22 Kasım 2019 Cuma

JOHN LOCKE (1632-1704)


JOHN LOCKE (1632-1704)

            1632 yılında İngiltere’nin Wrington kentinde doğdu.
            Varlıklı bir ailenin ilk çocuğuydu. Ailesi püritanlığa sempati duymakla birlikte, İngiltere Kilisesi’ne bağlıydılar. Bu nedenle Locke’un sonraki hayatı da oldukça farklı düşüncelerle geçti.
            Oldukça dindar olan annesi 1654 yılında öldü.
            Locke 10 yaşındayken I. Charles’ın başında olduğu monarşi taraftarları ile Oliver Cromwell’in başında olduğu parlamenter güçler arasında sivil savaş başlamıştı.
Babası, İngiliz iç savaşında parlamenter güçlerde yüzbaşı rütbesinde krala karşı savaşan bir avukattı. Bu nedenle erken yaşlardan itibaren kralın ilahi güce sahip olduğu düşüncesini reddetti.
1646 yılında sivil savaş sona erdi ve babası oğlunun akademik bir zekaya sahip olduğunu gördü.
            1647 yılında Kraliyet Bilim adamları[1] listesine alınmasına neden olan Londra’daki Westminster Okulu’na gitti. Bu sayede 1652 yılında, Oxford Üniversitesi Christ Kilise okuluna kabul edildi.[2] Yeni hükümet Cumhuriyetçilerin olmasına rağmen okul müdürü kraliyet taraftarı Richard Busby’di. Busby oldukça disiplinli ve gerektiğinde falaka uygulamaktan çekinmeyen bir müdürdü. I. Charles’ın idamı okulun sadece yarım mil kadar uzağında gerçekleşmiş olmasına rağmen, çocukların infazı izlemelerine izin vermemişti. 
            Christ Kilise okulu Oxford’un en saygın okullarından birisiydi. Burada Latince, Yunanca, Arapça, İbranice, matematik ve coğrafya öğrendi.
            İyi bir öğrenci olmasına rağmen Locke okuldaki uygulamalardan hoşlanmadı ve sonraki hayatında yatılı okullara ve öğrencilere uygulanan kurumsal cezalara, medeni olmayan davranışlara karşı oldu. 1693 yılında yayınladığı Eğitim İle İlgili Bazı Düşünceler isimli çalışmasında, özel eğitimlerin üstünlüğünü savunmuştu.
            Locke üniversite müfredatının sıkıcı ve herhangi bir şekilde motive edici olmadığını belirtmektedir. Üniversite eğitimi hala, özellikle mantık anında ortaçağdan kalan Aristo düşüncesiyle verilmekteydi. Francis Bacon (1561-1626), Rene Descartes (1596-1650) gibi doğa felsefecilerinin düşünceleri incelenmiyordu. Locke, okul müfredatında bulunmamasına rağmen bu yeni felsefecilerin yazılarını da okudu.
            Üniversite’yi 1656 yılında bitirdi ve yine Oxford üniversitesinden 1658 yılında master derecesi aldı. Oxford’da bulunduğu sırada yeni bilimsel düşünceyi temsil eden piskopos John Wilkins, astronom ve mimar Christopher Wren, fizikçi Thomas Willis ile Richard Lower, fizikçi Robert Hooke, doğa felsefecisi ve ilahiyatçı Robert Boyle ile tanıştı.
            Locke daha sonra kimyanın tıbbi uygulamalarına ilişkin derslere katılmaya ve Boyle ile birlikte kan üzerinde tıbbi araştırmalar yapmaya başladı.
            1660 yılında İngiltere’de monarşi yeniden kuruldu. Kraliyet taraftarı olduğu için ülkeden kaçmak zorunda kalan pek çok bilim adamı yeniden Londra’ya döndü ve bunlar sonradan pek çok bilimsel araştırmayı teşvik edecek Kraliyet Topluluğunu kurdular.
            Püritanların kontrolündeki Oxford Üniversitesi’nde ise haksızlıklar oldukça fazla memnuniyetsizliğe neden oluyordu. Bu durum Locke’un da sosyal değişem karşı dikkatli davranmasına neden oldu.
            İlk esaslı siyasi çalışması olan “Hükümet Üzerinde İki İz” 1660 yılında derlenmiş ise de 1967 yılında yayımlanabilmiştir. Bu çalışmasında oldukça tutucu bir anlayış sergilemekteydi. Hıristiyanlığın temel esaslarına ilişkin olmadığı müddetçe hükümet istediği düzenlemeyi yapabilirdi. Böylece mezhepsel ayrımcılığın neden olduğu kargaşa ortamından kurtulabilmek mümkündü. Bu düşünceler sonradan yazmış olduğu “Hükümetin İki Tezi” isimli çalışmasıyla tezat oluşturmaktadır.
            1663 yılında Locke, Christ Church’e mezunları için dersler veren başdenetçilik görevine atandı. Burada bulunduğu sırada “Doğa Hukuku Üzerine Denemeler” isimli eserini yazdı (Eser, 1954 yılında yayınlandı). Bu çalışmada savunduğu düşüncelerini hayatın sonuna kadar devam ettirdi. Bu çalışmada iki önemli düşünceyi savundu. Bunlardan birincisi insan davranışlarının doğruluğu veya yanlışlığını yönlendiren doğal ahlaki yasalar vardır. İkincisi ise, ahlak bilgisi de dahil olmak üzere bütün bilgiler tecrübelerden kaynaklanmaktadır. Bu düşünceler Locke’un da siyasi ve epistemoloji düşüncelerinin temelinde yer almaktaydı.
            Tıp fakültesi öğrencisi olduğu yıllarda Locke, Shaftsbury kontu, Lord Ashley ile tanıştı. İkili arasında gelişen arkadaşlıkla Lord Ashley, Locke’u Londra’ya taşınmaya ve kendi kişisel doktoru olmaya ikna etti. Locke, Ashley’e işlerinde ve siyasi konularında da yardımcı oldu. Ashley rektör atandığında da onun sekreteri oldu.
Ashley, İngiltere’nin en önemli siyasetçilerinden biriydi. Anayasal monarşi, dinde hoşgörü, parlamentonun üstünlüğü, İngiltere’nin ekonomik büyümesi ile liberal düşüncelere sahipti. Locke da Ashley ile aynı düşüncelere sahipti ve Ashley’nin parlamento konuşmalarını Locke hazırlıyordu. Ayrıca karaciğer rahatsızlığı nedeniyle çekmiş olduğu ağrıları hafifletmek için yapılan bir operasyona Locke da katılmıştı.             
            1668 yılında, 36 yaşında Kraliyet Akademisi’ne seçildi. Thomas Sydenham ile tıbbi araştırmalar yapmaya başladı. Bu çalışmalar onun felsefi deneycilik yönünü daha da geliştirdi. Aynı dönemde Ashley tarafından Kuzey Amerika, Carolina Sömürge Kolonilerinin kurulması için sekreterliğe atandı. Bu sırada Carolina Hükümeti (1669) için anayasa taslağı hazırladı.
            1671 yılında Exeter House’da çalıştığı sırada “İnsan Anlayışına İlişkin Bir Deneme” isimli çalışmasına başladı. Bu çalışmalar sırasında hazırlamış olduğu insan aklının sınırları, ahlak ve din ilişkileri üzerine düşünceleri en büyük eseri olmuştu.
            Shaftesbury kontu Ashley 1672 yılında kontluğa yükselmişti. Aynı yılın sonunda da İngiltere Lordlar Kamarasına atanmıştı. Ancak daha sonra Kral II. Charles ile arası bozuldu ve hem Locke’un hem de Ashley’nin hayatı tehlikeye girdi. Böylece 1675 yılında Locke Fransa’ya taşındı. 1675-1679 yıllarını Paris ve Montpelier’de geçirdi. Buralarda oldukça büyük bir Protestan azınlık ve iyi bir tıp fakültesi vardı. Bu dönemde çok sayıda Katolik Fransız düşünürün çalışmalarını da okudu. Artık esas çalışmaları tıp alanındaydı. Halkın yoksulluğunu gözlemledi ve denemelerinde bu gözlemlerini kullandı.
 İngiltere’de Shaftesbury kontu Londra kulesinde bir yıl hapiste kaldı ve 1678 yılında serbest bırakıldı. Locke 1679 yılında İngiltere’ye döndüğünde kont, yeniden Özel Konsey’in lordlar başkanı olarak seçildi.
İngiltere’de II. Charles’tan sonra yerine kardeşi Katolik James’in geçmesinin gerekip gerekmediğine ilişkin tartışmalarla bölünmüştü. Kont ve Locke, James’e şiddetle karşıydı. Tartışmalar II. Charles’ın öldürülüp yerine James’in geçirileceği söylentilerine dönüştü ve çok sayıda masum insan bu nedenle idam edildi.
Ashley’nin kral ve parlamenterleri uzlaştırma çalışmaları sonuçsuç kalınca Ashley azledildi. 1681 yılında tutuklandı, yargılandı. Vatana ihanet suçlamasından beraat etti. Bir yıl sonra Hollanda’ya kaçtı ve burada 1683 yılında öldü.
Ashley ile olan arkadaşlığı nedeniyle zan altında bulunan Locke da Hollanda’ya kaçtı.
“Hükümetin İki Tezi” isimli siyaset felsefesi çalışması Hollanda’ya kaçmasından önce yazıldı. Bu çalışma İngiltere’nin o yıllarda yaşadığı tartışmaları yansıtıyordu.  Locke’un siyaset felsefesi daha çok Allah inancına dayanmaktaydı. Bütün insanların değeri, Allah’a olan hizmetleri nispetindeydi. Allah, insanları koyduğu kurallara göre yaşamak için yaratmıştı ve insanlara bu amaca ulaşmak için gereken herşeyi vermişti. Böylece insan Allah’ın varlığını keşfedebilecek kapasiteye sahipti. İnsan, hayatta da kendisini mutlu ve başarılı kılacak yeterli bilgiye sahipti. Bazı kurallar ve sorumluluklar doğa kanunlarında ve Allah’ın kanunlarında aynıdır. Ancak bazı özel ahlaki yasalar yalnızca Kur’an ya da İncil okunarak anlaşılabilir.
Locke, başka inançlara gösterdiği hoşgörüyü Roma Katolikliğine göstermiyordu. Papalığın yanılmazlığı asla kabul edilemezdi. 1685’te Fransa’da XIV. Louis’nin Protestanlara özgürlük veren Nantes Fermanını iptal etmesinden sonra Katolikliğin siyasi boyutu İngiliz özerkliğini de tehdit ediyordu.
            II. Charles’tan sonra tahta çıkan II. James 1683 yılında iktidardan düşürüldü.
            Locke Hollanda’da beş yıldan fazla süreyle kaldı (1683-1689). Burada bulunduğu sırada sürgünde bulunan pek çok Protestanla mektuplarla iletişim kurdu ve 1689 yılında Hoşgörü Mektubu isimli eserini yazdı.
            John Locke 1689 yılında ülkesine döndü. Ülkesine döndükten sonra da siyasetin içerisinde yer aldı. Haklar Bildirgesinin hazırlanmasında etkili oldu. Ancak dini hoşgörü konusundaki teklifleri tam olarak kabul edilmedi. William tarafından diplomatik bir görev teklif edildi ise de bunu da kabul etmedi.
            Hayatı boyunca evlenmedi.
            1704 yılında öldü.[3]


[1] Kraliyet Bilim adamları listesi, sadece bir akademik saygınlık olmayıp ücretsiz kitap sağlayan bir sistemdi.
[2] Christ Church aynı zamanda iç savaşlar sırasında I. Charles’ın yargılandığı, Oxford Üniversitesi’nin en önemli okullarından biriydi. Okulun dekanı da Oliver Cromwell’in yardımcısı John Owen’dı.


21 Kasım 2019 Perşembe

EFLATUN (PLATON-M.Ö. 427-347)


EFLATUN (PLATON-M.Ö. 427-347)

 

Esas adı Aristo olan Eflatun, Atina’da doğmuştur.
Soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Putperestti. Çok iyi bir eğitim aldı. Ünlü filozof Sokrat dışında matematikçi Pisagor’dan da eğitimler aldı.
Alnı ve omzunun genişliği nedeniyle kendisine Platondenmiş ve Arapça’da telaffuzun güçlüğü nedeniyle Eflatun olarak anılmıştır.
Döneminin sosyal ve siyasi olaylarına ve Peloponez savaşına şahit olmuştur.
İlk hocası Sokrat idam edilmiş, Megara, Kirenea, Sicilya, Mısır ve İtalya gibi şehir ve ülkeleri gezmiş, buralarda ilim ve fikir adamlarıyla görüş alışverişinde bulunmuştur.
M.Ö. 387 yılında Atina yakınlarında Akademos kasabasında ilk düşünce akademisini kurmuştur. Hayatının büyük kısmı da burada ders vererek ve kitap yazarak geçmiştir.
Eflatun’un kurmuş olduğu Akademi, M.Ö. 387’den M.S. 529’a kadar faaliyet göstermiş ve çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.
En ünlü öğrencisi Aristo’dur.
M.Ö. 347 yılında seksen yaşlarındayken ölmüştür.
Temel hedefi mutluluk sırlarını bulmaktır. Duygular aldatıcıdır.
Görünür aleme gelirken, insan bedene bürünür.
İnsan bedeni öldükten sonra da yaşamaya devam eden ölümsüz bir ruha sahiptir.
Politeia (Devlet) ve Timaios adlı eserlerinde varlığın ve bilginin derecelerinden bahseder.
Ona göre Sokrat dindardır. Toplumda bulunan her kötülük dine, tanrılara ve kutsal şeylere inanmaktan doğar.
Yirmi sekiz eserinin bulunduğu konusunda anlaşılmaktadır. Bunların arasında Sokrat’ın Savunması, Şölen, Devlet, Kanunlar, Devlet Adamı, Mektuplar gibi eserler dikkat çekmektedir.
Mektuplar ve Sokrat’ın Savunması dışındaki eserleri, karşılıklı diyalog şeklindedir.
Bölgenin müslümanlaşması sonrasında, Eflatun daha sık incelenmiştir.
Vatandaşların iyi ve mutlu bir hayat sürdürmesi için ideal devlet kuramı oluşturur. İnsanlar asil ya da köle olarak doğar. Toplumda idareciler, savaşçılar ve köylüler vardır. Eğitim sadece hür ve erkek olan idareci ve savaşçıların hakkıdır. Ona göre insan eğitimi karakter, beden, estetik, mesleki ve felsefi eğitim kademelerine ayrılır. Doğumla başlayan eğitim yedi kademenin başarı ile tamamlanmasından sonra 50 yaşında artık olgunlaşır ve filozof olur. Seçkinler sınıfına geçeri. Yaşlılık devrinde yazdığı “Kanunlar” adlı kitapta ise görüleri biraz daha yumuşatılmış ve ailenin rolü artırılmıştır.[1]
Eflatun’un başarısı, zamanından farklı düşünebilmesi ve bu düşüncelerini çağları aşan kitaplara dökebilmesidir. Oysa Sokrat öğretilerini doğrudan doğruya konuştuğu, söyleştiği kişilere doğrudan doğruya aktarmaya çalışmış ve ondan günümüze tek satır yazı kalmamıştır. Bu başarıda kurmuş olduğu akademinin dokuz asra yakın bir süre ayakta kalmış, öğrenciler, bilim adamları yetiştirmiş olması çok etkili olmuştur.


[1] Hesapçıoğlu, Muhsin/Gürsel, Musa/Üre, Ömer/Sünbül, Ali Murat/Sarı, Hakan/Sarpkaya, Ruhi/Izgar, Hüseyin, Livatyalı, Hüsnü/Güven, Kemal/Yavuz, Mustafa(2011) Eğitim Bilimine Giriş, 6. Baskı, Konya Eğitim Yayınevi, s. 86.

15 Kasım 2019 Cuma

ROBERT BOYLE (25 Ocak 1627-31 Aralık 1691)


Lismore, Waterford İrlanda’da doğdu. Cork kontunun 7. oğluydu. Önce Eton’da eğitim gördü ve sonra kıta Avrupası’na geldi. 1644 yılında ülkesine döndü ve Dorset’te bir laboratuvar kurdu.
Oxford’a taşındı. Burada Robert Hooke ile birlikte çalışmalara başladı.
O tarihlerde deneysel araştırma metodu tartışmalıydı. Bilim daha çok Aristo’dan kalma düşünsel yöntemlere dayanmaktaydı. Boyle deney metodunu geliştirdi. Tarihte bilinen ilk gözlem yöntemleri, araçları ve sonuçları üzerine yayınlar yapan kişidir.
1659 tarihinden hayatının sonuna kadar felsefe, tıp ve din alanlarında yayınlar yapmıştır.
Kendi adıyla bilinen Boyle kanunu oldukça meşhurdur. Gaz hacimleri azaldıkça, basıncın artacağına ilişkindir. Bu kanun aynı zamanda gazların da küçük parçacıklardan oluştuğunun tespitini içermektedir. Böylece Boyle evrensel kabul gören kimyasal parçacık teorisini oluşturmuştur. Aynı zamanda element düşüncesinin temellerini oluşturmuş, turnusol testleri ile nesnelerin asit ya da baz niteliğinde olup olmadığını belirlemiştir.
11 kişi Londra’da Kraliyet Toplumu’nu oluşturarak bilimsel tartışmaların ve deneylerin konuşulduğu bir oluşum başlatmışlardır.
1668 yılında kız kardeşiyle birlikte yaşadığı Londra’ya taşınmıştır.
1680 yılında Kraliyet Toplumu başkanlığını, yemin gerektirmesi ve bunun kendi dini prensiplerini ihlal etmesi nedeniyle reddetti.
31 Aralık 1691’de Londra’da öldü.


13 Kasım 2019 Çarşamba

WOLFGANG AMADEUS MOZART (27 Ocak 1756-1791)


WOLFGANG AMADEUS MOZART (27 Ocak 1756-1791)

Avusturya’nın Salzburg şehrinde doğdu. Babası Leopold Salzburg Başpiskoposluğunda Saray Orkestrası’nda keman çalmaktaydı. Babası da çok sayıda besteler yapmıştı.
Wolfgang 3 yaşına geldiğinde kendisinden beş yaş büyük ablası Maria Anna’nın parçalarını kendi kendine çalmaya başlayınca müzik yeteneği olduğu anlaşıldı.
İyi bir müzisyen için olağanüstü yetenekleri vardı. Kemanda, notanın sekizde biri akort düşüklüğünü fark edebiliyordu.
Babası çocuk yaşta yeteneğini fark edince kızı ile birlikte Wolfgang’ı Avrupa turnesine çıkardı. Özellikle doğaçlama çalması herkesi kendisine hayran bırakıyordu. Ayrıca küçük yaşta beste yapmaya da başlamıştı. Beş yaşında menuet (saray dansı), yedi yaşında konçerto (İtalyanca karşıtlık anlamına gelen, tek bir çalgının çalgı topluluğuna karşı kendi sesini duyurması şeklindeki beste), sekiz yaşında ise senfoni (Yunanca art arda gelen seslerin uyumu anlamına gelmekte olup, sonat formunda hızlı, ağır, canlı ve parlak son ile biten dört bölümden oluşan beste) hazırlamıştı.
On dört yaşında iken ilk opera eseri “Lucia Silla” İtalya’da çalındı. Papa tarafından kabul edilerek kendisine “Altın Mahmuz” nişanı ve şövalyelik beratı verildi.
Matematik ve resim konularında da başarılıydı. Ancak turne hayatları nedeniyle okula gitme şansı bulamadı. Ayrıca çok sayıda turneye çıkmış olması nedeniyle gittiği ülkelerin yabancı dillerini de öğrenmeye çalışmış, turnelerde, zamanının pek çok ünlü sanatçısıyla tanışmış ve birlikte çalışmalar yapmıştır.
Viyana tanıştığı Constanze ile evlenmiştir. Hayatı boyunca maddi sıkıntıları devam etmiş, o da babası gibi sarayda müzik yaparak hayatını kazanmaya çalışmıştır.
35 yaşında yakalandığı Verem hastalığından kurtulamayarak 5 Aralık1791 yılında vefat etmiştir. Havanın yağmurlu olması nedeniyle mezarlığa kadar tabuta eşlik edilmemesi nedeniyle, kimsesizler mezarlığına gömülmüştür.[1]
Klasik dönemde Türk adını en çok duyuran besteci Mozart’tır. Sonat, konçerto ve balelerinde Türk çalgılarını kullanmıştır. Türk müziğine duyduğu ilginin nedeni Angelo Soliman, Glucka ve Handel etkisinde kalmış olmasıdır. Bu etkiler altında Türk marşı olarak bilinen “Rondo a la Turca”yı besteledi.
“Bütün kadınlar böyle yapar” operasında, sevgilisinin sadakatini sınamak için kılık değiştiren iki gencin hikayesi anlatılmıştır.
En ünlü eserlerinden olan 40.sol minör ise kızının ölümünden izler taşır ve 1790’da sahnelenmiştir.
Figaro’nun Düğünü isimli operası, tarih boyunca yazılmış en gülünç opera olduğu iddia edilmektedir.
Saraydan Kız Kaçırma ve Sihirli Flüt, Alman operasıdır. Müziksiz konuşmalar kullanılmıştır. Alman seyirciye yöneliktir.
600’den fazla eser bestelemiş olan müzisyen, başarısını çok çalışma dışında doğuştan gelen yeteneklerine de borçludur.
27 yaşındayken bestelediği, 11 numaralı La Majör Piyano Sonatı üç bölümden oluşmakta olup, Türk Marşı (Rondo Alla Turca) bu sonatın son kısmıdır. Mozart’ın etkisi, ilham verdiği Ludwig Van Beethoven’da da görülmüş ve Beethoven da “Türk Marşı” adlı bir eser oluşturmuştur.[2]
Mozart’ı çağlar ötesine taşıyan, yapmış olduğu besteleri olduğu kadar, kısacık ömrüne sığdırmış olduğu beste sayısıdır ve her türlü saygıyı hakeder.

10 Kasım 2019 Pazar

MICHAEL J HARTTAN




Günümüzde, Rusya'nın Türkiye' den daha gelişmiş olmasını
doğal karşılıyoruz. Ancak; o dönemlerde Rusya'nın başında bulunan
Büyük Petro yerine, Osmanlı topraklarında reform yanlısı
bir sultan bulunduğunu varsayalım. Bu durumda, Türkiye'nin
günümüzde, çok büyük bir güç ve Sovyetlerin elinde bulunan
Orta Asya'nın sahibi olma olasılıkları yüksektir. (Orta Asya'da yaşayanlar Müslümandır ve Türklere, Ruslara olduklarından çok
daha yakındırlar)

JAMES CLERK MAXWELL


JAMES CLERK MAXWELL (1831-1879)

1831 yılında İskoçya Edinburgh’ta doğmuştur. Yedi yaşındayken annesini kaybetmiş, oldukça varlıklı bir ailede yetişmişti. Babası giydiği elbiseden oturduğu eve kadar herşeyi kendi elleriyle yapan bir insandı. Maxwell’in ise oldukça çekingen bir kişiliği vardı.
Babası Edinburgh Kraliyet Akademisi üyesiydi. Bu nedenle toplantılara babasıyla birlikte katılıyordu. Ayrıca babası sayesinde yine Edinburgh Gözlemevi’nde gezegen ve yıldızları izliyordu.
Henüz on beş yaşındayken Edinburgh Kraliyet Heyetine bilimsel bir tebliğ sunmuştu. Edinburgh Üniversitesinde eğitim görmüş, Cambridge Üniversitesinden mezun olmuş, aynı yerde profesörlük yapmıştır. Evlilik yapmış ancak çocuğu olmamıştı. 1879 yılında kanserden ölmüştür.
Radyo, radar, televizyon gibi icatlara yol açan elektromanyetik ve ışık yayılmaları, renk bileşimleri ile Satürn halkaları üzerindeki açıklamalar, gazların kinetik teorisi ile enerjinin korunması konularında etkili çalışmaları bulunmaktadır. 14 yaşındayken yetkin elips çizme yöntemine ilişkin matematiksel buluşu Edinburgh Kraliyet Akademesince ödüllendirildi.
En önemli başarısı klasik elektromanyetik teorisinde birbirinden bağımsız kabul edilen elektrik ve manyetiğin aynı şey olduğunu maxwell denklemleriyle ispatlamıştır. Bu denklemler, manyetik, optik, elektrik alanlarında kullanılır. Maxwell denklemleri sayesinde klasik denklemler ve yasalar basitleştirildi. Bu alandaki çalışmaları fizikteki ikinci büyük birleştirme olarak adlandırıldı. Birinci büyük birleştirme Newton’a aitti.
Maxwell, elektrik ve manyetik alanların uzayda dalga formunda sabit ışık hızında ilerlediğini buldu. 1864 yılında Maxwell, “Elektromanyetik Alanın Dinamik Bir Teorisi” adlı kitabını yayınladı. Bu kitapta, ışığın aslında aynı ortamda dalga hareketi yaptığını belirtti.
Maxwell ayrıca gazların kinetik teorisini istatistiksel olarak açıkladı. 1861 yılında ise renkli fotoğraf makinesini bulmuştur.

JAMES WATT (1736-1819)


JAMES WATT (1736-1819)
Greenock’ta 1739 yılında doğdu. Bu kasaba bir balıkçı limanına sahipti ve Watt ailesi toplumda etkin bir role sahipti. Büyükbabası, Cartsdyke’ta denizcilik ve matematik dersleri vermişti. Amcası Glasgow’da Clyde nehrini ilk araştıran kişiydi. 1730’larda Watt’ın babası acemi bir marangoz ve gemiciydi ve Greenock’ta gemi sahibi olarak ticarete başlamıştı.
Watt, sağlıksız bir çocuktu. Matematik kabiliyetinin açıkça görüldüğü 13 yaşlarına kadar Gramer Okuluna gitmemişti. Akşamları babasının Greenock’taki işyerinde model yapımı ve denizcilik aletlerinin tamiri üzerinde çalışıyordu.
1755 yılında Londra’ya gitti ve alet yapımcı çırağı olarak çalışmaya başladı. Normal bir eğitim için üç ya da dört yıl gerektiren araç yapım işinde 12 ayda ustalaştı.
İlk işi Glasgow Üniversitesi’nin astronomi araçlarının restore edilmesine ilişkindi.
1757 yılında üniversiteye yakın bir yerlerde ilk işyerini açarak, üniversiteye matematiksel araçlar üretmeye başladı.
1769 yılında Newcomen motor tamir için Watt’a verildi. Bu motor üzerinde buhar gücünü deneyerek, konu üzerinde çalışmaya başladı. Motoru tamir etmesine rağmen sonuçtan pek de memnun olmadı. Ayrı bir yoğunlaştırıcı geliştirdi. Değişken ısıtma ve soğutma silindirlerinin kullanılması ısı kaybı sorunlarını çözmüştü.
Aynı yıl içerisinde Kinneil madeninde pompalayan motor yapımı istenildi. Bu tarihlerde teknik sorunlar dışında mali sorunlarla da başetmek zorundaydı. Mali sorunları çözmek için yeniden sivil mühendisliğe dönüş yaptı.
1769-1774 yıllarında Greenock limanının geliştirilmesi ve ilk at çekmesi ile Glasgow kuru doklarından suyun boşaltılması işini üstlendi. Ayrıca Greenock’a su sağlamak için iki baraj yapımını da üstlendi.
1769 yılında Watt buhar motorlarında akaryakıt kullanımı için patent aldı. Ortaklık için üretici Matthew Boulton ile anlaştı.
1774 yılında Birmingham’a Kinneil motoru ile birlikte gitti. Kinneil motorunu çalıştırmayı başardı. Sorunları çözmek için kiriş motoru kullanarak pistonu aşağı ve yukarı hareket ettirebilecek bir yöntem geliştirdi. Dönen motor ise buharlı motorun dokumacılık, madencilik, değirmencilik, demir işçiliği, seramik alanlarında yeni kullanım yöntemlerini geliştirdi.


9 Kasım 2019 Cumartesi

Gregor Mendel (22 Temmuz 1822-1884)


Gregor Mendel (22 Temmuz 1822-1884)

Habsburg hanedanlığına bağlı Silezya eyaletinde Heizendorf köyünde çiftçi Anton Mendel ve karısı Rosine’in 22 Temmuz 1822 yılında dünyaya getirdikleri, manastıra girdikten sonraki ismi “Gregor” olan Johann kalıtım biliminin öncüsü olmuştur. Heizendorf köyü, o zamanlar Avusturya imparatorluğu, günümüzde ise Çek Cumhuriyeti’nin sınırları içindedir.
Eyaletin bir çok köyünde okul bulunmamasına rağmen, Mendellerin köyünde bir okul vardı ve bu nedenle şanslıydılar.
Botanik konusundaki dikkat ve ilgisi ile öğretmenleri sayesinde Leipnik’te daha iyi bir okula gitti. Daha sonra Opava’da daha ileri düzeyde Gymnasium’a gönderildi. Ailesi okul masrafını karşılayamakta güçlük çekiyordu. Bu nedenle Johann da arkadaşlarına özel dersler veriyordu.
Gymnasium eğitimi 6 yıl sürdü. 18 yaşında Oloumouc’taki Felsefe Enstitüsüne başladı. Ancak okul masraflarını karşılayamaması nedeniyle okulu bıraktı ve 1843 yılında Brno’daki Augustinusçu Aziz Thomas manastırına kabul edildi. 21 yaşında manastıra girdiğinde kendisine yeni bir ad olarak “Gregor”u seçti. 1847 yılında papaz oldu. Manastırda bulunduğu sırada kendini daha çok bilime adadı.
1850 yılında öğretmenlik için yaptığı başvuruları, bu konuda yeterli eğitime sahip olmaması nedeniyle reddedildi. Manastırın başrahibi onu Viyana Üniversitesi’ne gönderdi. Burada geçen 1851-53 yılları arasında fen ve matematik alanlarında eğitim aldı ve döneminin bilim adamlarıyla tanışma fırsatı buldu. Ayrıca bitki melezleme çalışmaları da burada başladı. Hiçbir zaman öğretmenlik belgesi alamamasına rağmen Brünn Modern Okulunda vekil öğretmen olarak fen bilgisi dersleri verdi.
Bitkilerin de cinsiyetleri olduğunu belirledi. Kolay ayırt edilebilme, çapraz döllenmenin önlenebilmesi, çok hızlı yetişebilmesi nedenleriyle deneylerinde pisum cinsi bezelyeleri tercih etti. Bezelyelerde çiçek konumu, sap boyu, olgunlaşmamış kapçık rengi, biçim, renk konularını inceledi.
Düzgün bezelyeler buruşuklarla çaprazlandı. İlk kuşak ürünler düzgündü. Bu düzgün taneliler tohum olarak kullanıldığında bir sonraki kuşak üçte bir buruşuk ve üçte iki düzgündü. Bu ikinci kuşağın tohumlarından elde edilen üçüncü kuşakta ise buruşuk tanelilerden buruşuk; düzgün tanelilerden ise üçte bir düzgündü. Zamana yayılan çalışmalarda benzer sonuçlar elde edilince bulgular matematiksel olarak ifade edildi ve genetik biliminin temelleri oluştu.
Düzgün bezelyeler “baskın”, buruşuk bezelyeler ise “çekinik” olarak adlandırıldı. Baskın genler büyük harfle, çekinik genler ise küçük harfle gösterildi. Günümüzde bile genetik biliminde aynı gösterim ve kavramlar kullanılmaktadır.
Baskın genler belirleyicidir. Ancak çekinik genler hiçbir zaman kaybolmaz.
1865 yılında kalıtım kanunları oluşturuldu ve Brünn doğal tarih derneği önünde sunuldu. 1866 yılında bu derneğin “Tutanaklar” adlı dergisinde yayınlandı. Üç yıl sonra aynı dergide ikinci bir makale yayınladı.
1868 yılında bağlı bulunduğu kilisenin başrahibi olması nedeniyle deneyler için oldukça az zaman buldu ve 1884 yılında öldüğünde çalışmaları unutulmaya yüz tutmuştu.
1900 yılında üç ayrı bilim adamı; Hollandalı Hugo de Vries, Alman Carl Correns, Avusturyalı Erich von Tschermak birbirlerinden bağımsız yaptıkları çalışmalar sırasında Mendel’in makalesini değerlendirdiler ve her üçü de kendi deneyleri sonunda Mendel kanunları ile belirlenen sonuçlara ulaştılar. Böylelikle Mendel de tarihi ününe kavuşmuş oldu.
Esasen rahip olan ve genetik biliminin kurucusu kabul edilen Mendel’in bu başarısı tamamen tesadüflere bağlıdır. Onun köyde yetişmesi, babasının çiftçilik yapması, deneylerde bezelye gibi büyümesi hızlı ve ayırt edici özellikleri belirgin bir bitkiyi seçmesi, zamana yaydığı çalışmalardan vazgeçmemesi, sonuçları istatistik ve matematik bilgileriyle sınıflandırması ve son olarak aynı konuda çalışma yürüten diğer bilim adamlarının yayınlanmış makalesiyle hakkını teslim etmeleri Mendel’in tarihte hakkettiği yeri bulmasını sağlamıştır. Çalışkanlık, sabır, azim ve kararlılık kendisini sonuca götürmüştür. Bilinen 21.000 civarında deney kaydı bulunmaktadır.


Arif Nazım - Şehidin Destanı

TIBBİ ETİK