1-Eşkal,
2-Kimlik,
3-Yüklenen suç,
4-Yakalandığında nereye gönderileceği yazılmalı .
Savcılık kolluğa gönderir. Kolluk deftere kaydeder. Yakalanan kişi 24 saat içinde çıkaran makama ya da SEGBİS'le muhatap mahkemeye ya da savcılığa çıkartır.
1-Eşkal,
2-Kimlik,
3-Yüklenen suç,
4-Yakalandığında nereye gönderileceği yazılmalı .
Savcılık kolluğa gönderir. Kolluk deftere kaydeder. Yakalanan kişi 24 saat içinde çıkaran makama ya da SEGBİS'le muhatap mahkemeye ya da savcılığa çıkartır.
Savcılık aşamasında C. savcısı istemiyle SC hakimi,
Yargılama aşamasında görevli mahkeme,
Kaçaklarda kolluk ya da Cumhuriyet savcısı(CMK m. 90/2).
1-Savcılık aşamasında davetiyeye uymayan, davetiye tebliğ edilemeyen şüpheli hakkında C. Savcısı talebiyle SC hakimi tarafından çıkartılabilir.
Uygulamada cezaevindeki tutukluya yakalama talep eden C. savcısı görüldü.
2-Tutuklama talebi reddedilenler için itiraz merci yakalama emri düzenleyebilir.
3- Kaçanların yakalanmasında C. savcısı veya kolluk yakalama emri düzenleyebilir (CMK m. 98/2),
4-Yargılama aşamasında kaçak yakalaması, (CMK'daki kaçaklık uygulamada işlerlik kazanmadı),
5-İnfaz aşamasında infaz davetiyesi gönderilenin 10 gün içinde teslim olmaması ya da kaçacağı şüphesinin bulunması halinde C. savcısı yakalama emri çıkartır.
6-İnfaz aşamasında 3 yıl+ kasıtlı suçlarda;
5 yıl + taksirli suçlarda doğrudan C. Savcısı yakalama çıkartır.
1-24 saat içinde davet eden makam önüne götürülmeli.
2-Zorla getirme sorgu ve ifadenin sonuna kadar devam eder (Uygulamada sorunlu),
3-Zorla getirme kararı örneği muhatabına verilir
4-) Fiili askeri hizmette olanların zorla getirmesini askeri makamlar yapar.
5-Zorla getirme kararını yerine getirme için kolluk çevirme ve kimlik sorma yapabilir.
6-Muhataplara koruyucu ve itaati sağlayıcı derece zor kullanılabilir.
PVSK m. 16 aynen geçerli.
7-Yönetmeliğe istinaden üzeri aranabilir.
8-Zorla getirme yerine getirilemiyorsa kolluk ve muhtar tutanak tutar.
9-Zorla getirilenler 24 saatten fazla tutulamaz.
10-Zorla getirme kararı olanlar için doktor raporu alınır. Alınamazsa nedenleri tutanakta gösterilmeli.
11. Zorla getirme muhatabı saklanması ya da kaçması halinde arama yetkisi var mı? Kitapta konu değerlendirilmemiş. Kanunda da karşılığı yok. Yakalama şartları varsa (CMK m. 90) mümkün aksi halde mümkün değil.
1-) Davetiye ile çağrılırlar,
2-Tanıklara ilişkin hükümler uygulanır.
3-Sair çağırma şekilleri uygulanır.
4-Bildirilen adresler esas alınır. Gelmeyen mağdur yeniden çağrılmaz. Adres araştırması gerekmez.
5-Beyanın alınması zorunlu hallede adres araştırması yapılır.
Bu durumlara rağmen gelmeyen mağdur zorla getirilir.
1-Davetiye ile çağrılırlar.
2-Davetiyede gelmezlerse zorla getirilecekleri belirtilir.
3-Tutuklama nedenleri varsa zorla getirilebilirler (Bu ibareyle buraya kadar anlatılan kayıtlar anlamsız hale geldi. Çünkü tutuklama nedenleri, delilleri karartma, kaçma şüphesi veya baskı altına alma ihtimali.
4- Duruşmada hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz.
5-Makul sebebi bulunmayan sanık zorla getirilir.
Şüpheli, sanık, bilirkişi, mağdur ve şikayetçinin çağıran makama gerektiğinde zor kullanılarak götürülmesi amacıyla çıkartılan belge olup, kişi özgürlüğünü kısıtlayıcı işlemdir.
Günlü ve günsüz çıkartılır.
Zorla getirme kararına:
i.Muhatabın kimliği,
ii. Suçu,
iii. Gerektiğinde eşkali,
iv. Zorla getirme nedenleri yazılır. (Uygulamada eksiklik var).
Tanıklarda CMK m. 43'e göre davetiyeye (çağrı kağıdı değil) uymama halinde zorla getirileceği yazılır.
CMK m. 43/2'ye göre davetiye dışındaki çağırma yöntemleri zorla getirmeye esas olmaz.
CMK m. 146/7 fıkrasına göre:
i.Tanık,
ii. Bilirkişi,
iii. Mağdur,
iv. Şikayetçi zorla getirilebilir.
CMK m. 43/3 fıkrası ile ilk iki fıkrayı anlamsız hale getiren düzenleme yapılmıştır. Buna göre Mahkeme hemen dinlenmesi gereken tanıkların hazır bulundurulmasını emredebilir. Kime göre hemen, hangi suçlarda hemen?
Tutuklu işlerde davetiyesiz zorla getirme yapılabilir.
Fiili hizmetlerdeki askerler hakkında zorla getirme askeri makamlarca yapılır.
1-) Zorla getirme kararı (CMK'da farklı yerlerde),
2-Yakalama emri (CMK m. 90, 94, 98),
3-Tutuklama kararı (CMK M. 100),
4- Hapsen tazyik (2004 sayılı İcra İflas Kanunu ve CMK m. 60)
Kanun, müdafi
ve vekil ayrı anlamlarda gibi düzenleme yapmakta ise de bu konuda bir bütünlük
bulunmamaktadır. CMK m. 2/1-c bendine göre müdafi şüpheli veya sanığın ceza
muhakemesinde savunmasını yapan avukatı; vekil ise aynı maddenin aynı
fıkrasının d bendine göre katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi
ceza muhakemesinde temsil eden avukatı ifade eder. Ancak oluşturmaya çalışılan
terim anlam konusunda CMK, kendi içinde bir bütünlük teşkil etmediği gibi başta
1136 sayılı Avukatlık Kanunu olmak üzere diğer kanunlarla da bütünlük
arzetmemektedir. Söz konusu hal, başta istinaf daireleri olmak üzere, kanun
yollarında bir kısım dairelerce eleştiri konusu yapılmaktadır. Eleştiriler,
mevzuata hakim olunmadığını göstermektedir.
1-) Beyan özgür iradeye dayanmalı,
2-) Özgür iradeyi engelleyici nitelikte;
i.Kötü davranma,
ii. İşkence,
iii. İlaç verme,
iv. Yorma,
v. Aldatma,
vi. Cebir veya tehditte bulunma,
vii. Bazı araçları kullanma GİBİ
bedensel ve ruhsal müdahaleler yapılamaz.
Metin şu yönlerden sorunludur:
i. "Gibi" ibaresiyle her türlü iradeyi etkileyici eylem kapsama altındadır.
ii. İradeyi engelleyici eylemler serbest mi?
ii. Bedensel ibaresi anlaşılabilir ise de ruhsal müdahale kavramı nedir? Sınırları nasıl belirlenecektir.
Bazı ilaçların verilmesi suretiyle iradenin zayıflatılması narkoanaliz olarak adlandırılır. Alkol ya da tıbbi tedavi amacıyla verilen ilaçlar da hukuka aykırı delil elde etme yöntemleridir.
Basit yorma kapsama altında değil. İradeyi etkileyici nitelikte olmalı. Uygusuz bırakma yorma niteliğinde.
İkinci kez kolluğun ifade alması hukuka aykırı delil niteliğindedir.
1-Soruşturma evresinde ifade almada en çok üç müdafi bulunabilir. Hepsi söz alacak diye bir uygulama yok. Üçünün adına bir kişi konuşabilir.
2-Yanında bulunma ve hukuki yardım engellenemez.
3-Müdafi seçmesi istenir. Durumu olmadığını beyan ederse resen atanır.
4-) Resen müdafi ataması halleri:
i-Çocuk,
ii. Meramını anlatamayacak derece malul,
iii. Sağır dilsiz,
iv. 5+ yıl hapis cezası halleri.
5-Vekaletname aranmaz.
6-Kimsenin duymayacağı ortamda görüşebilirler.
7-Yazışmalar denetlenemez.
8- Devlet Güvenliği Aleyhine Suçlar, TMK suçlarında müdafi ile görüşme Cumhuriyet savcısı talebi-hakim kararıyla 24 saate kadar kısıtlanabilir.
9-Kolluk müdafi görüşme odası olmalı.
10-Avukat dosyadan örnek alabilir. Şablon suçlarda örnek alma hakkı Cumhuriyet savcısı talebi hakim kararıyla sınırlanabilir.
i-Bilirkişi raporu,
ii-İfade tutanakları,
iii. Hazır bulunulan diğer tutanaklarda sınırlama mümkün değil.
11. Hakları, yakalama ve ifade almada ayrı ayrı hatırlatılmalı.
12. Özgür iradesi ile sanık haklarının bir kısmından vazgeçebilir.
13. Müdafinin zorunlu olduğu hallerde gelmeden ifadesi alınamaz. Sadece kimlik tespiti yapılabilir. Hiçbir şekilde soru sorulamaz. Müdafi bulunmayan ifadesi hükme esas alınamaz.
14. Müdafi:
i. Sadece hukuki yardım yapabilir.
ii. Doğrudan cevap veremez (Uygulamada sorun yaşanıyor),
iii. Delilleri karartamaz.
iv. Müdafinin her türlü müdahalesi tutanak altına alınır.
v. Müdafi gözaltı süresini doldurma gibi amaçlarla gecikiyorsa tutanağa geçilerek ifadeye başlanır. Sanık yine de bekleme talep ederse, susma hakkını kullanmış kabul edilerek tutanak ilgili birime intikal ettirilir.
CMK resmi sıfatı bulunan ve kamu otoritesi adına hareket eden kolluk birimlerinin yapacağı işlemleri ayrıntılı düzenlemekte ve müdafi olmaksızın düzenlenen tutanakları adeta boşa çıkartmaktadır. Oysa kolluk tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerli resmi evrak niteliğindedir. TCK m. 204 kapsamında düzenleyenler sorumludur. Bu nedenle müdafi katılımı olmaksızın alınan beyanların geçerli olmadığı, hükme esas alınmayacağı yaklaşımı sorunludur.
Müdafiin görevlendirilmesi
Madde 150 – (Değişik: 6/12/2006 – 5560/21 md.)
(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi
istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan
ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk,
kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi
aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye
Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
1-) Delillerin toplanmasını isteme,(Uygulamada çok sorunlu),
2-)Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme (Soruşturma amacına ve gizliliğe uygun olmak kaydıyla),
3-) Yoksa vekil görevlendirilmesini isteme, (CMK m. 239'daki şartlara tabi).
4-) Vekil aracılığıyla dosya delillerini inceleme,
5-) SYOK; KYOK kararlarına itiraz,
6-) Kanuni vekil atama zorunluluğu halleri:
i.Mağdur 18 yaşını doldurmamışsa,
ii. Sağır-dilsizlerde,
iii. Meram anlatamayacak derecede malul olma halinde,
7-) Hakların hatırlatıldığı tutanaklara geçirilmelidir.
Katılanın hakları
Madde 239 – (1) (Değişik:
24/7/2008-5793/41 md.) Mağdur veya suçtan zarar gören davaya katıldığında,
cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteyebilir.
(2) Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve
dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde avukat
görevlendirilmesi için istem aranmaz.
1-) Kimlik tespiti yapılmalı, muhatap kimliğe ilişkin soruları doğru cevaplandırmak zorunda. Yalan beyan TCK m. 206 kapsamında cezalandırılır. Kimlik belgeye dayanmalı ve belge fotokopisi dosyaya alınmalı.
OHAL m. 25/a-1 ve b-1'e göre kimlik açıklanmak zorunda.
Kabahatler Kanunu m. 40 gereğince kimliği hakkında beyanda bulunmaktan kaçınan adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan ilgili hakkında 50 TL idari para cezası uygulanır. Tutanak, Cumhuriyet savcılığına intikal ettirilir.
Muhatap, kimliği anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır (Uygulamada yok).
2-) Hakları hatırlatılır.
3-) İsnat olunan suç anlatılır.
4-) CMK m. 141'e göre maddi/manevi tazminat sorumluluğu doğabilir.
5-) Müdafi hakkı
6-) Yakınlarına haber verme hakkı. Yabancılar için konsolosluğa bilgi verilir. Tutuklamada hakim kararıyla yakınlarına bildirim yapılır. Yabancı için karşı çıkmazsa konsolosluğa. Uygulamada, tutuklama kararının sonuna, yakınlarına cumhuriyet savcılığı aracılığıyla bilgi verilmesine ibaresi yazılıyor.
7-) Terör ve Devlet Güvenliği Aleyhine Suçlar'da görevlilerin sadece sicil numaraları yazılır. Çağrı kağıtları işyerlerine gönderilir. Tutanaklarda işyeri adresleri gösterilir.
8-) Suçlama hakkında açıklamada bulunmama hakkı hatırlatılır.
9-) Somut delillerin toplanmasını isteme hakkı hatırlatılır.
10-) Kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.
11-) Çağrıda teknolojiden yararlanılır.
12-) Tutanak tutulur.
13-) İfadede iftira atmamak kaydıyla yalan söylenmesi mümkündür. TCK m. 206 dikkate alınmalıdır.
14-) İfade özgür olmalı. Etkileyici hiçbir şey yapılamaz.
15-) Kanuna aykırı menfaat vaat edilemez.
16-) Yasak yöntemlerle elde edilen deliller hükme esas alınamaz.
17-) Müdafi hazır bulunmaksızın alınan ifade hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
18-) Aynı olayla ilgili yeniden ifade alınması ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
19-) Soruşturma aşamasında ifade almada en fazla üç avukat bulunabilir.
20-) Yönetmeliğe göre müdafi ile görüşme için uygun ortam sağlanır. Dışarıdan konuşulanların duyulmaması gerekir. Vekaletname aranmaz. Müdafi ile yazışmaları denetlenmez. Dilekçeler en kısa zamanda muhatap birimlere ulaştırılır.
21-Müdafi doğrudan cevap veremez. Sadece hukuki yardımda bulunabilir. Müdafiin her türlü müdahalesi tutanağa geçirilir. Müdafi delil karartamaz.
22- i-Müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse,
ii. 5 yıldan fazla cezalandırma gerektiren suçlarda,
iii. Çocuk, akıl hastası, sağır dilsiz, kendini savunamayacak derecede malul ise resen müdafi ataması yapılır.
23. CMK m. 250 seri muhakeme:
a-) Zorunlu müdafi ataması yapılır.
b-) Sanığın kabulü gerekir.
c-) Şablon suçlarda mümkündür.
d-) Bilgilendirme yapılır.
e-)C. Savcısı teklif eder.
f-)C. savcısı yaptırımı belirleyebilir:
-Ertelenebilir.
-HAGB mümkün.
-Seçenek yaptırımlar mümkün.
g-) Mahkeme hükmü kurar.
h-)Talebin reddi halinde beyanlar delil olarak kullanılamaz.
i-) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır dilsizlik hallerinde uygulanmaz.
j-) İştirak halinde işlenen suçlarda iştirak edenlerdin birinin razı olmaması halinde uygulanmaz.
k-) Ulaşılamazsa uygulanmaz.
24-) Şüphelinin suçlu olduğunu gösterecek delilleri belirlemek ve toplamak kolluğun görevi. Sanık, suçsuzluğu ispata, yakınları hakkında beyanda bulunmaya zorlanamaz.
25-) İkrar halinde delil göstermeye zorlanamaz. Yalnız ikrara dayanılamaz.
Hukuka uygun deliller:
i-Maddi deliller ve tanık beyanları,
ii. Teşhis,
iii. Temsili keşif,
iv. Yüzleştirme.
26-) Şüpheliye yemin ettirilemez.
27-) İşlemler tutanakla tespit edilir.
28-) Değişen koşullara uygun soruşturma yöntemleri geliştirmelidir.
Ukrayna'nın bizden farkının olmadığını bir kez daha teyit ettiğimiz ilginç youtube videosunda 1,54 saniyede görülebilecek olan arka camdaki yazı...
https://www.youtube.com/watch?v=kqVyDONsA44
The Economist 30 Nisan sayısı sayfa 41
If the acute phase of the conflict subsides and people start to return home, the need for psychiatric support in Ukraine is likely to grow substantially. As other conflicts have shown, a drawnout war of attrition could pile on mental casualties. Syria Relief, a charity, estimated last year that threequarters of Syrian refugees in Turkey and Lebanon may have had serious mentalhealth symptoms
1943 yılı Temmuz ayında Kursk kasabasına yakın gerçekleşen tank savaşında, Almanya Stalingrad yenilgisinin intikamını almak ve Sovyet direnişini kırarak savaşı bitirmek istiyordu. Almanlar panzer ve stürmgeschütz tankları ile yürüttüğü savaşta Kursk burnu olarak anılan alanda bulunan beş yüz bine yakın Sovyet askerini kuzey ve güneyden yürütülecek operasyonla sıkıştırma stratejisinin Rus T-34 tanklarıyla başarısızlığa uğramıştır.
Alman panzerlerin üstünlüğü zırh kalınlığı ve 2 km'yi bulan menziliyle 88'lik toplarıdır. Rus T 34 tankların zırh kalınlığı 4,8 mm ve topları 76'lıktır.
Rusların tek şansı hızlıca Alman tanklarına yaklaşmak ve özellikle namlu altı ya da yanlardan vurmaktır. Rus komutası ayrıca T-34 tanklara Alman tanklarına hızlıca saldırarak üstlerine çıkma talimatı vermiştir. Bir de Alman ilerleyişini durdurmak amacıyla sivillerden yararlanarak yaklaşık 4.000 km'lik hendek kazılması iyi bir strateji olarak görünmekte.
Savaşın sonunda galip olsa da dikkat ve enerjisini artık İtalya cephesine kaydırmak zorunda kalan Almanlar, Berlin'e kadar çekilmek zorunda kalıyor ve bundan sonra Sovyet ilerleyişi durdurulamıyor.
Alman hataları:
1-)Açık alanda saldırıya geçtiler.
2-) Hatta hendek kazılabilir ve bu hat boyunca 2 km geri çekilerek Rus tanklarının saldırması ve uzaktan vurulması beklenebilirdi.
3-) Rus tanklarının yaklaşmasına izin verilmesi
4-) Luftwaffe'nin beklenen desteği sağlayamaması,
5-) Savaşın sonunda kazanan olmasına rağmen Pirsus zaferi gibi geri çekilmeleri,
6-) Hitler'in saha komutanlarını dinlememesi.
7-) Rusların -özellikleri iyi olmasa da- sayı olarak fazla tank üretmeleri konusunda gereken istihbaratın sağlanamaması,
8-) Saha istihbaratı açısından Rusların savaş sırasında izledikleri stratejilerin, karşı stratejilerle önlenememesi.
9-) Mayın ve savunma hatları oluşturulmaması.
Şimdilerde olmayan, 1991 yılı haziran ayında tamamladığım okul. Sağlık Bakanlığı'nın -sözümona- en iyi okullarından biriydi ama başarısı eğitimin kalitesinden, mükemmel bir idareden çok seçme öğrencilerinin üniversite sınavında aldığı başarılardandı.
Seçme öğrenciler dışında da öğrencileri vardı. Ama asıl felaket, lise birinci, ikinci sınıf öğrencisi iken sınavlara girip kazanan öğrencilerin de ortaokul sonrası öğrencilerle aynı sıralarda okuyabilmesiydi. Özellikle o çağlarda bir yaş bile çok farkedebiliyor. 14 yaşındaki bir çocuğun hayata bakışıyla 15, 16 ve hatta 17 yaşında aynı sınıfta bir öğrenci arasında çok farklar var. Bir de bölgesel ve aileden gelmeden farklılıklar var.
Ankara'nın tuhaflığından mı, yoksa Türk insanının vurdumduymaz, farkındasızlığından mı bilinmez, en yakın komşularının dahi bilmediği okulun, muhteşem bir bahçesi, iyi bir kapalı spor salonu ve tek katlı uzunca bir yemekhanesi vardı. Dünya Sağlık Örgütü mü yaptırtmıştı okulun bu kısımlarını bilinmez, bu yapılar dışında kalan yatakhanesi (halen kullanılmıyordur inşallah), yapısı, basıklığı, odaları itibarıyla çok kötüydü.
80'lerde okullardan uzaklaştırılıp sonradan dönenler, okulun son sınıflarında 30'lu yaşlara merdiven dayamıştı ve değme hababam sınıflarına taş çıkartırlardı.
Bugün asıl anlatmak istediğim aslında bu son sınıfların, yatılı okula ilk kez gelen bizim gibi garibanlarla arkadaş olup, borç para alıp vermemeleriydi. Zaten binbir sıkıntılarla okursun. Kimse bilmez paran var mı yok mu. Buna rağmen birileri diğerlerinden borç paralar ister alır ve ödemezler. Bir kez düşersin bu tuzağa ama zaten bir kez düşebilirsin.
İşte o zamanlarda ikibin lira kadar paramı kaptırmıştım böyle birine. Versen mi iyi olsan, vermesen mi kötü olsan bilemezsin. Vermeyip kötü olmak daha iyidir aslında. O zamanlar iyi paraydı ikibin lira. En büyük para yirmi bin lira o zaman. Demek ki bu zamanın da yirmi lirası falan. Esas olan miktarı değil de insan zihninde açtığı yaradır. İnsanın o genç dimağında arkadaşlık, söz verme, ahlak, aldatma, doğruluk gibi pek çok kavramı yeniden yeniden sorgulatır ve insanın kendisini ahmak hissetmesine neden olur.
"Delil tâbirinin, hatalı olarak delil muhtevasının öğrenilmesi ve değerlendirilmesi vasıtalarını, örneğin bilirkişi incelemelerini ve keşfi de içine alacak şekilde kullanıldığı vardır."
Bu nasıl bir ifade? Doğrusu nedir?
Uygulama dışı yazarların Türk hukukunda konusu suç
teşkil eden bir çok eyleme rağmen kısmi iz değerlendirmesi yaptıkları
görünmektedir. Ceza yargılamasında olaylar kasten yaralama, öldürme ile sınırlı
değildir. Kriminal laboratuvarlarının inceleme dışı bıraktığı çok fazla sayıda
suç bulunmaktadır. Örneğin vergi, orman ve kaçakçılık suçları gibi. Bu nedenle
kolluk suç inceleme, olay yeri inceleme ya da kriminal bürolarının çözümlemesi,
değerlendirmesi dışındaki suçlar, uygulama dışı yazarların
değerlendirdiklerinden çok daha fazladır.
Ne desem bilmiyorum.
Bomboş ve o kadar sıradansın ki,
Ne görsem huzur doluyum,
Ne görmesem kararsız...
O kadar sıradansın ki artık.
Ceza hukuku alanında eserimsiler yayınlayan bir kısım zevata göre hakarete teşebbüs diye bir suç olabilir. Lakin, böyle bir suçun gerçekleşmesi mümkün değil. UYAP kayıtlarının tutulmaya başlandığı ilk günden bugüne hakarete teşebbüs diye bir kayıt olmaması bir yana, eylemin bölünmezliği hayatın olağan akışına da uygun.
Öte yandan bir kısım yazarlar, posta gönderilirken başkası tarafından ele geçirildiğinde hakarete teşebbüs suçu oluşurmuş gibi saçma sapan bir yorum yapmış, diğer zevat da bu görüşü çalışmalarında kullanmış.
Bakın "On milyoncuk borç verir misin?" adlı filmde kürsüde bulunan Hulusi Kentmen en anlamlı cevabı vermiş:
Hakarete teşebbüs diye saçma bir suç olur mu?
Zorunlu müşterek mesailerden bir kısım zevat, bilmediği konularda ahkam kesmeyi marifet zannediyor nedense.
Tahammül sınırlanırı zorlayan ukalalığa nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum. Sürekli alttan almaktan bıktım.
Yaptığımız çalışmalar nedeniyle çok sayıda yayınevi ve matbaayla görüşmek zorunda kaldık. Bunların bir kısmı gerçekten yardımcı olabilmek için elinden gelen bütün çabayı gösterirken bir kısmı ile ortak anlaşma zemini oluşturmak bile imkansızdı.
Matbaalar daha çok resmi kurumlardan gelecek işlere ya da davetiye, kartvizit, eşantiyon gibi işlere odaklanmış durumdalar. Bu nedenle kitap çalışması için matba bulmak da çok zor. Bulunabilenler de standart sayılara odaklanmış durumdalar ve bu standart sayılar sizin çalışmanızın basılmasını imkansız kılıyor.
Hukuk yayınevleri işin bilimsel niteliğinden çok ticari yönüne bakmakta. Doktora çalışmasını tamamladıktan sonra çalışmanın yayınlanmasına aracı olan yayınevine elimde çok sayıda yabancı kitap olduğunu ve bunların çevirisini yapsam basıp basmayacağını sormuştum. Onun ise ilk sorduğu şey piyasada satıp satmayacağıydı. Ben ülkemizdeki hukuk okur-yazarlığı düzeyini de düşünerek satmayacağını söyleyince, bize satabilecek çalışmalar lazım denmişti.
İşte hukuk yazarlığımda dönüm noktası bu sözdü. Ama çalışmalar çıktıkça ticari katkı sadece kendilerine olunca, hukuk yazarlığında ikinci, üçüncü ve bilmem kaçıncı dönüm noktalarını yaşamak durumunda kaldım. Bu sonraki dönüm noktalarını bilahare paylaşırım.
Kitap çalışmasının bilmem kaçıncı sayfası aynen;
Fotokopi üzerinden sahtecilik incelemesi yapılabilmektedir. “... fotokopilerde grafolojik tanı unsurları kayba uğramakta ise de; fotokopi belgelerin net olması halinde üzerinde inceleme yapılması mümkün bulunduğundan, sanığın ve onun adına belgeyi ibraz edenin olay tarihinden önceki günlere ait imza ve yazı örnekleri temin edilerek Adli Tıp Kurumuna gönderilip bilirkişi incelemesi yaptırılarak yazı ve imzaların kime ait olduğu saptanıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir”.[1]
Gerçekten son dönem yetişen avukatların dilekçe dahi yazamamalarını daha iyi anlayabiliyorum. 2007 tarihli ve hangi amaçla neden böyle bir değerlendirme yapıldığı anlaşılmayan bir yargıtay kararından cımbızlayarak nasıl böyle bir sonuca ulaştın?
Geçtim eşyanın tabiatını, ne ceza ne hukuk kısmında böyle bir değerlendirme görülmüş şey değil. Oldukça istisnai bir karara istinaden böyle bir genel değerlendirme gerçekten felaket...
Bıçak ve Ceza Muhakemesi Hukuku,
Bıçak CMK çalışmasından,
Belgenin bir kamu kurumu tarafından kamu kurumunun görevi gereği düzenlenmiş olması halinde belge, “resmi belge” adını alır. Suç tutanağı, ilam, vekaletname, öğretmen tarafından düzenlenen sınıf defteri, diploma, sertifika gibi belgeler resmi belge örneklerini oluşturur. Herhangi bir belgenin “resmi belge” niteliği kazanabilmesi için üç temel unsuru bünyesinde barındırması gerekir.
sayfa bilmem kaç.
Sen kum nedir bilmezsin Deniz Görmedin ki. Yum gözlerini, zamanı düşün, Deniz bir gözünde Kum bir gözündedir. Sen taş nedir bilmezsin Dağa çıkmadın ki Yürü ufuklara doğru, Dağ bir ayağında Taş bir ayağındadır Sen kül nedir bilmezsin Ateş yakmadın ki, Uzat ellerini gökyüzüne, Ateş bir elinde Kül bir elindedir Sen kan nedir bilmezsin Ölmedin, öldürmedin ki, Yat toprağa boylu boyunca Ölüm bir yanında Kan bir yanındadır Sen aşk nedir bilmezsin Beni sevmedin ki Ağla, ağlayabildiğin kadar Bütün güzellikler sende Aşk bendedir.
Ümit Yaşar Oğuzcan'ın en sevdiğim şiiri
neden hakimlik yapıyorsun.
GÜLDÜR GÜLDÜR'DEN Adana Adliyesi
Koç Üniversitesi'nde ders anlatan eleman
Uluslararası Adalet Divanı (UAD), ceza mahkemesi değildir. Sivil bir mahkeme olan UAD, hükumetler arasındaki çatışmalar üzerinde yoğunlaşmakta, bireysel suçluların üzerinde hiçbir yetkisi bulunmamaktadır.
Kitaplarınız da boş, hem de bomboş,
Divan ibaresi, olağan mahkemelerde yargılanması mümkün olmayan kişi ve kurumlar için kullanılır. Olağan kişilerin yargılamasını yapan makamlar "Divan" değildir.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu
01/06/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun, toplumsal dengeye en büyük
etkilerini bize göre hırsızlık, bilişim suçları, cinsel suçlar ve uyuşturucu
madde kullanma suçlarında görmek mümkündür. Suçların toplumda karşılaşılma
sıklığı ceza siyasetinin amaçlarına ulaşmadığını göstermektedir.
6545 sayılı yasa ile 18/6/2014
günü yapılan değişikliklerle ıslah gayesinden çok caydırıcılığı amaç edinen
bir TCK ile karşı karşıyayız. Bu değişikliklerle toplumsal değişimin sağlanıp
sağlanmayacağını zaman gösterecektir. Yalnız caydırıcılığı esas alan bir
kanunlaşmanın hiçbir şekilde amacına ulaşmayacağını, sosyal ve ekonomik yapı,
kültürel gelişim sağlanmadıkça ceza siyasetinin hedeflerine ulaşmasının güç
olduğunu söylemek gerekir.
Bu çalışmanın konusu yalnız
hırsızlık suçlarıdır. Suçun kanunda işleniş şekli, Yargıtay uygulamaları,
uygulamada karşılaşılan sorunlar üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın okurlarına faydalı olması dileğiyle
saygılar sunarım.
Binbir zahmetle makale hazırlıyorsunuz. Daha doktora tezinizi okumayı, değerlendirmeyi beceremeyen, anlamayan akademisyenlere gidiyor. Kıyasıya eleştiriyor sizi. Bütün egolarını tatmin etmeye çalışıyor. Uluslararası intihal ve atıf kurallarını bilmeyen komedyen Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsüne ilişkin tarihçe kısmında ATIF yapılmasını istiyor.
Kimlere gidiyor makaleler:
1-)Non-refoulement ilkesinin ceza hukukuyla ilgisinin bulunmadığını zannedene,
2-) Pandemi karantinasına uymayanlar tutuklanabilircilere,
3-) Baro başkanına kimlik soran suç işlemiştircilere,
4-) Sanık-katılan doğrudan soru sorarsa duygusal davranabilircilere,
5-) Kitabının 10. baskısına kadar daha ceza kanununu tam olarak incelememişlere,
6-)Zorla kendi makalesine atıf yaptırmaya çalışana,
7-) Gerçekten yabancı dil bildiği şüpheli olana,
8-) Uygulamadan bihaber olana.
Bakın buradan ceza hukuku dönmez.
Okumaz bu çocuk!
Bu ülkeden uluslararası çapta ceza hukukçusu çıkmaz.
Daha okulunda öğrencisine adil olamamış akademisyenden yaptığı/yapacağı hiçbir işte adil olması beklenemez.
12 Şubat tarihli, sayfa 29.
Dronlar ve savaş sanayi ile ilgili çarpıcı tespitler var. Helikopter satışında da ABD'nin satış izni vermediğini açıkça belirtmiş. Övgü dolu tespitler de var. Hayal kırıklıkları da.
Geliştik, gelişeceğiz ve daha da güçlü olacağız.
Son kısmında, Ukrayna savaşında Ruslara karşı TB2'lerin pek dayanamayacağını ve çok zorlu bir test olacağını belirtmiş. Akıncılarda kullanılan motor Ukrayna'ya aitmiş ve havadaki hedeflere de kullanılabileceği belirtilmiş.
Haftalık gelişmeleri anlatan bir dergide ülkemiz savunma sanayi ile ilgili oldukça kısa ama çarpıcı bir makale. Eskiden Ruslara ait gazeteler Türk savunma sanayi ile ilgili dalga geçer gibi haber yaparlardı. Şimdi batı medyası -ama oldukça ciddi- tespitlerle göze çarpıyor.
Turkey’s arms exports Drones of their own I t has left a trail of smouldering Russianmade tanks, trucks and artillery in wars in NagornoKarabakh, Syria and Libya. Soon Turkey’s tb2 drone may have a chance to do so again in Ukraine, which has bought dozens of them over the past couple of years and is now bracing for a Russian invasion (see International section). On February 3rd Ukraine’s president, Volodymyr Zelensky, and Turkey’s, Recep Tayyip Erdogan, inked a deal to build more of them together. Some of the drones have already seen action. A tb2 destroyed a howitzer used by proRussian separatists in Ukraine’s Donbas region in October. American officials say Russia may have been planning to fake a tb2 strike against civilians as a pretext for war. Mr Erdogan sees Turkey’s drones as the harbinger of a military revolution. He wants to eliminate Turkey’s reliance on foreign suppliers and turn the country into a big arms exporter. Some of his plans are fanciful, but he has already made considerable headway. Next year Turkey expects to deliver two corvettes to Ukraine, of a model used by its own navy. Turkey’s arms industry is bigger and more selfsufficient than ever. Turnover rose from $1bn in 2002 to $11bn in 2020. Its army, the secondbiggest in nato, once relied on foreign suppliers for 70% of its needs. That is now down to 30%. Last year Turkish arms and aerospace exports reached $3.2bn, a new record. Plans to develop a homegrown defence industry first picked up steam after 1974, when America responded to Turkey’s invasion of Cyprus with an arms embargo. But they have kicked into overdrive under Mr Erdogan. Foreign pressure is again a big motivator. After Mr Erdogan purchased a missiledefence system from Russia in 2017, America banished Turkey from its f-35 stealthfighter programme and imposed sanctions on the country’s procurement agency. Other nato allies banned some weapons sales after Turkey attacked Americanbacked Kurdish rebels in Syria and supported Azerbaijan in its recent war with Armenia. Mr Erdogan now seems determined to go it alone. “We will continue,” he said last year, “until we completely free our country from foreign dependence.” Turkey’s drone programme has been the industry’s calling card. (It has also become a family affair. The head of the programme, Selcuk Bayraktar, married one of Mr Erdogan’s daughters in 2016.) At only a few million dollars a pop, the tb2s have been flying off the assembly line. Last year Poland became the first nato member to buy them. Turkey has sold them to at least 12 other countries, including Qatar, Morocco and Ethiopia, which has used them against rebels from Tigray, its northernmost region. Evidence suggests the tb2 was responsible for an air strike that killed at least 58 civilians in Tigray in January. In Turkey’s own forever war against the guerrillas of the Kurdistan Workers’ Party (pkk) in northern Iraq and Syria, the tb2 has become a routine tool. Mr Erdogan believes total victory is within reach, and rules out new peace talks. But Turkey’s ambitions go well beyond drones. The country plans to roll out its first light aircraft carrier, the 25,000tonne tcg Anadolu, later this year. The warship was designed with the f35 in mind but is being refitted to carry the Akinci drone, the tb2’s more advanced cousin. The new drone, equipped with a Ukrainian engine, can strike targets in the air and on the ground. Deliveries of Turkey’s first indigenous battle tank, the Altay, are scheduled to begin in 2023, though the project has been plagued by delays. Qatar, which owns 49.9% of the company that produces the tanks, has promised to purchase 100 of them. Turkey also plans to build its own submarines, unmanned attack helicopters and fighter jets. The industry has a bright future, but Mr Erdogan’s dream of selfsufficiency is unrealistic. Designing and building components like aircraft and naval engines, advanced sensors and microchips is prohibitively expensive, says Arda Mevlutoglu, a defence analyst. Foreign sanctions, which have inspired the industry’s growth, are also holding it back, disrupting procurement and exports. The most notable example is Turkey’s planned sale of 30 attack helicopters to Pakistan. The deal, worth $1.5bn, is nearing collapse because America has refused to grant Turkey an export licence for the chopper’s Americanmade engine. The biggest hole is the one left behind by the 100 f35s Turkey ordered, but will not receive. Aboard the tcg Anadolu or elsewhere, Turkey’s drones are no substitute for the advanced American fighter jets. Unfortunately forUkraine,they are also no match for Russia’s army. The tb2s could land a few blows in the war’s early stages, says Michael Kofman of cna, an American thinktank, but would easily be knocked out of the sky or destroyed on the ground by Russian air defences and warplanes. Conflicts with Russian proxies allowed Turkey to show off its new weapons. A Russian war with Ukraine would be a vastly toughertest.
*Uyuşturucu
materyalleri üzerinde parmak izi tespit edilmiş olmasına rağmen, sanığın suçu
kabul etmemesi ve materyallerin imha edilmiş olması halinde yeniden parmak izi
alınarak karşılaştırma yapılması yönünde bozma kararı verildiği gözlenmektedir.
Söz konusu kararlarda bu olağan dışı bozmanın sebebi –en azından- Yargıtay
kararları içeriğinden anlaşılmamaktadır: Hukuka aykırı delil mi söz konusudur? Sanık
ikna mı edilmeye çalışılmaktadır?[1]
[1] “…Adana Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme
ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğü tarafından parmak izlerinin AFİS veri tabanında
yapılan sorgulaması neticesinde; materyaller üzerindeki 14 adet parmak izinin
sanığın sağ başparmak ve yüzük parmağı ile aynı olduğunun tespit edildiği,
ancak sanığın aşamalardaki savunmasında ele geçen uyuşturucu maddeler ile
ilgisi olmadığını beyan etmesi ve materyallerin de imha edilmiş olduğunun
anlaşılması karşısında;
Sanığın yeniden parmak izi örnekleri
alınıp, bu parmak izlerinin Adana Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve
Kimlik Tespit Şube Müdürlüğü AFİS sisteminde kayıtlı olan parmak izleriyle
karşılaştırmasının yapılarak ek rapor alınması, daha sonra tüm delillerin
tartışılarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken önceki uzmanlık
raporuna itibar edilerek hüküm kurulması, Yasaya aykırı…”10.CD. 2/11/2021 gün, 2021/15705 Esas, 2021/11091 Karar
Tarihsel düşman ya da dost Rusya'nın, bütün komşu ülkelere karşı agresif, saldırgan ve yıpratıcı bir politikaya sahip olduğu biliniyor. Geçmişte bizler gibi belki bizlerden de fazla,
Almanlar,
İsveç,
Finlandiya,
Japonya da çok çekti bunlardan.
Rusya nasıl bir devlet? 1993 Anayasası ile ilgili bir çalışmam olmuştu yüksek lisansta. 2008 yılında esaslı değişiklikler yaptılar sonra. Putin faktörü olmasa ikinci ve belki üçüncü dağılımı yaşayacak esasen emanet bir devlet var karşımızda. Çok sağlam görünüyor ama aslında herkesin bildiği üzere çok zayıf bünyeye sahip bir devlet. Yakın zamanda yine bu sefer kendi ırkdaşlarına çökecek gibi
Neyse ki esas konu bu değil. Esas konu Rusça.
Zrdavsvuyte ile başlayan Rusça macerasında ne kadar yol alabildim. Cevap: Çok da fazla değil. 800 ila 1000 civarında sözcük ve geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman bildirimi dışında çok genel gramer konuları. Buna harcayacağım zamanı Almanca'ya harcasaydım, ileri düzey akademik almancam olurdu. Başlayacak olanlara tavsiyeler: Uzak durun!
Her dile erken başlanmalı. Ben de 30'lu yaşlarda başladım Rus dilini öğrenmeye. İngilizce, Fransızca ve Almanca sonrası yeni bir dil öğrenmeliydim.
Neden önemli?
1-)Dünyada en geniş alanda kullanılan dil olması,
2-) Rusya, askeri ve siyasi gücü,
3-)Uluslararası ilişkilerde dünyanın yarısı,
4-) Tarih okumaları,
5-) Hukuk ve kamu yönetimi açısından batı dünyasından çok farklı bir dünya.
6-) Bilimsel çalışma zenginliği,
7-) Konuşan ülke çokluğu,
8-) İnternet ve sosyal medya kullanımı,
9-)Teknoloji okumaları.
Şimdilik aklıma gelen nedenler...
Yukarıdaki dillerden hangisine yakın: Cevap hiçbirine. Kim derse ki Almancaya yakındır boş söyler. kim derse ki Fransızcaya yakındır, bu tespit de bomboştur. Belki Türkçeden geçen sözcüklerle bizim etkimiz Rus dilinde çok daha fazladır.
Paka,
Bu çalışma, Amerikan hukuk tarihinden önemli bir sayfa olduğuna inandığımız Salem yargılamalarına ilişkindir. Çalışmayı incelerken olabildiğince yabancı kaynaklardan yararlanılmaya çalışılmıştır. Konuyu incelediğimiz sırada, detaylara gizlenmiş pek çok fenomenin bulunduğunu gözlemledik. Bu çalışma bakış açısına göre;
– Köleliğe Amerikan tarihindeki bakış,
– Bağnazlığın insan hayatına mal oluşu,
– Tanıklık ve tanıklığın sorgulanması,
– Amerikan hukuk tarihinde bir kilometre taşı,
– Hayali delillerle kişilerin yargılanıp mahkûm edilmesi,
– Suç ikrarının mahkûmiyete esas alınması ve cezaya etkisi,
– İşkence,
– İnanç ve hukukun iç içe olmasının yargılamalara etkisi,
– Din adamlarının ve özel hayatlarının yargılamalara etkisi,
– İnanç konusundaki eksik ya da hatalı bilginin yargılamalara etkisi,
– İdam cezası gibi pek konuya ilişkin değerlendirme yapılmasının mümkün olduğunu gördük. Bu sınıflandırmaya göre elinizdeki kitap;
– iyi bir tarihi çalışma,
– orta düzeyde bir hukuki eser,
– kötü bir korku anlatımı,
– zayıf bir teolojik eser olarak da tanımlanabilir.
Bunlardan herbiri olabileceği gibi hiçbirisi de olmayabilir. Tarihte benzer bir olay olup olmadığını, konuyla ilgili araştırmaların sınırlı oluşu, kültürel kopukluklar nedeniyle anlayabilmemiz mümkün görünmemektedir. Ancak görünen odur ki Amerikan toplumu 300 sene önce yaşanan ve 19 kişinin idamına neden olan olayların sebep ve sonuçlarını unutmak istememekte ve bunlardan sonuçlar çıkartabilmektedir.
6 taneydi bu tip karar. Dosyaların karara çıkmasından 1 yıl sonra nasıl düzeltildi bu hata. İlk derece mahkemesine başka karar gitti de istinafa başka dosya mı kaydedildi.
Gerçekten merakımdan soruyorum. Nasıl düzeltildi?
Kendi makalelerine atıf yapılmasına zorlayan ilginç akademik komedyen...
e tabi dergiden hakemin değiştirilmesini talep ettim.
Askerden hukukçu olursa
Yetiştirmeye çalışacağım. Ama önceki hakemimiz iki makale çalışmasını daha okumamı önermişti. Bu hakemimiz, üç makale ile iki kitap önermiş. Bir de anladığım kadarıyla kendi makalelerine de atıf yapılmasını istiyor. Bu etik değil. Daha önce kanunilik ilkesi ile ilgili o kadar uzunca bir zaman yapmış olduğum çalışmanın çöpe gitmesine neden olmuştu. Bu nedenle mümkünse farklı bir hakeme gönderilmesini istiyorum. Kendi dipnotuna bile atıf yapılmasını istemiş ki, bu kabul edilir birşey değil. Tarihi olaylarda atıf yapılmaz. Bu çok temel bir ilke. Özür dileyerek, adil olduğunu ve olabileceğini düşünmüyorum. Mümkünse hakemin değiştirilmesini istiyorum.
Delil tâbirinin, hatalı olarak delil muhtevasının öğrenilmesi ve değerlendirilmesi vasıtalarını, örneğin bilirkişi incelemelerini ve keşfi de içine alacak şekilde kullanıldığı vardır.
yenisey/nuhoğlu, s. 302.
nedir yani
CMK m.67’de,
CMUK m.76’daki “Hâkim, verilen raporu kâfi görmediği takdirde aynı bilirkişi
yahut tâyin edeceği diğer bilirkişi tarafından yeni bir rapor tanzim edilmesini
emredebilir" düzenlemesine yer verilmiş olmasa da, f.5’te yer alan “Bilirkişi
incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya
itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet
savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanunî temsilciye
süre verilir." şeklindeki düzenlemeden bu sonuca ulaşılmaktadır. (özbek vd., s. 628)
Halbuki uygulamamızda hâkim ya da savcının bir suçun oluşup oluşmadığı hususunda bilirkişiden görüş ahnası sık karşılaşılan bir durumdur. (Özbek vd. s. ?)
Ya gerçekten böyle bir bilirkişi ya da hakim ya da mahkeme var mı?
"Bilirkişilik kurumuna uygulamamızda amacına uygun olarak başvurulmadığı, hatta kurumun “soysuzlaştığı” söylenebilir. Uygulamada sık sık “olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığı”, “hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı” gibi hususlarda bilirkişiye başvurulduğu görülmektedir. Önceki yasa döneminde bazı değişiklikler yapılarak bu uygulamanın önüne geçilmek istenmişse de başarılı olunamamıştır. İşte yeni yasal düzenlemeler de bu amacı taşımakta, eskiye nazaran önemli değişiklikler getirmektedir. Bu değişiklikler arasında en dikkat çekici olanı hemen aşağıda incelenecek olan bilirkişi listelerinin oluşturulmasıdır." ibaresine yer verilmiş özbek vd. sayfa 616'da.
Böyle bir anlatım tarzını kabul etmek mümkün mü? Üstelik kusurun araştırıldığı hallerde kaçınılmaz olarak hakim ya da mahkemeler bilirkişiye başvurmakta. Hakaret suçunun unsurlarının olayda gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bilirkişi raporu alındığını konuyla ilgili o kadar çalışmamız var hiç görmedik. Bu eksik ya da hatalı bilgiyle ceza hukuku nereye gidebilir?
"Anglo-Sakson hukukundan farklı olarak teknik anlamda tanık gibi bir delil aracı değildir."
Kimin çalışmasında yer aldığını yazmayacağım. Ama ceza hukukçusu olduğunu zanneden çok kişinin çalışmasında var. Ceza yargılamasının nasıl yürüdüğünü bilmeyen, ceza kanunlarının tamamı üzerinde hakimiyeti bulunmayan herkes böyle bir cümleyi kurabilir. Ancak bu sadece bir ZANdır.
Sanığın savunması ceza yargılamasında olmazsa olmazdır. Pek çok ceza yargılamasında sanığın savunması dışında delil olmaz. Üstüne üstelik aynı çalışmada yargıtayın tevilli ikrarı kabul etmediğini zannetmek daha da felakettir. Bu, hukuk değildir. Ceza yargılamasını bilmemektir. Bunun adı doktrin de olamaz.
Temenni olabilir mi? Kanunu bilmeyen bir kimse için olabilir. Ama kanunu bilen bir kişi de bu cümleleri kuramaz, kurmamalıdır.
Hukukun diplere vurmasını daha iyi anlıyorum bu değerlendirmelerle. İyi birşey yapın: bu işleri bırakın...
Özellikle makalemde de belirttiğim üzere, BAM dairelerinin ikinci, üçüncü ve dördüncü ve hatta gereksiz nedenlerle ilk derece mahkemesine iadesi nedeniyle uzayan süreçler nedeniyle mahkum dahi olsalar vatandaşlar Anayasa mahkemesine bireysel başvuruya başvurmalılar.
Alıntıladığım makaleden/kitapçıktan/broşürden/el kitabından (!) hemen hemen aynen kopya yaptığım kısmı düzeltmemi istiyor. Oysa elemanlar uluslararası bir kuruluşa hazırlamışlar bu kitapçığı:
"Nürnberg ve Tokya Mahkemelerinin Statüleri ve bu mahkemelerin verdiği kararlar, 11 Aralik 1946’da gerçekleştirilen BM Genel Kurulu toplantılarında kabul görmüştür. Bunun üzerine, BM Genel Kurulu, içtihatlarla yaratılan prensipleri ve Statüleri yasallaştırmak ve dünya barışı ile uluslararası güvenliği sağlamak için bu kurallara dayanan uluslararası bir ceza kanunu taslağı hazırlamakla BM Devletler Ceza Hukuku Komitesi’ni görevlendirmiştir. Bu Komite’nin çalışmalarının yanı sıra BM bünyesinde aynı konuyla ilgili değişik çalışmalar da yürütülmüştür."
Evet bence de cümle kopuk, bazı yerleri anlamsız. Ama akademikler böyle yazmış. İsimlerini koyayım da intihal davası neyim açmasınlar...
Güller,
Nimet/ Zafer, Hamide (2006) Uluslararası
Ceza Mahkemesi, El Kitabı, Bonn: Gustav-Stresemann-Institute.V., s. 1,2,
Kar yağıyor ve Şırnak günlerimi hatırlıyorum. Yılbaşı akşamının sabahında 1 metreye yakın ve Şubat'ın 1'inde yine bir metreye yakın. O sene nevruzda yağan son karı. Kan ve barut kokusunu...
Sonra konya günleri. Soğuk işlemez hukuk fakültesi günleri. Uykusuz nöbet günleri. Can sıkıcı dersler. can sıkan herşey. Aldığım yüzlerce mizah dergisi. Siyah-beyaz bir televizyon. Bisiklet tutkusu sonra.
İçinde kar yağışı olan Ankara günleri gelmiyor aklıma. Nevşehir de. Oysa biz Urfa'dayken de yağmıştı kar. Hele hele Aksaray hiç gelmez aklıma hayatımda ilk kar gördüğüm yer olmasına rağmen.
Anlamlandırdığım zamanı hatırlamak istiyorum demek ki.
Bursa'da da anlamlı zaman.
Bilmiyorum neden...
Okumak, küçük yaşlardan beri yaptığımız ve işimizin gereği eylem. Sabah oku, öğlen oku, işte, arabada, televizyon karşısında yatarken oku, oku, oku...
Dinlemek, okumak kadar önemli değil belki. Ama bir saatte 20 sayfa okursunuz. Ama anlamlı hızlandırılmış bir videoda bir saatte dinleyebileceğiniz miktar, okunmuş kitap biriminden 40 sayfaya yaklaşır.
Bu nedenle zamanı iyi kullanmak isteyen, teknolojiden anlayan ve kafası da çalışan okuyucunun, dinleyiciye evrilmesi kaçınılmaz.
Hem sayfalarca İngilizce, Almanca, Fransızca okuması yapmıştık ne işe yaradı? Dinlemek bu nedenle de önemli.
Öte yandan yazmak hepsinden de önemli. Çünkü okuyan ya da dinleyen sadece kendisine çalışır. Ama yazan, kendisinden sonrakilere çalışır. Hem de bir yazmak, üç okumaya bedeldir. Hatta bazen bu beş ya da ona da çıkar. Hangisiydi bilmiyorum bir Fransız yazar, yazmadıktan sonra okumanın anlamsız olduğunu aktarmıştı. Ünlü Hititolog da, sabahlara kadar okuyan insanlar tanıdığını ama bu insanların yazmamakla insanlığa da kötülük ettiklerini aktarmıştı.
O halde bitirirken bir çıkarım yapmak lazım; yazmak da dinlemek de okumaktan daha önemli ve daha verimli ve daha doğru. Hem
Enes b. Malik (r.a)’den nakledildiğine göre Allah Rasulü (s.a.s.) şu duayı yapardı:"Ey Allahım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalbpen, işitilmeyen(kabul görmeyen) duadan ve doymayan nefisten sana sığınırım." Sonra, ’ey Allahım! Bu dördünden sana sığınıyorum’ derdi." (Nesâî, İstiâze, 21)
Böyle olunca, boş okumacıların, anlamsız hava atmaları da civadan ibaret.
Allah'ın selamı herkesin üzerine olsun...
İyi bir alternatif çözüm yolu gibi görünmekle birlikte, taraflar arasında uyuşmazlığın niteliği ve bu uyuşmazlığa karşı yargı yoluna başvurulduğunda nasıl sonuçlanabileceğini bilmeyen/öngörmeyen/kestiremeyen kişilerin arabuluculuk yapmaları sistemin en zayıf noktası olarak görünüyor.
Çeviri çalışmalarla nasıl etkin bir arabuluculuk uygulanacak-öğrenilecek?
Sayfa 69
Hatta arabulucu, içerisinde yer aldığı toplumsal önyargılara ve eşitsizliklere karşı da dürüst olmalıdır.
Espriyse komik değil, düşünceyse düşünce değil!
Güç ilişkilerini anlatan kısım ne kadar anlamsız. Bu kadar kötü bir ifade tarzı böyle bir çalışmanın amacına uygun değil
"Yapısal Alan: Kişiler, kaynaklara erişim açısından farklı toplumsal konumlarda yer alabilirler. Örneğin, kimi insanlar daha nitelikli bir sağlık hizmetini satın alma gücüne sahipken kimi insanlar sadece ücretsiz olarak bu hizmetlerden yararlanabilir konumdadırlar. Bu güç dengesizliği kişilerin arabuluculuk sürecinde ihtiyaç ve menfaatlerini farklı referanslarla belirleyeceğini veya menfaatleri üzerinde ısrar etmek için ne kadar dirençli olabileceklerini belirleyebilir. Kültürel ve söylemsel alanda yaşanan güç dengesizliklerinin çoğu, farklılıklara karşı"
Alt kısım üst kısımdan bağımsız gibi bir anlatım. Bravo...
Bu nasıl bir çalışma modülü böyle!
Cümleler inanılmaz karmaşık, çalışma didaktik değil. Türkçe'de aynı cümle içinde birden fazla olumsuz ifade kullanılması risklidir. Anlaşılmayı güçleştirir. Akılda kalıcılığı imkansız kılar.
Deneyimsiz bir arabulucunun arabuluculuk yapması veya sürece deneyimsiz avukatların katılması sürecin olumlu olarak bitmesini engelleyebilir. s. 35
okudukları zikir ve evradın müessir ve fayda verici olması istidrac kabilindendir.
S.Ü. Turizm ve Otelcilik öğrencisiydim. Bu okulu bırakmam çok defa söylenmişti. En nihayetinde Şırnak'tan Konya'ya gelebilmek için tercih ettiğim bir okuldu. Ancak ben bırakmadım.
Bu okulun ikinci sınıfı yaz dönemiydi. Aynı zamanda sağlık ocağında da çalışmaya devam ediyordum.
Şimdilerde biraz daha modifiye edildiğini sosyal medyadan gördüğüm rampalı çarşıda dolaşırken, Fransızca, Almanca ve Arapça hazırlık kitapları görmüştüm. Fransızca ve Almanca, Fono Resimlerle Kendi Kendine konulu kitap Fransızca Eğlenceli Yazılar (Mukaddes Or), Ortaokul 2. Sınıf Fransızca Yardımcı Ders Kitabı Baha Öngel, Fono Fransızca Seviye 1,2,3 kitaplar, Almancalar Tahsin Abdi Gökşingil, Hacılar için Arapça.
O yaz döneminden başlayarak her yaz döneminde ve bu kitapları defalarca elden geçirdim. Arapça'yı sonradan kaybettim. Ama Fransızca ve Almanca kitaplarını her sene gözden geçirmeye çalıştım.
Okulların yaz dönemleri yabancı dil çalışmak demekti. Hukuk Fakültesi yıllarında dahi yaz dönemlerinde bine yakın sözcüğü on defa kadar yazarak tekrar eder, yeni sözcük dağarcıkları kazanmaya çalışırdım. Ama diğer dillerde sadece daha önce bitirdiklerimi tekrar ederek devam eden bir sistem kurmuştum. En nihayetinde unutmaktan korkuyordum.
İlk öğrendiğim Fransızca Eğlenceli Yazılar'dan Paul Verlaine'ın Le ciel est par dessus le toi diye başlayan şiiriydi:
Le ciel est, par-dessus le toit,
Si bleu, si calme!
Un arbre, par-dessus le toit,
Berce sa palme.
La cloche, dans le ciel qu'on voit,
Doucement tinte.
Un oiseau sur l'arbre qu'on voit,
Chante sa plainte.
Mon Dieu, mon Dieu, la vie est là
Simple et tranquille.
Cette paisible rumeur-là
Vient de la ville.
- Qu'as-tu fait, ô toi que voilà
Pleurant sans cesse,
Dis, qu'as-tu fait, toi que voilà,
De ta jeunesse ?
Hem fono hem de eğlenceli yazılar telaffuzu o kadar iyi öğrenmemi sağlamıştı ki yeni bir sözcükle karşılaştığımda telaffuzunu yapabiliyor, duyduğum bir sözcüğün yazılışını tahmin edebiliyordum.
İngilizce'den 2006 Kasım KPDS'den 79 alınca Fransızca'dan çalışma kitabı almaya karar verdim. İngilizce ve Almanca'dan bolca kaynak bulmak mümkünken Fransızca kaynak bulmak çok ama çok zordu. İki tane kadar KPDS çalışma kitabı aldım. Bu arada Fransızca deyimleri hakimlik stajım sırasında almış ve onu da her yaz tekrar edilmesi gereken kitapların arasına sokmuştum.
Bizim İngilizce'de ortaokul yıllarında gördüğümüz sıfat ve zarflar, Fransızca'da telaffuz ve bir kaç harf ya da hece eklenmesiyle advanced seviye olarak gösteriliyordu.
Zamanlar, İngilizce'deki gibi karışık değildi.
Dilimizde Fransızca kökenli çok sayıda sözcük vardı.
1800 kadar sözcük yazarak ve yine on kez aktarmak suretiyle ezberledim.
Girdiğim ilk Fransızca KPDS sınavında (2007 Mayıs) 56 almıştım. Daha yüksek alabilirdim. O yıllarda Fransızca'dan KPDS sınavına giren de pek fazla yoktu zaten.
Sonrasında Almanca'ya başladım.
Dil öğrenmede hedefin doğru belirlenmesi lazım. Benim hedefim hiçbir zaman sadece konuşmak olmadı. Akademik düzeyde çeviri yapabilmeliydim.
Hakimlik stajı sırasında Fransız kültür merkezine gitmiştik bir kaç arkadaşla. Hakim adaylarına ücretsiz Fransızca kursu veriliyor mu diye. Orada Fransız elemanın tavrı o kadar iticiydi ki bir daha Fransızca'ya yaklaşasanız dahi gelmez.
TODAİ için Ankara'da bulunduğum yıllarda buraya gelmişken elçiliğin Fransız Kültür Merkezi olanaklarından yararlanalım diye Eğitim Şube Müdürlüğüne gittik. Daha önce bu amaçla gönderdiğim dilekçe dahi kaybolmuştu. Yeniden dilekçe yazdım ve elden verdim. Fransız kültür merkezi, daha önce benzer amaçla başlatılan kursların pek ciddiye alınmaması nedeniyle ücretli hale getirmiş(!). Ücretini karşılayacağımı da söyledim. Ama bir tam yıl boyunca ne arayan ne soran oldu. Daha sonra eşi Ankara adliyesinde çalışan bir arkadaşım, adliyede çalışan hakim ve savcılar için Fransız Kültür Merkezinin ücretsiz kursa davet yazısının paylaşıldığını iletti.
Uzun lafın kısası, dil öğrenmek güzel. Herşeye ve bütün engellere ve engellemelere rağmen çok iddialı bir iş. Benimkisi gibi adı iddialı ama kalitesi düşük bir liseden gelerek yabancı dil öğrenmek ise oldukça güç. Hele hele bu mesleki yoğunlukta.
Kitap-makale işlerine girmeseydim, büyük ihtimalle Almanca ve Rusça'dan da iddialı bir puan alacaktım.
Halen öğrenmeye çalışıyorum. İki günüm bir olmasın diye...