28 Nisan 2024 Pazar

İLTİFAT NİTELİĞİNDEKİ SÖZLERİN CİNSEL TACİZ NİTELİĞİ

 

İLTİFAT

9.CD kararlarında iltifat kavramına pek rastlanmamaktadır. Öte yandan günlük hayatta, iltifat anlamına gelen sözcüklerin mağdurlara söylenmesinin, mağdurlarda taciz algısını oluşturduğu bilinmektedir. Ayrıca bir sözcüğün hem iltifat hem cinsel taciz niteliği taşıması; durumun özelliklerine göre bir niteliklerden birinin daha ağır basması mümkündür. Örneğin mağdurun gözlerine bakarak “çok güzelsin” denilmesi iltifat niteliği taşıyabilirken, vücut hatlarına bakılarak “çok güzelsin” denilmesi cinsel taciz oluşturabilir.

Arkadaşlık ya da cinsel birliktelik imkânsızlığı bulunan hallerde de, “çok güzelsin” sözcüğünün, taciz niteliği taşıyacağında şüphe yoktur. Evli kadına ya da küçük ancak kendisine yöneltilecek sözcüklerin hangi amacı taşıdığını bilebilecek yaş ve durumdaki mağdurlara yönelik “çok güzelsin” sözcüğü de taciz oluşturabilecektir.

O halde, iltifat niteliği taşıyan sözler konusunda cinsel taciz olmadığı yönünde bir genelleme yapmanın mümkün olmadığı, somut olayın özelliklerine göre bu niteliği taşıyabileceğini söylemenin mümkün olduğu belirtilebilir.

*İltifat anlamına gelen sözlerin cinsel saldırı ya da istismar niteliğindeki davranışlarla birlikte gerçekleşmesi mümkündür. Öte yandan somut olayda, cinsel iltifatlarla birlikte çocuğu kucağına alan sanığın eylemi; mağdurenin; sanığın, düğününe gitmiş olması, halen facebook üzerinden arkadaşlıklarının devam etmesi gibi hususlarla birlikte değerlendirilerek, sanığın da üzerine atılı suçu kabul etmemesi nedeniyle, aktarım tanığının anlatımlarına rağmen beraat yönünde değerlendirilmiştir.[1] Ancak olayın anlatım şekli, ortaya çıkışı, gerçekleştiği toplumsal ortam, mağdurun anlatımı birlikte değerlendirildiğinde olayın sabit olduğu düşünülmektedir. Örneğin en temel akıl yürütme şekillerinden olan, mağdurenin daha vahim olaylar anlatabilme imkânı varken, olayı belli sınırlarla anlatmadan hiç bahsedilmemektedir. Olayın, “öğretmene” anlatma şeklindeki intikal şekli de benzer olaylarda görüldüğü gibidir.  Bu anlamda farklı ve daha ayrıntılı gerekçelerle sanığın cezalandırılması yönünde kanaatini bildiren üyenin görüşü daha isabetlidir.[2] Gerçekten mağdur anlatımları, “sırf ilgi çekme” ye indirgenebilir mi?

Cinsel suçlar, bireysel nitelikte değerlendirildiği, toplum ve mağdur üzerinde açtığı yaraların; cezalandırılmadıkları müddetçe daha ağır ve kabul edilmez sonuçlar doğuracağı mutlaktır. Olayın bu şekilde yargılanmasını sağlayan mağdur, hayatı boyunca yaşayabileceği kendisi ve çevresiyle sorunlar yaşayacaktır.

*Öte yandan olayın üzerinden üç yıl geçtikten sonra açığa çıkmış olması halinde 14.CD nitelikli hale ilişkin hususların sabit olmadığını değerlendirmekle birlikte cinsel saldırının sabit olduğunu amasız, fakatsız şekilde kabul etmiştir.[3]

*Polis memuru olan mağdurların, amirleri olan sanık hakkında, ifadelerinin çelişkili olduğu, uzunca bir süre şikâyetçi olmadıkları gerekçesine dayanan beraat kararı, Yargıtay tarafından olayın sabit olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Oysa sanığın, mağdurlara yönelik rahatsız edici bakış, ellerini öpme, saçı okşama, bele omuza kollara dokunma eylemlerinin, amirleriyle sorun yaşamamak başta olmak üzere, günlük toplumsal hayatta hemen açığa çıkmasını önleyecek oldukça fazla sebep bulunmaktadır.[4]

*İltifat, bazı durumlarda hiç tanınmayan mağdura yakınlaşmak için de kullanılabilmektedir. Mağdureye yaklaşarak rüyasında gördüğünü, onun için geldiğini söyleyerek iltifatlar edip, yanak yanağa öpüşüp, mağdurenin; kendisine (sanığa) vermek üzere 10 TL çıkarttığı sırada 200 TL’sini kaparak kaçmak isterken yakalanan sanığın eylemi hırsızlığa teşebbüs ve cinsel saldırı olarak değerlendirilmiştir.[5]

*Suça konu sözlerin hangi nitelikte olduğunun, objektif ölçütlere göre belirlenmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu anlamda sanığın suça konu sözlerin iltifat olduğunu belirterek “kaçan kovalanır” gibi sözler söylemesi, tehdit olarak değerlendirilmesini engellemez.[6]

*Mahkeme hâkiminin, yazı işleri müdürü olarak görev yapan mağdureye yönelik olarak değişik zamanlarda, "müdürüm sen yorgunsun, otur uyu, ben seni izlerim, burada kimse seni rahatsız edemez", "küpen çok güzelmiş", "bu kolye sana çok yakışmış", "dün taktığın küpeyi bugün takmamışsın", "müdürüm yorgun gibisin otur dinlen", "müdürümün bana kahve yapmasını istiyorum","kahve sadece burada mı içilir" sözleri bir bütün olarak zincirleme cinsel taciz olarak değerlendirilmiştir.[7]

 

 



[1] “Mahkemece, " 2010 yılı Temmuz ayında Elazığ Merkez Alpagut köyünde bulunan anneannesi …' ın evine misafirliğe gittiklerinde, akrabaları olan ve o tarihte orada bulunan sanık ile odada 15-20 dakika yalnız kaldıklarını, sanığın kendisini yanına çağırarak kucağına oturttuğunu, 'çok tatlısın, çok güzelsin' diyerek iltifatlar ettiğini, kıyafetlerinin üzerinden sırtını, boynunu, göğüslerini, bacaklarını ve kalçalarını okşadığını, özel bölgesine dokunduğunu, yanağını, ellerini ve boynunu öptüğünü, omuzlarını açmaya çalıştığını, bu durumu, öğrenmeleri halinde sanığa zarar vereceklerinden çekindiği için uzun süre ailesinden gizlediğini, ancak bir türlü unutamadığı için olaydan iki yıl sonra sınıf öğretmeni …' a anlattığını beyan etmesi üzerine yapılan soruşturma sonucunda soruşturma başlatılarak sanık hakkında basit cinsel istismar suçundan dava açıldığı anlaşılmıştır. Sanık ifadelerinde; milletvekili aday adayı olduğunu, seçilmesini istemeyenlerin kendisine böyle bir komplo kurarak bu iftirayı attıklarını, böyle bir olayın asla yaşanmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir. Mağdurenin 28.09.2015 tarihli alınan raporda akıl zayıflığının olmadığına ve ruh sağlığının bozulmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.

Yapılan yargılama, toplanan deliller, iddia, savunma ve tanık beyanları tüm dosya kapsamına göre; Yapılan değerlendirme sonucunda sanığın mağdura karşı basit cinsel istismar suçundan cezalandırılması talep edilmiş ise de sanık başlangıçtan itibaren suçlamayı kabul etmediği gibi hakkındaki soruşturmanın mağdur …'nın olayın geçtiğini belirttiği tarihten yaklaşık 4 yıl sonra yapılan şikayet ile başlatıldığı, mağdurun suç tarihi itibari ile 12 yaşından küçük olduğu, bu yaştaki çocukların olayları  algılama, anlamlandırma hususunda büyük oranda yanılgıya düşme durumlarının olduğu, bu yanılgının devam ederek olayın bu şekilde sonuçlanmış olduğu, mağdurenin olayı eskiden öğretmeni olan tanık …'a anlatması üzerine tanığın mağdurenin ablalarını çağırarak olayı anlattığı ancak olayı ciddiye almayıp şikayet etmemeleri, tanıklar …, …'un mağdurenin ilgi çekmeye çalıştığını ve kendisiyle ilgilenilmediğini söylediğini beyan etmeleri itibariyle ilgi çekmek amacıyla bu şekilde davranmış olma ihtimali ve mağdurenin intihara kalkışması itibariyle ortaya çıkan ruhsal durumu, dinlenen tanıkların olayı doğrulamamaları, mağdurenin sanığın düğününe katılması, yine mağdurenin sanık ile Facebook tan arkadaş olmaları nazara alındığında kendisine karşı cinsel istismar eyleminde bulunan kişiden mağdurenin uzak kalması gerekirken onunla ilişki kurmaya çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olması, mağdurenin bu durumu mantık kuralları çerçevesinde açıklayamaması, tüm bu tespitlere göre sanığın atılı suçları işlediği hususunda mağdurun olayın gerçekleştiği belirtilen tarihten uzun bir süre sonra verdiği ve tutarlı olmayan soyut içerikli, beyanlarından başka delil bulunmadığı,  olayın gerçekleştiği hususunda mahkememizde şüphe oluştuğu, şüpheden sanık yararlanır genel ilkesi gereğince de sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği vicdanı kanaatine varılmıştır." şeklinde karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE

1. Gerekçeli karar başlığında suç isminin beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun cinsel istismarı yerine çocuğun nitelikli cinsel istismarı olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak görülmüştür.

2. Tüm dosya kapsamı ve gerekçe içeriğine göre, yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından, hükümde eleştiri nedeni dışında bir hukuka aykırılık bulunmadığından katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz sebeplerinin reddine karar verilmiştir.”, 9.CD. 14/12/2023 gün, 2021/14802 Esas, 2023/8456 Karar,

[2] Karşı oy: “Daire çoğunluğunca sanık hakkında çocuğun cinsel istismarı suçundan kurulan beraat hükmünün onanmasına karar verilmiş ise de;

Mağdure …'nın  Çocuk İzlem Merkezinde ve duruşmada alınan birbiriyle tutarlı ifadelerine göre; 5. sınıfı bitirdiği yaz tatilinde, 2010 yılı Temmuz ayında Elazığ Merkez Alpagut köyünde bulunan anneannesi …' ın evine misafirliğe gittiklerinde, akrabaları olan (mağdurenin hem annesi hem babası sanık ile kuzendir) ve o tarihte orada ziyaret için bulunan sanık ile odada  yalnız kaldıkları, sanığın kendisini yanına çağırarak kucağına oturttuğu, ''çok tatlısın, çok güzelsin'' diyerek iltifatlar ettiği, kıyafetlerinin üzerinden sırtını, boynunu, göğüslerini, bacaklarını ve kalçalarını okşadığı, yanağını, ellerini ve boynunu öptüğü, omuzlarını açmaya çalıştığı, mağdurenin olayı öğrenmeleri halinde sanığa zarar vereceklerinden çekindiği için uzun süre ailesinden gizlediği, ancak olayı  bir türlü unutamadığı için ruhsal olarak etkilendiği, tanık beyanlarıyla sabit olduğu üzere zaman zaman okulda ağladığı, çevresine karşı agresif davranışlar sergilediği, 7. sınıfa giderken okul tuvaletinde bileğine makas dayayarak intihar etmek istediği ancak bileğini kesmediği için olayın bu şekilde kapandığı, mağdurenin  olayı ilk olarak 7. sınıfa giderken sınıf öğretmeni tanık …' a anlatığı, onun da mağdurenin ablası tanık …'yı çağırarak olayı ilettiği, …'nın da mağdurenin diğer ablası tanık Semra'ya anlattığı, iki ablanın mağdure ile konuştukları, mağdurenin onlara da olayı ağlayarak anlattığı, ancak olayı anne ve babasına anlatmamalarını söylediği, o tarihte olayın bu şekilde öğrenilmesine rağmen adli makamlara intikal ettirilmediği, olaydan yaklaşık dört buçuk yıl zaman geçtikten sonra mağdurenin babası katılan Hüseyin'in durumu öğrenmesi üzerine intikal ettirildiği,

Duruşmada alınan görüntü kaydı izlendiğinde, mağdurenin ifadesi alınırken olay anına ilişkin bölüme gelindiğinde ağladığının gözlendiği, bu durumun hem mağdurenin iddiasındaki samimiyetinin hem de olay sebebiyle yaşadığı travmanın devam ettiğinin göstergesi olduğu,

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen 28.09.2015 tarihli raporda, mağdurenin psikiyatrik görüşme esnasında yaşadığı cinsel istismar olayını anlatırken ifade ve beyanlarının tutarlı olduğu, işbirliğine açık olduğu, duygulanımının anlattıkları ile uyumlu olduğu ve olayı anlatırken kaygı düzeyinin arttığının gözlendiği, sonuç olarak, mağdurenin ılımlı depresif ve ılımlı anksiyete bulguları mevcut olmakla birlikte ruh sağlığının bozulmadığının belirtildiği,

Sanığın suçlamayı kabul etmemesine rağmen mağdurenin ailesi ile akraba olduklarını ve aralarında bir husumet bulunmadığını, dava konusu olayın milletvekili aday adayı olduğu için kendisine kurulan bir komplo olduğunu beyan ettiği, aralarında husumet bulunmayan akrabalarının sanığa karşı komplo kurmalarının inandırıcılıktan uzak olduğu, kaldı ki intikalden iki yıl önce mağdurenin olayı öğretmeni tanık …'a anlatmış olması göz önüne alındığında sanığın ilerde milletvekili adayı olacağını öngörüp onu engellemek için böyle bir komployu kurgulayarak öğretmenine anlatmasının mümkün olmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Cinsel suçların genellikle fail ile mağdurun yalnız başlarına kaldıkları ortamlarda gerçekleştiği ve çoğunlukla mağdur beyanından başka delil bulunamadığı dikkate alındığında bu suçların sübutu bakımından mağdur beyanı özellikle irdelenmelidir.

Yargıtay 14.Ceza Dairesi'nin 18/02/2020 tarih 2018/7128 Esas 2020/1285 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; "..Ceza yargılamasının esas amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu bakımdan hâkim davayı muhakeme kuralları gereğince huzurunda görecek, olayı ilk günkü haline götürecek bu konuda yüz yüzelik ilkeleri gereğince sanık ile mağduru dinleyecek ve gözlemleyecek, elde ettiği delillerle vicdani kanaati ile hüküm kuracaktır. Delil tüm davalarda hükme ulaştıracak kurucu unsurdur. Bu bakımdan en hassas suçlar cinsel istismar ve cinsel saldırı suçlarıdır. Bu suçlarda mağdur ile sanık arasında geçen eylem genellikle yapısı gereği tanık olmadan ve bariz delil bırakılmadan işlenen suçlardır. Bu açıdan davanın temelini oluşturan delillerden en önemlileri, Yargıtay’ca mağdur beyanı, doktor raporları, psikolojik inceleme evrakları, sanık ve mağdurun bulundukları çevre, aralarındaki yakınlık ve husumet incelemeleri olarak kabul edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesi gereğince kararlarına uyulması gereken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin inceleme kriterlerinde ise; mağdurenin beyanları çok önemli görülmüş, beyanlarını ana delil olarak kabul etmiş davayı gören mahkemeye ise bunu test etme yükümlülüğü yüklemiştir. (P.S/Almanya kararı 04.09.2011)

Yine, AİHM’sinin “M.C/Bulgaristan” davasında belirttiği gibi taraf devletlerin tecavüzü cezalandırma ve bu vakaları soruşturmak yönünde AİHS. 13. maddesi gereğince pozitif yükümlülüğü vardır. Cinsel şiddetin doğrudan kanıtlarının mevcut olmadığı hallerde yetkili makamlar tüm olguları incelemeli ve olayları çevreleyen koşulları değerlendirerek karara ulaşmalıdırlar. Bu bağlamda tecavüz, saldırı ve istismarın sadece fiziksel bulguları değil, psikolojik bulguları da dikkate alınmalı, mağdurun olay anlatımı ağırlıklı olarak değerlendirilmeli, bu değerlendirme esnasında; mağdur eylemlerine değil, fail eylemlerine odaklanmalı, mağdurun yaşadığı travmaya bağlı psikolojik durumunu gözönünde bulundurulmalı, mağdurun travmaya bağlı tutarsız, karmaşık yahut eksik anlatımı olabileceğini gözeterek ayrıntılarda değil genel olay örgüsünde tutarlılık aramalı ve mağdurun olayın tek tanığı olduğunu unutmamak önemlidir, açıklaması yapılmıştır.

Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ATAD) “Şükran Aydın/Türkiye kararında ise; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13. maddesi uyarınca tecavüz (saldırı/istismarı) iddialarıyla ilgili eksiksiz bir soruşturmanın, bağımsız tıp uzmanlarınca yapılacak psikolojik muayeneyi de içermesi gerektiğini öncelikle belirtilmiştir.

Öte yandan tanıdık kişiler (akraba, komşu, öğretmen, iş arkadaşı, amir v.b) tarafından gerçekleştirilen cinsel istismar ve saldırı vakalarında, mağdurların bu kişilerle olan  geçmiş  ilişkileri, yakınlık düzeyleri olay öncesi ilişkilenme biçimleri ve daha sonra mağdur ile aynı çevrede kalmaya devam etmeleri, sebebiyle ivedi biçimde şikayette bulunmamaları mağdurun aleyhine yorumlanmamalıdır. Çünkü bu kişiler hakkında yasal müracaatta bulunma konusunda tereddüt yaşadıkları ve yabancı failler konusunda gösterdikleri kararlılıkları kimi zaman gösteremedikleri bilinen bir gerçeklik olarak kabul edilmiştir..."

Yukarıda ifade edilen Yargıtay ve AİHM’since uygulanan kriterlerin ve açıklamaların ışığında dava konusu olay irdelendiğinde, mağdurenin aşamalardaki istikrarlı ifadeleri ile olay örgüsündeki tutarlılık, duruşmada ifade verirken içinde bulunduğu duygu durumu, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen 28.09.2015 tarihli raporuna göre psikiyatrik görüşme esnasında yaşadığı cinsel istismar olayını anlatırken ifade ve beyanlarının tutarlı olması, duygulanımının anlattıkları ile uyumlu olması ve olayı anlatırken kaygı düzeyinin arttığının gözlenmesi, mağdurun hem annesi hem babasının sanık ile kuzen olup yakın akraba olmaları ve sanık ile aralarında iftira atmayı gerektirir bir neden bulunmaması, sanığın dava konusu olayın milletvekili aday adayı olduğu için kendisine kurulan bir komplo olduğu yönündeki savunmasının inandırıcılıktan uzak olması ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın üzerine atılı çocuğun cinsel istismarı suçunun sabit olup hükmün bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan beraat hükmünün onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.”

[3] “Mağdure ve tanıkların beyanları, doktor raporları ve tüm dosya içeriğine göre, mağdure ile annesinin arkadaşı olması nedeniyle tanışan sanığın, konuşmak amacıyla gittiği mağdurenin evinde bulundukları sırada mağdureye iltifatta bulunarak sarılmaya başladığı ve mağdureye karşı livata yoluyla cinsel istismarda bulunduğu, cinsel istismar fiilini değişik zamanlarda tekrar ettiği, mağdurenin bu durumu ablasına ilk eylemden 3 yıl sonra anlatması üzerine olayın ortaya çıktığı anlaşılmakla ve buna göre sanığın atılı suçları cebir ve tehditle gerçekleştirdiğine dair mağdurenin bu hususta dosya kapsamına uygun düşmeyen soyut ifadeleri dışında herhangi bir delil bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında cinsel istismar suçundan verilen cezanın TCK.nın 103/4. maddesi uyarınca  arttırılması ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK.nın 109/1, 3-f, 5 ve 43. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, aynı Kanunun 109/2, 3-f , 5 ve 43. maddeleri uyarınca mahkûmiyetine hükmolunarak fazla ceza tayini,…”14.CD. 05/06/2014 gün, 2013/11307 Esas, 2014/7558 Karar,

[4] “İlk Derece Mahkemesince; ''Sanık … ve müdafiinin savunmaları, katılanların iddiaları, tanık beyanları, 26/03/2015 tarihli Adli Tıp Genel Kurulu'nun katılan … hakkındaki raporu, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 27/05/2013 tarihli katılan … hakkındaki raporu, Antalya 3. İdare Mahkemesi'nin 2010/961 Esas sayılı dosyası, Adli Tıp 6. İhtisas Kurulunun katılan … hakkındaki 28/12/2011 tarihli, katılan … hakkında 30/112011 tarihli raporları, Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu'nun sanık hakkındaki 30.09.2010 tarih 2010/487 Karar Numaralı kararı, sanığa ilişin özlük dosyası, dosyaya sunulan sanık ve katılanlara ait resimler,  Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararı ve tüm dosya kapsamına göre; Sanık …'in olay tarihlerinde, Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünde, önce Şube müdür yardımcısı sonra da müdür olarak görev yaptığı, katılanlar  …,  … ve …'in aynı şube müdürlüğünde polis memuru olarak görev yaptıkları, sanık Sinan'ın katılanları farklı zamanlarda ve çoğunlukta başbaşa kalındığında sözle ve elle taciz ettiği iddiasıyla katılanların adli ve idari yönde şikayetçi oldukları, sanığın söz konusu iddialar üzerine 10 ay kısa süreli durdurma disiplin cezası aldığı görülmekle beraber, Ceza yargılamasının amacının, bir çok Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olduğu, Ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi olduğu, bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesi gerektiği nazara alınarak, somut olaya tekrar dönüldüğünde, sanık …'in eylemleri hakkındaki şüphenin ortadan kalkması için soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çokça tanık dinlenmiş, aynı birimde görev yapan polis memuru tanıkların çok büyük çoğunluğu sanığın iddia edilen eylemlerde bulunduğunu görmediğine ilişkin beyanda bulunmuşlardır. Niteliği itibariyle cinsel suçlarda delillerin daha kısıtlı olduğu varsayımı nazara alındığında dahi, katılan mağdurların her üçünün de polis memurları oldukları, hem labaratuvar hem de ''sahada'' çalıştıkları, yaşları nazara alındığında belli bir yaşam tecrübesine sahip oldukları kuşkusuzdur. Katılanların şikayetlerinde, sanığın  yıllardan beri ve belli aralıklarla, kendilerine  saçı okşama, bele, omuza kollara dokunma,   ellerini   öpme,   iltifat etme,   rahatsız   edici    boyutta    bakış   atma   şeklinde   hareketlerde

 bulunulduğunu belirtmelerine karşın, bu kadar uzun süren bi süreçte polis memuru olan katılanların şikayetçi olmamaları hayatın olağan akışına uygun görülmemiştir. Her üç katılanın da aynı anda benzer dilekçelerle şikâyetçi olmaları hususu sorulduğunda da, birbirlerinin benzer mahiyetteki fiillere maruz kaldıklarını bilmediklerini, bu hususu öğrendiği anda da hep birlikte şikâyetçi olduklarını beyan etmişler, fakat dinlenen tanıklar ve yine katılanların kendi beyanlarına göre de, sanığın eylemlerinin devam ettiği süreçte, katılanların bu olayları, diğer polis memuru arkadaşlarına ve birbirlerine anlattıklarını beyan etmeleri birlikte değerlendirildiğinde, katılanların beyanları bu açıdan mahkememizce çelişkili bulunmuştur. Dinlenen tüm tanık beyanları, katılanların iddiaları ve sanığın savunmaları birlikte nazara alındığında, sanığın sosyal ve samimi bir karaktere sahip olduğu, her gün işe geldiğinde erkeklerle öpüşüp, bayanlarla tokalaştığı, bunları iş arkadaşlarının motivasyonunu artırma amaçlı yaptığı, Sanık Sinan'a yönelik cinsel amaçlı iltifat etme, dokunma şeklindeki iddiaların, katılanların soyut iddiaları dışında dellillendirilememiş oluşu, dinlenen tanıkların beyanları, katılanların olayın hemen sonrasında şikayetçi olmamaları ve yine katılanların polis memuru olmaları nazara alındığında daha bilinçli olduklarının kabulü, sanığın sicili, dosyaya sunulan resimler ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanığın her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delillerle suçu işlediği sabit olmadığından, mahkememizce sanık hakkında beraat kararı verme zorunluluğu hasıl olmuştur. '' gerekçesiyle sanığın üzerine atılı  cinsel saldırı suçlarından beraatine karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE

Olayın intikal şekli ve süresi, katılanların özü itibarıyla tutarlı ve birbirleri ile örtüşen beyanları, katılanların beyanlarını doğrulayan tanık beyanları da dikkate alındığında; sanığın amiri olduğu katılanların ellerini tutarak öpmeye çalışması, saçlarını, sırtlarını ve omuzlarını okşaması, yanaklarından makas alması,  "Yüzün ne kadar küçük ve şeker",  "Sen bana böyle karşı geliyorsun ya, izin vermiyorsun ya ben bu hareketlerinden daha fazla haz ve zevk duyuyorum", "Ne kadar güzel giyinmişsin, ne kadar güzelsin, dön de bir bakayım nasıl olmuş, sen böyle güzel olursan, böyle güzel giyinirsen seni kıskanırım" şeklindeki sözleri söylemesi ile katılanlara yönelik ayrı ayrı kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle cinsel saldırı suçunu  işlediği halde sanık hakkında beraat kararı verilmesi hukuka aykırı görülmüştür.”, 27/11/2023 gün, 2021/10239 Esas, 2023/7774 Karar,

[5] “1.        Müştekinin okul çıkışı caddede yürüdüğü sırada sanığın yanına gelerek müştekiyi rüyasında gördüğünü söyleyerek sohbet etmeye çalıştığı, evlenmek istediğini söylediği, müştekiye aniden 3 kez arka arkaya sarıldığı ve sol yanağından öptüğü, Kadıköy'den kendisi için geldiğini söyleyerek para istediği ve müştekinin 10 TL vermek için açtığı cüzdanından 200 TL parayı çekip aldığı, müştekinin geri istediği ancak vermediği, insanlar geçmeye başlayınca sanığın paniklediği, bu durumdan faydalanan müştekinin de 200 TL parayı sanığın elinden çekip aldığı ve kaçmaya başladığı, sanığın da kaçmaya başladığı ancak polisi arayan tanık sayesinde yakalandığı Yerel Mahkemece kabul edilmiştir.

2. Sanık; müşteki ile karşılaştıklarını, iltifat ettiğini, elini sıktığını ve yanak yanağa öpüştüklerini, yanında tanık İ.G.'nin de olduğunu, müştekinin kendisini saçlı sakallı görünce aciz sandığını ve para vermek istediğini, 200 TL verdiğini, kendisinin ise bu paranın çok olduğunu, küçük bir miktar verip kalanını almasını istediğini ve müştekinin de 200 TL parayı alıp çantasına koyduğunu sonrasında tokalaşıp ayrıldıklarını, atılı suçları işlemediğini beyan etmiştir.

3.Müşteki; yürürken sanığın aniden kolundan tuttuğunu, beni tanımıyor musun gibi şeyler söylediğini,  arkadaşı İ.'nin yanlarına gelince gayriihtiyari tokalaştıklarını, sanığın ben kızla konuşacağım sen ganyan bayine git demesi üzerine İ.'nin yanlarından ayrıldığını, sanığın kendisine rüyasında gördüğünü, güzel olduğunu, gözlerinin annesinin gözlerine benzediğini söylediğini ve aniden arka arkaya 3 kez sarıldığını, sol yanağından öptüğünü, vücudunun üst tarafına sarıldığını, kendisi için geldiğini söyleyerek para istediğini, 10 TL vermek için cüzdanı açtığında elinde bulunan 200 TL'yi çekip aldığını, insanlar geçmeye başlayınca paniklediğini ve kendisinin de 200 TL parayı sanığın elinden çekip aldığını, kaçmaya çalıştığını, bu sırada sanığın da kaçtığını ancak polislere haber veren vatandaşlar sayesinde yakalandığını, şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.

4.Tanık İ.G.; sanığın 15 yıllık arkadaşı olduğunu, olay günü müştekiyi yolda görünce gözlerinin annesinin gözlerine benzediğini söyleyerek tanışmak için yanına gittiğini, el sıkışıp yanak yanağa öpüştüklerini, sanığın ganyan bayisine gitmesini söyleyince ayrıldığını beyan etmiştir.

5.Tanık S.T.Ö.; eve giderken bir kadın ile bir erkeğin bağırıştıklarını duyduğunu, erkeğin kadına ya elindeki parayı ya da telefonu ver gibi şeyler söylediğini, kadının elimi bırakır mısın dediğini ve elindeki sıkışmış 200 TL'yi gördüğünü, kadının kaçmak isteyince yere düştüğünü, elindeki telefon ve paranın da yere düştüğünü, sanığın telefonu ya da parayı almadığını, ancak tartışırken sanığın elinin kadının sol kalçası üzerinde olduğunu gördüğünü, polise eşkal ve yön bilgisi verdiğini beyan etmiştir.

IV. GEREKÇE

Müşteki caddede yürürken yanına gelen sanığın müştekiyi rüyasında gördüğünü söyleyerek konuşmaya çalıştığı, ardından arka arkaya 3 kez sarıldığı ve müştekiyi yanağından öptüğü, daha sonra kendisi için Kadıköy'den geldiğini söyleyerek para istediği, müştekinin 10 TL vermek istediği ancak sanığın müştekinin elinde bulunan 200 TL parayı çekip aldığı, caddeden geçen insanları gören sanığın paniklemesi üzerine müştekinin sanığın elinden 200 TL parayı geri aldığı ve kaçmaya başladığı, sanığın da kaçtığı ancak polisler tarafından yakalandığı müşteki ve tanık S.T.Ö.'nün beyanları ile sabit görülmüş, sanığın savunmalarına itibar edilmemiş; yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 62.maddesinin uygulanmama gerekçesinin açıklandığı  sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz sebepleri reddedilmiştir.”2.CD. 07/06/2023 gün, 2021/9401 Esas, 2023/3419 Karar,

[6] “Sanığın katılana gönderdiği mesajda geçen "....Sen kaçtıkça kovalayan bulunur, bulunduğu anda Allah bilir ne olur. Bekle ve gör, sana 15 gün müsaade, düşün, tehdit değil iltifat." biçimindeki sözlerin TCY.nın 106/1. maddesi 2. cümlesinde öngörülen sair tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yasal olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi,…”, 4.CD. 19/10/2011 gün, 2009/12676 Esas, 2011/17869 Karar,

[7] “Suç tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan sanığın, birlikte yürütülen kamu görevi nedeniyle astı konumunda bulunan ve aynı mahkemede yazı işleri müdürü olarak görev yapan mağdureye yönelik olarak değişik zamanlarda, "müdürüm sen yorgunsun, otur uyu, ben seni izlerim, burada kimse seni rahatsız edemez", "küpen çok güzelmiş", "bu kolye sana çok yakışmış", "dün taktığın küpeyi bugün takmamışsın", "müdürüm yorgun gibisin otur dinlen", "müdürümün bana kahve yapmasını istiyorum","kahve sadece burada mı içilir" şeklinde mağdureyi hedef alan ve cinsel yönden rahatsız edici mahiyette sözler söylediğinin anlaşılması karşısında, sanığın suç tarihi itibarıyla hiyerarşiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanmak ve aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Sanığın subuta eren suçunun bu şekilde kabul edilmesinden sonra, temyiz aşamasında yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 61. maddesi ile TCK'nun 105. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle lehe kanun değerlendirmesinin  yapılması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK'nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanunun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan yasanın geçmişe etkili olması", “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.

Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.

Lehe kanunun tespiti açısından, öğreti ve yargısal kararlara da konu olmuş, değişen ceza mevzuatı karşısında dahi halen geçerliliğini koruyan 23.02.1938 gün ve 23–9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin farklı olması halinde,her iki yasanın birbirine karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı uygulanmalı” şeklinde, lehe kanunun tespitinde başvurulacak yöntem belirtilmiştir.

Öğretide de anılan İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilke benimsenerek, uygulanma imkanı bulunan tüm kanunların leh ve aleyhteki hükümleri birlikte ayrı ayrı ele alınarak somut olaya göre sonuçlarının karşılaştırılması gerekeceği ve sonunda fail bakımından daha lehe sonuç veren kanunun belirlenip hükmün buna göre verileceği görüşleri ileri sürülmüştür. (Sulhi Dönmezer–Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Basım Yayım, 1994, c. 1, 11. Bası, s. 167; M. Emin Artuk–Ahmet Gökçen– A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 141)

Diğer taraftan, Anayasamızın 141. maddesinin 4. fıkrası; “…Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir”, 154. maddesinin 1. fıkrası ise; “Yargıtay, Adliye Mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar” hükümlerini içermektedir.

Bu hükümlerle birlikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin; “kişinin makul sürede yargılanma hakkı olduğuna” ilişkin normu da dikkate alındığında, temyiz davasında işin esasına girilerek dosyadaki tüm bilgi ve belgelerin incelenip değerlendirilmesinin esas olduğu kabul edilmelidir.

Temyiz incelemesi sırasında kanun koyucu tarafından incelemeye konu suçlara ilişkin değişiklik yapılması durumunda, temyiz merciince sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiği için işin esasına girilmeden bu yönde bozma yapılması mümkün ise de, yürürlüğe giren yeni kanunun açıkça lehe olduğunun anlaşıldığı durumlar dışında dosyanın temyiz merciince esastan incelenerek suçun oluşumu, sübutu ve uygulama denetlenip, önceki ve sonraki kanunlar bir bütün halinde değerlendirildikten sonra ortaya çıkan sonuçlar karşılaştırılmak suretiyle lehe kanunun belirlenmesi gerekmektedir. Önceki kanunun lehe olduğu belirlenip, ilk derece mahkemesi uygulamasının isabetli olduğunun anlaşılması durumunda hükmün onanmasına, sonradan yürürlüğe giren kanunun lehe olduğunun belirlenmesi durumunda ise hükmün bu yönden ve varsa diğer bozma nedenleri de eklenmek suretiyle bozulmasına karar verilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 18.09.2012 gün ve 420-1771 ile 06.03.2012 gün 304-79 sayılı kararları da bu yöndedir.

Bu açıklamalara göre, sanığın sübut bulan hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması ve aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma suretiyle cinsel taciz eyleminde, 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesinin 6545 sayılı Kanunun 61. maddesiyle temel ceza ve suçun nitelikli hallerinde yapılacak artırımda herhangi bir değişiklik yapılmaması, değişiklik öncesi maddede yer alan aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma halinin yeni düzenlemede aynen muhafaza edilmesi, yeni düzenlemede hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması haline yer verilmemekle birlikte, yeni düzenlemede nitelikli hal olarak öngörülen suçun kamu görevinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinin sanık bakımından gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, yeni kanunun sanık yönünden lehe bir durum oluşturmadığı görülmektedir.”, CGK 30/10/2014 gün, 2013/14-352 Esas, 2014/446 Karar,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arif Nazım - Şehidin Destanı

TIBBİ ETİK