İİK m. 82/1-12. Bendine göre borçlunun haline münasip evi haczedilemez.
Ancak evin değerinin fazla olması halinde bedelinden haline münasip bir ev
alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır. Borçlunun
haline münasip meskeninin haczedilememesi, ailenin korunmasına hizmet
etmektedir. Ailenin korunması görevi, sosyal devletin en temel görevlerinden
biridir. Aile bireylerinin yaşamlarını kimseye muhtaç duymadan devam
ettirmeleri ve içinde barınacakları konutun ellerinden alınmaması sosyal devlet
olmanın gereğidir. Borçlunun haline münasip meskeninin, alacaklıları tarafından
haczedilememesi toplumun en küçük birimini oluşturan ailenin korunmasını
amaçlar.
Borçlunun mal varlığı alacaklının teminatı olmasına rağmen, borçlunun
kendisi ile birlikte aile yaşamını sürdürebilmesi için cebri icra yoluyla
yapılacak haczin sınırlandırılması ihtiyacı doğmuştur. Bu nedenle Anayasa’nın
17. Maddesinde düzenlenen herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının da bir gereği olarak, borçlunun kendisi ile birlikte
ailesinin yaşamını sürdürdüğü haline uygun evinin haczedilemeyeceği İİK’nda
hüküm altına alınmıştır. Haczedilmezlik, sosyal devlet olmanın bir gereğidir ve
toplumun temel taşı olan ailenin de korunmasını sağlar.
İİK m. 82/1-12’de düzenlenen haline mütenasip ev kavramı ile borçlunun
mali ve sosyal mevkii ile borçlunun ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya
yetecek asgari şartları haiz mesken anlaşılmalıdır. Bu mesken fertlerin
sayısına oranla oda sayısı içermeli, temel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik
mutfak, banyo gibi alanları kapsamalıdır.
Bağımsız ev, apartman katı (dairesi), bir ev veya apartmandaki (yani
bunların üzerinde bulunduğu taşınmazdaki) paylı mülkiyet veya elbirliği
mülkiyeti payı, İİK m. 82/, I-12 anlamında mesken sayılır. Bu nedenlerle
borçlunun taşınmaz üzerinde tek başına malik olmadığı paylı mülkiyet veya el
birliği mülkiyetinde de meskeniyet iddiası ileri sürülebilmektedir.
Haciz aşamasında bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı sosyal
durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre icra müdürü tarafından
belirlenmektedir. Yargıtay, mahcuz taşınmazın lüks sayılabilecek özellikleri
taşıması halinde borçlunun mutlaka aynı semtte ya da o yere yakın semtte
meskeninin bulunmasının zorunlu olmadığını ve daha mütevazı yerlerde konut
edinmesinin mümkün olduğunu değerlendirmektedir.
AİLE KONUTU:
Aile konutu kavramı Türk hukukuna ilk kez 4721 sayılı TMK m. 194 ile
girmiştir. Aile konutu ile ilgili bu hüküm ve diğer düzenlemelerde tanımlama
yapılmamış ve bu konunun kapsamının belirlenmesi uygulamaya bırakılmıştır.
TDK sözlüğünde aile, aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık
ilişkileri bulunan kimselerin tümü, birlikte oturulan hısım ve yakınların tümü,
aynı gaye üzerinde anlaşılan ve birlikte çalışan kimselerin tümü ve evlilik ve
kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin
oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik olarak tanımlanmaktadır. Hukuken
ise birbirine kan veya sıhriyet veya mukavele bağlarıyla bağlı bulunan ve
aralarındaki hukuki münasebet daha çok medeni hukukla belirlenmiş toplumsal
birlik veya karı, koca ve çocuklardan oluşan en küçük toplumsal birlik olarak
tanımlanmaktadır.
Aile, insanlık tarihi boyunca dini, toplumsal, siyasi ve sosyal açıdan
önemini koruyan bir birliktir. İnsanlar içgüdüsel olarak da her zaman birlikte
olma ve beraberce hayatlarını devam ettirme eğilimindedir. Güvenlik ve
yardımlaşma ihtiyaçlarının doğal sonucu olarak insanlar birlikte yaşamak için
toplumsal kurumlar oluşturmuşlardır.
Ailenin korunması İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin hiç kimsenin özel
yaşamına, ailesine, konutuna veya haberleşmesine keyfi olarak karşılamayacağına
ilişkin 12. Maddesinde, yetişkinlerin ırk, vatandaşlık ya da din bakımından
herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın aile kurma hakkına sahip olduğuna
ilişkin 16. maddesinde; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin herkesin özel
hayatına, aile hayatına, konutuna, yazışmasına saygı gösterilmesine ilişkin 8.
maddesinde, evlenme ve aile kurma hakkına ilişkin 12. maddesinde, Avrupa Sosyal
Şartı 16. maddesinde, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakları İlişkin Uluslararası
Sözleşme 10. maddesinde, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme 23.
maddesinde benzer hükümlerle aile kurma ve ailenin korunmasına ilişkin
hükümlere yer verilmiştir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi ile Çocuk Hakları Bildirisi de dolaylı hükümlerle de olsa ailenin
korunması amacına hizmet etmektedir.
1982 Anayasası 41. maddesinde Ailenin korunması ve çocuk hakları
düzenlenmiştir. Buna göre aile Türk toplumunun temelidir. Eşler arasında
eşitlik esastır. Ailenin huzur ve refahı ile ana ve çocukların korunması için
gereken tedbirlerin alınması devletin görevleri arasındadır.
Esas olarak düzenlemelerin genel özelliği aile tanımının ve
sınırlamasının tam olarak yapılmamış olmasıdır. Bu nedenle aile kavramı;
toplum, bölge ve dönemsel yaklaşımlara göre belirlenecektir. TMK aile hukukunu
düzenleyen hükümleri dikkate alındığında aile kavramının hem geniş hem de dar
anlamda kullanıldığı söylenebilir. Ancak aile konutuna ilişkin TMK m. 194
açısından geçerli bir evlilikle meydana gelen eşlerin oluşturacağı
birliktelikler ve varsa çocuklardan meydana gelen dar anlamda aile kavramı
dikkate alınmalıdır. Bu nedenle nişanlılar arasında ve evlilik dışı birlikte
yaşamalarda, tarafların kanunen eş sıfatı bulunamayacağından, aile konutuna
ilişkin hükümler uygulanamaz.
TMK m. 194’e göre, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça,
aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez
veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. TMK m. 194’te de aile
konutunun tanımı yapılmamıştır. Ancak hükmün gerekçesinde aile konutu, eşlerin
bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği yaşantısına buna göre yön verdiği,
acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu mekan olarak
nitelendirilmiştir.
Konut sözlük anlamı olarak, insanların yaşadığı ve barındığı yapı, ev
veya mesken, yerleşim yeri olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda konut,
insanların tehlikelerden korunduğu, dinlendiği, özel hayatını sürdürdüğü kapalı
ve güvenlikli barınaklardır. Konut her zaman bir ev ya da bina yapı
olmayabilir. Kişinin barınmasına elverişli ve sürekli olmasa da yerleşme
amacıyla kullandığı çeşitli taşınır ya da taşınmaz bölümler konut olarak
nitelendirilebilir. Örneğin kulübe, gemi kamarası, karavan gibi yerler de konut
olarak kabul edilmektedir.
Buna göre bir konutun aile konutu olarak kabul edilebilmesi için genel
olarak şu şartların bulunması gerekir:
i-) Yasal olarak kurulmuş aile,
ii-) Eşlerin ortak iradesi ile seçilmiş konut,
iii-) Aile yaşantısının yoğunlaştığı konut,
iv-) Eşlerce hukuka uygun olarak kullanılan konut.
İİK m. 82/1-12 hükmünün uygulanmasında, borçlunun "haline münasip”
evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin
haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre
belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte
aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. Buna göre
meskeniyet iddiasının değerlendirilmesinde dikkate alınacak aile kavramı:
i-) Aynı çatı altında yaşama,
ii-) Bakmakla yükümlü olunan kişiler dikkate alınarak belirlenecektir.
BORÇLUNUN MESKENİYET İDDİASINDA
BULUNMASI (HACZEDİLMEZLİK ŞİKAYETİ)
İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup
olmadığını değerlendirir. Bu nedenle bir mal veya hakkın haczinin talep
edilmesi halinde bu konuda ilk karar verecek olan icra memurudur. İİK m. 82,
I/12 gereğince de borçlunun haline münasip evinin haczedilmesi halinde borçlu
meskeniyet iddiasıyla şikayet yoluna başvurabilir. Bu şikayet İİK m. 16
kapsamındadır. Bu şikayetin haczin öğrenildiği tarihten itibaren yedi günlük
süre içinde yapılması gerekir. Aksi halde borçlu bu iddiasından vazgeçmiş
sayılır. Bu vazgeçme işlemi başka takipler açısından aynı sonucu doğurmaz.
Meskeniyet şikayetinde bulunacak borçlunun mutlaka şikayet konusu evde
oturması gerekmez. Aynı şekilde borçlunun meskeniyet iddiası birden fazla evi
bulunması nedeniyle reddedilemez. Ayrıca icra takibinde ileri sürülmüş olan
meskeniyet şikayeti başka icra takip dosyasında da ileri sürülebilir.
İSPAT KÜLFETİ
Meskeniyet iddiası halinde ispak külfeti iddiada bulunan borçluya aittir.
Yargıtay değerlendirmeleri de bu yöndedir. 12. HD. 3/7/2018 gün, 2018/3000
Esas, 2018/7200 sayılı kararında, bu iddianın ispatının mahallinde yapılacak
keşif ve bilirkişi incelemesi ile mümkün olduğunu belirtmektedir.
BORÇLUNUN HALİNE MÜNASİP EVİNİN
SATILMASI
İcra mahkemesi, borçlu tarafından ileri sürülen meskeniyet şikayetinin
haklılığına bilirkişi ve keşif delillerine göre karar vermelidir. Bu halde
öncelikle şikayete konu ev bilirkişi ve keşif marifetiyle incelenmeli ve
şikayet konusu evin borçlunun haline münasip ev olup olmadığı tespit
edilmelidir. Mahcuz taşınmazın, borçlunun haline münasip olduğu anlaşıldığı
takdirde, yalnız kendisi için yeter mahiyette olduğundan haczedilemez. Ancak
aslolan borcun ödenmesi olduğundan söz konusu ev, borçlunun haline münasip ev
niteliğini haiz değilse uzman bilirkişi tarafından borçlunun sosyo-ekonomik
durumu, bakmakla yükümlü olduğu kimselerle birlikte aile fertlerinin tamamı dikkate
alınarak haline uygun bir evin satın alma bedeli belirlenir. Belirlenen rakam,
borçluya haline münasip bir ev alması için bırakılırken kalan tutar ise
alacaklıya verilir.
Mahkemenin, meskeniyet iddiasında bulunulan evin satışı konusunda karar
verirken, haline müsait evi satın alabileceği miktar paranın borçluya
verilmesi, satış bedelinin borçtan arta kalan kısmının bu miktardan az olması
halinde satışın yapılmamasına şeklinde karar vermesi mümkün değildir. Başka bir
anlatımla, mahkemenin meskeniyet iddiasını kabulü halinde satış ve borçlunun
haline müsait bedelin kendisine ödenmesi dışında, satış bedelinin bu miktara
ulaşmaması halinde satışın yapılmamasına şeklinde karar vermesi mümkün
değildir.
BORÇLUNUN MESKENİYET İDDİASININ
TAKİBE ETKİSİ
Şikayet niteliği itibarıyla bir dava olmayıp, icra iflas hukukuna özgü
bir kanun yoludur. Borçlunun meskeniyet iddiası, şikayet yolu ile icra
mahkemesinde dinlenir. İİK m. 22’de belirtildiği şekilde, şikayet icra
mahkemesince karar verilmedikçe icra takibini durdurmaz. İcra mahkemesi
şikayeti aldıktan sonra talep üzerine veya resen icranın geri bırakılmasına
karar verebilir. Karar alınmadıkça, şikayet etmekle icranın kendiliğinden
durması mümkün değildir.
Meskeniyet şikayeti ile icranın durdurulmaması halinde icra takibi devam
edecektir. Uygulamada da Yargıtay satışın durdurulmasına yönelik tedbir kararı
bulunmaması nedeniyle satış işlemleri için dava sonucunun beklenmesine karar
verilmesini isabetsiz bulmuştur.
MESKENİYET İDDİASINDAN FERAGAT
Borçlu haczedilen meskeni üzerinde haciz işletilmesine muvafakat verirse,
bu borçlu için bağlayıcı niteliktedir. Bu takdirde meskeniyet iddiasından
feragat mümkündür. Meskeniyet iddiasından feragat açık bir muvafakat ile
olabileceği gibi süresinde meskeniyet şikayetinde bulunulmaması yoluyla zımni
de olabilir. Ancak borçlunun feragat etmesi, ailenin diğer fertlerinin de
meskeniyet iddiasından feragat ettikleri anlamına gelmez.
TMK m. 194’te eşlerden birinin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile
ilgili kira sözleşmesini feshedemeyeceği, aile konutunu devredemeyeceği veya
aile konutu üzerindeki haklarını sınırlayamayacağı belirtilmiştir. Bu nedenle
de eşlerden herhangi birinin haczedilmezlik itirazında bulunması mümkündür.
Gerek TMK’da gerekse 2004 sayılı İİK’nda aile konutunun hak sahibi eşin
borçları nedeniyle haczedilmesi karşısında diğer eş ve varsa çocukların barınma
hakkını temin eden açık bir düzenleme bulunmamaktadır. İİK m. 82/1-12 hükmü eş
ve çocukların da barınma hakkını korumaktadır. Aile konutu olarak kullanılan
ev, borçlunun haline münasip ise hak sahibi eşin borcu nedeniyle
haczedilemeyecektir. Bu nedenle bu gibi durumlarda diğer eş ve varsa çocukların
da şikayet hakkına sahip olduğu kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay meskeniyet
iddiasının ancak borçlu tarafından ileri sürülebileceği görüşündedir. Eşin
haczedilmezlik itirazında bulunması için barınma hakkının daha etkin
korunabilmesi için İİK’nda ödeme emrinin diğer eşe de tebliğinin gerektiği
yönünde düzenleme yapılması gerektiği ileri sürülmektedir.
Öte yandan borçlunun evini ipotek ettirmesi halinde, haczedilmezlik
iddiasından önceden feragat ettiği ve bu feragat nedeniyle sonraki borçlardan
dolayı da haczedilmezlik iddiasında bulunulamayacağı yönünde Yargıtay
değerlendirmesi bulunmaktadır. Yargıtay kararına göre:
“Borçlunun taşınmazını ipotek ettirmekle haczedilmezlik şikayetinden
peşinen vazgeçmiş sayılacağı, üzerinde ticari kredi nedeniyle ipotek bulunan
taşınmaz hakkında meskeniyet iddiasında bulunulamayacağı kabul edilmektedir.
O halde, üçüncü kişinin aldığı ticari kredi nedeniyle taşınmazını ipotek
ettiren ve bu ipoteği halen devam eden borçlunun meskeniyet itirazının reddine
karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde esasının incelenerek haczin
kaldırılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.”
İpotek, bir kişisel alacağın teminat altına alınmasını amaçlayan ve bir
taşınmazın değerinden alacaklının alacağını elde etmesini sağlayan sınırlı bir
ayni haktır. Diğer mutlak haklar gibi ipotek de herkese karşı ileri sürülebilir
ve rehinli alacaklıya öncelikle alacağını alma hakkı verir.
4721 sayılı TMK m. 881’e göre, halen mevcut olan ya da henüz doğmamış
olmakla birlikte, doğması kesin ya da ihtimal dahilinde bulunan herhangi bir
alacak ipotekle güvence altına alınabilir. İpotek, güvence altına alınmak
istenilen alacağın belli miktarda olması halinde limit ipotek; kati borç
ipoteği şeklinde kurulabilir. İpotekle güvence altına alınmış alacak
ödenmediğinde, rehinli alacaklı alacağına kavuşmak için doğrudan borçlunun
kişisel sorumluluğuna dayanarak haciz veya iflas yoluyla takip yapamaz.
Öncelikle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmalıdır. Bu takip sonucu
elde edilen meblağ alacağı karşılamaya yetmezse o takdirde alacağı karşılamayan
bölüm için borçlunun diğer malvarlığı değerlerine başvurulabilir.
İpotek edilen bir taşınmaz nedeniyle evde bulunan diğer kişilerin
meskeniyet iddiasında bulunması mümkün müdür? Bu halde aile konutunun (TMK m.
194) maliki olan eşin, geçerli bir borcun teminatı olarak, diğer eşin rızasını
almaksızın konut üzerinde ipotek hakkı kurması halinde ipotek geçersiz
ve ona ilişkin tescil de yolsuz ise de geçerli olan alacağın iyiniyetli üçüncü
kişiye devri halinde devralan ipoteği TMK m. 1023 uyarınca kazanmalıdır.
TMK m. 194/2 fıkrasına göre, aile konutu üzerindeki hakların sınırlanması
halinde, rızası bulunmayan eş, hakimin müdahalesini isteyebilecektir. Bu hükme
göre ancak rızası bulunmayan eşin rızası bulunmadığı gerekçesiyle hakime
başvurması halinde rehnin geçersizliği ileri sürülebilecektir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde rızası bulunmayan ancak kanunda
düzenlenen itiraz hakkını kullanmayan eşin, aile konutu üzerinde ipotek tesisi
halinde meskeniyet itirazında bulunmamasının haklı olduğu kabul edilmelidir.
Ancak TMK hakların sınırlanması yönünden eşe, hakim müdahalesini isteme hakkı
tanımış olmakla birlikte aile yer alan diğer kişilere bu hakların
sınırlanmasına ilişkin herhangi bir itiraz ya da dava hakkı tanımamış olduğu
dikkate alındığında, taşınmaz üzerinde ipotek tesis edilmesi halinde aile
konutunda yer alan diğer kişilerin de meskeniyet iddiasında bulunamayacakları
kabul edilmelidir.
İİK'nun 82/1-12. maddesine dayalı meskeniyet nedeniyle
haczedilmezlik şikayetinde; ispat külfeti borçluya ait olup, ispat ise
mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile mümkündür. 12. HD.
3/7/2018 gün, 2018/3000 Esas, 2018/7200 Karar-UYAP.
TMK m. 194/1
fıkrasına göre, eşlerden biri, diğer
eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini
feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları
sınırlayamaz.