9 Mayıs 2024 Perşembe

hukuka uygunluk sebeplerinin maddi unsurlarında hata! Bir tane mantıklı cümle yok...Atıf yapılan kaynakların tamamı eski...

 Bilişim çağının bu kadar geliştiği ve tek tük yayınların bulunduğu antik çağ kaynaklarına atıfla oluşturulan cümle dizisi. Hangi suçu açıklamak için kullanılıyor bu kavramlar? Pratik bir önemi var mı? Bu görüşleri savunan Alman yazarlara karşı yeni Alman yazarlar ne diyor? Alman yazarlar sana atıf yapıyor mu? 

Son üç ay içerisinde yapay zeka teknolojisi o kadar gelişti ki...Hata teoremlerinizin makine öğrenmesini karşılama ihtimali var mı? 


İşlediği fiille ilgili olarak hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran bir sebebin somut olayda varlığı durumunda, fail bu hukuka uygunluk sebebinin maddi şart­larının gerçekleştiğinin de bilincinde olmalıdır.

Meselâ, a) Meşru müdafaada; müdafaa amacının mevcut olması gerekir (m. 25, f. 1). b) Savunma dokunulmazlığında; mahiyet itibarıyla hakareti mutazammın sözlerin, savunma hakkını kullanmak maksadıyla sarfedilmesi gerekir (m. 128).

Kişi işlediği fiilin esasta bir haksızlık teşkil ettiğinin bilincindedir. Ancak somut olayda hukuka uygunluk sebeplerinden birinin maddi şartlarının gerçekleştiği husu­sunda yanılgıya düşmüştür. İşlenen fiilin esasta bir haksızlık teşkil ettiği bilindiği için, suçun kanunî tarifinin ikaz, uyan fonksiyonu786 gerçekleşmiştir. Fakat, fail, müşahhas olayda bir hukuka uygunluk sebebinin şartlannın gerçekleştiğini zannet­miştir[1]. Hukuka uygunluk sebeplerinin “objektif’ olduğu, yani kişinin icra ettiği fiil açısından hukuka uygunluk sebeplerinden birinin şartlarının gerçekleştiği husu­sunda kural olarak bilgi sahibi olmasına gerek olmadığı görüşünün terkedilmesi karşısında; hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarına ilişkin bilginin hangi bağlamda incelenmesi gerektiği doktrinde tartışma konusu olmuştur.

Bu konudaki görüşlerin başında “suçun olumsuz unsurları teorisi”™ gelmekte­dir. Bu görüşe göre, suçun kanunî tarifinin fonksiyonu, sadece suça ilişkin mad­di ve manevi unsurların belirlenmesinden ibaret değildir. Bu tarif, aynı zamanda fiilin hukuka aykırılık teşkil ettiği hususundaki bütün unsurları da kapsamakta­dır. Bu suretle, bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartları, suçun olumsuz unsurları olarak mütalâa edilmektedirler. Ancak bu unsurların gerçekleşmemesi halinde işlenen fiil, hukuka aykırılık vasfını haiz olacaktır[2] [3]. Bu itibarla, işlenen suç açısından hukuka uygunluk sebeplerinden birinin şartlarının gerçekleşmedi­ği hususundaki bilgi, kasta dahil edilmektedir[4]. Hukuka uygunluk sebebinin şartlarında yanılgı, suçun unsurlarındaki yanılgı (unsur yanılgısı) ile aynı mua­meleye tabi tutulmuş olacaktır[5].

Kusur teorisine mensup yazarlardan bazıları, işlenen fiilin haksızlık teşkil ettiği hususundaki yanılgı gibi, bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında ya­nılgıya düşülmesi halinde dahi, bu haksızlık yanılgısının mevcut olduğu fikrin­dedirler. Bu durumda, işlenen suç açısından kast varlığını devam ettirmekte ve mesele haksızlık yanılgısına ilişkin açıklamalar doğrultusunda çözümlenmekte­dir[6]: katı kusur teorisi.

Doktrinde çoğu yazarlar, esas itibarıyla kusur teorisini benimsemekle beraber, bir hukuka uygunluk sebebinin şartlarının varlığı hususunda yanılgıya düşülme­si halinde; “suçun olumsuz unsurları teorisi” gibi, kastın varlığından bahsedil­meyeceği görüşündedirler. Bu durumda mesele unsur yanılgısına ilişkin kurallar doğrultusunda çözümlenecektir[7]. Yani, bu yanılgı halinde artık kastın varlığın­dan bahsedilmeyecek ve dolayısıyla, bu durumda suça şerik olarak iştirak mümkün olmayacaktır: “sınırlı kusur teorisi".

Kanaatimizce bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında yanılgıya dü­şülmesini, işlenen fiilin haksızlık teşkil ettiği hususundaki yanılgı ile karıştırma­mak gerekir. Haksızlık yanılgısının söz konusu olduğu hallerde işlenen fiilin maddi oluşumuna ilişkin bütün hususlar bilinmektedir. Fakat bu fiilin toplumda geçerli değerler sistemi açısından bir haksızlık teşkil ettiği hususunda yanılgıya düşülmektedir. Kısaca ifade edecek olursak; haksızlık yanılgısı bir değerlendirme yanılgısından ibarettir. Bu itibarla, haksızlık yanılgısı işlenen fiile ilişkin kastın varlığı üzerinde bir etki icra etmez. Buna karşılık; bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında yanılgıya düşülmesi halinde; işlenen fiilin esasta bir haksızlık teşkil ettiği bilinmektedir. Fakat, işlenen fiili müşahhas olayda hukuka aykırı ol­maktan çıkaran bir maddi sebebin varlığı hususunda yanılgıya düşülmektedir. Dolayısıyla, burada söz konusu olan yanılgı, bir maddi vakıaya ilişkindir. Bu iti­barla; işlenen fiille alâkalı olarak bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartları konusunda yanılgıya düşülmesi halinde; failin bu fiile ilişkin kastının olmadığı ve dolayısıyla; meselenin, kusur kapsamında değil, suçun manevi unsuru yani hak­sızlık kapsamında mütalâa edilmesi gerektiği sonucuna ulaşmaktayız[8],[9].

Bu itibarla, işlediği fiil açısından bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartları esasen gerçekleşmediği halde, bu şartların gerçekleştiği zannıyla hareket eden kişinin işlediği suç açısından kastının varlığından bahsedilemez796,797,798.



[1]     Bu durumda, esasen mevcut bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında yanılgı söz konusudur. Buna karşılık, bir hukuka uygunluk sebebinin bizzat varlığı konusundaki yanılgı, haksızlık yanılgısı kapsamında mütalâa edilmelidir (benzer bir değerlendirme için bkz. DÖNMEZER/ERMAN II, no. 699). Meselâ yakalandığı hastalığın verdiği acı ve ızdıraba da­yanamayan kişinin ısrarlı talepleri karşısında, ölümünü çabuklaştırıcı ve kolaylaştırıcı bir mü­dahalede bulunan tabip, bu müdahalenin hukuka uygun olduğu kanaatıyla hareket etmiş olabi­lir. Bu durumda ancak bir hukuka uygunluk sebebinin bizzat varlığı hususunda bir yanılgıdan söz edilebilir. Bu itibarla, bu iki yanılgı biçimini birbirine karıştırmamak gerekir.

Buna göre; bir kamu görevlisinin yeni yıl veya bir bayram münasebetiyle kendisine verilen hediyeleri kabul etmesinin hukuka aykırı bir yönünün olmadığını zannetmesi, bu kabulü teamülen normal addetmesi; yine bir haksızlık yanılgısı olarak mütalâa edilmelidir.

Bir başkasındaki alacağını kanunî yollardan bir türlü tahsil etme imkânı bulamayan şahıs, fırsatını bulduğu bir anda bu kişiden alacağını zorla tahsil etmesi halinde, alacağını tahsile imkân sağlamak amacıyla ve tahsile imkân sağlayacak ölçüde zor kullanmanın hukuka uygun olduğu kanaatiyle hareket etmiş olabilir.

Sanık olarak mahkemede yargılanan kişinin müdafiliğini üstlenmiş olan avukat, sanığın sus­masının ve hatta yalan söylemesinin bir “hak” olduğu inancıyla, sanık olan şahsa kendisine isnad edilen suç vakıasına ilişkin olarak mahkeme önünde bir açıklamada bulunmamayı telkin etmesi halinde; bir haksızlık yanılgısına düşmüş kabul edilmelidir.

[2]     Die Lehre von den negativen Tatbestandsmerkmalen.

[3]     KAUFMANN, Arthur: Zur Lehre von den negativen Tatbestandsmerkmalen, in: JZ 1954, sh. 653; aynı yazar: Tatbestand, Rechtfertigungsgründe ımd Irrtum, in: JZ 1956, sh. 353, 393; ROXIN, Offene Tatbestaende, sh. 174 vd.; aynı yazar, Kriminalpolitik, sh. 25, dn. 56; aynı yazar, ZStW 76(1964), sh. 582, 599; SAMSON, Systematischer Kommentar, Vorbem. vor § 32, kn. 9; TOROSLU, Ceza Hukuku, sh. 55 vd. Genel bilgi için bkz. HIRSCH, Hans Joachim: Die Lehre von den negativen Tatbestandsmerkmalen. Der Irrtum über einen Rechtfertigungsgrund, 1960, sh. 21 vd.

[4]     Arth. KAUFMANN, JZ 1954, sh. 653; aynı yazar, JZ 1956, sh. 353, aynı yazar: Der Irrtum im Strafgesetz-Entwurf 1962, in: ZStW 76(1964), sh. 543, 564 vd.; ROXfN, ZStW 76(1964), sh. 582, 599; BAUMANN/WEBER/MITSCH, § 21, kn. 40.

[5]     Bkz. ÖZGENÇ, Suçun Yapısında Kusur, sh. 88 vd.

[6]     WELZEL, Hans: Die Regelung von Vorsatz und Irrtum im Strafrecht als legislatorisches Prob­lem, in ZStW 67(1955), sh. 208 vd.; aynı yazar, Lehrbuch( 11), sh. 164 vd.; NIESE, Wemer: Der Irrtum iiber Rechtfertigungsgründe, in: DRiZ 1953, sh. 20; KAUFMANN, Armin: Tatbestandseinschrânkung und Rechtfertigung, in: JZ 1955, sh. 37; HIRSCH, Negative Tatbestandsmerkmale, sh. 314 vd.; BOCKELMANN, Allgemeiner Teil(3), sh. 129; SCHROEDER, LK(10), § 16, kn. 49, 52; ayrıca bkz. MAURACH/GÖSSEL/ZIPF II, sh. 98/99.

[7]     GALLAS, Beitraege, sh. 56, dn. 89; STRATENWERTH, Allgemeiner Teil, kn. 503; CRAMER, Schönke/Schröder(23), § 16, kn. 14; LENCKNER, Schönke/Schröder(23), Vorbem. vor § 13, kn. 18; RUDOLPHI, Systematischer Kommentar, § 16, kn. 12. Aynı görü­şün değişik ve bazı noktalarda farklı dimansiyonu için bkz. JESCHECK, Lehrbuch(4), sh. 418/419.

[8]     ÖZGENÇ, Suçun Yapısında Kusur, sh. 90/91.

[9]    Bir hukuka uygunluk sebebinin objektif olarak gerçekleşmesinin esas itibarıyla yeterli olduğu fikrini benimseyen Dönmezer/Erman, bir hukuka uygunluk sebebinin şartları konusundaki yanılgının “esaslı” olup olmamasına göre bir ayırım yapmaktadır. Buna göre; “eğer fail ya­nılmamış, yani şartlarının gerçekleştiğini zannettiği hukuka uygunluk sebebi fiilen gerçekleş­miş olsa idi, fiil hukuka uygun sayılacak idiyse, yanılma esaslıdır; buna karşılık failin gerçek­leştiği kanaatmda bulunduğu şartlar bilfiil gerçekleşmiş olsa da, ortada hukuka uygunluk se­bebi bulunmıyacak idi ise, yanılma esaslı değildir, fiil hukuka aykırı olmakta devam eder.” (DÖNMEZER/ERMAN II, no. 699). Ancak, Dönmezer/Erman’a göre, bu “esaslı” yanılgının kaçınılabilir (yazarların ifadesiyle, kusurlu) olması halinde dahi, Türk Ceza Kanunu’nda İtal­yan Ceza Kanunu’nun 59. maddesinin son fıkrasına benzeyen bir hüküm bulunmaması dola­yısıyla, işlenen “fiili hukuka aykırı saymak mümkün değildir”. (1931 İtalyan Ceza Kanu-


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

aklımda-

 sın

TIBBİ ETİK