sın
Sayfalar
- HAKİMLİK SINAVI
- YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ SINAVI
- ÖZEL KANUNLARDA SUÇLAR
- KİTAP ÇALIŞMALARI
- GÜNCEL SORUNLAR
- AKADEMİK SORUNLAR
- YAYINEVLERİ SORUNLARI
- İCRA HUKUKU
- Kimdir?
- Fotoğraf albümü
- Güveni Kötüye Kullanma Suçu TCK m. 155
- Hakaret Suçunun Kamu Görevlisine Karşı İşlenmesi
- GÜNLÜK
- İCRA NOTLARI
- TIBBİ ETİK
- ANA SAYFA
- 6284 SAYILI YASA GEREĞİNCE SÜREKLİ TEDBİR İSTEYENL...
- ALMANYA BULAŞICI HASTALIKLAR İZLEM AĞI
- İCRA HUKUKU
- POSTA PULLARINDA İBN-İ SİNA
- HUKUK GENEL KURULUNA GÖRE MENFİ TESPİT DAVASI (İİK...
16 Kasım 2024 Cumartesi
10 Kasım 2024 Pazar
Rus insanının özelliği, açık yüreklilik (ki yabancılarla iletişimde buna hiç gerek yoktur) ve aşırı rahatlıktır. Genel olarak Türk insanının ve özellikle de Doğu ülkelerindeki subayların özelliği ise ilmî ve alanlarıyla ilgili pratik konulara olan ilgisizliklerine karşın siyasi ve genel meselelere dair haberlere olan aşırı ilgileridir. Bundan dolayı Türk subaylarının gönderileceği birlikteki Rus subaylar, bu konuda uyarılmadığı takdirde Türklerin bambaşka konularla ilgileneceklerini ve dikkatsizce söylenen her kelimeyi de abartarak kendi büyükelçiliklerine ya da İstanbul’a bildireceklerini tahmin etmek mümkündür.
KRUPP
Almanya için barış zamanında dahi Krupp Fabrikası gibi büyük bir müesseseye sahip olmak, büyük önem arz etmektedir. Ancak Almanya, bu müessesenin ayakta kalması için kendi parasını harcamak istememektedir. Bundan dolayıdır ki, yabancı ülkelerde bulunan Alman subayları, bulundukları ülkelerin hükümetlerini Krupp Fabrikası’na büyük siparişlerde bulunma konusunda teşvik e
sözleşmelerde görülen bazı eksikliklerdir. Her ne kadar sözleşmelerde hem ödeme hem de silahları teslim süreleri tam olarak belirtilse de cayma tazminatına dair hiçbir madde koyulmadığı gibi ödeme şartları da ek bir madde ile son derece zayıflatılmıştır. Buna göre, ödemelerin ertelenmesi durumunda aynı şekilde silahların teslimatı da ertelenebilecek ve tam tersine bir gelişme gerçekleşebilecektir. Diğer bir deyişle Krupp Fabrikası, daha güvenli ve kârlı bir sipariş aldığı takdirde Osmanlı’nın siparişi ile ilgili verdiği vaatleri ertelemekten çekinmeyecektir. Bu husus, tek başına sözleşmelerin ne kadar üstünkörü ve isteksizce hazırlandığını göstermektedir
Bu yılın 20 Şubat’ında askerî nazıra gönderdiğim raporda Osmanlı Hükümeti tarafından planlanan Rusya karşıtı faaliyetlerden bahsetmiştim. İşin ilginç tarafı bu tür faaliyetler için de maddî kaynağı Osmanlı Hükümeti bizim hoşgörülü diplomasimiz sayesinde buldu. Zira Rusya, tazminat ve [Osmanlı] esirlerinin bakımı için ödeme talep etmeden Osmanlı ile yakınlaşabileceğini düşünüyordu. Öngörüm, bu yılın 6 Nisan ve 13 Temmuz günleri gerçek oldu. Bu tarihlerde Krupp fabrikasıyla kıyı ve sahra toplarının alımına dair büyük sözleşmeler imzalandı
Silahların korunması konusundaki tavırlarını şöyle bir örnek olay ile aktarabiliriz: Bu sene I. Kolordu’daki komutanlarla alt rütbeliler silahlarına domuz yağı sürerek bakımını yapmadıklarından silahlar, kullanılmaz hâle geldi. Bunu duyan topçu birliklerinin komutanı bazı birliklerin bozulmuş tüfeklerini toplatarak onlara yenilerini dağıttı. Sultan bundan haberdar olunca bu komutana uyarıda bulundu ve yersiz özende bulunmamasını istedi. Topçu ve ağırlık birliklerinde ise araba tekerlekleri ile diğer parçalar hiçbir zaman yağlanmamaktadır. Bundan dolayıdır ki, arabalar diğer ordularda kullanılan sürenin üçte biri kadar dahi kullanılamamaktadır.
9 Kasım 2024 Cumartesi
Osmanlı Devleti’nin son resmî bütçesi, 1880’de yayımlandı. O tarihte gelirler 16.155.80 Lira, giderler ise 17.339.251 Lira olarak belirlenmişti. Her iki rakam da uydurma olduğundan ve sadece Avrupa ülkelerinin gözünü boyamak amacıyla ortaya atıldığından bu rakamları dikkate almamak gerekir
Her ne kadar bu rakamların doğru olmadığını ispatlamak için elimde başka bir veri olmasa da adı geçen savaşın neticesinde Rumeli, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Bosna-Hersek, Kıbrıs, Mısır, Tesalya, Manastır ve Erzurum vilayetlerinin bir kısmının, yani 12 milyonluk bir nüfusun Osmanlı hâkimiyetinden çıktığı göz önünde bulundurulduğunda (ki bunların bir kısmı tamamen, bir kısmı kısmen Osmanlı’ya bağlı olup vergi ödüyordu) Osmanlı gelirlerinin yalnızca 51 Rus Genelkurmay Belgelerinde II. Abdülhamid ve Osmanlı Ordusu 850.000 Lira azalmış olmasının imkânsız olduğu görülecektir. Kaldı ki birçok yerde insanlar savaş nedeniyle büyük zarar görmüş ve Müslüman nüfus da azalmıştı. Çok iyi bilinmektedir ki, Osmanlı’nın en zengin vilayeti, 800.000 Liralık brüt gelire sahip Aydın Vilayeti’dir.
Buna göre ancak diğer 19 vilayet de Aydın kadar zengin olduğu takdirde Osmanlı’nın gelirleri 16 milyon Lira’ya ulaşabilirdi. Fiiliyatta ise Manastır Vilayeti hiçbir gelire sahip değilken Musul, Bitlis, Kastamonu, Halep ve Diyarbakır vilayetleri de oldukça sınırlı gelire sahiptir. Bütün bunlara dayanarak Osmanlı’nın gelirlerinin 11 milyon Lira’yı geçmesinin mümkün olmadığını söylemek mümkündür. Bu miktarın da 1.600.000 Lira’lık kısmının Osmanlı’nın dış borçlarına, 350.000 Lira’lık kısmının ise savaş tazminatı olarak Rusya’ya ödenmesi gerekmektedir. Sonuç olarak gelirlerin tamamı ancak 9 milyon Lira’dan (81 milyon Ruble) ibarettir.
Jandarma birlikleri için de belirtilen rakamdan çok daha azı harcanmakta ve bu harcamalar vilayetlerin hesabından yapılmaktadır. Jandarmalar neredeyse hiç maaş almamakta, geçimlerini de zorbalıkla sağlamaktadırlar.
s. 51
Bütçe
1877-78 Savaşı öncesinde Osmanlı’nın gelirleri hiçbir zaman 17 milyon Lira’yı (153 milyon Ruble) geçmemiş, giderler ise her zaman gelirlerden daha fazla olmuştur. Bütçedeki açık ise iç ve dış borçlar ya da memurlarla subayların maaşları eksik ödenerek kapatılmaya çalışılmıştır.
Devlet hazinesine giren paranın miktarı saklı tutulmaktadır. Ortak hesap tutulmadığından dolayı bu paranın saklanması da kolaydır. Diğer bazı gelirler ise başka kurumların hesap defterlerine kaydedilmektedir. Özel bankalar birinci el kaynaklardan bu tür bilgileri elde etmeyi başarsa da bu bilgiyi kimseyle paylaşmamaktadırlar. Dolayısıyla Osmanlı’nın malî durumu ile ilgili kesin ve eksiksiz bilgilerin elde edilmesi son derece zordur.
Osmanlı maliyesinin son derece zor günler geçirdiği bir dönemde Osmanlı Hükümeti büyük paralar harcayarak davet ettiği Alman subaylarının işlerini yapmalarını çeşitli şekillerde engellemektedir. Osmanlı Hükümeti’nin bunu hangi düşüncelerle yaptığı merak konusudur. Aynı şekilde subaylarının prestijlerini koruması gereken Alman Büyükelçiliği de onları Osmanlı yetkililerine karşı savunmadığı gibi çok daha kötü şartlarda ve kişisel onurlarına zarar verecek şekilde Osmanlı Hükümeti’nin hizmetinde kalmaları konusunda ısrar etmektedir. Bu hususu da anlamak güçtür. Ancak yine de her şeyin bir açıklaması vardır
Askerî eğitimden sorumlu olan Goltz Paşa kendi arkadaşları arasında kabiliyet ve enerji bakımından birinci sırada bulunmaktadır. Arkadaşlarından 9 ay sonra İstanbul’a gelen Goltz Paşa, derhal Yüksek Askerî Okul ile ilgilenmeye başladı. Goltz Paşa, okul müdürünün görevinden ayrılmasını sağladı (gerçi Saray’da daha büyük bir göreve atandı), okul müfredatını değiştirdi, programa zorunlu Rusça ve Almanca dersleri koydurttu ve askerî meselelerle ilgili bizzat dersler verdi. Onun bu aktif faaliyetlerine hayran kalan Türk yetkililer aynı zamanda ondan şüphelenmeye de başladılar. Bu bağlamda Alman paşa şöyle bir olay yaşadı: Bir gün ders sırasında Goltz Paşa savunma ve saldırı konularını işlerken okul binasıyla komşu olan Yıldız Köşkü’nden bahsetti. Daha sonra ise öğrencilerle taktik dersine hazırlanırken Genelkurmay’da bulunan İstanbul ve civarına dair bütün eski haritaları topladı ve birkaç günlüğüne okuldan uzaklaştı. Paşanın olmadığı sırada saray güvenliği, derste söylediklerinden de haberdar oldu ve onun plan ve haritaları Ruslara vereceğinden şüphelendi. Bunun üzerine güvenlik güçleri Sultan’ın emri üzerine onun evine baskın düzenleyip kapalı kutuları kırıp planları ele geçir- 48 Rus Genelkurmay Belgelerinde II. Abdülhamid ve Osmanlı Ordusu diler. Goltz Paşa döndüğünde meseleye açıklık getirildi, hükümet özür diledi, ancak planlar kendisine yine de teslim edilmedi. Birkaç ay daha hizmet ettikten sonra Goltz Paşa, bu tür davranışlardan rahatsız olarak istifa dilekçesini verdi. A
Süvari birlikleri subayı Hobe Paşa evli, çok zeki olmayan, zor karakterli biridir. Buraya gelen Alman subayları arasında paraya en fazla düşkün olanı da odur. 1.500 Taler (ya da 200 Sterlin) maaş alan Alman subay lüks bir hayat yaşamaya başladı ve böylece Türk yetkililerine zayıf noktasını göstermiş oldu. Birliklerle ilgilenmesini istemediklerinden dolayı Türk yetkililer onu sarayın at ahırının başına getirdiler. Ancak orada da kendisine herhangi bir yetki verilmedi, yalnızca saray atlarının alımı ile ilgili yurtdışına kârlı siparişlerin verilmesi işiyle uğraştı. Böylece kısa süre içerisinde askerleri eğiten subay yerine hayvanların yemlerinin ikmalini yapan subay hâline geldi ve süvari birliği için hiçbir şey yapmadı.
s47.
Bir başka Alman subayı, piyade subayı Kamphoevener Paşa’dır. Evli, yeteneksiz ve öyle görülüyor ki zayıf karakterli biridir. Neredeyse hiç mücadele vermeden geliştirilen projelerin hepsinden vazgeçti ve kâtiplik yapmaya razı oldu. Kaldı ki yüksek miktarda maaş alan bu paşa, dil ve düzeni bilmeden Osmanlı Ordusu’na nasıl faydalı olabilirdi ki?
s.46
Kachler Paşa’nın bu faaliyetlerine ve Sultan’dan övgüler almasına rağmen bir ilerleme kaydedilemedi. Paşanın sağlık durumunun kötü olması ve kısmen de askerî yetkililerin paşanın projelerine karşı çıkmasından dolayı, bütün projeler kâğıt üzerinde kaldı ve dolayısıyla da orduya herhangi bir yardımı olmadı. Projenin hâlâ onaylanmadığını eklemek gerekmektedir.
Sultan’ın davet ettiği ve bizzat Alman İmparatoru’nun seçtiği yeni gelen Prusyalı subaylar şüphesiz takdire şayan olmalıdırlar. Kendi hükümetlerine karşı hizmet, arkadaşlarına karşı da manevî sorumlulukları, onların iyi niyetlerinin garantisidir. Osmanlı Ordusu’nda hizmet eden [yabancı] sahtekârlarla bir bağlantıları olmadığından ve Seraskeriye’nin karşı çıkmasına rağmen bağımsız konumları dolayısıyla aslında yine de birşeyler yapabilirler. Ancak bu kişilerin sayısı çok az ve herkes birbirinden bağımsız hareket etmektedir. Önlerindeki bir başka engel ise bütün Kuzey Alman halklarına has ortak bir özelliktir, yani sert karakterleri ve esnekliklerinin olmamasıdır. Diğer bir deyişle bunlar, yeni bir ülkeye geldiklerinde onu tanıma, buradaki şartları öğrenme ve ona göre yaşama becerisine sahip değiller. İstisnalar olmakla birlikte bu kişilerde vatanlarında benimsedikleri prensipler, burada da göze çarpmaktadır.
Alman subaylar Osmanlı topraklarına geliş sebepleri de olan en önemli resmî amaçlarına ulaşamadılar.
s.46
Tüm bu planlara rağmen Osmanlı Hükümeti’nin içerisinde bulunduğu olumsuz malî koşullar nedeniyle kaleleri çok yavaş inşa edeceğini, bunları kemerli yapılar ve açık saldırıları püskürtme kapasitesine sahip pahalı teçhizatlarla donatamayacağını tahmin edebiliriz.
Osmanlı Devleti şarapnel sistemlerine büyük önem verdiği gibi bu sistemlere bir an önce sahip olmak istemektedir. Hükümetin bu konuya önem verdiğini gösteren gelişmelerden biri de verilen siparişin parasının (74.850 Lira ya da 1.721.550 Frank) hazinede para olmadığından Osmanlı Bankası tarafından ödeniyor olmasıdır. Bunun karşılığında ise bazı yerlerdeki hayvanlardan alınan vergiyi toplama hakkı bankaya verildi.
s. 26.
4 nolu belgede:
Türkler, çok gururlu, hatta kibirli bir halktır. Bu iki özelliklerine onların karakterlerindeki hem olumlu hem olumsuz taraflarında rastlamak mümkündür. Bir Türk için en büyük aşağılanma, dolaylı yoldan dahi olsa onun beceriksiz olduğunu söylemektir. Türk subaylarının orduya davet edilen yabancılara düşmanca yaklaşımlarını işte bu hususla açıklamak mümkündür. Genellikle maceraperestlerden ve gerek bilgi gerekse de meziyet bakımından son derece sınırlı insanlardan seçilen bu yabancılar da yalnızca az çalışarak çok para kazanma peşindedirler. Bu kişiler, sınırlı meziyetleriyle Türklerin gururunu incitmeden görevlerinde kalmaktadırlar. Dürüst ve bilgili olanlar ise ya hizmeti bırakmakta ya da yararsız görevlilere dönüşmektedir.
sivil memuriyetlerde Türkler, Rum ve Ermeni gibi tehlikeli rakiplerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle Ermeniler, Osmanlı bürokrasisinin kurnazlık ve hilebazlığına daha yatkındırlar. Böylece Müslüman nüfusun en iyi temsilcilerine cazip gelen askerî sınıf, bütün diğer yapıların üstünde bulunmakta ve Osmanlı’da subaylara, Avrupa’dakine kıyasla daha büyük onur ve saygı duyulmaktadır
Filippov s. 24.
Filippov-22
Eğitimli subayların sayısı yeterli olmadığı takdirde Genelkurmay subayları, Genelkurmay’a ya da askerî hizmetlerle hiçbir ilgisi olmayan farklı memuriyetlere atanabilmektedir. Bunun neticesinde yarısından bile az bir kısmı orduda, büyük kısmı ise Genelkurmay’da görev yapmaktadır.
Hicaz, Arabistan ya da başka bölgelerden herhangi bir şekilde geçici bir süreliğine de olsa çıkmayı başaran subaylar genellikle Genelkurmay’da görevlendirilmekte ve kendi hamileri - generaller - sayesinde İstanbul’da kalmayı başarmaktadırlar. Bunlar burada maaşlarını aldıkları gibi daha kârlı görevlendirmelerin peşine düşmektedirler. Genelkurmay subayının bir üst rütbeye terfi ettirilerek uzaktaki bir bölgeye görevlendirilmesine rağmen çeşitli gerekçelerle İstanbul’da kaldığı da olmaktadır. Bu subay, kendisine bir hami bularak burada kalmaya ve yeni bir görev beklemeye başlamaktadır.
Günümüz Türkiye'sinin, Adalet Bakanlığı merkez kadrolarına benziyor mu?
Avrupalılara ve özellikle de Ruslara yakınlık, hatta şehrin Avrupa kısmına (Pera) yapılan sık ziyaretler bile subayların güvensiz olarak nitelendirilmesi için yeterlidir. Saray yönetimi tarafından görevlendirilen askerî ajanlar, köprünün yanında durmakta ve köprüden geçen bütün subayları tespit etmektedirler
Savaş zamanında orduya subay alımı ile ilgili herhangi bir özel kanun yoktur. İhtiyaç duyulduğu takdirde ise emekli subayları hizmete dönme konusunda zorlayarak onları yeniden en alt rütbeli, hatta er olarak orduya almaktadırlar. Bu süreçte adam kayırma olayı çok yaygındır. Çünkü kıdeme kimse ciddi bir şekilde dikkat etmemekte ve binbaşıya kadarki (binbaşı dâhil) bütün atamalar Askerî Nazırlık idaresi tarafından yapılmaktadır
Filippov Raporu s. 20.
Türkçe okuma yazmayı öğrenmek zordur ve çok zaman almaktadır. Dolayısıyla okuma yazmayı bilmek bile tek başına nispeten yüksek eğitimin bir göstergesidir. Kaldı ki bu yüksek eğitim, subaylığa atanmak için gerekmemektedir.
s. 20.
Eğitimsiz amirler çoğu zaman genç subaylara şüpheyle yaklaşmakta ve onlara kötü davranmaktadır
Rus Genelkurmay Belgelerinde II. Abdülhamid ve Osmanlı Ordusu- İlyas Kemaloğlu
Oldukça güzel bir çalışma. Bu çalışmada ilginç bulduğum kısımları tekrarlayabilmek açısından blog sayfasına almak istedim.
Albay Filippov raporu, Belge-1;
Nizamî ordu, piyade ve süvari sınıflarındaki subaylarla tamamlanmaktadır. Bunlar da Harbiye Mektebi’nin mezunları ve daha çok astsubaylardır. Harbiye Mektebi’ne girmeden önce gençler, askerî kaynaklarla ayakta duran hazırlık okullarında eğitim almaktadırlar. Bu okullardan İstanbul’da 2, Bursa’da 1, Erzurum’da 1, Manastır’da 1, Bağdat’ta 1, Şam’da 1, Edirne’de 1 tane vardır.
s. 20.
2 Kasım 2024 Cumartesi
Kararı gerekçesi anlaşılmayan daha doğrusu olmayan daire 23. Hukuk Dairesi
“…Asıl dosyada şikayetçi … A.Ş. vekili,
müflisin müvekkiline asalet ve kefalet borçlarının bulunduğunu, alacaklarının
iflas sıra cetvelinde dördüncü sıraya yazıldığını, oysa akdedilen genel kredi sözleşmesinde davalının
bankada bulunan hak ve alacakları üzerinde banka lehine rehin, hapis ve takas
hakkı tesis edildiğini, ayrıca lehlerine araç rehinleri ve taşınmaz ipoteği
bulunduğunu ileri sürerek, bu alacaklarının rüçhanlı alacak olarak kabul
edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen 2012/186 E. sayılı dosyada şikâyetçi
Yapı ve Kredi Bankası AŞ. vekili, alacaklarının genel kredi sözleşmesi
hükümleri kapsamında müflisin bankadaki mevduatı üzerine tesis edilen rehin,
hapis ve takas hakları ile temin edildiğini, iflas idaresince alacağın sıra
cetvelinin dördüncü sırasında değerlendirilmesinin hatalı olduğunu; bir kısım
alacağın da mer'i teminat mektubuna dayalı olduğunu ve bu kısmın da şarta bağlı
alacak olarak yazılması gerektiğini ileri sürerek, alacaklarının rüçhanlı
olarak kabul edilmesine karar verilmesini talep etmiş; birleşen 2012/224 E.
sayılı dosyadaki şikayetinde ise dilekçe ile başvurduğu iflas müdürlüğünün aynı
yöndeki kararının kaldırılmasını istemiştir.
Birleşen 2012/193 E. sayılı dosyada şikâyetçi
Hazine vekili, araçların aynından kaynaklanan 5.256,00 TL tutarındaki motorlu
taşıtlar vergisi alacağının rüçhanlı alacak olarak kabulüne karar verilmesini
istemiştir.
Asıl ve birleşen dosyalarda şikayet olunan
iflas idaresi vekili, T. İş Bankası A.Ş. alacaklarının dördüncü sıraya
yazıldığını, bu alacakların bir kısmının taliki şarta bağlı nitelikte olduğunu,
rehinli araçların satılması halinde şart gerçekleşmiş olacağından alacakların
öncelikle ödeneceğini, üzerinde ipotek tesis edilen taşınmazın üçüncü kişiye
ait olması nedeniyle rüçhanlı alacak talebinin yasal olmadığını; Yapı ve Kredi
Bankası A.Ş. alacakları bakımından İcra ve İflas Kanunu'nun 184, 185, 186, 191,
192, 193, 200, 206 ve 229. maddeleri uyarınca müflisin tasarruf yetkisinin
bulunmadığını, müflisin takas talebinin de yasal dayanaktan yoksun olduğunu;
Hazine alacakları için de araçların zaten MTV borçları ödenmeksizin
satılamayacağını savunarak şikayetlerin reddini istemiştir.
İcra Mahkemesince, banka ile müşteri arasındaki sözleşmede yer alan
hükmün rehin hukuku esas prensipleri çerçevesinde alenilik taşıyan bir rehin
sözleşmesi olarak kabulünün mümkün olmadığı, banka
ile müflis arasındaki bu sözleşmeye dayanılarak İİK'nın 23/3. maddesinde
belirtilen ve 206/1. maddesinde ifade
edilen rehin tabiri kapsamında
kalan bir alacak olarak
değerlendirilmesinin söz konusu olmadığı, banka alacaklarının dördüncü
sıraya yazılmasının yasaya uygun olduğu, mer'i teminat mektubu alacağının şarta
bağlı olarak kaydında bir hata bulunmadığı, MTV alacağının ise rüçhanlı
olarak kaydının gerektiği gerekçesiyle T. İş
Bankası A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.'nin şikayetlerinin reddine,
Hazine’nin şikayetinin kabulüne dair verilen karar, şikayetçiler T. İş Bankası
A.Ş. vekili, Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. vekili ile şikayet olunan vekilinin
temyiz istemi üzerine, Dairemizin 24.01.2014 tarihli ilamıyla, şikayetçi
Hazine'ye ilişkin hükmün onanmasına, şikeyetçi banka vekillerinin temyiz
itirazları yönünden yapılan incelemede; banka ile mudisi arasında akdedilmiş
kredi sözleşmelerinde mudinin bankadaki parasının, mudinin bankaya olan
borçlarının teminatı olduğuna dair kayıtların geçerli bir rehin hakkı
niteliğinde olduğu ve MK'nın 950. maddesinde düzenlenen hapis hakkına ilişkin
şartların bu paralar yönünden de oluştuğu ve ayrıca, alacağın şarta bağlı
olması istenebilir hale gelmesi, rüçhan hakkına sahip olması ise diğer
alacaklara kıyasla öncelikle ve tam olarak ödenmesi hususları ile ilgili olup,
bu iki kavram arasında mahkemece öngörüldüğü şekilde bir bağlantı bulunmadığı,
bu itibarla, İİK'nın 219/4. maddesinde gösterilen süre içinde rehne ilişkin işlemlerin
şikayetçi bankalar tarafından yerine getirilip getirilmediği hususu üzerinde
durularak, sıralamanın belirtilen ilkeler de gözetilerek yasaya uygun biçimde
oluşmasını sağlayacak şekilde bir karar verilmesi ve aralarında bağlantı
bulunmadığından, şikayetlerin de ayrı dosyalar üzerinden incelenmesi gerektiği
belirtilerek, asıl dosyada şikayetçi Türkiye İş Bankası A.Ş. ve birleşen
2012/186 E., 2012/224 E. sayılı dosyalarda şikayetçi Yapı Kredi Bankası A.Ş.
yararına bozulmuştur.
Asıl ve birleşen dosyalarda şikayet olunan
müflis ... A.Ş. İflas idaresi vekili karar
düzeltme isteminde bulunmuştur.
Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici
sebeplere göre, HUMK'nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan
karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.” 23.HD. 2/3/2017 gün, 2015/1523 Esas, 2017/652 Karar
aklımda-
sın
TIBBİ ETİK
-
Yıldızlarla ilgili olanlar: 1-Geceleri fener, gündüzleri söner. 2-Biz biz idik, yüzbin tane kız idik. Gece oldu dizildik, gündüz ol...
-
SAHNE 1 “Bu sene edebiyatı sizin sınıfa ben okutacağım, adım Zühtü. Ben, “yeni” lafını kat'iyyen sevmem. Hele hele edebiyatta zinh...