Tezcan/Erdem/Önok'ta sayfa 445.
Timur ne la?
Kosovo ne?
"Mahkemenin, uluslararası ceza hukuku bakımından çok önemli bir katkısı, Tadic davasına ilişkin İstinaf dairesi kararında, uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda uygulanabilir bazı kuralların ihlallerinin de savaş suçu teşkil edeceğini tespit etmesi olmuştur."
Tezcan/Erdem/Önok, s. 351.
Kısaca:
İç çatışmalarda da savaş suçuna ilişkin hükümler uygulanabilir.
Bu çalışmayı
öncelikle bir hakemli makale olarak hazırlamıştım. Yaklaşık 6 hakemden geçti. Bir
kısmından olumlu rapor almasına rağmen çalışmayı çektim. Bir kısım hakem
değerlendirmelerini ise kişisel ve bilimsellikten uzak değerlendirdiğim için
çalışmayı göndermiş olduğum dergiden çektim. Aralarında 45 kaynak kullanarak
gönderdiğim makaleyi, “kaynak sayısı bakımından yetersiz” değerlendireninden,
yabancı dil özetinin, gramer açısından sorunlu olduğuna ilişkin
değerlendirmeler bulunmaktaydı. Tarih bölümüne atıf yapmamı talep edenler
olduğu gibi 2005 yılında hazırladığı doktora tezine atıf yapmamı bekleyenler
dahi vardı. Aynı sayfasında birbiriyle çelişki taşıyan ve uluslararası
literatüre uygun düşmeyen anlatımlarla hazırlanmış çalışmalara atıf yapmamın
istenmesi de ayrı bir tuhaflıktı.
Bu çalışma
bütün bu eleştirilerin karşılandığı ve karşılığının Türk kamuoyundan beklendiği
bir çalışma haline getirilmiştir. Öte yandan hakemli makale yazımına ilişkin
uluslararası ölçekte başarı kazanmış üniversitelerin, atıf ve intihal
konularının, konuyla ilgili hakemlik yapmaya hevesli yazarlarımızca okunması
konuya ilişkin eleştirileri azaltacaktır. Özellikle belirteyim:
i-Çok sayıda
temel kitapta aynı olarak anlatılan konulara atıf yapılmaz.
ii-Tarihçeye
atıf yapılmaz.
iii-Amaca
uygun kaynak kullanımı zamandan ve zihinsel uğraşıdan tasarruf sağlar.
En adaletsiz ve en basiretsiz olan üzerinden oyun kurmuştum.
Olmadı...
Muhtemelen haberleşme programları üzerinden diğerlerini ayarttı basiretsiz adaletsiz eleman,
Ama oyun bitmedi.
Başta A.G. hepsinin gerçekte adliyede mübaşir kadar bile bilgilerinin olmadığını gösterme zamanı...
Aldatma, ifade veren ya da sorguya çekilen kişiye karşı hukuka aykırı yöntemler kullanılarak onun kendi özgür iradesi ile düşünüp karar vererek bunu uygulamanın etkilenmesi anlamına gelir.
Yurtcan, s. 173.
Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması için mahkeme yalnız failin kişiliğine ve duruşmadaki
tutum ve davranışlarına dayanabileceğinden, bunun dışındaki bir neden örneğin
suçun işlenmesindeki özellikler, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilmesine ya da verilmemesine dayanak yapılamaz. Duruşmada hazır bulunmaması
ya da sıklıkla hâkimlerin değişmesi hallerinde duruşmadaki tutum ve davranış
konusundaki kanaatin nasıl elde edileceği Öztürk vd. tarafından sorgulanmakta
olup,[1] CMK m. 221/1-b gereğince duruşmanın
seyri tutanaklarla tespit edilmektedir. Duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz
bir tavrı bulunmadığı takdirde duruşmadaki tutum ve davranış tutanak
içeriklerinden anlaşılabilmektedir.
Öztürk
vd., uygulamada ikrar temin etmek, öç almak veya devletin gücünü göstermek veya
sanığın kulağına küpe olmasını temin için korkutmak, toplumsal infiali
yatıştırmak amacıyla tutuklama kararı verildiğini öne sürmektedir.[1]Belirtilen nedenlerle
tutuklama yapılması, TCK m. 109 kapsamında kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma
ve TCK m. 257 gereğince görevi kötüye kullanma suçlarını oluşturur. Eğer somut
bir olaya ilişkin böyle bilgi var ve suç duyurusunda bulunulmuyorsa, TCK m. 278
gereğince suçu bildirmeme suçu oluşmaktadır. Aksi halde ise –somutlaştırılamadığı
için eleştiri kapsamında kabul edilmesi mümkün olmayan bu tip eylemler- TCK m.
301 kapsamında, devletin kurum ve organlarını aşağılama kapsamında
değerlendirilebilir niteliktedir.
Öztürk vd., s. 415.
Sonuç olarak,
Anayasa ve CMK’da yer verilen delil yasaklarına ilişkin düzenlemeler hem
karşılaştırmalı hukuktaki düzenlemeler ve hem de AİHM içtihatlarından daha
ileri düzeydedir. Uygulamanın da bu konuda gerekli titizliği göstermesi, adil
yargılama ilkesine uygun bir ceza muhakemesinin oluşturulmasına önemli katkı sağlayacaktır.
Aslında düzenlemenin neden hatalı olduğunu anlatmış. AİHM bile bu kadar ileri gitmedi demek istemiş...
Gerçekten örneğin, sanığı, binbir güçlükle tam ikrara
hazırlamışken elinde kovası ve süpürgesi ile temizlikçi kadının içeri girmesi
veya çaycının çay bardaklarını toplaması veya başka bir meslektaşın bir konuda
soru sormaya gelmesi, veya telefonun çalması o ana kadar yapılmış bulunan ve
belki de saatlerce sürmüş bulunan bir işi berbat edebilir. Bu tür talihsiz
olaylar, köşeye sıkıştığı için ikrar etmeye razı olan ve suçu nasıl işlediğini
anlatmaya başlayan sanık için bu durumdan kurtulmasını temin edecek yeni bir
bahane bulabilmesi bakımından büyük bir fırsattır. Bu fırsatı ona hiç bir zaman
vermemek lazımdır. Bu nedenle sorgu odasının dış etkilerden uzak bir yerde
bulunması ve buraya her isteyenin girememesi gerekir.
Öztürk vd. s. 370.
Sorgu işlemini yapan yetkilinin etrafına ve sorguya çektiği şahsa karşı DAVRANIŞI, TUTUMU; kaba veya nazik, güler yüzlü veya asık suratlı, taraflı veya tarafsız, saygılı veya saygısız olması sorgu işlemi bakımından son derece önemlidir. Sorgunun başarılı olmasını isteyen yetkili sorgu sırasında TABİİ OLMALI; SUNÎ DAVRANIŞLARDAN KESİNLİKLE KAÇINMALIDIR. Sanığa kural olarak, NAZİK, GÜLER YÜZLÜ, SAYGILI VE TARAFSIZ davranmaya çalışılmalıdır. Ancak, sorguya çeken ile çekilen arasında daima bir MESAFE bulunmalı; sanıkla kesinlikle yüz göz olunmamahdır. Sanığa gerektiğinden fazla yakın ve anlayışlı davranılması onu YALAN söylemeye de itebilir. Fakat mesafeli davranırken de sanıktan tamamen uzaklaşılmamalıdır. SORGU, SANIKLA İYİ İLETİŞİM KURULABİLDİĞİ, SORGUDA GÜVEN ORTAMI YARATILABİLDİĞİ ÖLÇÜDE BAŞARILI OLUR. Sorguya çeken yetkili, gerektiğinde, aşağıda ele alacağımız TAKTİKLERDEN hangisinin seçildiğine bağlı olarak KARARLI VE SERT BİR TUTUM İÇİNE DE girebilmelidir.
Öztürk vd., s. 365.
Kaç kez sorgu yaptınız,
Kaç ifade aldınız,
Hiç mi duruşmaya çıkmadınız,
Hiç mi sanık görmediniz,
Türk hakimlerini geçtim, İspanyol hakimlerin hazırladıkları Türkçe kitaplar var hiç olmazsa bunları inceleyin bu çalışmaları ondan sonra yapın...
Sorgu işlemi sırasında bir ZABIT KATİBİ de
görev yapıyorsa, dış görünüş bakımından sorgu işlemi yapan yetkili için
söylenenler onun için de geçerlidir; yani o da her yönden bakımlı olmalıdır.
Ayrıca, zabıt katibinin, sorgu işleminin kesintiye uğramasına, konsantrasyonun
bozulmasına, sorgu merasiminin ciddiyetinin kaybolmasına yol açacak
davranışlardan kesinlikle kaçınması; yapılan beyanlara hiçbir tepki
göstermemesi gerekir. Örneğin, zabıt kâtibinin sanıkla konuşması veya onun
sözlerine gülmesi asla kabul edilemez.
Öztürk vd., s. 366.
İkrarın gerçek dışı olması ihtimali, bunun
geri alınmasını gündeme getirmektedir. Bu, bizim uygulamamızda da sık
rastlanan bir olaydır. Fakat unutulmamalıdır ki, ikrar nasıl gerçek dışı
olabiliyorsa onun geri alınması veya geri alınmaması da öyle olabilir. Öyle
durumlar olur ki, ikrar gerçekte doğrudur; ancak doğru olmadığı ileri sürülerek
geri alınır. Bazı durumlarda ise ikrar gerçek dışı olmakla birlikte geri
alınmak istenmez; bazı durumlarda da ikrar gerçek dışıdır ve bu nedenle haklı
olarak geri alınır.
Yukarıda ikrar konusunda çıkabileceğine işaret ettiğimiz sorunlar, ikrarın geri alınması veya alınmamasında da söz konusu olabilir. Sorgu işlemi yapan yetkili bu konuda son derece dikkatli olmak durumundadır[
Öztürk vd., s. 365.
Sanığın
yalan söylemesi de her zaman suçlu olduğunu göstermez. Konuyla ilgili bölümde
daha ayrıntılı değerlendirme yapılacaktır. Fail, bir çok nedenle yalan söylemiş
olabilir. Ancak ikrarın gerçek olup olmadığı konusunda muhatap değerlendirme
yapmalıdır. Öte yandan Öztürk vd.’nin ileri sürdüğü gibi ikrar elde edebilmek
için, ilgilerin hangi yöntemlere başvurdukları dikkate alındığında maddi
gerçeğe ulaşmada ne büyük bir tehlike olduğunun anlaşıldığı eleştirisine
katılabilmek mümkün değildir.[1]Maddi gerçeğe, ikrarla
ulaşılabiliyorsa, bunda hiçbir sorun yoktur. Hukukta olağan durumun aksini
iddia eden ispatla yükümlüdür. İşkence, zor kullanma, aldatma gibi yasak sorgu
yöntemleri olağan bir durum değildir. Olağan olmayan durumların somut olayda
gerçekleşeceği zannıyla ikrarın dışlanmasının hiçbir mantıklı izahı yoktur. Söz
konusu durumun olağan bir durum olmadığının –işkence-zor kullanma-ilaç kullanma
gibi hallerin ifade almada olağan olduğunu kabul etmenin- iddia ya da kabulü
için suç örgütleriyle benzer düşüncelere sahip olmak ya da uygulamadan, hayatın
olağan akışından habersiz olmakla açıklanması gerekir.
Öztürk, Bahri vd. s. 360 vd.
Yukarıda açıkladığımız gibi,
sanık açıklamaları (ikrar), DOĞRU OLDUĞUNDA, son derece kıymetlidir. Ne var ki
ikrar uygulamada çeşitli sebeplerle her zaman doğru olamamaktadır. Bu
sebeplerin en önemlileri bize göre ana başlıklar halinde şunlardır:
•
Her insan sıkıntıdan,
mahrumiyetten, acıdan, eziyetten kaçar. Mahkûm olma korkusu genellikle sanığı
yalan söylemeye iter. Bilindiği gibi, bu gerçeği dikkate alan kanun koyucu
sanığın esasa ilişkin olarak yalan söylemesini cezalandırmamıştır.
•
Uygulamada SORGU
TEKNİK VE TAKTİKLERİNİN BİLİNMEMESİ; bazı yerlerde bilinse dahi çeşitli
sebeplerle tatbik edilememesi, sanıktan sağlıklı beyanlar elde edilmesine engel
olmaktadır. Bu teknik ve taktikler olmadan SANIĞIN YALAN SÖYLEYİP SÖYLEMEDİĞİNİ
ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR; daha doğrusu tesadüflere bağlıdır.
•
Yine bu teknik ve
taktikler olmadan SANIĞIN GERÇEĞİ SÖYLEMEME yolundaki DİRENCİNİN, İNSAN HAKLARI
İHLÂL EDİLMEDEN, KIRILMASI OLANAKSIZDIR.
•
Bu teknik ve taktiklerin
bilinmemesi; bilinse de uygulanamaması kovuşturma makamlarını ZORA (ŞİDDETE)
BAŞVURMAYA itmektedir. ZORLA ALINAN BEYAN GENELDE DOĞRU OLMAMAKTADIR. Çünkü
sanığın oradaki yegâne düşüncesi kovuşturma makamlarının arzusu doğrultusunda
bir beyanda bulunmak suretiyle o anda çektiği sıkıntı, korku, eziyet, acı ve
ızdıraptan kurtulmak olmaktadır.
•
İFADE ALMA VE SORGU,
HEM DELİL ELDE ETME VE HEM DE SAVUNMA ARACI OLMALARI sebebiyle bir hukuk
devletinin ceza muhakemesinde vazgeçilemeyecek iki işlemdir. BU İŞLEMLERİN ÖZGÜR
İRADEYE DAYANMAMALARI durumunda fonksiyonlarını ifa edebilmeleri; iyi bir delil
elde etme aracı olabilmeleri mümkün değildir. İyi bir delil elde etme aracı
olamazlar; çünkü, bu suretle elde edilen delil, kural olarak, gerçeği
yansıtmaz. İyi bir savunma aracı da olamazlar; çünkü, zora, şiddete
başvurulduğunda esasen savunma söz konusu olmaz.
Sebep mi anlatıyor, aynı şeyleri mi tekrarlıyor, ne istiyor ne anlatıyor?
Öztürk
vd., tevilli ikrarla mahkumiyet hükmü kurulmasını eleştirmektedir.[1] Söz konusu değerlendirmeyi
bütün suçlar açısından kabul etmek mümkün değildir. Öyle suç tipleri vardır ki
ancak sanığın beyanı ile aydınlanabilir. Salt mağdurun anlatımlarına dayalı
olarak hüküm kurulabilen dolandırıcılık suçu ile cinsel suçlar da sanığın
anlatımları kendisi için olumlu sonuç doğurabilecektir. Bu nedenle mağdurun,
suçun nitelikli halleriyle yapmış olduğu anlatıma istinaden hüküm kurulması
gerekirken, sanığın suçun basit halini ikrar eden veya tevilli ikrarı ile sabit
olan hali sanık lehine de sonuç doğuracağından tercih edilebilir
değerlendirmedir.
Keza, bir hâkimin zimmet suçuna ilişkin
gerekçeli kararında, zimmete geçirilen parayı Devlete geri ödemek için anlaşma
yapmak suçu tevilli yoldan ikrar etmektir demesi, halinde; aynı durumda olan
başka sanıkların davasına baka- maz. Uygulamada baktığı vardır.
Öztürk vd., s. 183.
Daha doğru düzgün Türkçe ifade edemeyenlerin, öğrencilerinin dava dilekçelerinin iyi olmamasına şaşmamak lazım...
Anlatım tarzı hem paranın zimmete geçirildiğini kabul
eder hem de sanığın kabul anlamına gelen davranışını da gerekçesinde belirten
hakimin; aynı durumdaki diğer sanıklar yönünden ihsası reyde bulunduğu
değerlendirmesini içermektedir. Ancak bu anlatım tarzı kurumları esaslı olarak
birbirine karıştırmaktadır.
Üstüne üstelik bu anlatım "tarafsızlığı şüpheye düşüren durumlar" kısmında.
Kısaca, Öztürk ve diğerlerine göre etkin pişmanlık hükümlerini uygulayan hakim, aynı dosyada diğer sanıkların dosyasına bakamaz....TARAFSIZLIĞI ŞÜPHEYE DÜŞER...
Sanığın veya ilk derece Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunda tartışma konusu yapmadıkları maddi tespitlerin istinafta tekrar incelenmesi de engellemez.
Yenisey/Nuhoğlu, s. 866 CMK
sın