19 Mayıs 2017 Cuma

FİKRİ MÜLKİYET HUKUKU


Fikri Mülkiyet Hukuku, iktisadi değer taşıyan fikri emek ürünlerini koruyan hukuk dalıdır. Fikri mülkiyet hukuku, telif hakları ve sınai mülkiyet hakları olarak iki alt bölümden oluşur. Telif hakları, eserin meydana getirilmesiyle kendiliğinden doğar. Koruma, eserin kamuya sunulması ile kendiliğinden sağlanır. Bunun için herhangi bir bildirim ya da tescile gerek yoktur. Sınai mülkiyet haklarında ise buluşların, tasarım ve markanın tescil ettirilmesi koruma için gereklidir.[1]
Fikri hukuk esas olarak kişilerin ürettiği bilim ve sanat eserleri üzerindeki haklarını düzenleyen hukuk dalıdır. Bir yazarın yazdığı romanın hangi koşullarda basılacağı ya da satılacağı fikri hukuk alanına giren konulardır.[2]
Sanatsal ifadelerin ve yaratıcılığın yasal olarak korunması ve bilgisayar programları ile veri tabanları Fikir ve Sanat eserleri hukuku ile güvence altına alınmaktadır. Yeni geliştirilen teknolojiler, “Patent Hukuku”, görme duygusu ile algılanan ve kişide estetik bir etki oluşturan şekil, desen, renk veya bunların birleşimlerini koruyan, “Endüstriyel Tasarım Hukuku”, ticari sembol ve şekillerin haksız kullanılmalarını önleyen “Marka Hukuku” ve alan adları, coğrafi ad ve işaretler, açıklanmamış bilgiler gibi konular da fikri mülkiyet hukuku kapsamındadır. Fikir ve Sanat ürünleri dışındaki haklar ise Sınai Haklar olarak adlandırılmaktadır.[3]
Pek çok üniversite ya da lise düzeyinde eğitim kurumu intihal konusunda öğrencilerini ve akademik kadroyu internet siteleri üzerinden uyarmaktadır. Yale üniversitesi internet sitesi de “Avoiding Plagiarism” başlığı ile alıntı yapma kurallarını belirtmektedir. Alıntı yapmanın önemi;
a-) Metnin içerik ve kapsamı konusunda izlenim sahibi olma,
b-) Daha fazla araştırma yapmaya yönlendirme,
c-) Konunun temellerinin araştırılmasıdır.[4]
Ne zaman alıntıya/kaynakçaya yer verilmeli konusu ise şu başlıklarla belirtilmektedir:
1-) İki veya daha fazla sözcüğü bir bütün olarak sunmak gerektiğinde veya tek sözcük aktarıldığında dahi bu sözcüğün aktarımı kaynağa özgü olduğunda,
2-) Belli bir kaynakta bulunan gerçeklere ilişkin takdim zorunluluğu doğduğunda,
3-) Bir kaynak içerisinde yer alan düşüncenin paragraf olarak ya da özetlenerek, yorumlanarak veya kaynaktan bulunan sonuç olarak alıntılanması halinde,
4-) Genelden ayrılan bilgilerin sunumunda veya okuyucunun bilmediği ancak bilim dalında yaygın olarak bilinen bir genel bilginin aktarımında,
5-) Başka bir kaynakta yer alan bir anlatım plânının ya da geniş ölçekli tartışma kaynağına ilişkin yapının örnek alınması halinde,
6- Bir başka kişinin bulduğu yöntemin işleniş şeklinin bir başka kaynaktan alınması veya ortak çalışma halinde,
7- Bir başka kişinin programı üzerinde çalışılması ya da yaygın olarak bilinmeyen bir rakam sistemiyle yazılan bilgisayar şifreleme sistemi,
8- Bilginin üretimi sırasında başkalarıyla işbirliği yapılması halinde.[5]
Bir bilginin yaygın bilgi olduğunu belirleme farklılık gösterebilir. Oregon Üniversitesine ait internet sitesinde konuyu işleyen Payne yaygın/ortak bilginin:
1-) Aynı bilginin en az beş farklı kaynaktan ulaşılabilir olması,
2-) Yazarın, bilginin halihazırda okur tarafından bilindiği yönündeki düşüncesi,
3-) Yazarın, bilginin temel kaynaklardan kolaylıkla bulunabileceği yolundaki kanaati bulunması halinde paylaşılan bilginin genel/ortak/yaygın/bilinen bilgi olduğunu belirtir.[6]
Akademik camiada intihal olgusu genel olarak kasıtlı ya da kasıtsız görülebilmektedir. Kasıtlı olanlar: Bir başkasına ait çalışma, plan, sonuçlar, sınavlar gibi belgelerin doğrudan satın alınması, çalınması ya da ödünç alınması,
Başkasına ait çalışmanın kiralanması,
Bir dilde yazılan çalışmanın bir başka dilde çevrilerek kopyalanması ve kişisel çalışma gibi sunulması,
Bütün cümlelerin ya da esaslı bölümlerin alıntı yapılmaksızın alınması olarak işlenebilir.
Kasıt dışı kullanım ise; Bir başkasına ait düşüncenin kendi sözcükleri ile kaynak gösterilmeksizin alınması,
Diğer kişinin fikirlerini esas almak suretiyle ve kaynak gösterilmeksizin düşünce yapısı oluşturulması,
Paragrafın bütüne yakın olarak esas kaynaktan alınması,
Kaynaktan düzensiz olarak ya da tam olmaksızın alıntılama şeklinde gerçekleşebilir.[7]
İndiana Üniversitesi ise üç halde intihalin gerçekleşebileceğini belirtmiştir:
1-) Bir başka kişiye ait sözcüklerin alıntı olduğu belirtilmeksizin kullanılması,
            2-) Bir başka kişinin sözcüklerinin değiştirilse ve yeniden düzenlense de alınması kaynak gösterilse de intihaldir.
            3-) Bir başka kişiye ait çalışmanın özetlenerek ya da yorumlanarak kaynak gösterilmeksizin kullanılması.[8]

ULUSLARARASI HUKUKTA SÖZLEŞMELER
Paris sözleşmesi,
Bern Sözleşmesi,
Buenos Aires Sözleşmesi,
1952 Evrensel Fikir Hakları Sözleşmesi
1961 Roma Sözleşmesi,
9 Eylül 1886 tarihinde, Bern şehrinde toplanan uluslararası konferans ile fikir ve sanat eserleri sahiplerinin eserleri üzerindeki haklarının kendi ülkeleri dahilinde etkin korunması açısından bir sözleşme imzalanmıştır. Edebi ve sanatsal eserlerin belirlenmesi ile eser sahiplerinin eser üzerindeki hakları ile korunma süreleri Bern sözleşmesi ile belirlenmiş ve Türkiye’de sözleşmeyi 26 Haziran 1948’de imzalamıştır.
Amerika Kıtası’nda da :
i- 1889 yılında Montevideo Sözleşmesi,
ii- 27 Ocak 1902’de, Mexico Sözleşmesi,
iii- 23 Ağustos 1906 Rio de Janeiro Sözleşmesi,
iv- 11 Ağustos 1910 Buenos Aires Sözleşmesi,
v- 17 Haziran 1911, Caracas Sözleşmesi,
vi- 18 Şubat 1928, Havana Sözleşmesi,
vii- 22 Haziran 1946 Washington Sözleşmesi.
Telif Hakları Evrensel Sözleşmesi, 6 Eylül 1952 günü Unesco öncülüğünde imzalanmıştır.
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER

1- FİKRİ HAKLARA DA YER VERİLEN ÇOK TARAFLI SÖZLEŞME/ANTLAŞMALAR
  1. Dünya Fikri Haklar Teşkilatı (WIPO) nı Kuran Sözleşme
  2. Dünya Ticaret Örgütünü (DTÖ) Kuran Anlaşmaya Ek, Ticaretle Bağlantılı Fikri-Sınai Haklar Anlaşması (TRIPs)
2- ÖZEL FİKRİ HAK SÖZLEŞMELERİ
  1. Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi (Bern Convention for the Protection of Literary and Artistic Works)
  2. Evrensel Fikir Hakları Sözleşmesi (6 Eylül 1952-Universal Copyright Convention)
  3. İcracı Yorumcu Sanatçılar, Plak Yapımcıları ve Yayın Kuruluşları Hakkında Roma Sözleşmesi (Rome Convention 1961 - International Convention for the Protection of Performers, Producers of Phonograms and Broadcasting Organisations)
  4. Plak Yapımcılarının Plaklarının Yetkisiz Çoğaltılmasına Karşı Korunması İçin Cenevre Sözleşmesi (Convention for the Protection of Producers of Phonograms Against Unauthorized Duplication of Their Phonograms)
  5. Uydu ile İletilen Program Taşıyıcı Sinyallerinin Dağıtımına İlişkin Brüksel Sözleşmesi (Convention Relating to the Distribution of Programme-Carring Signals Transmitted By Satellite)
  6. Görsel-İşitsel Eserlerin Uluslararası Tesciline İlişkin Antlaşma (Treaty on the International Registration of Audiovisual Works)
  7. Dünya Fikri Haklar Örgütü Eser Sahibinin Hakları Antlaşması (WIPO Copyright Treaty)
  8. Dünya Fikri Haklar Örgütü İcralar-Yorumlar ve Plaklar Antlaşması (WIPO Performances and Phonograms Treaty)
            AVRUPA BİRLİĞİ FİKRİ HAKLAR DÜZENLEMELERİ
            Avrupa Birliği' nin bu konudaki (eser ve komşu hakları içeren fikri haklar konusundaki) ikincil mevzuatı tamamen "direktif" başlığı altında ifade edilen ve aşağıda sayılan düzenlemelerden oluşmaktadır.
  1. Bilgisayar Yazılımlarının Yasal Korunmasına İlişkin 14.05.1991 Tarihli Konsey Direktifi (Council Directive 91/250/EEC of 14 May 1991 on the Legal Protection of Computer Programs)
  2. Fikri Haklar Alanında Eser Sahibinin Hakları ile İlgili Bazı Hakların Kiralanması ve Ödünç Verilmesine İlişkin 19.11.1992 Tarihli Konsey Direktifi (Council Directive 92/100/EEC of 19 November 1992 on Rental Right and Lending Right and on Certain Rights Related to Copyright in the Field of Intellectual Property)
  3. Uydu Yayıncılığı ve Kablo Yoluyla İletime Uygulanabilecek Eser Sahibi Hakları ile İlgili Haklar ve Eser Sahibi Haklarına İlişkin Bazı Kuralların İşlerliği Hakkında 27.09.1993 Tarihli Konsey Direktifi (Council Directive 93/83/EEC of 27 September 1993 on the Coordination of Certain Rules Concerning Copyright and Rights Related to Copyright applicable to Satellite Broadcasting and Cable Retransmission)
  4. Eser Sahibinin Hakları ve İlgili Bazı Hakların Koruma Sürelerinin Uyumlaştırılması Hakkında 29.10.1993 Tarihli Konsey Direktifi (Council Directive 93/98/EEC of 29 October 1993 Harmonizing the Term of Protection of Copyright and Certain Related Rights)
  5. Veri Tabanlarının Yasal Korumasına İlişkin 11.03.1996 Tarihli Konsey ve Avrupa Parlamentosu Direktifi (Directive 96/9/EC of the European Parliament and of the Council of 11 March 1996 on the Legal Protection of Databases)[9]


BERN SÖZLEŞMESİ
Belçika, Fransa, Almanya, Haiti, İtalya, İspanya, Tunus ve Birleşik Krallık tarafından onaylanarak 1887 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin temel ilkeleri:
i- Üye ülkelerin yazarlarına koruma konusunda ayrım yapmama (Eşitlik ilkesi),
ii- Asgari standart oluşturma ve yenilenen sözleşmelerle hukuku geliştirme,
iii- Karşılıklılıktır.[10]
Asgari haklar; eser sahibinin manevi hakları, çeviri hakkı, çoğaltma hakkı, yayın, temsil, radyo ile ayın temsil ve işleme hakkıdır. Koruma süresi 7. Madde gereğince 50 yıldır. Türkiye Lozan Anlaşması’na ek olarak kabul etmiş ve 3/13589 sayılı 21/8/1951 günlü kararla sonradan Bern birliğine katılmıştır. Sözleşmenin Paris metni ise 1979 yılında kabul edilmiştir.
1886 yılında imzalanan Bern Sözleşmesi, 1896, 1908, 1904, 1928, 1948, 1967, 1971 yıllarında gözden geçirilmiş, 1989 yılında ABD’nin katılımıyla güçlenmiş ancak UNESCO yönetimindeki Universal Copyright Convention’ın yürürlüğe girmesiyle etkisi zayıflamıştır.[11]
BERN SÖZLEŞMESİ’NDE ESER SAHİBİNİN MANEVİ HAKLARI
“Madde 6 (tekrar)
(1) Eser sahibinin mali haklarından bağımsız olarak ve bu hakların devrinden sonra dahi, eser sahibi, eseri üzerindeki sahipliğini ileri sürmek ve eserinin her türlü tahrifine, bozulmasına veya diğer değişikliklerine veya şeref veya itibarına zarar verebilecek her türlü küçük düşürücü fiillere itiraz etme hakkına sahip olacaktır.
(2) Yukarıdaki paragrafa uygun olarak, eser sahibine tanınan haklar, kendisinin ölümünden sonra, en az mali hakların ortadan kalkmasına kadar devam edecek ve korumanın talep edildiği ülkenin mevzuatı ile yetki verilen kişiler veya kuruluşlar tarafından kullanılacaktır. Ancak, Sözleşmeye katılma veya onama sırasında mevzuatında yukarıdaki paragrafta öngörülen bütün haklar ile ilgili olarak eser sahibinin ölümünden sonra koruma sağlamamış ülkeler, bu haklardan bazılarının eser sahibinin ölümünden sonra devam etmeyeceğini öngörebilir.
(3) Bu madde ile öngörülen hakların korunması için tanınan düzeltme olanakları, korumanın talep edildiği ülkenin mevzuatı ile düzenlenecektir.”


Bern sözleşmesi ile iki manevi hakka yer verildiği söylenebilir:
i-) Eser yaratıcısının adının belirtilmesi,
ii-) Eserde değişiklik yapılmasını yasaklama.
Türk Hukuku’nda da benzer düzenlemelere yer verilmiştir.
PARİS SÖZLEŞMESİ
1883 yılında 11 ülke arasında imzalanan sözleşmenin konusu patentler, faydalı modeller, sınai tasarımlar, fabrika ve ticaret markaları ünvanlar, coğrafi işaret ve kaynak adları ve haksız rekabettir. Tüzel kişiliği bulunan bir birlik oluşturulmuş ve eşit işlem ve asgari haklar benimsenmiştir. Türkiye 1934 yılından beri üyedir.
WIPO Sözleşmesi
1967 Stokholm anlaşması ile temelleri oluşturulmuştur. Türkiye 14 Ağustos 1975’te, 7/10540 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla katılmıştır. WIPO, fikri mülkiyet haklarının tüm dünyada korunmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır.
WIPO İcralar ve Fonogramlar Sözleşmesi 5. Maddesi ile Bern Sözleşmesinde düzenlenen manevi haklar icracılar için de geçerli sayılmıştır.
TRIPS (Ticaretle Bağlantılı Mülkiyet Hakları Anlaşması)
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) anlaşmasının eki olarak yapılmıştır. Konusu, Marka, entegre devreler, patent, tasarım, coğrafi işaretler, bilgisayar yazılımları, veri tabanları, eserin kiralanma hakları, yorumcu ve bağlantılı hak sahipleri ile yayıncı haklarıdır. TRIPS anlaşması gelişmiş ülkelerin sinema ve yazılım eserleri alanındaki hakim durumunu korumayı amaçlamaktadır. Teknoloji transferine de yer verilmiş ise de bu alanda kayda değer bir uygulama görülmemektedir.[12]
Türkiye 3/2/1995 günlü Bakanlar Kurulu ile taraftır.
Evrensel Telif Hakları Sözleşmesi
UNESCO öncülüğünde 1952 yılında Cenevre’de imzalanmıştır. Anlaşmanın asıl amacı Bern Birliği dışında kalan ülkeleri de anlaşmaya dahil etmektir. Sözleşme asgari standart kabul etmemesi ve manevi hakların korunması yönünden herhangi bir hüküm öngörmemesi nedeniyle Bern sözleşmesine göre eksik niteliktedir.[13]
Universal Copyright Convention (UCC) olarak kısaltılan sözleşmeye Türkiye taraf değildir.
İcracı Sanatçıların, Fonogram Yapımcılarının ve Yayın Kuruluşlarının Korunmasına Dair Roma Sözleşmesi
Bern Sözleşmesi kapsamında olmayan icracılar ve plak yapımcılarını kapsamaktadır. 1961 yılında imzalanan sözleşme, komşu haklar/bağlantılı haklar olarak bir besteyi seslendiren ses sanatçısının, bir tiyatro ya da sinema eserinde oynayan oyuncunun, seslendirmecilerin ve seslerin ve filmlerin ilk tespitini yapan yapımcıların, radyo televizyon yayınlarını yapanların da koruma altına alınmasını amaçlamıştır.
Roma Sözleşmesi’nin getirdiği yenilikler
i- İcracıların korunması,
ii- Fonogram yapımcılarının korunması,
iii- Yayın kuruluşlarının haklarında karşılıklılık,
iv- Kabul edilebilir karşılık/bedel hakkı.[14]
Türkiye sözleşmeyi, 4416 sayılı yasa ile 2003/6170 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylamıştır.
Fonogram Yapımcıları Hakkında Cenevre Sözleşmesi
1971 yılında Cenevre’de imzalanan sözleşmeye henüz Türkiye taraf değildir. Cenevre Sözleşmesi ile her üye ülkeye, sözleşmeye taraf ülkelerin fonogram üreticisi vatandaşlarının haklarının korunması yükümlülüğünü getirmektedir. İzinsiz kopya ve çoğaltma ile bunların ithali ve dağıtımına engel olunması amaçlanmaktadır.[15]
FİKRİ HAKLAR
İnsan zekâsının ürünü olan ve taşınır mallar dışında, üzerinde şekillendiği maddi vasıtalardan ayrı hukuki varlık ve değeri bulunan, bağımsız olarak korunması mümkün, maddi ve/veya manevi değeri bulunan eserler üzerindeki haklara fikri haklar denilebilir. Bu anlamda fikri hakların özelliklerini;
*Soyutluk,
* Maddi vasıtadan bağımsızlık,
*Kişiye görelik/öznellik/sübjektiflik olarak belirtmek mümkündür.
Fikri hak veya telif hakkı, korunan bir eserin hak sahibi dışındaki kişilerin kullanımı sınırlamaktadır. Copyright sözcüğünün de ifade ettiği gibi bu sınırlama, eserin çoğaltılması, yeniden üretilmesi konularını kapsar. Bu haklara tecavüz söz konusu olabilmesi için, eserin doğrudan ya da dolaylı olarak korunan eserden üretilmesi, elde edilmesi gerekir.
Telif hakkı, dar anlamda, eser sahibinin eserinden mali olarak yararlanma hakkıdır.[16]
Fikri mülkiyet esas olarak iki ana kategoriye ayrılmaktadır:
i- Fikir ve sanat eserleri, yani telif hakları (copyright),
ii- Sınai mülkiyet hakları (industrial property).[17]
Fikri mülkiyetin kapsamına fikir ve sanat eserleri, patentler, faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar, markalar, coğrafi işaretler, geleneksel bilgi, entegre devre haritaları ve yeni bitki çeşitleri hakları, ıslahçı hakları, girmektedir.[18]
Fikri mülkiyet hakları ülkesellik ilkesi gereğince ülke çapında korunur. Hangi ülkeden koruma talep ediliyorsa o ülke mevzuatı koruma açısından geçerlidir. Koruma şart ve süreleri ülkeden ülkeye değişebilir. Patent, marka, tasarım gibi eserlerin korunmak istendiği ülkede tescili bu nedenle zorunludur. Fikri mülkiyet hakları yasada yer alan sürelerle korumaya tabidir. Fikri haklar, soyut olduklarından şekillendikleri eşyadan farklı bir hukuki varlığa ve rejime tabidirler. Örneğin, maddi varlığı bulunan kitap, eşya hukukuna göre korunurken, fikri mülkiyet hakkının konusu olan soyut haklar fikri mülkiyet hukukunun konusunu oluşturur. Fikri mülkiyet hakları kullanılmakla tükenmezler. Devir, lisans, rehin ve haciz gibi hukuki işlemlere konu olabileceği gibi miras yoluyla da intikal edebilirler. Fikri haklarda, yalnız hak sahibine verilen ticari haklar söz konusudur.[19]
Fikri Haklar Hukuku’na Hakim İlkeler
i- Ülkesellik ilkesi,
ii- Tescil ilkesi,
iii- Gerçek hak sahipliği ilkesi,
iv- Öncelik ilkesi (Sınai haklarla ilgili),
v- Ön kullanım hakkı (Patent, faydalı model ve tasarım gibi sınai haklarla ilgili),
vi- Tükenme ilkesi; hak sahibinin üzerinde fikri mülkiyet hakkı bulunan ürünleri bir kez sattığında artık sonraki satışlara müdahale edememesi,
vii- Sessiz kalma nedeniyle hak kaybı,
viii- Çoklu koruma ilkesi; birden fazla mevzuatla korunma.[20]

ESER KAVRAMI
Eser tanımına uluslararası sözleşmelerde yer verilmemekle birlikte sözleşmelerin genel niteliğinden, eserin orijinal olma ve sahibinin özelliklerini taşıyan yaratıcı düşünce ürünü olma olmak üzere iki özelliğin bulunması gerektiği anlaşılmaktadır.[21]
5846 sayılı yasa anlamında bir çalışmanın eser sayılabilmesi için,
i-) Subjektif şart olarak sahibinin özelliğini taşıması,
ii-) Objektif şart olarak, FSEK’te sayma yoluyla belirtilen eser türlerinden biri olması gereklidir.
Bilge/Bilge 5846 sayılı yasa açısından bir çalışmanın eser sayılabilmesi için şu özelliklerin bulunması gerektiğini belirtir:
i- Sahibinin hususiyetini taşıması,
ii- Şekillenmiş olması,
iii- Kanunda sayılan eser türlerinden birine girmesi,
iv- Fikri bir çabanın sonucu olması.[22]
SUBJEKTİF ŞART
Eserin, sahibinin özelliğini taşıması gerekir. Esinlenme mümkün ise de başkasının eserini gasp, intihal ya da taklit derecesinde çalışma yapılması eser olarak değerlendirilemez.[23] Özgünlük, gerçekte bir düşünce ürününün farklı, benzersiz, değişik, kendine özgü yeni bir nitelik taşımasıdır. Özgün eser ise, o eserin kendi alanında tek ve benzersiz olması şeklinde anlaşılmamakta, fikri haklar kapsamında, düşünce ürünlerinin özgün olması ile o ürünün başka düşüncü ürününden kopya edilmemesi, düşünce ürününde sahibine özgü anlatım yöntem ve biçimindeki özgünlüktür.[24]
ESER SAYILMAYAN ÜRÜNLER
Uluslararası temel fikir hakları sözleşmelerinde de fikir ve sanat eserleri türleri belirlenmiştir. Bu eser türleri kesin çizgilerle ayrılmamıştır. Eser türlerinin sınıflandırılmasının inceleme kolaylığı sağlamak dışında başka bir amaca hizmet ettiğini söylemek mümkün değildir.[25]
Yasada belirtilen objektif ve sübjektif unsurların bulunmaması halinde, çalışma konusunun eser kabul edilmesi mümkün değildir.
Müsvedde, bir düşünce ürününün oluşturulması için, eser sahiplerinin üzerinde çalışmak, düzenleme ya da düzeltme yapmak ve olgunlaştırmak için oluşturdukları taslaktır. El yazısı ile hazırlanabileceği gibi başka bir şekilde de hazırlanması mümkündür. Yalnızca edebi ya da bilimsel eserler değil aynı zamanda sanat eserlerinin de müsveddesinin bulunması mümkündür. Bir düşünce ürünü, sahibine göre henüz bir taslak ya da son biçimi verilmemiş müsvedde niteliği de taşısa bunun da eser olduğu ve hukuki korumadan yararlanacağı şüphesizdir.[26]
Uslup, bir eser sahibinin, eserini oluştururken, söz, icra, resim ya da yazılarında, tını, çizim ya da sözcüklerin seçimi ve düzenlenmesinde geliştirmiş ve benimsemiş olduğu bir anlatım şekline tarz/biçim/uslûp denilmektedir. Uslûbun taklit niteliği taşıyıp taşımadığı konusu tartışmalı ise de genel olarak örneğin bir ressamın uslûbunun taklit edilmesi, iş sözleşmesi ile yapılan işte iş sözleşmesinin sona erdirilmesinden sonra işverenin aynı uslûbu kullanmakta devam etmesi gibi örnek hallerde uslûbun müstakil olarak eser korunmasından yararlanması mümkün değildir.[27]
Aynı zamanda bir eserin tamamlayıcı parçası olan örneğin “ad”ın da eser olarak korunması mümkün olmayıp ancak haksız rekabet hükümleri nedeniyle koruma mümkündür.[28]
HAKSIZ REKABET HÜKÜMLERİNE GÖRE KORUNAN ESER DIŞINDAKİ DÜŞÜNCE ÜRÜNLERİ
       1- Ad ve Alametler (Ayırt edici işaretler),
       2- İşaret, Resim ve ses,
AD VE ALAMETLER
                I – Ad ve alametler:
                Madde 83 – Bir eserin ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshaların şekilleri, iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde veya çoğaltılmış nüshalarında kullanılamaz.
                1 inci fıkra hükmü umumen kullanılan ve ayırt edici bir vasfı bulunmıyan ad, alamet ve dış şekiller hakkında uygulanmaz.
                Bu maddenin uygulanması kanunun 1 inci, 2 nci ve 3 üncü bölümlerindeki şartların tahakkukuna bağlı değildir.
                Basın Kanununun 14 üncü maddesinin mevkute adları hakkındaki hükmü mahfuzdur.
                Tecavüz eden tacir olmasa bile, birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında haksız rekabete mütaallik hükümler uygulanır.


Ad, eserin bir tür tamamlayıcı parçası olarak eseri benzerlerinden ayırmaya yarayan sübjektif bir işleve sahiptir. Alıcının kavram ve kapsam konusunda bilgi sahibi olması konusunda da ad belirleyicidir. Bu nedenle haksız olarak başka eserlerde aynı ismin kullanılmasının önlenmesi FSEK 83. Maddesi ile hüküm altına alınmıştır.[29]
İŞARET-RESİM VE SES
                II – İşaret, resim ve ses:
                Madde 84 – Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin 3 üncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını menedebilir.
                Tevacüz eden tacir olmasa bile birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında haksız rekabete mütaallik hükümler uygulanır.
                Eser mahiyetinde olmıyan her nevi fotoğraflar, benzer usullerle tesbit edilen resimler ve sinema mahsulleri hakkında da bu madde hükmü uygulanır.


Bir alet üzerine tespit edilen ya da ticari amaçla çoğaltılan, yayılan işaret, resim ve seslerin başkaları tarafından kullanılması haksız rekabettir. Bu tip çalışmaların tespit ve çoğaltılmasında, fikri çabadan daha çok, başka teknikler ön plandadır. Örneğin, canlıların çıkardığı ya da doğadaki seslerin kaydedilmesi halinde, kişisel beceriden çok aletin beceresi ön plandadır.
Yasa hükmüyle Türk Ticaret Kanunu 56 ve devamında düzenlenen haksız rekabet hükümlerine atıfta bulunmuştur.[30]
Fotoğraf üzerinde iki hak söz konusudur. Bunlardan birincisi fotoğrafı çekilen kişinin ikincisi ise fotoğrafı çeken kişinin hakkıdır. Rızası dışında görüntüsü fotoğraf ya da resim haline getirilen kişi, kişilik hakkının korunmasına ilişkin Türk Medeni Kanunu 24 ve 25. Maddelerinde yer alan genel hükümlerden yararlanacaktır.[31]
Resim ve portreler açısından resmedilen kişinin rızası önemlidir. Bu kişilerin sağlığında ya da bu kişilerin ölümünden sonra ise mirasçılarının rızası ile bu tür ürünlerin dağıtılabilmesi mümkündür.
FSEK 84/2 açısından işaret veya sesi nakle yarayan araçların korunması için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
i- İşaret, resim veya sesi nakle yarayan araçların FSEK’te yer alan eser ya da komşu haklara ilişkin hükümler ile Markaların Korunması Hakkındaki KHK ile Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkındaki KHK kapsamına girmemesi gerekir.
ii- İşaret, resim veya sesi nakle yarayan araçları ticari maksatlarla çoğaltan veya yayan kişilerin çoğaltma ve yayma konusunda yetkili olması gerekir.
iii- İşaret, resim veya sesin yapımcı tarafından nakle yarayan bir araç üzerinde tespit edilmesi, çoğaltılması ve yayınlanması gerekir.
iv- İşaret, resim veya sesi nakle yarayan araçların üçüncü kişi tarafından çoğaltılması ve yayınlanması gerekir.
v- Üçüncü kişi tarafından yapılan çoğaltma ve yaymanın, söz konusu araçlardan yararlanma suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.[32]

İŞLEME VE DERLEME ESERLER
İşleme ve derleme eserler, daha önceden yaratılan eserlerden yararlanmak suretiyle ortaya çıkarılan eserlerdir. Bu nedenle esinlenme ve intihal konularıyla da yakından ilgilidir.[33]
FSEK 6 maddesi kapsamına göre işlenme ve derlemeler:
             İşlenmeler ve Derlemeler (1)
             Madde 6 – Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilipte bu esere nispetle müstakil olmıyan ve aşağıda başlıcaları yazılı fikir ve sanat mahsulleri işlenmedir:
             1. Tercümeler;
             2. Roman, hikaye, şiir ve tiyatro piyesi gibi eserlerden birinin bu sayılan nevilerden bir başkasına çevrilmesi;
             3. Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin filim haline sokulması veya filime alınmaya ve radyo ve televizyon ile yayıma müsait bir şekle sokulması;
             4. Musiki aranjman ve tertipleri;
             5. Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer şekillere sokulması;
             6. Bir eser sahibinin bütün veya aynı cinsten olan eserlerinin külliyat haline konulması;
             7. Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde seçme ve toplama eserler tertibi;
             8. Henüz yayımlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (İlmi bir araştırma ve çalışma mahsulü olmayan alelade transkripsiyonlarla faksimileler bundan müstesnadır.);
             9. Başkasına ait bir eserin izah veya şerhi yahut kısaltılması.
             10. (Ek: 7/6/1995 - 4110/3 md.) Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi bir değişim yapılması;
             11. (Ek: 7/6/1995 - 4110/3 md.) Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu ortaya çıkan (Ek ibare: 21/2/2001 - 4630/4 md.) ve bir araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki veri tabanları (Ancak, burada sağlanan koruma, veri tabanı içinde bulunan veri ve materyalin korunması için genişletilemez) Ek ibare: 21/2/2001 - 4630/4 md.) İstifade edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve işliyenin hususiyetini taşıyan işlenmeler, bu kanuna göre eser sayılır.



İşleme eserler bakımından şu şartların bir arada bulunması gerekir:
i- Yararlanılan asıl esere sadık kalınması ve işleyenin özelliğinin bulunması,
ii- İşlemenin asıl eserle aynı kategoride yer alması ve asıl eserle olan ilişkinin belirtilmesi,
Asıl eser ve işleme eser arasındaki bağlantı açıkça belirtilmelidir. Aksi halde oluşturulacak yeni eser, eser hırsızlığı, kopyacılık, taklitçilik ya da intihal oluşturacaktır. Asıl eserin işleme amacı dışında değişikliklere uğratılarak, özelliği bozularak ya da gizlenerek alenileştirilmesi de benzer sonuçları doğuracak, her iki halde de eser sahibinin aynı zamanda manevi hak talebini haklı kılacaktır.[34]

RESİM VE PORTRELER
Eser mahiyetinde olması bile resim ve portreler, tasvir edilenin, tasvir edilen ölmüşse FSEK 19/1 maddesinde sayılanların muvafakati olmadan, tasvir edilenin ölümünden 10 yıl geçmedikçe teşhir ya da başka bir suretle umuma arz edilemez. Bu düzenleme kişiliğin korunması ilkesine dayanır.[35]
Korumanın konusu açısından bir arada bulunması gereken şartlar:
i- Tasvir edilen kişinin gerçek kişi olması,
ii- Tasvir edilenin dış görünüşünün resmedilmesi,
iii- Yapılan tasvirin, tasvir edilen kişiyi tanımaya imkân vermesi,
iv- Resim ve portrelerin eser niteliğinde olmasının gerekli olmaması şartlarının bir arada olması gerekir.[36]
REKLAMLAR
Mal, hizmet, marka gibi bir işletmesel veya kişisel değeri ya da belli bir düşünceyi, reklamcının belirlediği bir amaca yönelik olarak tanıtan, tek tek kişilere veya kamuya yönelik yapılan her türlü beyan reklâmdır.[37]
Reklâmların da eser sahibinin sübjektif özelliklerini taşıması halinde fikri haklar kapsamında korunması mümkündür. Esas olarak, iletişim ve rekabet hakkı kapsamında bir haktır. Bu anlamda sözleşme hukuku açısından sözleşme öncesi müzakere, icaba davet veya icap olması mümkün olduğu gibi davranış kuralları açısından haksız fiil veya haksız rekabet hükümleri kapsamında da değerlendirilebilir.[38]
Televizyon reklâmlarının sinema niteliği taşıması, devinimli ya da devinimsiz olabilmesi mümkündür. Sinemasal anlatıma sahip reklâmların bütün olarak sinema eseri sayılabilmesi, devinimsiz reklâmların ise ilim ve edebiyat eseri ile güzel sanat eseri olarak korunması ve reklâmda kullanılan fon müziği veya cıngılın da musiki eseri olarak korunması mümkündür.[39]
Reklamların hazırlanması için yapılan yarışma usulü ihalede (konkur) sunulan reklam projelerinin de haksız fiil ve fikri hak hükümlerine göre korunması mümkündür. Reklâm mesajının ise soyut ve belli bir formu olmadığından telif hakları hükümlerine göre korunması mümkün değildir. Reklâm metninin sahibine özgü koşulları taşınması halinde fikri haklar hukuku gereğince korunması mümkündür. Reklâmda yer alan her türlü resim ve fotoğrafların da sahibinin özelliğini taşımaları halinde estetik nitelikte olanların güzel sanat eseri, teknik ve öğretici nitelikte olanların ise ilim ve edebiyat eseri olarak korunması mümkündür. Fon müzikleri ve cıngılların, beste ve güftelerin musiki ürünü olarak korunması mümkündür.[40]
ESER SAHİBİNİN MANEVİ HAKLARI
Manevi haklar devredilemez niteliktedir. Eserin yaratıcısı olan gerçek kişi ya da mirasçıları tarafından kullanılabilir. Eser sahibi mali hakları elinde bulundurdukça manevi haklar yardımcı işlev görecektir. Manevi hakları ihlâl aynı zamanda mali hakları da ihlal edeceğinden manevi haklara ilişkin hukuki yollara başvurulmaksızın ihlalin önüne geçilebilecektir.[41]
Umula arz: Eserin üçüncü kişilere kısmen veya tamamen ilk kez gösterilmesi veya toplumun bilgisine sunulması,
Geri çağırma hakkı, eser sahibinin meydana getirdiği eseri, kendi görüşlerini yansıtmadığı gerekçesiyle ticari kullanımdan çekebilme hakkı,
Adın belirtilmesi ve değişikliği menetmedir. Manevi haklar, 5846 sayılı yasanın 14-17. Maddeleri arasında düzenlenmiştir.
“             II – Manevi haklar:
             1. Umuma arz salahiyeti:
             Madde 14 – Bir eserin umuma arzedilip edilmemesini, yayımlanma zamanını ve tarzını munhasıran eser sahibi tayin eder.
             Bütünü veya esaslı bir kısmı alenileşmemiş olan, yahut ana hatları her hangi bir suretle henüz umuma tanıtılmıyan bir eserin muhtevası hakkında ancak o eserin sahibi malumat verebilir.
             (Değişik: 21/2/2001 - 4630/8 md.) Eserin umuma arzedilmesi veya yayımlanma tarzı, sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek mahiyette ise eser sahibi, başkasına yazılı izin vermiş olsa bile eserin gerek aslının gerek işlenmiş şeklinin umuma tanıtılmasını veya yayımlanmasını menedebilir. Menetme yetkisinden sözleşme ile vazgeçmek hükümsüzdür. Diğer tarafın tazminat hakkı saklıdır.
             2. Adın belirtilmesi salahiyeti:
             Madde 15 – Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak, umuma arzetme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti munhasıran eser sahibine aittir.
             Bir güzel sanat eserinden çoğaltma ile elde edilen kopyelerle bir işlenmenin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin ad veya alametinin, kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve vücuda getirilen eserin bir kopye veya işlenme olduğunun açıkça gösterilmesi şarttır.
             Bir eserin kimin tarafından vücuda getirildiği ihtilaflı ise, yahut her hangi bir kimse eserin sahibi olduğunu iddia etmekte ise, hakiki sahibi, hakkının tesbitini mahkemeden istiyebilir.
             (Ek: 7/6/1995 - 4110/6 md.) Eser niteliğindeki mimari yapılarda, yazılı istem üzerine eserin görülen bir yerine eser sahibinin uygun göreceği malzeme ile silinmeyecek biçimde eser sahibinin adı yazılır.
             3. Eserde değişiklik yapılmasını menetmek:
             Madde 16 – Eser sahibinin izni olmadıkça eserde veyahut eser sahibinin adında kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamaz.
             Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işliyen, umuma arzeden, çoğaltan, yayımlıyan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zaruri görülen değiştirmeleri eser sahibinin hususi bir izni olmaksızın da yapabilir.
             (Değişik: 21/2/2001 - 4630/9 md.) Eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak izin vermiş olsa bile şeref veya itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri menedebilir. Menetme yetkisinden bu hususta sözleşme yapılmış olsa bile vazgeçmek hükümsüzdür.
             4. Eser sahibinin zilyed ve malike karşı hakları:
             Madde 17 – (Değişik birinci fıkra: 21/2/2001 - 4630/10 md.) Eser sahibi, gerekli durumlarda, aslın maliki ve zilyedinden, koruma şartlarını yerine getirmek kaydıyla, 4 üncü maddenin 1 inci ve 2 nci bentlerinde sayılan güzel sanat eserlerinin ve 2 nci maddenin 1 inci bendinde ve 3 üncü maddede sayılıp da yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerinin asıllarından geçici bir süre için yararlanmayı talep etme hakkına sahiptir. Eser sahibinin bu hakkı, bu eserlerin ticaretini yapanlar tarafından eseri satın alan veya elde eden kişilere müzayede ve satış kataloğu veya ilgili belgeler ile açıklanır.
             (Değişik: 7/6/1995 - 4110/7 md.) Aslın maliki, eser sahibi ile yapmış olduğu sözleşme şartlarına göre eser üzerinde tasarruf edebilir. Ancak eseri bozamaz ve yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.
             (Ek: 7/6/1995 - 4110/7 md.) Eserin tek ve özgün olması durumunda eser sahibi, kendisine ait tüm dönemleri kapsayan çalışma ve sergilerde kullanmak amacıyla, koruma şartlarını yerine getirerek iade edilmek üzere eseri isteyebilir.”[42]

Fikir sanat eserleri hukukunda düzenlenen manevi haklar, sınırlı sayı ilkesine tabidir. Kişilik hakları içinde değerlendirilmektedir. 5846 sayılı yasa düzenlemelerinin yetersiz olduğu hallerde medeni hukukun hükümleri devreye sokulabilir. Türk hukuku açısından manevi hakları mirasla geçmesi mümkün değildir. Ancak belli şartlarda eser sahibinin mirasçıları kanunun 19. Maddesinde yer alan korumadan yararlanabilirler:
FSEK 14. Maddesi ile eser sahibine umuma arz etme yetkisi ile birden fazla yetki tanınmıştır. Bunlar:
i- Umuma arz edip etmeme,
ii- Eseri yayımlama zaman ve şeklini belirleme,
iii- Bütünü veya esaslı bir kısmı alenileşmemiş eserin içeriği hakkında bilgi verip vermeme.
Belirtilen konulardaki yetki münhasıran eser sahibine aittir.[43]
“Hakları kullanabilecek kimseler:
             Madde 19 – Eser sahibi 14 ve 15 inci maddelerin birinci fıkralariyle kendisine tanınan salahiyetlerin kullanılış tarzlarını tesbit etmemişse yahut bu hususu her hangi bir kimseye bırakmamışsa bu salahiyetlerin ölümünden sonra kullanılması, vasiyeti tenfiz memuruna; bu tayin edilmemişse sırasiyle sağ kalan eşi ile çocuklarına ve mansup mirasçılarına, ana - babasına, kardeşlerine aittir.
(Değişik: 21/2/2001-4630/12 md.) Eser sahibinin ölümünden sonra yukarıdaki fıkrada sayılan kimseler eser sahibine 14, 15 ve 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan hakları eser sahibinin ölümünden itibaren yetmiş  yıl kendi namlarına kullanabilirler.
Eser sahibi veya birinci ve ikinci fıkralara göre salahiyetli olanlar, salahiyetlerini kullanmazlarsa; eser sahibinden veya halefinden mali bir hak iktisap eden kimse meşru bir menfaati bulunduğunu ispat şartiyle, eser sahibine 14, 15 ve 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan hakları kendi namına kullanabilir.
Salahiyetli kimseler birden fazla olup müdahale hususunda birleşemezlerse; mahkeme, eser sahibinin muhtemel arzusuna en uygun bir şekilde basit yargılama usulü ile ihtilafı halleder.
(Değişik: 1/11/1983 - 2936/2 md.) 18 inci madde ile yukarıdaki fıkralarda sayılan salahiyetli kimselerden hiçbiri bulunmaz veya bulunup da salahiyetlerini kullanmazlarsa yahut ikinci fıkrada belirlenen süreler bitmişse, eser memleketin kültürü bakımından önemli görüldüğü takdirde, Kültür ve Turizm Bakanlığı 14, 15, 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında eser sahibine tanınan hakları kendi namına kullanabilir.”

Kamuya Sunma Hakkı
FSEK 14. Maddesine göre kamuya sunma hakkı, eserin yayınlanması ya da diğer bir yol ile aleniyetinin sağlanması şeklinde tanımlanır. Eserin kamuya açıklanmasıyla sahibinin gizlilik alanından çıkar.  Aleniyet, FSEK 7/1’de, eserin hak sahibinin rızasıyla umuma arzedilmesi olarak tanımlanmıştır.
Kamuya sunma hakkı, eser sahibinin manevi hakları arasında kanunda ilk sayılan haktır. Eser sahibi, kamuya sunma hakkını bizzat kendisi kullanabilir. Eser sahibi, bu hakkını mali hakkını devrettiği kişilere de bırakabilir. Eser sahibi doğal olarak kamuya arzı tamamen yasaklayabilir. Eser sahibinin, mali haklarını devrettiği hallerde, eserin sözleşmede belirtilen süreden önce kamuya sunulması halinde de manevi hakları ihlâl edilmiş olacaktır. Kamuya sunulmanın gecikmesi halinde de manevi hakların ihlali söz konusu olacaktır.[44]
Hak sahibinin iradesine aykırı olarak eserin kamuya arz edilmesi halinde eser alenileşmiş sayılmaz. Alenileşme fikir ve sanat eserinin niteliğine göre farklılık gösterir. Kamu düzeni ve genel veya özel menfaatler gereği alenileşmeye sınır getirilmesi mümkün olduğu gibi serbest yararlanma da gerekebilir.[45]
Eser sahibinin iradesinin alenileşme konusunda kurucu unsur olduğu kabul edildiği takdirde, alenileşmenin de maddi unsur olarak alenileşme ve manevi unsur olarak eser sahibinin iradesi şartlarını taşıdığını söylemek gerekir.
“Umum” sözcüğünün ne anlama geldiği kanunda tanımlanmamıştır. “Kamuoyu” kavramının bu sözcüğü karşılayabileceği değerlendirilebilir. Aralarında kişisel bağlantı bulunmayan, sınırsız ve belli olmayan sayıdaki kişiler “umum” olarak değerlendirilmelidir.
FSEK 7/2 fıkrasında yayınlanma; bir eserin aslından çoğaltılmış nüshaların hak sahibinin rızasıyla satışa çıkarılma veya dağıtılma yahut diğer bir şekilde ticaret mevkiine konulma suretiyle umuma arz edilmesi olarak tanımlanmıştır. Bu durumda yayımlamanın da alenileşme ya da umuma arzın özel bir şekli olduğunu kabul etmek gerekir. Yayımlama, amaçsal ya da lâfzi anlamda maddi unsuru içermez. Bu nedenle yayımlamanın mutlak surette ticari amaçlı olduğunu söylemek mümkün değildir. Umuma arz yetkisinin ihlâli, öncelikle FSEK’te bulunan özel hükümler gereğince, tecavüzün önlenmesi, kaldırılması ve tazminat davalarına konu olabilecektir. FSEK’teki özel hükümlerin şartlarının somut olayda gerçekleşmemesi halinde ise öncelikle Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’ndaki hükümlerin dikkate alınması gerekecektir.
Mali hakların devri halinde, “umuma arz yetkisi” de devredilmektedir. Mali hakların devrine rağmen umuma arzın belli sürede gerçekleşmemesi durumunda FSEK 58. Maddede belirtilen “cayma hakkı” doğacaktır.
             VII – Cayma hakkı:
             Madde 58 – Mali bir hak veya ruhsat iktisap eden kimse, kararlaştırılan süre içinde ve eğer bir süre tayin edilmemişse icabı hale göre münasip bir zaman içinde hak ve salahiyetlerden gereği gibi faydalanmaz ve bu yüzden eser sahibinin menfaatleri esaslı surette ihlal edilirse eser sahibi sözleşmeden cayabilir.
             Cayma hakkını kullanmak istiyen eser sahibi sözleşmedeki hakların kullanılması için noter vasıtasiyle diğer tarafa münasip bir mehil vermeye mecburdur. Hakkın kullanılması, iktisap eden kimse için imkansız olur veya tarafından reddedilir yahut bir mehil verilmesi halinde eser sahibinin menfaatleri esaslı surette tehlikeye düşmekte ise mehil tayinine lüzum yoktur.
             Verilen mehil neticesiz geçerse veya mehil tayinine lüzum yoksa noter vasıtasiyle yapılacak ihbar ile cayma tamam olur. Cayma ihbarının tebliğinden itibaren 4 hafta geçtikten sonra caymaya karşı itiraz davası açılamaz.
             İktisap edenin mali hakkı kullanmamakta kusuru yoksa veya eser sahibinin kusuru daha ağır ise hakkaniyet gerektiği hallerde iktisap eden, münasip bir tazminat istiyebilir.
             Cayma hakkından önceden vazgeçme caiz olmadığı gibi bu hakkın dermeyanını iki yıldan fazla bir süre için meneden takyitler de hükümsüzdür.

Eser sahibinin sağlığında eserin kamuya arzedilmesini açıkça yasaklaması halinde ölümünden sonra diğer kişilerin de kamuya arz etmesi mümkün değildir. Umuma arz yetkisi manevi haklar arasındadır ve ölümle birlikte iradi olarak bunun umuma arzını yasaklayan kişinin, iradesine uygun olarak umuma sunulma imkânı sona ermiştir.[46]
Eser Sahibinin Adını Belirtme Hakkı
Eser sahibi, eserini kamuya sunarken ismini belirtmek konusunda kendi şahsına bağlı bir hakka sahiptir. Bu hakkı kendisinin kullanması mümkündür. Başkasına devredebilmesi de mümkündür. Eser sahibinin ölümünden sonra da bu yetki FSEK 19. Maddede sayılan kişiler tarafından kullanılabilir. Türk Medeni Kanunu 26. Maddesine göre de kişinin ismi üzerinde mutlak hakkı vardır. Ölümden sonra da adın korunmasının mümkün olması açısından Türk Medeni Kanunu’na göre FSEK daha avantajlı bir koruma sağlar.
Eserde Değişiklik Yapılmasını Yasaklama Hakkı
FSEK 16/1’e göre eserde, eser sahibinin adında kısaltmalar, ekleme ve başka değişiklikler yapılması, eser sahibinin iznine bağlıdır. Bu düzenleme ile eser sahibine, eser sahibinin şeref ve itibarının korunması ve manevi haklarının korunabilmesi ile eserinin bozulmasını, zarar görmesini yasaklama yetkisi getirilmiştir.
Zaruri zorunluluk hali ile:
- Eseri işleyen,
-Eseri umuma arz eden,
- Eseri çoğaltan,
- Eseri yayınlayan,
- Eseri temsil eden,
- Başka suretlerle yayan kişi,
İşleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı değişiklikler için eser sahibinin özel iznini almak durumunda değildir. Zaruri değişiklikler dışındakiler ise eser sahibince kabul edilmek zorunda değildir.
FSEK 16/3 maddesi açık bir sözleşme yasağı getirmiştir. Fıkrada, eser sahibi, şeref ve haysiyetine zarar veren ya da eserin mahiyetini değiştiren, özelliklerini bozan her türlü eylemi yasaklayabilir. Eser sahibinin bu hakkını ortadan kaldıran sözleşme hükmü geçersizdir. Bu anlamda şeref ve itibar ile eserin mahiyet ve özelliği münhasıran şahsa bağlı, vazgeçilmez haklar gibi değerlendirilmiştir. Eser sahibinin bu haklarından vazgeçebilmesi mümkün görünmemektedir. Ancak doğal olarak dava açma ya da men etme hakkını kullanıp kullanmama konusunda takdir hakkı kendisine aittir.
Eser Aslına Ulaşabilme Hakkı
FSEK 17. Maddesinde hüküm altına alınan hak iki hakkı içinde barındırmaktadır:
i- Eserden yararlanma hakkı,
ii- Eserin bütünlüğünü koruma hakkı.
Eser sahibinin, eserin aslına ulaşabilmesi hakkı, mutlak hak ve yetkiler sağlayan mülkiyet ve zilyet hakkına da istisna getirmektedir. Eser sahibi, kendi hakimiyet alanından çıkmasından sonra bu hakları kullanabilmektedir. Ancak bu sınırlı mülkiyet hakkı, kanunda yer alan eserler açısından geçerlidir.
Bunlar,
i- 4. Maddenin 1 ve 2. Bentlerinde sayılan güzel sanat eserleri,
ii- 2. Maddenin 1. Bendinde ve 3. Maddede sayılan; yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerin asıllarıdır.
Zaten konu olarak sınırlı olan asıldan yararlanma hakkı süre olarak da sınırlıdır. Kanun, “geçici süre ile yararlanma”dan bahsetmiştir. Konu ve süre ile sınırlı olan asıldan yararlanma hakkı, şekil olarak da sınırlanmıştır.
FSEK 17/1/son cümle hükmüne göre, eser sahibinin asıldan yararlanma hakkı, eserlerin ticaretini yapanlar tarafından; eseri satın alan veya elde edilen kişilere müzayede ve satış kataloğu ya da belgelerle açıklanacaktır.
MALİ HAKLAR
a. Genel Olarak
             1. Genel olarak:
             Madde 20 – (Değişik: 1/11/1983 - 2936/3 md.)
             Henüz alenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Alenileşmiş bir eserden eser sahibine münhasıran tanınan faydalanma hakkı, bu Kanunda mali hak olarak gösterilenlerden ibarettir. Mali haklar birbirine bağlı değildir. Bunlardan birinin tasarrufu ve kullanılması diğerine tesir etmez.
             (Mülga ikinci fıkra: 3/3/2004-5101/28 md.)
             (Mülga üçüncü fıkra: 3/3/2004-5101/28 md.)
             Bir işlenmenin sahibi, kendisine bu sıfatla tanınan mali hakları, işleme hususunun serbest olduğu haller dışında, asıl eser sahibinin müsaade ettiği nispette kullanabilir.


Eser sahibinin, eser sahibi olması nedeniyle doğan ve eserden ekonomik yönden yararlanma ve bunun şeklini belirleme imkânı sunan haklar mali haklardır.
Mali hakların konusu eserdir.
Mali haklar, miras konusu olabilir, devredilebilir, rehnedilebilir, hapis hakkına ve cebri icraya konu edilebilirler.
Mali haklarda sınırlı sayı ilkesi geçerlidir.[47]
Mali haklar birbirinden bağımsızdır.[48]
Mali hakların olumlu ve olumsuz özelliğinden bahsedilmesi gerekir. Mali hakların olumlu özelliği, eser sahibine münhasır haklar vermesi, olumsuz özelliği ise üçüncü kişilerin esere müdahalelerini önleme yetkisi vermesidir. Bu olumsuz özellik FSEK 66-73 maddeleri gereğince dava ve ceza yaptırımına tabi tutulmuştur.[49]

İŞLEME HAKKI
            a) İşleme hakkı:
             Madde 21 – Bir eserden, onu işlemek suretiyle faydalanma hakkı munhasıran eser sahibine aittir.


İşleme, asıl esere bağlı olarak orijinal eserin başka bir şekle dönüştürülmesidir. Asıl eserin türevi olmasına rağmen bağımsız değerlendirilmesi gerekir.
Üçüncü kişilerin eser sahibinden izin almak suretiyle işleme eser meydana getirmesi mümkündür. İşleme hakkının devri, eşyanın tabiatı gereği başkaca hakları bünyesinde barındırır. Örneğin eserin başka bir dile tercümesine izin veren sözleşme, yapılacak çevirinin çoğaltılması ve yayımına ilişkin de haklar içerir. Bunda eser türünün de dikkate alınması gerekir.
FSEK 49. Maddesi hükmü dikkate değer bir hüküm içermektedir. Buna göre:
             Madde 49 – Eser sahibi veya mirasçılarından mali bir hak veya böyle bir hakkı kullanma ruhsatını iktisap etmiş olan bir kimse, ancak bunların yazılı muvafakatiyle bu hakkı veya kullanma ruhsatını diğer birine devredebilir.
             İşleme hakkının devrinde, devren iktisap eden kimse hakkında da eser sahibi veya mirasçılarının aynı suretle muvafakatı şarttır.


Hüküm gereği eserin mali haklarını devralan kişinin bir başkasına devri halinde de eser sahibinin muvafakatinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır.





ESER SAHİBİNİN DAVA HAKLARI
Eser sahibinin dava hakları Kahyaoğlu’nun sınıflandırmasıyla şu şekildedir:
a. Hukuk Davaları
i- Eser sahibinin tespiti davası, FSEK 15. Madde,
ii- Tecavüzün ref’i davası, (FSEK 66. Maddesi),
iii- Tecavüzün meni davası (FSEK 69. Maddesi),
iv- Tazminat davaları (FSEK 70).
b- Ceza Davaları
Eser sahibi haklarına tecavüz aynı zamanda suç oluşturduğundan FSEK 71 ve devamı maddelerine göre takibi şikâyete bağlı suçlarla ilgili hükümler uygulanabilecektir.
c- Yayıncının Dava Hakkı
Yayıncı da sözleşmeye aykırılık nedeniyle dava açabilecektir.[50]
GÖREVLİ MAHKEME
Eser ve eser sahipliği ile ilgili uyuşmazlıklarda Fikir ve Sanat Eserleri Hukuk ve Ceza Mahkemeleri’dir.


i- Fikir - Sanat Eserleri ve İntihal
Hırsızlık suçuna konu olan malın mevcut olması yani fiziksel varlığı gerekmektedir. Bu nedenle fikir ve sanat eserleri hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaz. Fikri haklara karşı işlenen suçlar bu nedenle 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda düzenlenmiştir. Düşüncenin kâğıt üzerine yazılmış olup da düşüncenin yazılı olduğu bu kâğıt parçasının çalınmasının hırsızlık olacağı belirtilmekte ancak burada suça konu olan şeyin belgenin veya ortaya çıkan ürünün çalınması olduğu vurgulanmaktadır.[51]
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 6’ncı maddesinde işleme eserler düzenlenmiş olup başka bir eserden alıntı yapma konusu bu madde kapsamında değerlendirilebilir:
“Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilipte bu esere nispetle müstakil olmıyan ve aşağıda başlıcaları yazılı fikir ve sanat mahsulleri işlenmedir:
1. Tercümeler;
2. Roman, hikaye, şiir ve tiyatro piyesi gibi eserlerden birinin bu sayılan nevilerden bir başkasına çevrilmesi;
3. Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin filim haline sokulması veya filime alınmaya ve radyo ve televizyon ile yayıma müsait bir şekle sokulması;
4. Musiki aranjman ve tertipleri;
5. Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer şekillere sokulması;
6. Bir eser sahibinin bütün veya aynı cinsten olan eserlerinin külliyat haline konulması;
7. Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde seçme ve toplama eserler tertibi;
8. Henüz yayımlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (İlmi bir araştırma ve çalışma mahsulü olmayan alelade transkripsiyonlarla faksimileler bundan müstesnadır.);
9. Başkasına ait bir eserin izah veya şerhi yahut kısaltılması.
10. (Ek bent: 07/06/1995 - 4110/3 md.) Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi bir değişim yapılması;
11. (Ek bent: 07/06/1995 - 4110/3 md.) Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu ortaya çıkan (Ek ibare: 03/03/2001 - 4630/4. md.) ve bir araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki veri tabanları (Ancak, burada sağlanan koruma, veri tabanı içinde bulunan verilere materyalin korunması için genişletilemez).
(Ek ibare: 03/03/2001 - 4630/4. md.) İstifade edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve İşliyenin hususiyetini taşıyan işlenmeler, bu kanuna göre eser sayılır.”
Asıl eser sahibinin eserde gösterilmesi zorunluluğu FSEK 15/2 maddesinde düzenlenmiştir:
“Bir güzel sanat eserinden çoğaltma ile elde edilen kopyelerle bir işlenmenin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin ad veya alametinin, kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve vücuda getirilen eserin bir kopye veya işlenme olduğunun açıkça gösterilmesi şarttır.”
Bu maddede belirtilen şartlara uyulmaması ve işlenme eserin bağımsız eser gibi kamuya sunulması halinde intihal söz konusudur. Benzer şekilde, eser üzerinde, işlenme amacıyla bağdaşmayan değişikliklere uğratılıp özelliği bozularak veya gizlenerek alenileştirilirse yine intihal söz konusudur. İntihal fikir hırsızlığıdır.[52]
Fikir ve sanat eserinin kopyalanması, çoğaltılması, taklit edilmesi, piyasaya sürülmesi gibi durumlar 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserlerinin Korunması Hakkında Kanun dışında, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması hakkında KHK, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında KHK gibi ulusal mevzuatla da korunmaktadır.
Fikir ve sanat ürününün hırsızlık suçuna konu olabilmesi için bunun belgeye geçirilmesi ve bu belgenin çalınması gerekmektedir. Örneğin, mektup, telgraf, ticari defter, bilanço gibi belgelerin çalınması hırsızlık suçunu oluşturabilir. Somut olayın şartları değerlendirilmelidir.[53]
İngilizce karşılığı plagiarism olan Türkçe aşırmak, yağmalamak anlamına gelen intihal sözcüğü, bir eserden kaynak göstermeksizin alıntı yapmak anlamına gelmektedir.[54] Karluk’a göre, bilimsel hırsızlık olan intihal, bir bilim insanının yazdığı eserde başka bir bilim insanının yazdığı eserden aldığı görüşleri kendi görüşleriymiş gibi sunması ve bunları farklı bir kişinin yazdığı eserden aldığını belirtmemesidir.[55] İntihalde asıl problem, eserden kaynak gösterilmemesi, doğrudan alıntı yapılması, o eserin sahiplenilmesi, eser sahibinin emeğine saygı gösterilmemesidir.
Eserin daha önce anonim olarak yayımlanmış olması -ki bu daha çok internette görülmektedir- eser sahibinin sonradan adının belirtilmesi yetkisini engellemez. Ancak eser sahibinin öncelikle anonim eserin sahibi olduğunu ispatlaması gerekir. Eserin, isimsiz olarak kamuya sunulması üçüncü kişilere eser üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma, intihal yoluyla kendilerine mal etme hakkı vermez.[56]
İntihal mevzuatımızda 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 71’inci maddesinde suç olarak düzenlenmiştir:
“Madde 71 - (Değişik madde: 01/11/1983 - 2936/11 md.;Değişik madde: 23/01/2008-5728 S.K./138.mad)
Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:
1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi hâlinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adlî para cezasına hükmolunamaz.
3. Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır.
4. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
6. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı, tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır.
Bu Kanunun ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında bahsi geçen fiilleri yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde,  üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Hukuka aykırı olarak üretilmiş, işlenmiş, çoğaltılmış, dağıtılmış veya yayımlanmış bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı satışa arz eden, satan veya satın alan kişi, kovuşturma evresinden önce bunları kimden temin ettiğini bildirerek yakalanmalarını sağladığı takdirde, hakkında verilecek cezadan indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir.”
FSEK’te düzenlenen suçların hemen hemen tamamı serbest hareketli, neticesi harekete bitişik ve ayrıca hareketin yapılması ile neticenin de gerçekleştiği şeklî suç niteliğindedir.[57]
17789 sayılı, 21.08.1982 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin 11’inci maddesi 2’nci fıkrası a bendinin 3 numaralı alt bendinde, “Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek.” Eylemi, “Üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller” arasında sayılmıştır. Erzan’a göre, yönetmelik düzenlemesi yoruma açık olup, pek çok durumda aşırmanın yapıldığı eserden hangi boyutlarda yararlanılması halinde intihalin oluşacağının açık olmaması ve kullanılan kaynağın bir şekilde kaynaklar arasında belirtilmiş olması nedeniyle, disiplin kurullarınca belirlenmiş kişiler, mahkemelerce aklanmaktadır.[58]
Karluk intihali üçe ayırmaktadır:
1-Tam aşırma; bir başkasına ait çalışmayı, kendi adını koyarak aynen sunmak ve yayımlamaktır.
2- Bilimsel korsanlık; başka araştırmacıların verilerini, kaynak göstermeksizin veya izin gerektiren durumlarda izin almaksızın kendi çalışmasında kullanmaktır.
3- Kendisinden aşırma; kendi eserinden aşırma.[59]
Karluk, bilimsel hırsızlığın daha çok, ciddi öğretim elemanı kadrosu oluşmamış yükseköğretim kurumlarında, usta çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiş kişiler arasında gerçekleştiği öne sürmektedir.[60] Ancak bunun doğruluğunu gösterecek veri bulunmadığından aynı tutarsızlıkla, bunun aksini söylemek de mümkündür.
Uçak, Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Etiği Komitesi’nin 2002 ve TÜBİTAK’ın 2006 raporlarında bilimsel çalışmalardaki etik dışı davranışları şu şekilde belirtmektedir:
1- Disiplinsiz, dikkatsiz ve özensiz araştırma: Araştırmacının kasıtlı olmadan, bilmeden yaptığı hatalar,
2- Yinelenen yayın: Aynı araştırma sonuçlarını birden fazla dergide yayımlamak,
3- Uydurmacılık: Araştırma varmış gibi göstermek suretiyle, masa başı çalışmayla var olmayan verileri bir araya getirme,
4- Sahtecilik, aldatmaca, çarpıtma: Araştırma sonuçlarının kasıtlı değiştirilmesi,
5- İntihal-aşırma: Başkalarına ait araştırma verilerini, yazılarını ve şekillerini kaynak bildirmeden kullanma,
6- Destek belirtmeme: Araştırma sonuçlarını içeren çalışmalarda destek veren kurum-kuruluş desteğinin belirtilmemesi,
7- Hayali veya hediye yazarlık: Araştırmaya katkısı olmayan kişilerin konumları nedeniyle çalışmaya dahil edilmesi, yazar adlarının değiştirilmesi, eksik yazılması, katkısı oranında sıralama yapılmaması.[61]
İntihal konusunda esas olarak doktrinde bir birlik bulunmamaktadır. Yasal mevzuatla tanımlanmamıştır. Bu nedenle, hukuki olmayan bir terimdir. Sahibinin adına atıfta bulunulmayan, eseri kısmen ya da tamamen, doğrudan ya da dolaylı yansıtan her alıntı intihaldir.[62]
İntihalde eser sahibinin, eser sahipliği nedeniyle sahip olduğu haklar ihlal edilmektedir. Eserin tümünün alınması olduğu kadar, bazı bölümlerinin, pasajların, ezgilerin veya ibarelerin eser sahibinin adı belirtilmeksizin kullanılması da intihaldir. Özgün eserin, orijinal eserde büyük ölçüde tekrarlanıyor ya da özgün eser orijinal eserde hissediliyorsa yine intihal vardır.
Eserden esinlenilmesi ancak eserin kendi özelliğinin hissedilmesi halinde intihal bulunmamaktadır. Konu benzemesi de intihal oluşturmaz. Diğer bir eserden yararlanılması, esinlenme sınırını aşmamalı özellikle yararlanana yabancı konudaki esinlenme açıkça belirtilmeli, kaynak gösterilmelidir.[63]
Başkasına ait bir eserden haksız şekilde, ancak eser sahibinin ismini belirterek yararlanmak eser sahibinin bu sıfatla sahip olduğu hakların ihlâli olup intihal değildir. Ayrıca intihalin kasten, yani eserin sahiplenilmesinin bilerek gerçekleşmesi gerekir.[64] Genel kastın varlığı bu anlamda yeterlidir. Taksirli olarak intihal suçunun işlenmesi mümkün değildir. Fail kanun hükümlerine aykırı olarak eser sahibinin haklarını ihlal ettiğini bilmeli ve istemelidir. Bunun dışında, hukuka aykırılık bilincinin açıkça bu şekilde belirtildiği suçlar ancak doğrudan kastla işlenebilir, olası kasıt mümkün değildir.[65]
İntihal de bir hırsızlıktır[66] ve bu hırsızlığa, gereksinim, haklılık ve katılım neden olarak gösterilmektedir. Benzer intihaller edebiyat dünyasında da gerçekleşmekte, bazen ilkinde beklenen başarıyı yakalayamayan eserler intihal düşüncesini uyandıran eserler kadar başarılı olamamaktadır. Ancak bu tip bir yaklaşım bilim dünyası açısından kabul edilemez.[67]
İntihale konu hatalar genel olarak bilerek ve bilmeden yapılan hatalar olarak gösterilmekte ve yapılmaması gereken bir davranış olarak kabul edilmesine rağmen, yapılması gerekenlerin neler olduğunun tam olarak bilinmemesi nedeniyle hataların devam ettiği belirtilmektedir.[68]
Bilim esas olarak üst üste konulan, birbirlerini sorgulayan, geçmişten geleceğe birikim niteliğinde bulguların oluşturduğu sürekli gelişen bir sonuçtur. Genel olarak çalışmalarda yer alan fikir, gözlem, sonuç ve yargılar daha önce başkaları tarafından ortaya atılmış olan fikir, gözlem ve yargılara dayanmaktadır. Bu nedenle hem yapılan çalışmanın art alanını belirlemek, hem de ilgili konuda daha ayrıntılı bilgi isteyenlere kaynak göstermek açısından atıf ve kaynakça gösterimi önem taşımaktadır.[69]
İntihalle ilgili sorunlar
İntihalle ilgili pek çok sorun bulunmaktadır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
a-Alıntı konusunda ülkemizde temel standartların bulunmaması, alıntılamanın nasıl yapılacağı, eserin, başka bir çalışmada yer alması halinde, kaynakça kısmında ya da dipnotta veya metinde nasıl gösterileceği konusunda nasıl bir standart bulunduğu konusunun açık olmaması. Her bir üniversitenin ayrı bir yönetmelikle ya da “Tez yazım kılavuzu” ile sorunu çözmeye çalışması. Ancak bunların da çoğu zaman yetersiz olması, birbirleri arasında uyuşma olmaması, bazı üniversite ve enstitülerde, öğretim kadrosunda yer alan kişinin şahsına özel kitapçıklar, fotokopiler dağıtılarak dipnot, alıntı, kaynakça konularının anlatılması.
b-Alıntılamanın ne zaman, hangi miktar alıntılama ile intihal teşkil edeceği konusunda tereddütler bulunması. Kaynaktan aktarım yaparken her bir cümleden sonra kaynak gösterilmesinin gerekip gerekmediği,
c- Dolaylı anlatımların kaynak kısmında gösterilmesi sorunu,
ç- İnternet alıntılarının çoğunlukla anonim olması, eser sahibinin açıkça görünmemesi, ancak bunlarda da çoğunlukla eser sahibinin bulunması,
d- Çevirilerde, sözcük sözcük çevirme veya anlamsal çevirme yapılması hallerinde kaynak gösteriminin ne şekilde yapılacağı gibi sorunlar bulunduğu ve bu sorunların da çoğunlukla açık bir cevabının bulunmadığı söylenebilir.
Kendi eserinden intihalin örneğin bir ressamın aynı eseri bir başkası için yapmasının intihal olup olmadığı tartışmalıdır. Tekinalp, eserini bir başkasına satmış ve aynı eseri bir başkası için yapmayacağını taahhüt etmiş ise kendi eserinden intihalin olduğu ve bunun sözleşmeye aykırılık oluşturacağını belirtmiştir.[70]
İktibas halinde de kaynak gösterilmemesi özellikle eser sahibinin adının belirtilmemesi ile intihal olur ve eser sahibinin adı belirtilmekle birlikte iktibasta ölçüsüzlük bulunması halinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına göre, şahsi menfaatlerin ihlali nedeniyle manevi tazminata esas teşkil eder.[71]




[2] Şenel, Faruk, “Fikri Hukuk nedir?” nenedir.com, http://nenedir.com.tr/fikri-hukuk-nedir/ erişim: 10/2/2015
[6] Payne, E. Thomas, “How to protect yourself from committing plagiarism”
[7] Payne, a.g.m.
[10] Güneş, İlhami (2008) Uygulamada Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 26.
[11] Bayamlıoğlu, İ. Emre(2007)Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Teknolojik Koruma, Marmara Üniversitesi Özel Hukuk Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 145.
[12] Güneş, s. 28.
[13] Türker, Gökçen(2014)  Fikri Hakların Tarihi Gelişimi, e-akademi, Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, Sa. 135, S. 1-36, s. 20.
[14] Güneş, s. 30, 31.
[15] Ateş, Mustafa, Fikri Haklar ve Bağlantılı Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeler ve Türkiye, S. 15-54, s. 37.
[16] Güneş, s. 32.
[17] Karahan, Sami/Suluk, Cahit/Saraç, Tahir/Nal, Temel(2009) Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, 2. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 1.
[18] Güneş, s. 32.
[19] Karahan/Suluk/Saraç/Nal, s. 5,6.
[20] Karahan/Suluk/Saraç/Nal, s. 6-18.
[21] Beşiroğlu, Akın (2006) Fikir Hukuku Dersleri, 4. Bası, İstanbul: Arıkan Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti, s. 56.
[22] Bilge, Olcay/Bilge, M. Turgay (2008) Fotoğraf ve Haklarımız, Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu, 15/11/2008, Beypazarı, 2. Dernekler Ortak Toplantısı, s. 6.
[23] Ceritoğlu, Filiz (2008) Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda İntihal ve Esinlenme, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hukuk ABD., Özel Hukuk Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 7.
[24] Beşiroğlu, s. 71.
[25] Beşiroğlu, s. 81.
[26] Beşiroğlu, s. 62, 63.
[27] Beşiroğlu, s. 75.
[28] Kılıçoğlu, M. Ahmet Eser Sayılmayan Fikri Ürünler ve Eserin Adı ve Alametleri Üzerindeki Haklar, S. 1585-1635, s. 1587
[29] Çöl, Hüseyin, Cem (2003) Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na Göre Eser Dışında Koruma Konuları, S. 365-385, s. 366.
[30] Kılıçoğlu, M.A., s. 1589.
[31] Kılıçoğlu, M.A., s. 1589,1590.
[32] Çöl, s. 372, 373, 374.
[33] Ceritlioğlu, s. 22.
[34] Ceritlioğlu, s. 26.
[35] Çöl, s. 378.
[36] Çöl, s. 379, 380.
[37] Yaşar, Ali (2011)Televizyon Reklamlarının Niteliği ve Hak Sahipleri, Kadir Has Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hukuk ABD., Özel Hukuk Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 205.
[38] Yaşar, s. 205.
[39] Yaşar, s. 206.
[40] Yaşar, s. 206, 207.
[41] Bayamlıoğlu, s. 109.
[42] Metin yanlışlıkları kanundan kaynaklanmaktadır.
[43] Arpacı, Ayşegül (2011) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında Eser Sahibinin Mali ve Manevi Haklarının Miras Yolu ile İntikali, Kadir Has Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 6.
[44] Tunçer, Ramazan Onur (2010) Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Lisans Sözleşmesi, Çankaya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk ABD., Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 8.
[45] Arpacı, Ayşegül (2011) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında Eser Sahibinin Malî ve Manevi Haklarının Miras Yoluyla İntikali, Kadir Has Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 6.
[46] Arpacı, s. 8.
[47] Ancak, FSEK 22/2 maddesinde çoğaltma biçimlerine ilişkin olarak, bilinen ya da ileride geliştirilecek olan her türlü araca kaydedilmesi, her türlü ses ve müzik kayıtları şeklindeki ibarelerin, sınırlı sayı ilkesinin getireceği sorunları ortadan kaldırdığı ileri sürülmektedir. Bayamlıoğlu, s. 248.
[48] Yavuz, Mehmet, Reşat(2010) Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 71. Maddesinde Düzenlenen Manevi, Mali veya Bağlantılı Haklara Tecavüz Suçu,  Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hukuk ABD., Kamu Hukuku Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 19.
[49] Bayamlıoğlu, s. 247.
[50] Kahyaoğlu, Emin, Cem, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki Yazar ve Yayıncı Hakları, S. 1-7, s. 7.
[51]    Taylar, s. 32., Şeyhanlıoğlu, s. 19., Binici, s. 23., Uğurlu, s. 103., Türkdoğru, s. 86.
[52]    Özderyol, Teknail (2006) Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda Düzenlenen Suçlar, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku ABD.,Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 34.
[53]    Taylar, s. 33., Binici, s. 21., Uğurlu, s. 104., Salkaya, s. 20.
[54]    Arda, Berna (2009) Bilim Üretiminde Dürüstlüğün Anlamı ve “İntihal”  Üzerine, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık,  http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum7/arda.pdf erişim: 29.11.2012., s. 17.
[55]    Karluk, Rıdvan, Üniversitelerde Etik İhlalleri, Bilimsel Yolsuzluklar ve Sonuçları, 
      Romalı halk ozanı, Martialis (MS. 42-104) bir hicviyesinde kendi şiirlerinin azat edilen kölelere benzediğini, şiirlerini, kendisine ait gibi aktaran Fidentinus’un ise bir “plagiarus” yani azat edilen köleleri kaçıran korsan olduğunu belirtmiş olup, bu sözcük Türk hukuku dahil bütün hukuklarda intihal için kullanılan intihal sözcüğünün karşılığı olmuştur. Bkz. Tekinalp,Ünal (2004)Fikri Mülkiyet Hukuku, 3. Bası,  İstanbul:Beta Yayınevi,s. 80.
[56]    Özderyol, s. 58.
[57]    Özderyol, Teknail, (2006) Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda Düzenlenen Suçlar, İstanbul: Vedat Kitapçılık, s. 96.
[58]    Erzan, Ayşe(2008), Etik İhlallerin YÖK Disiplin Yönetmeliği’ndeki Yeri, Bilim Etiği Elkitabı, s. 96, Ed. Ayşe Erzan, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, s. 96.
[59]    Karluk, a.g.m. s. 9.
[60]    Karluk, a.g.m. s. 9.
[61]    Uçak, N. Özenç, Bilimsel İletişim ve İntihal,
      http://uvt.ulakbim.gov.tr/toplanti/uay10/nucak.pdf, s. 2,3., erişim: 29.11.2012.
[62]    Tekinalp, s. 146.
[63]    Tekinalp, s. 146.
[64]    Özderyol, Tez, s. 108.
[65]    Özderyol, Tez, s. 110.
[66]    Özderyol, Tez, s. 109., Tekinalp, s. 145., 190.
[67]    Arda, s. 18.
[68]    Uçak, s. 5, 6.
[69]    Erzan, s. 38.
[70]    Tekinalp, s. 147.
[71]    Tekinalp, s. 189.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TIBBİ ETİK