Bilişim çağının bu kadar geliştiği ve tek tük yayınların bulunduğu antik çağ kaynaklarına atıfla oluşturulan cümle dizisi. Hangi suçu açıklamak için kullanılıyor bu kavramlar? Pratik bir önemi var mı? Bu görüşleri savunan Alman yazarlara karşı yeni Alman yazarlar ne diyor? Alman yazarlar sana atıf yapıyor mu?
Son üç ay içerisinde yapay zeka teknolojisi o kadar gelişti ki...Hata teoremlerinizin makine öğrenmesini karşılama ihtimali var mı?
İşlediği fiille ilgili olarak
hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran bir sebebin somut olayda varlığı
durumunda, fail bu hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarının
gerçekleştiğinin de bilincinde olmalıdır.
Meselâ, a) Meşru müdafaada;
müdafaa amacının mevcut olması gerekir (m. 25, f. 1). b) Savunma
dokunulmazlığında; mahiyet itibarıyla hakareti mutazammın sözlerin, savunma
hakkını kullanmak maksadıyla sarfedilmesi gerekir (m. 128).
Kişi işlediği fiilin esasta bir
haksızlık teşkil ettiğinin bilincindedir. Ancak somut olayda hukuka uygunluk
sebeplerinden birinin maddi şartlarının gerçekleştiği hususunda yanılgıya
düşmüştür. İşlenen fiilin esasta bir haksızlık teşkil ettiği bilindiği için,
suçun kanunî tarifinin ikaz, uyan fonksiyonu786 gerçekleşmiştir.
Fakat, fail, müşahhas olayda bir hukuka uygunluk sebebinin şartlannın
gerçekleştiğini zannetmiştir[1]. Hukuka uygunluk sebeplerinin
“objektif’ olduğu, yani kişinin icra ettiği fiil açısından hukuka uygunluk
sebeplerinden birinin şartlarının gerçekleştiği hususunda kural olarak bilgi
sahibi olmasına gerek olmadığı görüşünün terkedilmesi karşısında; hukuka
uygunluk sebeplerinin maddi şartlarına ilişkin bilginin hangi bağlamda
incelenmesi gerektiği doktrinde tartışma konusu olmuştur.
Bu konudaki görüşlerin başında “suçun
olumsuz unsurları teorisi”™ gelmektedir. Bu görüşe göre, suçun kanunî
tarifinin fonksiyonu, sadece suça ilişkin maddi ve manevi unsurların
belirlenmesinden ibaret değildir. Bu tarif, aynı zamanda fiilin hukuka
aykırılık teşkil ettiği hususundaki bütün unsurları da kapsamaktadır. Bu
suretle, bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartları, suçun olumsuz unsurları
olarak mütalâa edilmektedirler. Ancak bu unsurların gerçekleşmemesi halinde
işlenen fiil, hukuka aykırılık vasfını haiz olacaktır[2]
[3]. Bu itibarla, işlenen suç
açısından hukuka uygunluk sebeplerinden birinin şartlarının gerçekleşmediği
hususundaki bilgi, kasta dahil edilmektedir[4].
Hukuka uygunluk sebebinin şartlarında yanılgı, suçun unsurlarındaki yanılgı
(unsur yanılgısı) ile aynı muameleye tabi tutulmuş olacaktır[5].
Kusur teorisine mensup
yazarlardan bazıları, işlenen fiilin haksızlık teşkil ettiği hususundaki
yanılgı gibi, bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında yanılgıya
düşülmesi halinde dahi, bu haksızlık yanılgısının mevcut olduğu fikrindedirler.
Bu durumda, işlenen suç açısından kast varlığını devam ettirmekte ve mesele
haksızlık yanılgısına ilişkin açıklamalar doğrultusunda çözümlenmektedir[6]: katı kusur teorisi.
Doktrinde
çoğu yazarlar, esas itibarıyla kusur teorisini benimsemekle beraber, bir hukuka
uygunluk sebebinin şartlarının varlığı hususunda yanılgıya düşülmesi halinde;
“suçun olumsuz unsurları teorisi” gibi, kastın varlığından bahsedilmeyeceği
görüşündedirler. Bu durumda mesele unsur yanılgısına ilişkin kurallar
doğrultusunda çözümlenecektir[7]. Yani, bu yanılgı halinde artık
kastın varlığından bahsedilmeyecek ve dolayısıyla, bu durumda suça şerik
olarak iştirak mümkün olmayacaktır: “sınırlı kusur teorisi".
Kanaatimizce bir hukuka uygunluk
sebebinin maddi şartlarında yanılgıya düşülmesini, işlenen fiilin haksızlık
teşkil ettiği hususundaki yanılgı ile karıştırmamak gerekir. Haksızlık
yanılgısının söz konusu olduğu hallerde işlenen fiilin maddi oluşumuna ilişkin
bütün hususlar bilinmektedir. Fakat bu fiilin toplumda geçerli değerler sistemi
açısından bir haksızlık teşkil ettiği hususunda yanılgıya düşülmektedir. Kısaca
ifade edecek olursak; haksızlık yanılgısı bir değerlendirme yanılgısından
ibarettir. Bu itibarla, haksızlık yanılgısı işlenen fiile ilişkin kastın
varlığı üzerinde bir etki icra etmez. Buna karşılık; bir hukuka uygunluk
sebebinin maddi şartlarında yanılgıya düşülmesi halinde; işlenen fiilin esasta
bir haksızlık teşkil ettiği bilinmektedir. Fakat, işlenen fiili müşahhas olayda
hukuka aykırı olmaktan çıkaran bir maddi sebebin varlığı hususunda yanılgıya
düşülmektedir. Dolayısıyla, burada söz konusu olan yanılgı, bir maddi vakıaya
ilişkindir. Bu itibarla; işlenen fiille alâkalı olarak bir hukuka uygunluk
sebebinin maddi şartları konusunda yanılgıya düşülmesi halinde; failin bu fiile
ilişkin kastının olmadığı ve dolayısıyla; meselenin, kusur kapsamında
değil, suçun manevi unsuru yani haksızlık kapsamında mütalâa edilmesi
gerektiği sonucuna ulaşmaktayız[8],[9].
Bu
itibarla, işlediği fiil açısından bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartları
esasen gerçekleşmediği halde, bu şartların gerçekleştiği zannıyla hareket eden
kişinin işlediği suç açısından kastının varlığından bahsedilemez796,797,798.
[1] Bu
durumda, esasen mevcut bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında
yanılgı söz konusudur. Buna karşılık, bir hukuka uygunluk sebebinin
bizzat varlığı konusundaki yanılgı, haksızlık yanılgısı kapsamında mütalâa
edilmelidir (benzer bir değerlendirme için bkz. DÖNMEZER/ERMAN II, no. 699).
Meselâ yakalandığı hastalığın verdiği acı ve ızdıraba dayanamayan kişinin
ısrarlı talepleri karşısında, ölümünü çabuklaştırıcı ve kolaylaştırıcı bir müdahalede
bulunan tabip, bu müdahalenin hukuka uygun olduğu kanaatıyla hareket etmiş
olabilir. Bu durumda ancak bir hukuka uygunluk sebebinin bizzat varlığı
hususunda bir yanılgıdan söz edilebilir. Bu itibarla, bu iki yanılgı biçimini
birbirine karıştırmamak gerekir.
Buna göre; bir
kamu görevlisinin yeni yıl veya bir bayram münasebetiyle kendisine verilen
hediyeleri kabul etmesinin hukuka aykırı bir yönünün olmadığını zannetmesi, bu
kabulü teamülen normal addetmesi; yine bir haksızlık yanılgısı olarak mütalâa
edilmelidir.
Bir başkasındaki alacağını kanunî yollardan bir türlü tahsil
etme imkânı bulamayan şahıs, fırsatını bulduğu bir anda bu kişiden alacağını
zorla tahsil etmesi halinde, alacağını tahsile imkân sağlamak amacıyla ve
tahsile imkân sağlayacak ölçüde zor kullanmanın hukuka uygun olduğu kanaatiyle
hareket etmiş olabilir.
Sanık
olarak mahkemede yargılanan kişinin müdafiliğini üstlenmiş olan avukat, sanığın
susmasının ve hatta yalan söylemesinin bir “hak” olduğu inancıyla, sanık olan
şahsa kendisine isnad edilen suç vakıasına ilişkin olarak mahkeme önünde bir
açıklamada bulunmamayı telkin etmesi halinde; bir haksızlık yanılgısına düşmüş
kabul edilmelidir.
[2] Die
Lehre von den negativen Tatbestandsmerkmalen.
[3] KAUFMANN, Arthur: Zur Lehre von den
negativen Tatbestandsmerkmalen, in: JZ 1954, sh. 653; aynı yazar: Tatbestand,
Rechtfertigungsgründe ımd Irrtum, in: JZ 1956, sh. 353, 393; ROXIN, Offene
Tatbestaende, sh. 174 vd.; aynı yazar, Kriminalpolitik, sh. 25, dn. 56;
aynı yazar, ZStW 76(1964), sh. 582, 599; SAMSON, Systematischer Kommentar,
Vorbem. vor § 32, kn. 9; TOROSLU, Ceza Hukuku, sh. 55 vd. Genel bilgi için bkz.
HIRSCH, Hans Joachim: Die Lehre von den negativen Tatbestandsmerkmalen. Der
Irrtum über einen Rechtfertigungsgrund, 1960, sh. 21 vd.
[4] Arth. KAUFMANN, JZ 1954, sh. 653; aynı
yazar, JZ 1956, sh. 353, aynı yazar: Der Irrtum im Strafgesetz-Entwurf 1962,
in: ZStW 76(1964), sh. 543, 564 vd.; ROXfN, ZStW 76(1964), sh. 582, 599;
BAUMANN/WEBER/MITSCH, § 21, kn. 40.
[5] Bkz.
ÖZGENÇ, Suçun Yapısında Kusur, sh. 88 vd.
[6] WELZEL, Hans: Die Regelung von Vorsatz
und Irrtum im Strafrecht als legislatorisches Problem, in ZStW 67(1955),
sh. 208 vd.; aynı yazar, Lehrbuch( 11), sh. 164 vd.; NIESE, Wemer: Der
Irrtum iiber Rechtfertigungsgründe, in: DRiZ 1953, sh. 20; KAUFMANN, Armin:
Tatbestandseinschrânkung und Rechtfertigung, in: JZ 1955, sh. 37;
HIRSCH, Negative Tatbestandsmerkmale, sh. 314 vd.; BOCKELMANN, Allgemeiner
Teil(3), sh. 129; SCHROEDER, LK(10), § 16, kn. 49, 52; ayrıca bkz.
MAURACH/GÖSSEL/ZIPF II, sh. 98/99.
[7] GALLAS, Beitraege, sh. 56, dn. 89;
STRATENWERTH, Allgemeiner Teil, kn. 503; CRAMER, Schönke/Schröder(23), § 16,
kn. 14; LENCKNER, Schönke/Schröder(23), Vorbem. vor § 13, kn. 18; RUDOLPHI,
Systematischer Kommentar, § 16, kn. 12. Aynı görüşün değişik ve bazı
noktalarda farklı dimansiyonu için bkz. JESCHECK, Lehrbuch(4), sh. 418/419.
[8] ÖZGENÇ,
Suçun Yapısında Kusur, sh. 90/91.
[9] Bir hukuka uygunluk sebebinin objektif
olarak gerçekleşmesinin esas itibarıyla yeterli olduğu fikrini benimseyen Dönmezer/Erman,
bir hukuka uygunluk sebebinin şartları konusundaki yanılgının “esaslı” olup
olmamasına göre bir ayırım yapmaktadır. Buna göre; “eğer fail yanılmamış,
yani şartlarının gerçekleştiğini zannettiği hukuka uygunluk sebebi fiilen
gerçekleşmiş olsa idi, fiil hukuka uygun sayılacak idiyse, yanılma esaslıdır;
buna karşılık failin gerçekleştiği kanaatmda bulunduğu şartlar bilfiil
gerçekleşmiş olsa da, ortada hukuka uygunluk sebebi bulunmıyacak idi ise,
yanılma esaslı değildir, fiil hukuka aykırı olmakta devam eder.” (DÖNMEZER/ERMAN
II, no. 699). Ancak, Dönmezer/Erman’a göre, bu “esaslı” yanılgının
kaçınılabilir (yazarların ifadesiyle, kusurlu) olması halinde dahi, Türk Ceza
Kanunu’nda İtalyan Ceza Kanunu’nun 59. maddesinin son fıkrasına benzeyen bir
hüküm bulunmaması dolayısıyla, işlenen “fiili hukuka aykırı saymak mümkün
değildir”. (1931 İtalyan Ceza Kanu-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder