27 Mart 2018 Salı

Roza Georgiyevna Shanina (1943)



İkinci Dünya Savaşı Rus sniper. Kadınlar daha çevik, stres altında daha dikkatli olması, daha çabuk iyileşebilme nedenleriyle sniper olarak tercih edilmişlerdi. Roza da onlardan birisiydi. Sürekli tuttuğu günlüklerde savaşın kendisini çektiğini ifade ediyordu. Bazı kaynaklara göre 54 bazı kaynaklara göre 59 kişiyi öldürmüştü.

19 yaşında savaşa katılmıştı. Savaşa katılmasının asıl nedeni 1941 yılında abisinin cephede ölümüdür. 3. Belarus cephesindeki başarıları nedeniyle onur madalyasıyla ödüllendirilmiştir. Kendisiyle birlikte yaklaşık 12 kadın sniper bulunmaktadır. Sürekli günlük tutmaktadır. Günlüğüne "Bazıları iyi nişanlanmış mermiyle düşer, bazıları süngülerimizle, küreklerle, el bombalarıyla biter, bazılarını da sınırlı olarak teslim alırız" notunu düşmüştür.
Omuzundan yaralanmış ise de çok kısa bir sürede cepheye geri dönmüştür.
Begration harekatı sonrası sniperların cepheden çekilmesi emri verilmiş olmasına rağmen gönüllü olarak cephede kalmıştır. Bu nedenle disiplin cezası almış ancak askeri mahkemeye çıkarılmamıştır.

1944 tarihli Amerikan gazeteleri onun için Doğu Prusya'da Rus kız korkusu, Doğu Prusya'nın görünmez korkusu olarak tanımlamıştır.

En son aldığı rütbesi kıdemli çavuş olan Roza, 27 Ocak 1945'te Doğu Prusya'da ağır şekilde yaralanmış ve ertesi gün ölmüştür.

Bir Simo Hayha değil mutlaka. Ama ülkesi için yaptıkları takdire değer.


18 Mart 2018 Pazar

AFRİN ZAFERİ



18 Mart 2018 Çanakkale Zaferi'nin yıldönümünde geldi haber... İşte büyük Türk milleti, işte Mehmetçik...


Sıra içimizde sessiz, karıncanın ayak sesi gibi duran gizli ypg, pkk destekçilerine gelmeli...O sessizlik ki bazen Türk milliyetçiliğine bazen dindarlığa bürünür...



17 Mart 2018 Cumartesi

TCK m. 305

TCK m. 305/3 fıkrası, 
"Suç savaş hali dışında işlendiği takdirde, bu nedenle kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır." kötü bir ifade tarzı değil midir? 
"Savaş hali dışında bu suçun işlenmesi halinde, kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır" daha doğru bir ifade şekli değil midir? 

İLİM, EDEP


İlm-i ledün veya ledünnî ilim, Allahü teâlâ ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim, gayb ve mârifet ilmidir. Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: "Orada, kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır'ı) buldular." (Kehf sûresi: 65)
Hem Sa'lebî'nin hem de İmâm-ı Rabbânî'nin ifâde ettikleri gibi, Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünnî ilim verilmişti. Muhammed Pârisâ; "İlm-i ledünnî verilmesinde Hızır aleyhisselâmın rûhâniyeti vâsıta olmaktadır."
buyurmuştur.
Senâullah-ı Dehlevî bu ilim hakkında şöyle demektedir: "Ledünnî ilim, çalışmak ve gayretle ele geçmez. İhsân edilen kimselere mahsûstur. Umûma şâmil değildir.
Peygamberlere verilen ilimler ve vahyedilen şeyler ise, umûma şâmildir ve herkesi ilgilendirir. Yâni peygamberler, bunları, gönderildikleri kavimlere tebliğ etmekle, bildirmekle vazîfelidirler. Bu bakımdan peygamberlerin ilmi, ledünnî ilminden üstündür."
Seyyid Abdülhakîm Efendi ise, şunları ifâde etmektedir: "Emîr Sultan hazretleri, ledünnî ilme sâhipti. Bu ilim yetmiş iki derecedir. İlk derecesinde olan, bir ağaca bakınca yapraklarının sayısını, bir denize bakmakla damlalarının adedini, bir çöle bakınca kumlarının sayısını bilir."
Resûlullah efendimiz her zaman; "Allahümme yâ Mukallib-el-kulûb, sebbit kalbî alâ dînike." duâsını okurdu (ki, ey büyük Allah'ım! Kalpleri iyiden kötüye kötüden iyiye çeviren, ancak sensin. Kalbimi, dîninde sâbit kıl, yâni dîninden döndürme, ayırma! demektir).
Peygamber efendimiz; "Yâ Rabbî! Bana ilim, hilm, takvâ ve âfiyet ihsân eyle." duâsını çok söylerdi.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri; "Dünyâda felâketlerden, âhirette Cehennem'den, ateşte yanmaktan kurtulmak için iki şey lâzımdır: Emirlere sarılmak, yasaklardan sakınmak! Bu ikisinden en büyüğü, daha lüzumlusu, yasaklardan sakınmak yâni verâ ve takvâdır." demiştir.
***İmâm-ı Rabbânî, bir kimse, şu on şeyi kendine farz bilmedikçe, tam verâ sâhibi olamaz deyip bunları şöyle saymıştır: Gıybet etmemeli, mümine sû-i zân etmemeli, kimseyi kötü bilmemeli, kimse ile alay etmemeli, yabancı kadınlara, kızlara bakmamalı, doğru söylemeli, kendini beğenmemek için, Allahü teâlânın, kendisine yaptığı ihsânları, nîmetlerini düşünmeli, malını helâl yere harc edip, haramlara vermemeli, nefsi, keyfi için mevki-makam istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmeli, beş vakit namazı, vaktinde kılmayı birinci vazife bilmeli, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği îmân ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmalı.
Şüpheli olmak korkusu ile mübâh şeylerin çoğundan sakınmak, dünyâdan ve dünyalık olan şeylerden uzak durmak mânâsına gelen zühd hakkında, Hâris el-Muhâsibî şunları söylemektedir: "Zühd, insanın kalbini dünyâ sıkıntılarından uzak tutar. Allahü teâlânın yüceliğini ve büyüklüğünü tanımayı, tövbe etmeyi temin eder."
El-Câmiu's-Sagîr'de zikredilen bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyrulmuştur: "Zühd, kalbe ve bedene rahatlık verir, dünyâya rağbet ise, düşünce ve hüzün verir."
Hâlis, temiz etmek, niyeti temizlemek, dünyâ faydalarını şünmeden bütün işlerini, ibâdetlerini yalnız Allah için yapmak demek olan ihlâs hakkında, Mektûbât'taki bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur: "İbâdetlerinizi ihlâs ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlâs ile yapılan
işleri kabûl eder." Hilyetü'l-Evliyâ'da kaydedildiğine göre, Resûlullah efendimiz, Muâz bin
Cebel'i, Yemen'e vâli gönderirken şöyle buyurmuşlardır: "İbâdetlerini ihlâs ile yap. İhlâs ile
yapılan az amel, kıyâmet günü sana yetişir."

Gönülle bilmek, Allahü teâlâyı hakkıyla tanıyıp bilmek mârifet diye isimlendirilir. Allahü teâlâyı kalp ve rûhla tanıyıp bilmeye mârifetullah da derler. Sülûk-ül-Ulemâ adlı eserde geçen bir hadîs-i şerîfte; "İlimlerden öyleleri vardır ki, onları ancak mârifetullaha sâhib olanlar bilirler. Onlar bu ilimlerden haber verdikleri zaman, mârifetullaha sâhib
olmayanlardan başkası onları inkâr etmez." buyrulmuştur. Muhammed Mâsûm, bu dünyâda en kıymetli şeyin mârifetullaha kavuşmak olduğunu belirtmiş, İmâm-ı Rabbânî kalbinde hardâl tânesi kadar dünyâ muhabbeti bulunan kimsenin mârifetullaha kavuşamayacağını ifâde etmiştir. Hâdimî hazretleri; "Mârifetullah bilgileri, keşfle ve ilhâm ile hâsıl olur. Hocadan öğrenilmez. İbâdetlerin yapılması ve bütün şerîat (İslâmiyet) bilgileri ise, üstâddan öğrenmekle elde edilir. Şerîat bilgileri, ilhâm ile hâsıl olsaydı, Allahü teâlânın peygamberler ve kitaplar göndermesine lüzum olmazdı." demiştir.
Genel olarak ilim, ilm-i husûlî ve ilm-i hudûrî diye ikiye ayrılabilir. İlm-i husûlî, Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan) âlimlerinin sohbetlerinde ve derslerinde bulunularak, çalışılarak elde edilen ilimdir. İlm-i hudûrî ise, çalışmadan Allahü teâlânın ihsân etmesiyle kazanılan ilim, vehbî ilim demektir ki bu ilme ilm-i lüdünnî de
denilir.
Berîka'da geçen bir hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz; "İlmi ile amel edene, Allahü teâlâ, bilmediklerini bildirir." buyurmuştur.
Ebü'l-Esved ed-Düelî; "Hiçbir şey ilimden üstün değildir. Çünkü sultanlar, insanlara hükmederler. Âlimler ise, sultanlara hükmederler." demiş, Lokman Hâkim de oğluna şunu söylemiştir: "Ey oğlum! Dünyânın sevinç ve neşelerini tecrübe ettim. İlimden lezzetli bir şey bulamadım." Ayrıca; "Dervişler, fakir ve yoksullar ilim sâyesinde sultanlar sofrasında otururlar." buyurmuştur. Bir de Abdülhak-ı Dehlevî, "İnsanın göğsünü genişleten şeylerden biri ilimdir." demiştir.
Şek ve şüpheden uzak olan doğru, sağlam, sarsılmayan şüphe ve tereddüt bulunmayan îtikâda, îmâna yakîn adı verilir.

Sözlükte berâberlik, beraber olma demek olan maiyyet, tasavvufta Allahü teâlâ ile beraber olma, O'na kavuşma yolu mânâsında kullanılır.
Tasavvuf yolculuğu, tasavvuf yolunda ilerlemeye seyr ve sülûk denilir.

Tasavvuf yolunda bulunan bir kimsenin Allahü teâlâyı anıp çok zikretmesi veya bir başka sebep netîcesinde hâsıl olan mânevî lezzetleri tadarak rûhun coşması, kalbinin elinde olmadan gayr-i ihtiyârî kendinden geçip taşma hâline vecd denir.

Kalbe, gönüle gelen ve bir müddet kalan düşünceye hâtır denilir.

Teveccüh, tasavvuf yolunda ilerleme, yükselme sebeplerinden en önemli olanıdır. Bu, bir velînin, Allahü teâlânın izni ile nazar etmek (bakmak) yâhut başka yollarla talebesinin veya sevdiğinin yâhut başka birinin kalbindeki, mâsivâ (Allahü teâlâdan başka her şey) ve dünyâ sevgisini, günâh lekelerini temizleyip, yerine feyz, mârifet, ilim ve hikmetle yâni mânevî ilimler, iyilikler, bereketler ve faydalarla doldurması, yüksek derecelere kavuşturması demektir.

Teveccüh, bir de, bir kimsenin, hayatta veya vefât etmiş, kabirde olan bir velîden feyz alabilmek, ondan mânevî olarak istifâde etmek, faydalanmak için, kalbini ona bağlaması, hâtırına hiçbir şey getirmeyip, yalnız onu düşünmesi mânâsında kullanılır.

Lügatte kasd, irâde, kuvvetli istek, arzu gibi mânalara gelen himmet, ıstılahta Allahü teâlânın velî kullarından bir zatın kalbinde yalnız bir işin yapılmasını bulundurup, başka bir şeyi kalbine getirmemesi ve Allahü teâlâdan dileyerek, bu şekilde mânevî yardımda bulunması demektir.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde Ra'd sûresi 30. âyetinde meâlen şöyle buyuruyor: "İyi biliniz ki, kalpler, Allahü teâlânın zikri ile itminâna, râhata kavuşur." Bekara sûresinin 152. âyet-i kerîmesinde ise meâlen şöyle buyrulmuştur: "(Kullarım!) Siz beni (tâat ile, beğendiğim işleri yapmak sûretiyle) zikrederseniz, ben de sizi (rahmet, mağfiret, ihsân ve tövbe kapılarını açmak sûretiyle) anarım." Sünenü'l-Beyhekî'de geçen iki hadîs-i şerîfte de buyrulmuştur ki: "Derecesi en yüksek olanlar, Allah'ı zikredenlerdir.", "Allah'ı sevmenin alâmeti, O'nu zikretmeyi sevmektir."

Îtiyad, alışkanlık hâlinde nâfile olarak devamlı yapılan ibâdet, tesbîh ve duâlara vird (çoğulu evrâd) denilir.

EDEP
Her konuda haddini bilip, sınırı aşmamak, insanlara iyi muâmelede bulunmak, sünnet üzere yâni Peygamber efendimizin buyurduğu ve davrandığı gibi hareket etmek, hatâya düşmekten sakınılacak şey, terbiye, güzel ahlâka da edeb denir.
Abdullah bin Mübârek, âlimler, edeb hakkında çok şeyler söylediler. Bize göre edeb, insanın kendini tanımasıdır demiştir.
Ebü'l-Berekât Emevî Hakkârî; "Edep, kulun, Allahü teâlâya karşı vazîfelerini, vakitlerini nasıl değerlendireceğini, kendini O'ndan uzaklaştıran şeylerden nasıl korunacağını bilmesidir." demiştir.
İmâm-ı Rabbânî ise; "Edebe riâyet etmeyen hiç kimse, Allah'a kavuşamaz, yâni velî olamaz. Din büyüklerinin yolu baştan sona edeptir. Namazın sünnet ve edeplerinden birini gözetmek ve tenzîhî bir mekrûhtan sakınmak; zikir, fikirden (tefekkürden) üstündür."
buyurmuştur.
Şems-i Tebrîzî ise; "Âdemoğlunun edebden nasîbi yok ise, insan değildir. Âdemoğlu ile hayvan arasındaki fark budur. Gözünü aç ve bütün Allahü teâlânın kelâmının mânâsı, âyet âyet edepten ibaret olduğunu gör." demiştir.


13 Mart 2018 Salı

YAYINEVLERİ ÜZERİNE



Hukuk alanında çalışan pek çok yayınevi var. Bazılarında çalışması yayınlanmış bir yazar olarak iyi-

kötü, eksik-fazla, doğru ya da yanlış çalıştığım ya da çalışmadığım bütün yayınevleri ile ilgili kanaat

sahibi oldum.


Hukuk yazarlarının çalışacaklarını yayınevlerini seçerken dikkatli olmaları gerekiyor. Özellikle

piyasada kaliteli görünen ancak sizi zarara uğratabilecek yayınevleri var.

DEVRE MÜLK ÇALIŞMA HİKAYESİ



Dolandırıcılık suçları ile ilgili çalışma yaparken aradığım konu başlıklarından birisi devre mülktü. 

Devre mülk konusuyla ilgili hemen hemen hiç ceza dairesi kararı yoktu. Ancak bu konudan sıkıntı 

yaşayan çok sayıda şikayetçi olduğunu da biliyordum. Ceza dairesi kararı bulamayınca özel hukuk 

daire kararlarını inceledim. Bu kadar çok hukuk daire kararını bir araya getirince bunu kitap haline 

getirme istek ve ihtiyacı doğdu ve Türk hukukunda bildiğim kadarıyla ilk ve tek devre mülk çalışması böyle ortaya çıktı. 

ATLAS JET KIBRIS



Honda yetkili servisi mil puan sistemiyle bir kart verdi. Sözde her yene uçuş için ücretsiz bilet adına. (Honda servisine zaten 2300 TL ödemiştim)

Atlas mil puan sistemi vergiler hariç diyerek artı 90 TL ücret aldı. 

Üstüne üstlük hediye biletlerde 20 kg'a kadar bagaj sınırı varmış 20 kg geçilince artı 50 TL bagaj ücreti...


Hangisine kızalım...


9 Mart 2018 Cuma

LEGAL YAYINEVİNE MAKALE GÖNDERME ÜZERİNE



1-) Makaleniz ulaşmadı diye yeniden yeniden email istenir.

2-) Uzun süren hakem (!) incelemesi sonunda size bir rapor gönderilir.

3-) O raporu da bilahare yayınlayacağım.

4-) Hakem kendi kitabı dahil üç farklı kaynağa daha atıf yapılmasını istemiştir.

5-) Hakemin bahsettiği kitaplarda konu yoktur. Ama genel konular kısmında buraya atıf yapılır. Çünkü ülkemizde Yale Hukuk Fakültesindeki gibi intihal kuralları yoktur. Genel konular yüz farklı yerde aynı yazılsa bile atıf yapmanız beklenir.

6-) Hakemlerden birisi nitelikli birisi niteliksizdir.

7-)Niteliksiz olduğunu düşündüğünüz hakem çok genel ifadelerle çalışmanızı eleştirmiştir. Oysa sizin makalenizle ilgili fikir sahibi olacak birikime de muhtemelen sahip değildir.

8-) Bir olumlu bir olumsuz hakem raporu halinde editörleri karar veriyormuş.

9-) Editör yayınlanmasın der.

10-) Göndermeyin arkadaşlar emeğiniz, paranız, sinirleriniz heba olmasın...

Arif Nazım - Şehidin Destanı

TIBBİ ETİK