Yargıtay 19. Ceza Dairesi farklı değerlendirmekle birlikte örnek karar;
Şikayetçi
vekili 20/12/2019 günlü dilekçesi ile şüphelinin Denizbank Bursa Organize
Sanayi Şubesi hesabından 20/12/2019 keşide tarihli ...Avro bedelli çeki keşide ettiğini,
Borçlu
şirketin Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/913 Esas sayılı dosyası ile
konkordato talebinde bulunması ve hakkında geçici mühlet kararı verilmesi
nedeniyle takip yapılamadığını,
5941
Sayılı Çek K. M. 5 maddesi gereğince çekin keşidecisi Osman Kalfa'nın
sorumluluğunun doğduğunu, çeklerin bankaya ibrazında karşılıklarının
çıkmadığını beyanla, sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi talebinde bulunulmuştur.
Muhatap
bankaya yazılan müzekkerede çekin karşılıksız işlemi gördüğü; karşılıksız
olduğu belirtilen çek onaylı suretinin dosya içerisinde bulunduğu; şüphelinin
nüfus ve adli sicil kaydının alındığı; Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin
10/01/2020 günlü kararına göre suça konu şirket hakkında geçici mühlet
kararının 05/12/2019 tarihinde verildiği;
Sanık
vekillerinin, sanığın suça konu çekleri ileri tarihli olarak konkordato kararı
öncesinde keşide ettiğini, konkordatoya tabi alacaklar yönünden eşitlik ilkesi
bulunduğunu, müvekkillerinin kanunun tanıdığı bir hakkı kullandığını, kusuru
bulunmadığını, ödeme yapmaktan kaçınmadığı yönünde beyanda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
Her
ne kadar 19.CD. 08/06/2020 gün, 2020/1760 Esas, 2020/5843 sayılı EMSAL
kararında, sanık hakkında, 5271 sayılı CMK'nin 218/1. maddesi gereği
"bekletici sorun" yapılmak suretiyle, konkordato (tasdiki)
yargılamasını yapan hukuk mahkemesince verilecek kararın sonucuna göre
değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiş ise de, sanığın üzerine atılı
suçun vasıf ve mahiyetine dosya kapsamına göre böyle bir değerlendirme
yapılmasının hukuka uygun olmayacağı;
Zira,
5941 sayılı Çek Kanunu'nun 5'inci maddesinde düzenlenen çekle ilgili
karşılıksızdır işlemi yapılmasına neden olma suçu yönünden, suçun işlendiği
tarihin "karşılıksızdır" kaşesinin vurulduğu 20/12/2019 olduğu;
2004
sayılı İİK anlamında disiplin ya da tazyik hapsiyle cezalandırılan eylem
yönünden ceza hukukuna ilişkin genel hükümlerin dikkate alınması gerektiği;
Bu
bakımdan sanığın cezalandırılabilmesi açısından, suçun işlendiği tarihte suçun
kanuni tanımında yer alan unsurları bilmesi gerektiği, diğer bir deyişle
kastının bulunması gerektiği;
Çekle
ilgili karşılıksız işlemi yapıldığı tarih açısından bu tarih itibarıyla
hakkında geçici konkordato kararı alınan şirket için ödeme yapılması konusunda
serbest iradesinin bulunduğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığı;
İİK
m. 288/1 fıkrasına göre, geçici mühletin hüküm ve sonuçlarının, kesin mühlet
ile aynı olduğu;
Somut
olayda çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılması açısından belirtilen
Yargıtay kararına göre kesin mühlet-geçici mühlet ayrımının beklenmesi ile
konkordato komiseri yetkisinin araştırılmasının; keşide tarihindeki şüpheli
kastının; şarta bağlanması, suçun işlendiği tarihte yokmuş ya da varmış ancak
konkordato kararına bağlıymış gibi hayatın olağan akışına aykırı bir sonuç
doğuracağı;
Bu
itibarla geçici mühlet kararı verilen dönemde kendi hesapları üzerinde
serbestçe tasarrufta bulunamayan şüphelinin 5941 sayılı Çek Kanununun 5'inci
maddesinde düzenlenen suç yönünden kastının bulunmadığı anlaşılmış olup
aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
TCK’nın
sisteminde esas alınan suç teorisinde suçun unsurları üçe ayrılmaktadır: 1)
Maddi unsurlar, 2) Manevi unsurlar, 3) Hukuka aykırılık unsuru. Bu sistemde,
kusurluluk, suçun bir unsuru değildir. Kusurluluk, işlediği suç dolayısıyla
fail hakkında bulunulan bir değerlendirme yargısıdır. Hukuka aykırılık, işlenen fiilin hukuk düzenince tecviz
edilmediğinin, mübah sayamadığının bir ifadesidir. Hukuka
aykırılığın muhtevasını davranış normları tayin eder. Kanun koyucu, bir
hukuki düzenleme yaparken, pozitif hukuka takaddüm eden, öngelen davranış
normlarını esas almalıdır. Bu itibarla, kanun koyucu hukuk kuralı yaratmaz;
aksine onları davranış normlarından çıkararak pozitif hukuk metni haline
getirir. Pozitif hukuk metinleri meşruluğunu, davranış normlarına uygunluğundan
almaktadır. Bir
fiilin hukuka aykırı olması, bunun bütün hukuk sistemine aykırı olmasını ifade
etmektedir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara Seçkin
Yayınevi 2019, s. 177,305)
Bu durumda, 5237 sayılı TCK ile birlikte hukukumuza, suçun unsurları
arasında giren hukuka uygunluk nedenlerinin bulunması ya da diğer deyişle
"hukuka aykırılık unsuru" yönünden değerlendirildiğinde TCK m. 26/1
fıkrası gereğince hakkını kullanan kişiye ceza verilmesinin dahi mümkün olmadığı;
konkordatonun 2004 sayılı İİK m. 285 ve devamına göre borçlu-şüpheli yönünden
bir hakkın kullanılması niteliğinde olduğu dikkate alındığında üzerine atılı
suç yönünden suçun hukuka aykırılık unsurunun dahi bulunmadığı; aksine bir
kabulün, hukukun diğer hükümleriyle sanığa tanınmış olan haktan
yararlanamamasının suç oluşturacağını kabul ceza hukukunun temel ilkelerine
aykırı olacaktır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan
nedenlerle;
1- Sanığın üzerine atılı suçun
kasıt unsuru bulunmadığından CMK 223/2-c maddesi uyarınca yasal unsurları
oluşmayan suçtan sanığın BERAATİNE,
2- Müşteki tarafça yapılan
yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına
3-Sanık kendisini vekille temsil
ettirdiğinden AAÜT'ye göre 1030 TL
vekalet ücretinin müştekiden tahsili ile sanığa verilmesine,
Dair; müşteki vekilinin ve
sanığın yüzüne karşı sanığın yokluğunda, yüzünde karar verilenler için bugünden
itibaren, yokluğunda karar verilenler için kararın tebliğinden itibaren yedi
gün içinde Mahkememize verilecek dilekçe veya tutanağa geçirilecek beyan ile
gidilebilecek ve Bölge Adliye Mahkemesi
tarafından incelenecek olan istinaf yolu açık olmak üzere (istinaf yoluna
başvurulmadığı takdirde kararın kesinleşeceği ve yerine getirileceği ihtar edilerek)
verilen karar okunup anlatıldı.18/09/2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder