Madde 161 — Bu Kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiiller başka kanunlara göre de cezayı gerektirdiği takdirde, failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesi uygulanır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun sorumluluğu gerektiren hükümleri saklıdır.
[2] Yurtcan, s. 12.

aklımda-

 sın

TIBBİ ETİK