Fikri Mülkiyet
Hukuku, iktisadi değer taşıyan fikri emek ürünlerini koruyan hukuk dalıdır.
Fikri mülkiyet hukuku, telif hakları ve sınai mülkiyet hakları olarak iki alt
bölümden oluşur. Telif hakları, eserin meydana getirilmesiyle kendiliğinden
doğar. Koruma, eserin kamuya sunulması ile kendiliğinden sağlanır. Bunun için
herhangi bir bildirim ya da tescile gerek yoktur. Sınai mülkiyet haklarında ise
buluşların, tasarım ve markanın tescil ettirilmesi koruma için gereklidir.[1]
Fikri hukuk esas
olarak kişilerin ürettiği bilim ve sanat eserleri üzerindeki haklarını
düzenleyen hukuk dalıdır. Bir yazarın yazdığı romanın hangi koşullarda
basılacağı ya da satılacağı fikri hukuk alanına giren konulardır.[2]
Sanatsal ifadelerin
ve yaratıcılığın yasal olarak korunması ve bilgisayar programları ile veri
tabanları Fikir ve Sanat eserleri hukuku ile güvence altına alınmaktadır. Yeni
geliştirilen teknolojiler, “Patent Hukuku”, görme duygusu ile algılanan ve
kişide estetik bir etki oluşturan şekil, desen, renk veya bunların
birleşimlerini koruyan, “Endüstriyel Tasarım Hukuku”, ticari sembol ve
şekillerin haksız kullanılmalarını önleyen “Marka Hukuku” ve alan adları,
coğrafi ad ve işaretler, açıklanmamış bilgiler gibi konular da fikri mülkiyet
hukuku kapsamındadır. Fikir ve Sanat ürünleri dışındaki haklar ise Sınai Haklar
olarak adlandırılmaktadır.[3]
Pek çok üniversite ya
da lise düzeyinde eğitim kurumu intihal konusunda öğrencilerini ve akademik
kadroyu internet siteleri üzerinden uyarmaktadır. Yale üniversitesi internet
sitesi de “Avoiding Plagiarism” başlığı ile alıntı yapma kurallarını
belirtmektedir. Alıntı yapmanın önemi;
a-) Metnin içerik ve
kapsamı konusunda izlenim sahibi olma,
b-) Daha fazla
araştırma yapmaya yönlendirme,
c-) Konunun
temellerinin araştırılmasıdır.[4]
Ne zaman
alıntıya/kaynakçaya yer verilmeli konusu ise şu başlıklarla belirtilmektedir:
1-) İki veya daha
fazla sözcüğü bir bütün olarak sunmak gerektiğinde veya tek sözcük
aktarıldığında dahi bu sözcüğün aktarımı kaynağa özgü olduğunda,
2-) Belli bir kaynakta
bulunan gerçeklere ilişkin takdim zorunluluğu doğduğunda,
3-) Bir kaynak
içerisinde yer alan düşüncenin paragraf olarak ya da özetlenerek, yorumlanarak
veya kaynaktan bulunan sonuç olarak alıntılanması halinde,
4-) Genelden ayrılan
bilgilerin sunumunda veya okuyucunun bilmediği ancak bilim dalında yaygın
olarak bilinen bir genel bilginin aktarımında,
5-) Başka bir
kaynakta yer alan bir anlatım plânının ya da geniş ölçekli tartışma kaynağına
ilişkin yapının örnek alınması halinde,
6- Bir başka kişinin
bulduğu yöntemin işleniş şeklinin bir başka kaynaktan alınması veya ortak
çalışma halinde,
7- Bir başka kişinin
programı üzerinde çalışılması ya da yaygın olarak bilinmeyen bir rakam
sistemiyle yazılan bilgisayar şifreleme sistemi,
8- Bilginin üretimi
sırasında başkalarıyla işbirliği yapılması halinde.[5]
Bir bilginin yaygın
bilgi olduğunu belirleme farklılık gösterebilir. Oregon Üniversitesine ait
internet sitesinde konuyu işleyen Payne yaygın/ortak bilginin:
1-) Aynı bilginin en
az beş farklı kaynaktan ulaşılabilir olması,
2-) Yazarın, bilginin
halihazırda okur tarafından bilindiği yönündeki düşüncesi,
3-) Yazarın, bilginin
temel kaynaklardan kolaylıkla bulunabileceği yolundaki kanaati bulunması
halinde paylaşılan bilginin genel/ortak/yaygın/bilinen bilgi olduğunu belirtir.[6]
Akademik camiada
intihal olgusu genel olarak kasıtlı ya da kasıtsız görülebilmektedir. Kasıtlı
olanlar: Bir başkasına ait çalışma, plan, sonuçlar, sınavlar gibi belgelerin
doğrudan satın alınması, çalınması ya da ödünç alınması,
Başkasına ait
çalışmanın kiralanması,
Bir dilde yazılan
çalışmanın bir başka dilde çevrilerek kopyalanması ve kişisel çalışma gibi
sunulması,
Bütün cümlelerin ya
da esaslı bölümlerin alıntı yapılmaksızın alınması olarak işlenebilir.
Kasıt dışı kullanım
ise; Bir başkasına ait düşüncenin kendi sözcükleri ile kaynak gösterilmeksizin
alınması,
Diğer kişinin
fikirlerini esas almak suretiyle ve kaynak gösterilmeksizin düşünce yapısı
oluşturulması,
Paragrafın bütüne
yakın olarak esas kaynaktan alınması,
Kaynaktan düzensiz
olarak ya da tam olmaksızın alıntılama şeklinde gerçekleşebilir.[7]
İndiana Üniversitesi
ise üç halde intihalin gerçekleşebileceğini belirtmiştir:
1-) Bir başka kişiye
ait sözcüklerin alıntı olduğu belirtilmeksizin kullanılması,
2-)
Bir başka kişinin sözcüklerinin değiştirilse ve yeniden düzenlense de alınması
kaynak gösterilse de intihaldir.
3-)
Bir başka kişiye ait çalışmanın özetlenerek ya da yorumlanarak kaynak
gösterilmeksizin kullanılması.[8]
ULUSLARARASI
HUKUKTA SÖZLEŞMELER
Paris sözleşmesi,
Bern Sözleşmesi,
Buenos Aires Sözleşmesi,
1952 Evrensel Fikir Hakları
Sözleşmesi
1961 Roma Sözleşmesi,
9 Eylül 1886 tarihinde, Bern
şehrinde toplanan uluslararası konferans ile fikir ve sanat eserleri
sahiplerinin eserleri üzerindeki haklarının kendi ülkeleri dahilinde etkin
korunması açısından bir sözleşme imzalanmıştır. Edebi ve sanatsal eserlerin
belirlenmesi ile eser sahiplerinin eser üzerindeki hakları ile korunma süreleri
Bern sözleşmesi ile belirlenmiş ve Türkiye’de sözleşmeyi 26 Haziran 1948’de
imzalamıştır.
Amerika Kıtası’nda da :
i- 1889 yılında Montevideo
Sözleşmesi,
ii- 27 Ocak 1902’de, Mexico
Sözleşmesi,
iii- 23 Ağustos 1906 Rio de
Janeiro Sözleşmesi,
iv- 11 Ağustos 1910 Buenos Aires
Sözleşmesi,
v- 17 Haziran 1911, Caracas
Sözleşmesi,
vi- 18 Şubat 1928, Havana
Sözleşmesi,
vii- 22 Haziran 1946 Washington
Sözleşmesi.
Telif Hakları Evrensel
Sözleşmesi, 6 Eylül 1952 günü Unesco öncülüğünde imzalanmıştır.
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER
1- FİKRİ HAKLARA DA YER VERİLEN ÇOK TARAFLI SÖZLEŞME/ANTLAŞMALAR
2- ÖZEL FİKRİ HAK SÖZLEŞMELERİ
AVRUPA
BİRLİĞİ FİKRİ HAKLAR DÜZENLEMELERİ
Avrupa Birliği' nin bu konudaki (eser ve komşu hakları içeren fikri
haklar konusundaki) ikincil mevzuatı tamamen "direktif" başlığı
altında ifade edilen ve aşağıda sayılan düzenlemelerden oluşmaktadır.
|
BERN
SÖZLEŞMESİ
Belçika, Fransa, Almanya, Haiti,
İtalya, İspanya, Tunus ve Birleşik Krallık tarafından onaylanarak 1887 yılında
yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin temel ilkeleri:
i- Üye ülkelerin yazarlarına
koruma konusunda ayrım yapmama (Eşitlik ilkesi),
ii- Asgari standart oluşturma ve
yenilenen sözleşmelerle hukuku geliştirme,
iii- Karşılıklılıktır.[10]
Asgari haklar; eser sahibinin
manevi hakları, çeviri hakkı, çoğaltma hakkı, yayın, temsil, radyo ile ayın
temsil ve işleme hakkıdır. Koruma süresi 7. Madde gereğince 50 yıldır. Türkiye
Lozan Anlaşması’na ek olarak kabul etmiş ve 3/13589 sayılı 21/8/1951 günlü
kararla sonradan Bern birliğine katılmıştır. Sözleşmenin Paris metni ise 1979
yılında kabul edilmiştir.
1886 yılında imzalanan Bern
Sözleşmesi, 1896, 1908, 1904, 1928, 1948, 1967, 1971 yıllarında gözden
geçirilmiş, 1989 yılında ABD’nin katılımıyla güçlenmiş ancak UNESCO
yönetimindeki Universal Copyright Convention’ın yürürlüğe girmesiyle etkisi
zayıflamıştır.[11]
BERN
SÖZLEŞMESİ’NDE ESER SAHİBİNİN MANEVİ HAKLARI
“Madde
6 (tekrar)
(1)
Eser sahibinin mali haklarından bağımsız olarak ve bu hakların devrinden
sonra dahi, eser sahibi, eseri üzerindeki sahipliğini ileri sürmek ve
eserinin her türlü tahrifine, bozulmasına veya diğer değişikliklerine veya
şeref veya itibarına zarar verebilecek her türlü küçük düşürücü fiillere
itiraz etme hakkına sahip olacaktır.
(2)
Yukarıdaki paragrafa uygun olarak, eser sahibine tanınan haklar, kendisinin
ölümünden sonra, en az mali hakların ortadan kalkmasına kadar devam edecek ve
korumanın talep edildiği ülkenin mevzuatı ile yetki verilen kişiler veya
kuruluşlar tarafından kullanılacaktır. Ancak, Sözleşmeye katılma veya onama
sırasında mevzuatında yukarıdaki paragrafta öngörülen bütün haklar ile ilgili
olarak eser sahibinin ölümünden sonra koruma sağlamamış ülkeler, bu haklardan
bazılarının eser sahibinin ölümünden sonra devam etmeyeceğini öngörebilir.
(3)
Bu madde ile öngörülen hakların korunması için tanınan düzeltme olanakları,
korumanın talep edildiği ülkenin mevzuatı ile düzenlenecektir.”
|
Bern
sözleşmesi ile iki manevi hakka yer verildiği söylenebilir:
i-) Eser yaratıcısının adının
belirtilmesi,
ii-) Eserde değişiklik
yapılmasını yasaklama.
Türk Hukuku’nda da benzer
düzenlemelere yer verilmiştir.
PARİS
SÖZLEŞMESİ
1883 yılında 11 ülke arasında
imzalanan sözleşmenin konusu patentler, faydalı modeller, sınai tasarımlar, fabrika
ve ticaret markaları ünvanlar, coğrafi işaret ve kaynak adları ve haksız
rekabettir. Tüzel kişiliği bulunan bir birlik oluşturulmuş ve eşit işlem ve
asgari haklar benimsenmiştir. Türkiye 1934 yılından beri üyedir.
WIPO
Sözleşmesi
1967 Stokholm anlaşması ile
temelleri oluşturulmuştur. Türkiye 14 Ağustos 1975’te, 7/10540 sayılı Bakanlar
Kurulu kararıyla katılmıştır. WIPO, fikri mülkiyet haklarının tüm dünyada
korunmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır.
WIPO İcralar ve Fonogramlar
Sözleşmesi 5. Maddesi ile Bern Sözleşmesinde düzenlenen manevi haklar icracılar
için de geçerli sayılmıştır.
TRIPS
(Ticaretle Bağlantılı Mülkiyet Hakları Anlaşması)
Dünya Ticaret Örgütü (WTO)
anlaşmasının eki olarak yapılmıştır. Konusu, Marka, entegre devreler, patent,
tasarım, coğrafi işaretler, bilgisayar yazılımları, veri tabanları, eserin
kiralanma hakları, yorumcu ve bağlantılı hak sahipleri ile yayıncı haklarıdır.
TRIPS anlaşması gelişmiş ülkelerin sinema ve yazılım eserleri alanındaki hakim
durumunu korumayı amaçlamaktadır. Teknoloji transferine de yer verilmiş ise de
bu alanda kayda değer bir uygulama görülmemektedir.[12]
Türkiye 3/2/1995 günlü Bakanlar
Kurulu ile taraftır.
Evrensel
Telif Hakları Sözleşmesi
UNESCO öncülüğünde 1952 yılında
Cenevre’de imzalanmıştır. Anlaşmanın asıl amacı Bern Birliği dışında kalan
ülkeleri de anlaşmaya dahil etmektir. Sözleşme asgari standart kabul etmemesi
ve manevi hakların korunması yönünden herhangi bir hüküm öngörmemesi nedeniyle
Bern sözleşmesine göre eksik niteliktedir.[13]
Universal Copyright Convention
(UCC) olarak kısaltılan sözleşmeye Türkiye taraf değildir.
İcracı
Sanatçıların, Fonogram Yapımcılarının ve Yayın Kuruluşlarının Korunmasına Dair
Roma Sözleşmesi
Bern Sözleşmesi kapsamında
olmayan icracılar ve plak yapımcılarını kapsamaktadır. 1961 yılında imzalanan
sözleşme, komşu haklar/bağlantılı haklar olarak bir besteyi seslendiren ses
sanatçısının, bir tiyatro ya da sinema eserinde oynayan oyuncunun, seslendirmecilerin
ve seslerin ve filmlerin ilk tespitini yapan yapımcıların, radyo televizyon
yayınlarını yapanların da koruma altına alınmasını amaçlamıştır.
Roma Sözleşmesi’nin getirdiği
yenilikler
i- İcracıların korunması,
ii- Fonogram yapımcılarının
korunması,
iii- Yayın kuruluşlarının
haklarında karşılıklılık,
iv- Kabul edilebilir
karşılık/bedel hakkı.[14]
Türkiye sözleşmeyi, 4416 sayılı
yasa ile 2003/6170 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylamıştır.
Fonogram Yapımcıları Hakkında
Cenevre Sözleşmesi
1971 yılında Cenevre’de imzalanan
sözleşmeye henüz Türkiye taraf değildir. Cenevre Sözleşmesi ile her üye ülkeye,
sözleşmeye taraf ülkelerin fonogram üreticisi vatandaşlarının haklarının
korunması yükümlülüğünü getirmektedir. İzinsiz kopya ve çoğaltma ile bunların
ithali ve dağıtımına engel olunması amaçlanmaktadır.[15]
FİKRİ
HAKLAR
İnsan zekâsının ürünü olan ve
taşınır mallar dışında, üzerinde şekillendiği maddi vasıtalardan ayrı hukuki
varlık ve değeri bulunan, bağımsız olarak korunması mümkün, maddi ve/veya
manevi değeri bulunan eserler üzerindeki haklara fikri haklar denilebilir. Bu
anlamda fikri hakların özelliklerini;
*Soyutluk,
* Maddi vasıtadan bağımsızlık,
*Kişiye
görelik/öznellik/sübjektiflik olarak belirtmek mümkündür.
Fikri hak veya telif hakkı, korunan
bir eserin hak sahibi dışındaki kişilerin kullanımı sınırlamaktadır. Copyright
sözcüğünün de ifade ettiği gibi bu sınırlama, eserin çoğaltılması, yeniden
üretilmesi konularını kapsar. Bu haklara tecavüz söz konusu olabilmesi için,
eserin doğrudan ya da dolaylı olarak korunan eserden üretilmesi, elde edilmesi
gerekir.
Telif hakkı, dar anlamda, eser
sahibinin eserinden mali olarak yararlanma hakkıdır.[16]
Fikri mülkiyet esas olarak iki
ana kategoriye ayrılmaktadır:
i- Fikir ve sanat eserleri, yani
telif hakları (copyright),
ii- Sınai mülkiyet hakları
(industrial property).[17]
Fikri mülkiyetin kapsamına fikir
ve sanat eserleri, patentler, faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar,
markalar, coğrafi işaretler, geleneksel bilgi, entegre devre haritaları ve yeni
bitki çeşitleri hakları, ıslahçı hakları, girmektedir.[18]
Fikri mülkiyet hakları ülkesellik
ilkesi gereğince ülke çapında korunur. Hangi ülkeden koruma talep ediliyorsa o
ülke mevzuatı koruma açısından geçerlidir. Koruma şart ve süreleri ülkeden
ülkeye değişebilir. Patent, marka, tasarım gibi eserlerin korunmak istendiği
ülkede tescili bu nedenle zorunludur. Fikri mülkiyet hakları yasada yer alan
sürelerle korumaya tabidir. Fikri haklar, soyut olduklarından şekillendikleri
eşyadan farklı bir hukuki varlığa ve rejime tabidirler. Örneğin, maddi varlığı
bulunan kitap, eşya hukukuna göre korunurken, fikri mülkiyet hakkının konusu
olan soyut haklar fikri mülkiyet hukukunun konusunu oluşturur. Fikri mülkiyet
hakları kullanılmakla tükenmezler. Devir, lisans, rehin ve haciz gibi hukuki
işlemlere konu olabileceği gibi miras yoluyla da intikal edebilirler. Fikri
haklarda, yalnız hak sahibine verilen ticari haklar söz konusudur.[19]
Fikri Haklar Hukuku’na Hakim
İlkeler
i- Ülkesellik ilkesi,
ii- Tescil ilkesi,
iii- Gerçek hak sahipliği ilkesi,
iv- Öncelik ilkesi (Sınai
haklarla ilgili),
v- Ön kullanım hakkı (Patent,
faydalı model ve tasarım gibi sınai haklarla ilgili),
vi- Tükenme ilkesi; hak sahibinin
üzerinde fikri mülkiyet hakkı bulunan ürünleri bir kez sattığında artık sonraki
satışlara müdahale edememesi,
vii- Sessiz kalma nedeniyle hak
kaybı,
viii- Çoklu koruma ilkesi; birden
fazla mevzuatla korunma.[20]
ESER
KAVRAMI
Eser tanımına uluslararası
sözleşmelerde yer verilmemekle birlikte sözleşmelerin genel niteliğinden,
eserin orijinal olma ve sahibinin özelliklerini taşıyan yaratıcı düşünce ürünü
olma olmak üzere iki özelliğin bulunması gerektiği anlaşılmaktadır.[21]
5846 sayılı yasa anlamında bir
çalışmanın eser sayılabilmesi için,
i-) Subjektif şart olarak sahibinin
özelliğini taşıması,
ii-) Objektif şart olarak,
FSEK’te sayma yoluyla belirtilen eser türlerinden biri olması gereklidir.
Bilge/Bilge 5846 sayılı yasa
açısından bir çalışmanın eser sayılabilmesi için şu özelliklerin bulunması
gerektiğini belirtir:
i- Sahibinin hususiyetini
taşıması,
ii- Şekillenmiş olması,
iii- Kanunda sayılan eser
türlerinden birine girmesi,
iv- Fikri bir çabanın sonucu
olması.[22]
SUBJEKTİF
ŞART
Eserin, sahibinin özelliğini
taşıması gerekir. Esinlenme mümkün ise de başkasının eserini gasp, intihal ya
da taklit derecesinde çalışma yapılması eser olarak değerlendirilemez.[23]
Özgünlük, gerçekte bir düşünce ürününün farklı, benzersiz, değişik, kendine
özgü yeni bir nitelik taşımasıdır. Özgün eser ise, o eserin kendi alanında tek
ve benzersiz olması şeklinde anlaşılmamakta, fikri haklar kapsamında, düşünce
ürünlerinin özgün olması ile o ürünün başka düşüncü ürününden kopya edilmemesi,
düşünce ürününde sahibine özgü anlatım yöntem ve biçimindeki özgünlüktür.[24]
ESER
SAYILMAYAN ÜRÜNLER
Uluslararası temel fikir hakları
sözleşmelerinde de fikir ve sanat eserleri türleri belirlenmiştir. Bu eser
türleri kesin çizgilerle ayrılmamıştır. Eser türlerinin sınıflandırılmasının
inceleme kolaylığı sağlamak dışında başka bir amaca hizmet ettiğini söylemek
mümkün değildir.[25]
Yasada belirtilen objektif ve
sübjektif unsurların bulunmaması halinde, çalışma konusunun eser kabul edilmesi
mümkün değildir.
Müsvedde, bir düşünce ürününün
oluşturulması için, eser sahiplerinin üzerinde çalışmak, düzenleme ya da düzeltme
yapmak ve olgunlaştırmak için oluşturdukları taslaktır. El yazısı ile
hazırlanabileceği gibi başka bir şekilde de hazırlanması mümkündür. Yalnızca
edebi ya da bilimsel eserler değil aynı zamanda sanat eserlerinin de
müsveddesinin bulunması mümkündür. Bir düşünce ürünü, sahibine göre henüz bir
taslak ya da son biçimi verilmemiş müsvedde niteliği de taşısa bunun da eser
olduğu ve hukuki korumadan yararlanacağı şüphesizdir.[26]
Uslup, bir eser sahibinin,
eserini oluştururken, söz, icra, resim ya da yazılarında, tını, çizim ya da
sözcüklerin seçimi ve düzenlenmesinde geliştirmiş ve benimsemiş olduğu bir
anlatım şekline tarz/biçim/uslûp denilmektedir. Uslûbun taklit niteliği taşıyıp
taşımadığı konusu tartışmalı ise de genel olarak örneğin bir ressamın uslûbunun
taklit edilmesi, iş sözleşmesi ile yapılan işte iş sözleşmesinin sona
erdirilmesinden sonra işverenin aynı uslûbu kullanmakta devam etmesi gibi örnek
hallerde uslûbun müstakil olarak eser korunmasından yararlanması mümkün
değildir.[27]
Aynı zamanda bir eserin
tamamlayıcı parçası olan örneğin “ad”ın da eser olarak korunması mümkün olmayıp
ancak haksız rekabet hükümleri nedeniyle koruma mümkündür.[28]
HAKSIZ
REKABET HÜKÜMLERİNE GÖRE KORUNAN ESER DIŞINDAKİ DÜŞÜNCE ÜRÜNLERİ
1- Ad ve Alametler (Ayırt edici
işaretler),
2- İşaret, Resim ve ses,
AD
VE ALAMETLER
I – Ad ve alametler:
Madde 83 – Bir eserin ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshaların
şekilleri, iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde veya çoğaltılmış
nüshalarında kullanılamaz.
1 inci fıkra hükmü umumen kullanılan ve ayırt edici bir vasfı bulunmıyan ad,
alamet ve dış şekiller hakkında uygulanmaz.
Bu maddenin uygulanması kanunun 1 inci, 2 nci ve 3 üncü bölümlerindeki
şartların tahakkukuna bağlı değildir.
Basın Kanununun 14 üncü maddesinin mevkute adları hakkındaki hükmü mahfuzdur.
Tecavüz eden tacir olmasa bile, birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler
hakkında haksız rekabete mütaallik hükümler uygulanır.
|
Ad, eserin bir tür tamamlayıcı
parçası olarak eseri benzerlerinden ayırmaya yarayan sübjektif bir işleve
sahiptir. Alıcının kavram ve kapsam konusunda bilgi sahibi olması konusunda da
ad belirleyicidir. Bu nedenle haksız olarak başka eserlerde aynı ismin
kullanılmasının önlenmesi FSEK 83. Maddesi ile hüküm altına alınmıştır.[29]
İŞARET-RESİM
VE SES
II – İşaret, resim ve ses:
Madde 84 – Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet
üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan
kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin 3 üncü bir kişi tarafından aynı
vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını
menedebilir.
Tevacüz eden tacir olmasa bile birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler
hakkında haksız rekabete mütaallik hükümler uygulanır.
Eser mahiyetinde olmıyan her nevi fotoğraflar, benzer usullerle tesbit edilen
resimler ve sinema mahsulleri hakkında da bu madde hükmü uygulanır.
|
Bir alet üzerine tespit edilen ya
da ticari amaçla çoğaltılan, yayılan işaret, resim ve seslerin başkaları
tarafından kullanılması haksız rekabettir. Bu tip çalışmaların tespit ve
çoğaltılmasında, fikri çabadan daha çok, başka teknikler ön plandadır. Örneğin,
canlıların çıkardığı ya da doğadaki seslerin kaydedilmesi halinde, kişisel
beceriden çok aletin beceresi ön plandadır.
Yasa hükmüyle Türk Ticaret Kanunu 56 ve devamında düzenlenen haksız
rekabet hükümlerine atıfta bulunmuştur.[30]
Fotoğraf üzerinde iki hak söz
konusudur. Bunlardan birincisi fotoğrafı çekilen kişinin ikincisi ise fotoğrafı
çeken kişinin hakkıdır. Rızası dışında görüntüsü fotoğraf ya da resim haline
getirilen kişi, kişilik hakkının korunmasına ilişkin Türk Medeni Kanunu 24 ve
25. Maddelerinde yer alan genel hükümlerden yararlanacaktır.[31]
Resim ve portreler açısından
resmedilen kişinin rızası önemlidir. Bu kişilerin sağlığında ya da bu kişilerin
ölümünden sonra ise mirasçılarının rızası ile bu tür ürünlerin dağıtılabilmesi
mümkündür.
FSEK 84/2 açısından işaret veya
sesi nakle yarayan araçların korunması için şu şartların birlikte gerçekleşmesi
gerekir:
i- İşaret, resim veya sesi nakle
yarayan araçların FSEK’te yer alan eser ya da komşu haklara ilişkin hükümler
ile Markaların Korunması Hakkındaki KHK ile Endüstriyel Tasarımların Korunması
Hakkındaki KHK kapsamına girmemesi gerekir.
ii- İşaret, resim veya sesi nakle
yarayan araçları ticari maksatlarla çoğaltan veya yayan kişilerin çoğaltma ve
yayma konusunda yetkili olması gerekir.
iii- İşaret, resim veya sesin
yapımcı tarafından nakle yarayan bir araç üzerinde tespit edilmesi,
çoğaltılması ve yayınlanması gerekir.
iv- İşaret, resim veya sesi nakle
yarayan araçların üçüncü kişi tarafından çoğaltılması ve yayınlanması gerekir.
v- Üçüncü kişi tarafından yapılan
çoğaltma ve yaymanın, söz konusu araçlardan yararlanma suretiyle
gerçekleştirilmesi gerekir.[32]
İŞLEME
VE DERLEME ESERLER
İşleme ve derleme eserler, daha
önceden yaratılan eserlerden yararlanmak suretiyle ortaya çıkarılan eserlerdir.
Bu nedenle esinlenme ve intihal konularıyla da yakından ilgilidir.[33]
FSEK 6 maddesi kapsamına göre
işlenme ve derlemeler:
İşlenmeler ve Derlemeler (1)
Madde 6 – Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilipte bu
esere nispetle müstakil olmıyan ve aşağıda başlıcaları yazılı fikir ve sanat
mahsulleri işlenmedir:
1. Tercümeler;
2. Roman, hikaye, şiir ve tiyatro piyesi gibi eserlerden birinin bu sayılan
nevilerden bir başkasına çevrilmesi;
3. Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin filim haline
sokulması veya filime alınmaya ve radyo ve televizyon ile yayıma müsait bir
şekle sokulması;
4. Musiki aranjman ve tertipleri;
5. Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer şekillere sokulması;
6. Bir eser sahibinin bütün veya aynı cinsten olan eserlerinin külliyat
haline konulması;
7. Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde seçme ve toplama
eserler tertibi;
8. Henüz yayımlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde
yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (İlmi bir araştırma ve çalışma
mahsulü olmayan alelade transkripsiyonlarla faksimileler bundan
müstesnadır.);
9. Başkasına ait bir eserin izah veya şerhi yahut kısaltılması.
10. (Ek: 7/6/1995 - 4110/3 md.) Bir bilgisayar programının
uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi bir değişim yapılması;
11. (Ek: 7/6/1995 - 4110/3 md.) Belli bir maksada göre ve hususi bir
plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu ortaya
çıkan (Ek ibare: 21/2/2001 - 4630/4 md.) ve bir araç ile okunabilir
veya diğer biçimdeki veri tabanları (Ancak, burada sağlanan koruma, veri
tabanı içinde bulunan veri ve materyalin korunması için genişletilemez) Ek
ibare: 21/2/2001 - 4630/4 md.) İstifade edilen eserin sahibinin haklarına
zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve işliyenin hususiyetini taşıyan
işlenmeler, bu kanuna göre eser sayılır.
|
İşleme eserler
bakımından şu şartların bir arada bulunması gerekir:
i- Yararlanılan asıl
esere sadık kalınması ve işleyenin özelliğinin bulunması,
ii- İşlemenin asıl
eserle aynı kategoride yer alması ve asıl eserle olan ilişkinin belirtilmesi,
Asıl eser ve işleme
eser arasındaki bağlantı açıkça belirtilmelidir. Aksi halde oluşturulacak yeni
eser, eser hırsızlığı, kopyacılık, taklitçilik ya da intihal oluşturacaktır.
Asıl eserin işleme amacı dışında değişikliklere uğratılarak, özelliği bozularak
ya da gizlenerek alenileştirilmesi de benzer sonuçları doğuracak, her iki halde
de eser sahibinin aynı zamanda manevi hak talebini haklı kılacaktır.[34]
RESİM
VE PORTRELER
Eser mahiyetinde
olması bile resim ve portreler, tasvir edilenin, tasvir edilen ölmüşse FSEK
19/1 maddesinde sayılanların muvafakati olmadan, tasvir edilenin ölümünden 10
yıl geçmedikçe teşhir ya da başka bir suretle umuma arz edilemez. Bu düzenleme
kişiliğin korunması ilkesine dayanır.[35]
Korumanın konusu
açısından bir arada bulunması gereken şartlar:
i- Tasvir edilen
kişinin gerçek kişi olması,
ii- Tasvir edilenin
dış görünüşünün resmedilmesi,
iii- Yapılan
tasvirin, tasvir edilen kişiyi tanımaya imkân vermesi,
iv- Resim ve
portrelerin eser niteliğinde olmasının gerekli olmaması şartlarının bir arada
olması gerekir.[36]
REKLAMLAR
Mal, hizmet, marka
gibi bir işletmesel veya kişisel değeri ya da belli bir düşünceyi, reklamcının
belirlediği bir amaca yönelik olarak tanıtan, tek tek kişilere veya kamuya
yönelik yapılan her türlü beyan reklâmdır.[37]
Reklâmların da eser
sahibinin sübjektif özelliklerini taşıması halinde fikri haklar kapsamında
korunması mümkündür. Esas olarak, iletişim ve rekabet hakkı kapsamında bir
haktır. Bu anlamda sözleşme hukuku açısından sözleşme öncesi müzakere, icaba
davet veya icap olması mümkün olduğu gibi davranış kuralları açısından haksız
fiil veya haksız rekabet hükümleri kapsamında da değerlendirilebilir.[38]
Televizyon
reklâmlarının sinema niteliği taşıması, devinimli ya da devinimsiz olabilmesi
mümkündür. Sinemasal anlatıma sahip reklâmların bütün olarak sinema eseri
sayılabilmesi, devinimsiz reklâmların ise ilim ve edebiyat eseri ile güzel
sanat eseri olarak korunması ve reklâmda kullanılan fon müziği veya cıngılın da
musiki eseri olarak korunması mümkündür.[39]
Reklamların
hazırlanması için yapılan yarışma usulü ihalede (konkur) sunulan reklam
projelerinin de haksız fiil ve fikri hak hükümlerine göre korunması mümkündür.
Reklâm mesajının ise soyut ve belli bir formu olmadığından telif hakları
hükümlerine göre korunması mümkün değildir. Reklâm metninin sahibine özgü
koşulları taşınması halinde fikri haklar hukuku gereğince korunması mümkündür.
Reklâmda yer alan her türlü resim ve fotoğrafların da sahibinin özelliğini
taşımaları halinde estetik nitelikte olanların güzel sanat eseri, teknik ve
öğretici nitelikte olanların ise ilim ve edebiyat eseri olarak korunması
mümkündür. Fon müzikleri ve cıngılların, beste ve güftelerin musiki ürünü
olarak korunması mümkündür.[40]
ESER
SAHİBİNİN MANEVİ HAKLARI
Manevi haklar
devredilemez niteliktedir. Eserin yaratıcısı olan gerçek kişi ya da mirasçıları
tarafından kullanılabilir. Eser sahibi mali hakları elinde bulundurdukça manevi
haklar yardımcı işlev görecektir. Manevi hakları ihlâl aynı zamanda mali
hakları da ihlal edeceğinden manevi haklara ilişkin hukuki yollara
başvurulmaksızın ihlalin önüne geçilebilecektir.[41]
Umula
arz: Eserin
üçüncü kişilere kısmen veya tamamen ilk kez gösterilmesi veya toplumun
bilgisine sunulması,
Geri
çağırma hakkı, eser
sahibinin meydana getirdiği eseri, kendi görüşlerini yansıtmadığı gerekçesiyle
ticari kullanımdan çekebilme hakkı,
Adın
belirtilmesi ve değişikliği menetmedir.
Manevi haklar, 5846 sayılı yasanın 14-17. Maddeleri arasında düzenlenmiştir.
“
II – Manevi haklar:
1. Umuma arz salahiyeti:
Madde 14 – Bir eserin umuma arzedilip edilmemesini, yayımlanma
zamanını ve tarzını munhasıran eser sahibi tayin eder.
Bütünü veya esaslı bir kısmı alenileşmemiş olan, yahut ana hatları her hangi
bir suretle henüz umuma tanıtılmıyan bir eserin muhtevası hakkında ancak o
eserin sahibi malumat verebilir.
(Değişik: 21/2/2001 - 4630/8 md.) Eserin umuma arzedilmesi veya
yayımlanma tarzı, sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek mahiyette ise eser
sahibi, başkasına yazılı izin vermiş olsa bile eserin gerek aslının gerek
işlenmiş şeklinin umuma tanıtılmasını veya yayımlanmasını menedebilir.
Menetme yetkisinden sözleşme ile vazgeçmek hükümsüzdür. Diğer tarafın
tazminat hakkı saklıdır.
2. Adın belirtilmesi salahiyeti:
Madde 15 – Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız
olarak, umuma arzetme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti
munhasıran eser sahibine aittir.
Bir güzel sanat eserinden çoğaltma ile elde edilen kopyelerle bir işlenmenin
aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin ad veya
alametinin, kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve vücuda
getirilen eserin bir kopye veya işlenme olduğunun açıkça gösterilmesi
şarttır.
Bir eserin kimin tarafından vücuda getirildiği ihtilaflı ise, yahut her hangi
bir kimse eserin sahibi olduğunu iddia etmekte ise, hakiki sahibi, hakkının
tesbitini mahkemeden istiyebilir.
(Ek: 7/6/1995 - 4110/6 md.) Eser niteliğindeki mimari yapılarda,
yazılı istem üzerine eserin görülen bir yerine eser sahibinin uygun göreceği
malzeme ile silinmeyecek biçimde eser sahibinin adı yazılır.
3. Eserde değişiklik yapılmasını menetmek:
Madde 16 – Eser sahibinin izni olmadıkça eserde veyahut eser sahibinin
adında kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamaz.
Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işliyen, umuma arzeden,
çoğaltan, yayımlıyan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme,
çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zaruri görülen değiştirmeleri eser
sahibinin hususi bir izni olmaksızın da yapabilir.
(Değişik: 21/2/2001 - 4630/9 md.) Eser sahibi kayıtsız ve şartsız
olarak izin vermiş olsa bile şeref veya itibarını zedeleyen veya eserin
mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri menedebilir.
Menetme yetkisinden bu hususta sözleşme yapılmış olsa bile vazgeçmek
hükümsüzdür.
4. Eser sahibinin zilyed ve malike karşı hakları:
Madde 17 – (Değişik birinci fıkra: 21/2/2001 - 4630/10 md.) Eser
sahibi, gerekli durumlarda, aslın maliki ve zilyedinden, koruma şartlarını
yerine getirmek kaydıyla, 4 üncü maddenin 1 inci ve 2 nci bentlerinde sayılan
güzel sanat eserlerinin ve 2 nci maddenin 1 inci bendinde ve 3 üncü maddede
sayılıp da yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerinin
asıllarından geçici bir süre için yararlanmayı talep etme hakkına sahiptir.
Eser sahibinin bu hakkı, bu eserlerin ticaretini yapanlar tarafından eseri
satın alan veya elde eden kişilere müzayede ve satış kataloğu veya ilgili
belgeler ile açıklanır.
(Değişik: 7/6/1995 - 4110/7 md.) Aslın maliki, eser sahibi ile yapmış
olduğu sözleşme şartlarına göre eser üzerinde tasarruf edebilir. Ancak eseri
bozamaz ve yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.
(Ek: 7/6/1995 - 4110/7 md.) Eserin tek ve özgün olması durumunda eser
sahibi, kendisine ait tüm dönemleri kapsayan çalışma ve sergilerde kullanmak
amacıyla, koruma şartlarını yerine getirerek iade edilmek üzere eseri
isteyebilir.”[42]
|
Fikir sanat eserleri
hukukunda düzenlenen manevi haklar, sınırlı sayı ilkesine tabidir. Kişilik
hakları içinde değerlendirilmektedir. 5846 sayılı yasa düzenlemelerinin
yetersiz olduğu hallerde medeni hukukun hükümleri devreye sokulabilir. Türk
hukuku açısından manevi hakları mirasla geçmesi mümkün değildir. Ancak belli
şartlarda eser sahibinin mirasçıları kanunun 19. Maddesinde yer alan korumadan
yararlanabilirler:
FSEK 14. Maddesi ile
eser sahibine umuma arz etme yetkisi ile birden fazla yetki tanınmıştır.
Bunlar:
i- Umuma arz edip etmeme,
ii- Eseri yayımlama
zaman ve şeklini belirleme,
iii- Bütünü veya
esaslı bir kısmı alenileşmemiş eserin içeriği hakkında bilgi verip vermeme.
Belirtilen
konulardaki yetki münhasıran eser sahibine aittir.[43]
“Hakları kullanabilecek kimseler:
Madde 19 – Eser sahibi 14 ve 15 inci maddelerin birinci fıkralariyle
kendisine tanınan salahiyetlerin kullanılış tarzlarını tesbit etmemişse yahut
bu hususu her hangi bir kimseye bırakmamışsa bu salahiyetlerin ölümünden
sonra kullanılması, vasiyeti tenfiz memuruna; bu tayin edilmemişse sırasiyle
sağ kalan eşi ile çocuklarına ve mansup mirasçılarına, ana - babasına,
kardeşlerine aittir.
(Değişik: 21/2/2001-4630/12 md.) Eser sahibinin ölümünden sonra yukarıdaki fıkrada
sayılan kimseler eser sahibine 14, 15 ve 16 ncı maddelerin üçüncü
fıkralarında tanınan hakları eser sahibinin ölümünden itibaren yetmiş
yıl kendi namlarına kullanabilirler.
Eser
sahibi veya birinci ve ikinci fıkralara göre salahiyetli olanlar,
salahiyetlerini kullanmazlarsa; eser sahibinden veya halefinden mali bir hak
iktisap eden kimse meşru bir menfaati bulunduğunu ispat şartiyle, eser
sahibine 14, 15 ve 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan hakları
kendi namına kullanabilir.
Salahiyetli
kimseler birden fazla olup müdahale hususunda birleşemezlerse; mahkeme, eser
sahibinin muhtemel arzusuna en uygun bir şekilde basit yargılama usulü ile
ihtilafı halleder.
(Değişik: 1/11/1983 - 2936/2 md.) 18 inci madde ile yukarıdaki fıkralarda sayılan
salahiyetli kimselerden hiçbiri bulunmaz veya bulunup da salahiyetlerini
kullanmazlarsa yahut ikinci fıkrada belirlenen süreler bitmişse, eser
memleketin kültürü bakımından önemli görüldüğü takdirde, Kültür ve Turizm
Bakanlığı 14, 15, 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında eser sahibine tanınan
hakları kendi namına kullanabilir.”
|
Kamuya Sunma Hakkı
FSEK
14. Maddesine göre kamuya sunma hakkı, eserin yayınlanması ya da diğer bir yol
ile aleniyetinin sağlanması şeklinde tanımlanır. Eserin kamuya açıklanmasıyla
sahibinin gizlilik alanından çıkar. Aleniyet,
FSEK 7/1’de, eserin hak sahibinin rızasıyla umuma arzedilmesi olarak
tanımlanmıştır.
Kamuya
sunma hakkı, eser sahibinin manevi hakları arasında kanunda ilk sayılan haktır.
Eser sahibi, kamuya sunma hakkını bizzat kendisi kullanabilir. Eser sahibi, bu
hakkını mali hakkını devrettiği kişilere de bırakabilir. Eser sahibi doğal
olarak kamuya arzı tamamen yasaklayabilir. Eser sahibinin, mali haklarını
devrettiği hallerde, eserin sözleşmede belirtilen süreden önce kamuya sunulması
halinde de manevi hakları ihlâl edilmiş olacaktır. Kamuya sunulmanın gecikmesi
halinde de manevi hakların ihlali söz konusu olacaktır.[44]
Hak
sahibinin iradesine aykırı olarak eserin kamuya arz edilmesi halinde eser
alenileşmiş sayılmaz. Alenileşme fikir ve sanat eserinin niteliğine göre
farklılık gösterir. Kamu düzeni ve genel veya özel menfaatler gereği
alenileşmeye sınır getirilmesi mümkün olduğu gibi serbest yararlanma da
gerekebilir.[45]
Eser
sahibinin iradesinin alenileşme konusunda kurucu unsur olduğu kabul edildiği
takdirde, alenileşmenin de maddi unsur olarak alenileşme ve manevi unsur olarak
eser sahibinin iradesi şartlarını taşıdığını söylemek gerekir.
“Umum”
sözcüğünün ne anlama geldiği kanunda tanımlanmamıştır. “Kamuoyu” kavramının bu
sözcüğü karşılayabileceği değerlendirilebilir. Aralarında kişisel bağlantı
bulunmayan, sınırsız ve belli olmayan sayıdaki kişiler “umum” olarak
değerlendirilmelidir.
FSEK
7/2 fıkrasında yayınlanma; bir eserin aslından çoğaltılmış nüshaların hak
sahibinin rızasıyla satışa çıkarılma veya dağıtılma yahut diğer bir şekilde
ticaret mevkiine konulma suretiyle umuma arz edilmesi olarak tanımlanmıştır. Bu
durumda yayımlamanın da alenileşme ya da umuma arzın özel bir şekli olduğunu
kabul etmek gerekir. Yayımlama, amaçsal ya da lâfzi anlamda maddi unsuru
içermez. Bu nedenle yayımlamanın mutlak surette ticari amaçlı olduğunu söylemek
mümkün değildir. Umuma arz yetkisinin ihlâli, öncelikle FSEK’te bulunan özel
hükümler gereğince, tecavüzün önlenmesi, kaldırılması ve tazminat davalarına
konu olabilecektir. FSEK’teki özel hükümlerin şartlarının somut olayda
gerçekleşmemesi halinde ise öncelikle Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret
Kanunu’ndaki hükümlerin dikkate alınması gerekecektir.
Mali
hakların devri halinde, “umuma arz yetkisi” de devredilmektedir. Mali hakların
devrine rağmen umuma arzın belli sürede gerçekleşmemesi durumunda FSEK 58.
Maddede belirtilen “cayma hakkı” doğacaktır.
VII – Cayma hakkı:
Madde 58 – Mali bir hak veya ruhsat iktisap eden kimse, kararlaştırılan
süre içinde ve eğer bir süre tayin edilmemişse icabı hale göre münasip bir
zaman içinde hak ve salahiyetlerden gereği gibi faydalanmaz ve bu yüzden eser
sahibinin menfaatleri esaslı surette ihlal edilirse eser sahibi sözleşmeden
cayabilir.
Cayma hakkını kullanmak istiyen eser sahibi sözleşmedeki hakların
kullanılması için noter vasıtasiyle diğer tarafa münasip bir mehil vermeye
mecburdur. Hakkın kullanılması, iktisap eden kimse için imkansız olur veya
tarafından reddedilir yahut bir mehil verilmesi halinde eser sahibinin
menfaatleri esaslı surette tehlikeye düşmekte ise mehil tayinine lüzum
yoktur.
Verilen mehil neticesiz geçerse veya mehil tayinine lüzum yoksa noter
vasıtasiyle yapılacak ihbar ile cayma tamam olur. Cayma ihbarının tebliğinden
itibaren 4 hafta geçtikten sonra caymaya karşı itiraz davası açılamaz.
İktisap edenin mali hakkı kullanmamakta kusuru yoksa veya eser sahibinin
kusuru daha ağır ise hakkaniyet gerektiği hallerde iktisap eden, münasip bir
tazminat istiyebilir.
Cayma hakkından önceden vazgeçme caiz olmadığı gibi bu hakkın dermeyanını iki
yıldan fazla bir süre için meneden takyitler de hükümsüzdür.
|
Eser
sahibinin sağlığında eserin kamuya arzedilmesini açıkça yasaklaması halinde
ölümünden sonra diğer kişilerin de kamuya arz etmesi mümkün değildir. Umuma arz
yetkisi manevi haklar arasındadır ve ölümle birlikte iradi olarak bunun umuma
arzını yasaklayan kişinin, iradesine uygun olarak umuma sunulma imkânı sona
ermiştir.[46]
Eser
Sahibinin Adını Belirtme Hakkı
Eser sahibi, eserini
kamuya sunarken ismini belirtmek konusunda kendi şahsına bağlı bir hakka
sahiptir. Bu hakkı kendisinin kullanması mümkündür. Başkasına devredebilmesi de
mümkündür. Eser sahibinin ölümünden sonra da bu yetki FSEK 19. Maddede sayılan
kişiler tarafından kullanılabilir. Türk Medeni Kanunu 26. Maddesine göre de
kişinin ismi üzerinde mutlak hakkı vardır. Ölümden sonra da adın korunmasının
mümkün olması açısından Türk Medeni Kanunu’na göre FSEK daha avantajlı bir koruma
sağlar.
Eserde Değişiklik
Yapılmasını Yasaklama Hakkı
FSEK 16/1’e göre
eserde, eser sahibinin adında kısaltmalar, ekleme ve başka değişiklikler
yapılması, eser sahibinin iznine bağlıdır. Bu düzenleme ile eser sahibine, eser
sahibinin şeref ve itibarının korunması ve manevi haklarının korunabilmesi ile
eserinin bozulmasını, zarar görmesini yasaklama yetkisi getirilmiştir.
Zaruri zorunluluk
hali ile:
- Eseri işleyen,
-Eseri umuma arz
eden,
- Eseri çoğaltan,
- Eseri yayınlayan,
- Eseri temsil eden,
- Başka suretlerle
yayan kişi,
İşleme, çoğaltma,
temsil veya yayım tekniği icabı değişiklikler için eser sahibinin özel iznini
almak durumunda değildir. Zaruri değişiklikler dışındakiler ise eser sahibince
kabul edilmek zorunda değildir.
FSEK 16/3 maddesi
açık bir sözleşme yasağı getirmiştir. Fıkrada, eser sahibi, şeref ve
haysiyetine zarar veren ya da eserin mahiyetini değiştiren, özelliklerini bozan
her türlü eylemi yasaklayabilir. Eser sahibinin bu hakkını ortadan kaldıran
sözleşme hükmü geçersizdir. Bu anlamda şeref ve itibar ile eserin mahiyet ve
özelliği münhasıran şahsa bağlı, vazgeçilmez haklar gibi değerlendirilmiştir.
Eser sahibinin bu haklarından vazgeçebilmesi mümkün görünmemektedir. Ancak
doğal olarak dava açma ya da men etme hakkını kullanıp kullanmama konusunda
takdir hakkı kendisine aittir.
Eser
Aslına Ulaşabilme Hakkı
FSEK 17. Maddesinde
hüküm altına alınan hak iki hakkı içinde barındırmaktadır:
i- Eserden yararlanma
hakkı,
ii- Eserin
bütünlüğünü koruma hakkı.
Eser sahibinin,
eserin aslına ulaşabilmesi hakkı, mutlak hak ve yetkiler sağlayan mülkiyet ve
zilyet hakkına da istisna getirmektedir. Eser sahibi, kendi hakimiyet alanından
çıkmasından sonra bu hakları kullanabilmektedir. Ancak bu sınırlı mülkiyet
hakkı, kanunda yer alan eserler açısından geçerlidir.
Bunlar,
i- 4. Maddenin 1 ve
2. Bentlerinde sayılan güzel sanat eserleri,
ii- 2. Maddenin 1.
Bendinde ve 3. Maddede sayılan; yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış
eserlerin asıllarıdır.
Zaten konu olarak
sınırlı olan asıldan yararlanma hakkı süre olarak da sınırlıdır. Kanun, “geçici
süre ile yararlanma”dan bahsetmiştir. Konu ve süre ile sınırlı olan asıldan
yararlanma hakkı, şekil olarak da sınırlanmıştır.
FSEK 17/1/son cümle
hükmüne göre, eser sahibinin asıldan
yararlanma hakkı, eserlerin ticaretini yapanlar tarafından; eseri satın alan
veya elde edilen kişilere müzayede ve satış kataloğu ya da belgelerle
açıklanacaktır.
MALİ
HAKLAR
a.
Genel Olarak
1. Genel olarak:
Madde 20 – (Değişik: 1/11/1983 - 2936/3 md.)
Henüz alenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun
faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Alenileşmiş bir eserden
eser sahibine münhasıran tanınan faydalanma hakkı, bu Kanunda mali hak olarak
gösterilenlerden ibarettir. Mali haklar birbirine bağlı değildir. Bunlardan
birinin tasarrufu ve kullanılması diğerine tesir etmez.
(Mülga ikinci fıkra: 3/3/2004-5101/28 md.)
(Mülga üçüncü fıkra: 3/3/2004-5101/28 md.)
Bir işlenmenin sahibi, kendisine bu sıfatla tanınan mali hakları, işleme
hususunun serbest olduğu haller dışında, asıl eser sahibinin müsaade ettiği
nispette kullanabilir.
|
Eser
sahibinin, eser sahibi olması nedeniyle doğan ve eserden ekonomik yönden
yararlanma ve bunun şeklini belirleme imkânı sunan haklar mali haklardır.
Mali
hakların konusu eserdir.
Mali
haklar, miras konusu olabilir, devredilebilir, rehnedilebilir, hapis hakkına ve
cebri icraya konu edilebilirler.
Mali
haklarda sınırlı sayı ilkesi geçerlidir.[47]
Mali
haklar birbirinden bağımsızdır.[48]
Mali
hakların olumlu ve olumsuz özelliğinden bahsedilmesi gerekir. Mali hakların
olumlu özelliği, eser sahibine münhasır haklar vermesi, olumsuz özelliği ise
üçüncü kişilerin esere müdahalelerini önleme yetkisi vermesidir. Bu olumsuz
özellik FSEK 66-73 maddeleri gereğince dava ve ceza yaptırımına tabi
tutulmuştur.[49]
İŞLEME HAKKI
a) İşleme hakkı:
Madde 21 – Bir eserden, onu işlemek suretiyle faydalanma hakkı munhasıran
eser sahibine aittir.
|
İşleme,
asıl esere bağlı olarak orijinal eserin başka bir şekle dönüştürülmesidir. Asıl
eserin türevi olmasına rağmen bağımsız değerlendirilmesi gerekir.
Üçüncü
kişilerin eser sahibinden izin almak suretiyle işleme eser meydana getirmesi
mümkündür. İşleme hakkının devri, eşyanın tabiatı gereği başkaca hakları
bünyesinde barındırır. Örneğin eserin başka bir dile tercümesine izin veren
sözleşme, yapılacak çevirinin çoğaltılması ve yayımına ilişkin de haklar
içerir. Bunda eser türünün de dikkate alınması gerekir.
FSEK
49. Maddesi hükmü dikkate değer bir hüküm içermektedir. Buna göre:
Madde 49 – Eser sahibi veya mirasçılarından mali bir hak veya böyle
bir hakkı kullanma ruhsatını iktisap etmiş olan bir kimse, ancak bunların
yazılı muvafakatiyle bu hakkı veya kullanma ruhsatını diğer birine
devredebilir.
İşleme hakkının devrinde, devren iktisap eden kimse hakkında da eser sahibi
veya mirasçılarının aynı suretle muvafakatı şarttır.
|
Hüküm
gereği eserin mali haklarını devralan kişinin bir başkasına devri halinde de
eser sahibinin muvafakatinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
ESER
SAHİBİNİN DAVA HAKLARI
Eser sahibinin dava
hakları Kahyaoğlu’nun sınıflandırmasıyla şu şekildedir:
a. Hukuk Davaları
i- Eser sahibinin
tespiti davası, FSEK 15. Madde,
ii- Tecavüzün ref’i
davası, (FSEK 66. Maddesi),
iii- Tecavüzün meni
davası (FSEK 69. Maddesi),
iv- Tazminat davaları
(FSEK 70).
b- Ceza Davaları
Eser sahibi haklarına
tecavüz aynı zamanda suç oluşturduğundan FSEK 71 ve devamı maddelerine göre
takibi şikâyete bağlı suçlarla ilgili hükümler uygulanabilecektir.
c- Yayıncının Dava
Hakkı
Yayıncı da sözleşmeye
aykırılık nedeniyle dava açabilecektir.[50]
GÖREVLİ
MAHKEME
Eser ve eser
sahipliği ile ilgili uyuşmazlıklarda Fikir ve Sanat Eserleri Hukuk ve Ceza
Mahkemeleri’dir.
i- Fikir - Sanat Eserleri ve İntihal
Hırsızlık suçuna konu
olan malın mevcut olması yani fiziksel varlığı gerekmektedir. Bu nedenle fikir
ve sanat eserleri hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaz. Fikri haklara karşı
işlenen suçlar bu nedenle 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda
düzenlenmiştir. Düşüncenin kâğıt üzerine yazılmış olup da düşüncenin yazılı
olduğu bu kâğıt parçasının çalınmasının hırsızlık olacağı belirtilmekte ancak
burada suça konu olan şeyin belgenin veya ortaya çıkan ürünün çalınması olduğu
vurgulanmaktadır.[51]
5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu 6’ncı maddesinde işleme eserler düzenlenmiş olup başka
bir eserden alıntı yapma konusu bu madde kapsamında değerlendirilebilir:
“Diğer bir eserden
istifade suretiyle vücuda getirilipte bu esere nispetle müstakil olmıyan ve
aşağıda başlıcaları yazılı fikir ve sanat mahsulleri işlenmedir:
1. Tercümeler;
2. Roman, hikaye, şiir ve tiyatro piyesi gibi
eserlerden birinin bu sayılan nevilerden bir başkasına çevrilmesi;
3. Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin
filim haline sokulması veya filime alınmaya ve radyo ve televizyon ile yayıma
müsait bir şekle sokulması;
4. Musiki aranjman ve tertipleri;
5. Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer
şekillere sokulması;
6. Bir eser sahibinin bütün veya aynı cinsten
olan eserlerinin külliyat haline konulması;
7. Belli bir maksada göre ve hususi bir plan
dahilinde seçme ve toplama eserler tertibi;
8. Henüz yayımlanmamış olan bir eserin ilmi
araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (İlmi
bir araştırma ve çalışma mahsulü olmayan alelade transkripsiyonlarla
faksimileler bundan müstesnadır.);
9. Başkasına ait bir eserin izah veya şerhi
yahut kısaltılması.
10. (Ek bent: 07/06/1995 - 4110/3 md.) Bir
bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi bir değişim
yapılması;
11. (Ek bent: 07/06/1995 - 4110/3 md.) Belli bir
maksada göre ve hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip
derlenmesi sonucu ortaya çıkan (Ek ibare: 03/03/2001 - 4630/4. md.) ve bir araç
ile okunabilir veya diğer biçimdeki veri tabanları (Ancak, burada sağlanan
koruma, veri tabanı içinde bulunan verilere materyalin korunması için
genişletilemez).
(Ek ibare: 03/03/2001 - 4630/4. md.) İstifade
edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve
İşliyenin hususiyetini taşıyan işlenmeler, bu kanuna göre eser sayılır.”
Asıl eser sahibinin
eserde gösterilmesi zorunluluğu FSEK 15/2 maddesinde düzenlenmiştir:
“Bir güzel sanat
eserinden çoğaltma ile elde edilen kopyelerle bir işlenmenin aslı veya
çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin ad veya alametinin,
kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve vücuda getirilen eserin
bir kopye veya işlenme olduğunun açıkça gösterilmesi şarttır.”
Bu maddede belirtilen şartlara
uyulmaması ve işlenme eserin bağımsız eser gibi kamuya sunulması halinde
intihal söz konusudur. Benzer şekilde, eser üzerinde, işlenme amacıyla
bağdaşmayan değişikliklere uğratılıp özelliği bozularak veya gizlenerek
alenileştirilirse yine intihal söz konusudur. İntihal fikir hırsızlığıdır.[52]
Fikir ve sanat eserinin
kopyalanması, çoğaltılması, taklit edilmesi, piyasaya sürülmesi gibi durumlar
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserlerinin Korunması Hakkında Kanun dışında, 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK, 551 sayılı Patent Haklarının
Korunması hakkında KHK, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında
KHK gibi ulusal mevzuatla da korunmaktadır.
Fikir ve sanat ürününün
hırsızlık suçuna konu olabilmesi için bunun belgeye geçirilmesi ve bu belgenin
çalınması gerekmektedir. Örneğin, mektup, telgraf, ticari defter, bilanço gibi
belgelerin çalınması hırsızlık suçunu oluşturabilir. Somut olayın şartları
değerlendirilmelidir.[53]
İngilizce karşılığı
plagiarism olan Türkçe aşırmak, yağmalamak anlamına gelen intihal sözcüğü, bir
eserden kaynak göstermeksizin alıntı yapmak anlamına gelmektedir.[54]
Karluk’a göre, bilimsel hırsızlık olan intihal, bir bilim insanının yazdığı
eserde başka bir bilim insanının yazdığı eserden aldığı görüşleri kendi
görüşleriymiş gibi sunması ve bunları farklı bir kişinin yazdığı eserden
aldığını belirtmemesidir.[55]
İntihalde asıl problem, eserden kaynak gösterilmemesi, doğrudan alıntı
yapılması, o eserin sahiplenilmesi, eser sahibinin emeğine saygı
gösterilmemesidir.
Eserin daha önce anonim
olarak yayımlanmış olması -ki bu daha çok internette görülmektedir- eser
sahibinin sonradan adının belirtilmesi yetkisini engellemez. Ancak eser
sahibinin öncelikle anonim eserin sahibi olduğunu ispatlaması gerekir. Eserin,
isimsiz olarak kamuya sunulması üçüncü kişilere eser üzerinde serbestçe
tasarrufta bulunma, intihal yoluyla kendilerine mal etme hakkı vermez.[56]
İntihal mevzuatımızda
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 71’inci maddesinde suç olarak
düzenlenmiştir:
“Madde 71 - (Değişik madde: 01/11/1983 - 2936/11
md.;Değişik madde: 23/01/2008-5728 S.K./138.mad)
Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat
eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:
1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak
sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan,
değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan
araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya
çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek
suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç
eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi
hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad
koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla
cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi hâlinde,
hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adlî para cezasına hükmolunamaz.
3. Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta
bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla
cezalandırılır.
4. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın,
alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi,
altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış
veya aldatıcı mahiyette kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
6. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı,
tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya
yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla
cezalandırılır.
Bu Kanunun ek 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasında bahsi geçen fiilleri yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda
tanınmış hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında,
fiilleri daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
Hukuka aykırı olarak üretilmiş, işlenmiş,
çoğaltılmış, dağıtılmış veya yayımlanmış bir eseri, icrayı, fonogramı veya
yapımı satışa arz eden, satan veya satın alan kişi, kovuşturma evresinden önce
bunları kimden temin ettiğini bildirerek yakalanmalarını sağladığı takdirde,
hakkında verilecek cezadan indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de
vazgeçilebilir.”
FSEK’te düzenlenen
suçların hemen hemen tamamı serbest hareketli, neticesi harekete bitişik ve
ayrıca hareketin yapılması ile neticenin de gerçekleştiği şeklî suç
niteliğindedir.[57]
17789 sayılı, 21.08.1982
günlü Resmi Gazete’de yayımlanan “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim
Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin 11’inci maddesi 2’nci fıkrası a
bendinin 3 numaralı alt bendinde, “Bir başkasının bilimsel eserinin veya
çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi
göstermek.” Eylemi, “Üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezasını gerektiren
fiil ve haller” arasında sayılmıştır. Erzan’a göre, yönetmelik düzenlemesi
yoruma açık olup, pek çok durumda aşırmanın yapıldığı eserden hangi boyutlarda
yararlanılması halinde intihalin oluşacağının açık olmaması ve kullanılan
kaynağın bir şekilde kaynaklar arasında belirtilmiş olması nedeniyle, disiplin
kurullarınca belirlenmiş kişiler, mahkemelerce aklanmaktadır.[58]
Karluk intihali üçe
ayırmaktadır:
1-Tam aşırma; bir
başkasına ait çalışmayı, kendi adını koyarak aynen sunmak ve yayımlamaktır.
2- Bilimsel korsanlık;
başka araştırmacıların verilerini, kaynak göstermeksizin veya izin gerektiren
durumlarda izin almaksızın kendi çalışmasında kullanmaktır.
3- Kendisinden aşırma;
kendi eserinden aşırma.[59]
Karluk, bilimsel
hırsızlığın daha çok, ciddi öğretim elemanı kadrosu oluşmamış yükseköğretim
kurumlarında, usta çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiş kişiler arasında
gerçekleştiği öne sürmektedir.[60]
Ancak bunun doğruluğunu gösterecek veri bulunmadığından aynı tutarsızlıkla,
bunun aksini söylemek de mümkündür.
Uçak, Türkiye Bilimler
Akademisi Bilim Etiği Komitesi’nin 2002 ve TÜBİTAK’ın 2006 raporlarında
bilimsel çalışmalardaki etik dışı davranışları şu şekilde belirtmektedir:
1- Disiplinsiz,
dikkatsiz ve özensiz araştırma: Araştırmacının kasıtlı olmadan, bilmeden
yaptığı hatalar,
2- Yinelenen yayın: Aynı araştırma sonuçlarını birden fazla dergide
yayımlamak,
3- Uydurmacılık:
Araştırma varmış gibi göstermek suretiyle, masa başı çalışmayla var olmayan verileri
bir araya getirme,
4- Sahtecilik,
aldatmaca, çarpıtma: Araştırma sonuçlarının kasıtlı değiştirilmesi,
5- İntihal-aşırma:
Başkalarına ait araştırma verilerini, yazılarını ve şekillerini kaynak
bildirmeden kullanma,
6- Destek belirtmeme:
Araştırma sonuçlarını içeren çalışmalarda destek veren kurum-kuruluş desteğinin
belirtilmemesi,
7- Hayali veya hediye
yazarlık: Araştırmaya katkısı olmayan kişilerin konumları nedeniyle çalışmaya
dahil edilmesi, yazar adlarının değiştirilmesi, eksik yazılması, katkısı
oranında sıralama yapılmaması.[61]
İntihal konusunda esas
olarak doktrinde bir birlik bulunmamaktadır. Yasal mevzuatla tanımlanmamıştır.
Bu nedenle, hukuki olmayan bir terimdir. Sahibinin adına atıfta bulunulmayan,
eseri kısmen ya da tamamen, doğrudan ya da dolaylı yansıtan her alıntı
intihaldir.[62]
İntihalde eser
sahibinin, eser sahipliği nedeniyle sahip olduğu haklar ihlal edilmektedir.
Eserin tümünün alınması olduğu kadar, bazı bölümlerinin, pasajların, ezgilerin
veya ibarelerin eser sahibinin adı belirtilmeksizin kullanılması da intihaldir.
Özgün eserin, orijinal eserde büyük ölçüde tekrarlanıyor ya da özgün eser
orijinal eserde hissediliyorsa yine intihal vardır.
Eserden esinlenilmesi
ancak eserin kendi özelliğinin hissedilmesi halinde intihal bulunmamaktadır.
Konu benzemesi de intihal oluşturmaz. Diğer bir eserden yararlanılması,
esinlenme sınırını aşmamalı özellikle yararlanana yabancı konudaki esinlenme
açıkça belirtilmeli, kaynak gösterilmelidir.[63]
Başkasına ait bir
eserden haksız şekilde, ancak eser sahibinin ismini belirterek yararlanmak eser
sahibinin bu sıfatla sahip olduğu hakların ihlâli olup intihal değildir. Ayrıca
intihalin kasten, yani eserin sahiplenilmesinin bilerek gerçekleşmesi gerekir.[64]
Genel kastın varlığı bu anlamda yeterlidir. Taksirli olarak intihal suçunun
işlenmesi mümkün değildir. Fail kanun hükümlerine aykırı olarak eser sahibinin
haklarını ihlal ettiğini bilmeli ve istemelidir. Bunun dışında, hukuka
aykırılık bilincinin açıkça bu şekilde belirtildiği suçlar ancak doğrudan
kastla işlenebilir, olası kasıt mümkün değildir.[65]
İntihal de bir
hırsızlıktır[66]
ve bu hırsızlığa, gereksinim, haklılık ve katılım neden olarak
gösterilmektedir. Benzer intihaller edebiyat dünyasında da gerçekleşmekte,
bazen ilkinde beklenen başarıyı yakalayamayan eserler intihal düşüncesini
uyandıran eserler kadar başarılı olamamaktadır. Ancak bu tip bir yaklaşım bilim
dünyası açısından kabul edilemez.[67]
İntihale konu hatalar
genel olarak bilerek ve bilmeden yapılan hatalar olarak gösterilmekte ve
yapılmaması gereken bir davranış olarak kabul edilmesine rağmen, yapılması
gerekenlerin neler olduğunun tam olarak bilinmemesi nedeniyle hataların devam
ettiği belirtilmektedir.[68]
Bilim esas olarak üst
üste konulan, birbirlerini sorgulayan, geçmişten geleceğe birikim niteliğinde
bulguların oluşturduğu sürekli gelişen bir sonuçtur. Genel olarak çalışmalarda
yer alan fikir, gözlem, sonuç ve yargılar daha önce başkaları tarafından ortaya
atılmış olan fikir, gözlem ve yargılara dayanmaktadır. Bu nedenle hem yapılan
çalışmanın art alanını belirlemek, hem de ilgili konuda daha ayrıntılı bilgi
isteyenlere kaynak göstermek açısından atıf ve kaynakça gösterimi önem
taşımaktadır.[69]
İntihalle ilgili sorunlar
İntihalle ilgili pek çok
sorun bulunmaktadır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
a-Alıntı konusunda
ülkemizde temel standartların bulunmaması, alıntılamanın nasıl yapılacağı,
eserin, başka bir çalışmada yer alması halinde, kaynakça kısmında ya da
dipnotta veya metinde nasıl gösterileceği konusunda nasıl bir standart bulunduğu
konusunun açık olmaması. Her bir üniversitenin ayrı bir yönetmelikle ya da “Tez
yazım kılavuzu” ile sorunu çözmeye çalışması. Ancak bunların da çoğu zaman
yetersiz olması, birbirleri arasında uyuşma olmaması, bazı üniversite ve
enstitülerde, öğretim kadrosunda yer alan kişinin şahsına özel kitapçıklar,
fotokopiler dağıtılarak dipnot, alıntı, kaynakça konularının anlatılması.
b-Alıntılamanın ne
zaman, hangi miktar alıntılama ile intihal teşkil edeceği konusunda tereddütler
bulunması. Kaynaktan aktarım yaparken her bir cümleden sonra kaynak
gösterilmesinin gerekip gerekmediği,
c- Dolaylı anlatımların
kaynak kısmında gösterilmesi sorunu,
ç- İnternet
alıntılarının çoğunlukla anonim olması, eser sahibinin açıkça görünmemesi,
ancak bunlarda da çoğunlukla eser sahibinin bulunması,
d- Çevirilerde, sözcük
sözcük çevirme veya anlamsal çevirme yapılması hallerinde kaynak gösteriminin
ne şekilde yapılacağı gibi sorunlar bulunduğu ve bu sorunların da çoğunlukla
açık bir cevabının bulunmadığı söylenebilir.
Kendi eserinden
intihalin örneğin bir ressamın aynı eseri bir başkası için yapmasının intihal
olup olmadığı tartışmalıdır. Tekinalp, eserini bir başkasına satmış ve aynı
eseri bir başkası için yapmayacağını taahhüt etmiş ise kendi eserinden
intihalin olduğu ve bunun sözleşmeye aykırılık oluşturacağını belirtmiştir.[70]
İktibas halinde de
kaynak gösterilmemesi özellikle eser sahibinin adının belirtilmemesi ile
intihal olur ve eser sahibinin adı belirtilmekle birlikte iktibasta ölçüsüzlük
bulunması halinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına göre, şahsi
menfaatlerin ihlali nedeniyle manevi tazminata esas teşkil eder.[71]
[2] Şenel, Faruk,
“Fikri Hukuk nedir?” nenedir.com, http://nenedir.com.tr/fikri-hukuk-nedir/ erişim:
10/2/2015
[6] Payne, E.
Thomas, “How to protect yourself from committing plagiarism”
http://pages.uoregon.edu/tpayne/EG595/plagiarism.pdf erişim:
10/2/2015
[7] Payne, a.g.m.
[10] Güneş, İlhami
(2008) Uygulamada Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.
26.
[11] Bayamlıoğlu, İ.
Emre(2007)Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Teknolojik Koruma, Marmara Üniversitesi
Özel Hukuk Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 145.
[12] Güneş, s. 28.
[13] Türker,
Gökçen(2014) Fikri Hakların Tarihi
Gelişimi, e-akademi, Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi,
Sa. 135, S. 1-36, s. 20.
http://www.e-akademi.org/makaleler/gturker.pdf erişim:
28/2/2014
[14] Güneş, s. 30,
31.
[15] Ateş, Mustafa,
Fikri Haklar ve Bağlantılı Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeler ve Türkiye,
S. 15-54, s. 37.
[16] Güneş, s. 32.
[17] Karahan,
Sami/Suluk, Cahit/Saraç, Tahir/Nal, Temel(2009) Fikri Mülkiyet Hukukunun
Esasları, 2. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 1.
[18] Güneş, s. 32.
[19]
Karahan/Suluk/Saraç/Nal, s. 5,6.
[20]
Karahan/Suluk/Saraç/Nal, s. 6-18.
[21] Beşiroğlu, Akın
(2006) Fikir Hukuku Dersleri, 4. Bası, İstanbul: Arıkan Basım Yayım Dağıtım
Ltd. Şti, s. 56.
[22] Bilge,
Olcay/Bilge, M. Turgay (2008) Fotoğraf ve Haklarımız, Türkiye Fotoğraf Sanatı
Federasyonu, 15/11/2008, Beypazarı, 2. Dernekler Ortak Toplantısı, s. 6.
http://www.tfsf.org.tr/indir/haklarimiz.pdf erişim:
11/02/2015
[23] Ceritoğlu, Filiz
(2008) Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda İntihal ve Esinlenme, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hukuk ABD., Özel Hukuk Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 7.
[24] Beşiroğlu, s.
71.
[25] Beşiroğlu, s.
81.
[26] Beşiroğlu, s.
62, 63.
[27] Beşiroğlu, s.
75.
[28] Kılıçoğlu, M.
Ahmet Eser Sayılmayan Fikri Ürünler ve Eserin Adı ve Alametleri Üzerindeki
Haklar, S. 1585-1635, s. 1587
[29] Çöl, Hüseyin,
Cem (2003) Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na Göre Eser Dışında Koruma Konuları,
S. 365-385, s. 366.
[30] Kılıçoğlu, M.A.,
s. 1589.
[31] Kılıçoğlu, M.A.,
s. 1589,1590.
[32] Çöl, s. 372,
373, 374.
[33] Ceritlioğlu, s.
22.
[34] Ceritlioğlu, s.
26.
[35] Çöl, s. 378.
[36] Çöl, s. 379,
380.
[37] Yaşar, Ali
(2011)Televizyon Reklamlarının Niteliği ve Hak Sahipleri, Kadir Has
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hukuk ABD., Özel Hukuk Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.
205.
[38] Yaşar, s. 205.
[39] Yaşar, s. 206.
[40] Yaşar, s. 206,
207.
[41] Bayamlıoğlu, s.
109.
[42] Metin
yanlışlıkları kanundan kaynaklanmaktadır.
[43] Arpacı, Ayşegül
(2011) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında Eser Sahibinin
Mali ve Manevi Haklarının Miras Yolu ile İntikali, Kadir Has Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, s. 6.
[44] Tunçer, Ramazan
Onur (2010) Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Lisans Sözleşmesi, Çankaya
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk ABD., Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 8.
[45] Arpacı, Ayşegül
(2011) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında Eser Sahibinin
Malî ve Manevi Haklarının Miras Yoluyla İntikali, Kadir Has Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 6.
[46] Arpacı,
s. 8.
[47] Ancak, FSEK 22/2
maddesinde çoğaltma biçimlerine ilişkin olarak, bilinen ya da ileride
geliştirilecek olan her türlü araca kaydedilmesi, her türlü ses ve müzik
kayıtları şeklindeki ibarelerin, sınırlı sayı ilkesinin getireceği sorunları
ortadan kaldırdığı ileri sürülmektedir. Bayamlıoğlu, s. 248.
[48] Yavuz, Mehmet,
Reşat(2010) Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 71. Maddesinde Düzenlenen Manevi,
Mali veya Bağlantılı Haklara Tecavüz Suçu,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hukuk ABD., Kamu Hukuku
Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, s. 19.
[49]
Bayamlıoğlu, s. 247.
[50] Kahyaoğlu, Emin,
Cem, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki Yazar ve Yayıncı Hakları, S. 1-7, s.
7.
http://ataturkkitapligi.ibb.gov.tr/ataturkkitapligi/dosyalar/File/FSEK.pdf erişim:
11/02/2015
[51] Taylar, s. 32., Şeyhanlıoğlu, s. 19.,
Binici, s. 23., Uğurlu, s. 103., Türkdoğru, s. 86.
[52] Özderyol, Teknail (2006) Fikir ve Sanat
Eserleri Kanununda Düzenlenen Suçlar, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kamu Hukuku ABD.,Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, s. 34.
[53] Taylar, s. 33., Binici, s. 21., Uğurlu, s.
104., Salkaya, s. 20.
[54] Arda, Berna (2009) Bilim Üretiminde
Dürüstlüğün Anlamı ve “İntihal” Üzerine,
Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum7/arda.pdf
erişim: 29.11.2012., s. 17.
[55] Karluk, Rıdvan, Üniversitelerde Etik
İhlalleri, Bilimsel Yolsuzluklar ve Sonuçları,
http://icongfesr2011.tolgaerdogan.net/documents/national_presantations/UL14.pdf (1-21,
s. 8.) erişim: 28.11.2012
Romalı halk ozanı,
Martialis (MS. 42-104) bir hicviyesinde kendi şiirlerinin azat edilen kölelere
benzediğini, şiirlerini, kendisine ait gibi aktaran Fidentinus’un ise bir
“plagiarus” yani azat edilen köleleri kaçıran korsan olduğunu belirtmiş olup,
bu sözcük Türk hukuku dahil bütün hukuklarda intihal için kullanılan intihal
sözcüğünün karşılığı olmuştur. Bkz. Tekinalp,Ünal (2004)Fikri Mülkiyet Hukuku, 3. Bası,
İstanbul:Beta Yayınevi,s. 80.
[56] Özderyol, s. 58.
[57] Özderyol, Teknail, (2006) Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu’nda Düzenlenen Suçlar, İstanbul: Vedat Kitapçılık, s. 96.
[58] Erzan, Ayşe(2008), Etik İhlallerin YÖK
Disiplin Yönetmeliği’ndeki Yeri, Bilim
Etiği Elkitabı, s. 96, Ed. Ayşe Erzan,
Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, s. 96.
[59] Karluk, a.g.m. s. 9.
[60] Karluk, a.g.m. s. 9.
[61] Uçak, N. Özenç, Bilimsel İletişim ve
İntihal,
[62] Tekinalp, s. 146.
[63] Tekinalp, s. 146.
[64] Özderyol, Tez, s. 108.
[65] Özderyol, Tez, s. 110.
[66] Özderyol, Tez, s. 109., Tekinalp, s. 145.,
190.
[67] Arda, s. 18.
[68] Uçak, s. 5, 6.
[69] Erzan, s. 38.
[70] Tekinalp, s. 147.
[71] Tekinalp, s. 189.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder